Kumpas Mağduru Deniz Subayı, Hapis, İhraç, Sürgün…

MEHMET ÇAVDAR

PDF olarak aç

1. Bölüm

DENİZ KUVVETLERİNE KURULAN KUMPAS ve SONUÇLARI -1-

GİRİS

15 Temmuz da terör saldırısı ihbarıyla Türk Donanmasında büyük bir kumpas kurulmuş ve neticesinde vatansever askerler tasfiye edilmişler ve hukuk dışı uygulamalarla yargılanmaktadırlar. Ben de 15 Temmuz gecesi Deniz Kurmay Binbaşı rütbesinde Deniz Kuvvetleri’nde görevli iken kumpasa düşürülen binlerce askeri personelden birisiyim.

Bu kapsamda, 16 ay hapis yatarak ve ihraç edilerek bedel ödedim. Bedel ödemeye de devam ediyorum. O karanlık gece ve sonrası yaşadıklarımı, bildiklerimi ve tanık olduğum olayları yazacağım. Yazacağım ki, ben ve benim gibi haksız yere mağdur edilen insanların sesi duyulsun, gerçekler öğrenilsin. Bu kapsamda; 15 Temmuz 2016 gecesi Donanma Komutanlığı’nda kurulan kumpası ve neticesinde 16 ay hapis hayatımı ve kamuoyunda Donanma Davası adıyla bilinen yargılamanın iç yüzünü anlatacağım.

Donanma Davasında binlerce hak ihlali ve usulsüzlük mevcuttur. Bizzat yaşayan biri olarak kurulan kumpası ve yargılamanın her aşamasında yaşanan hukuksuzlukları belgelerle paylaşacağım. Kurulan kumpasın Donanmayla sınırlı kalmayıp ülke çapında gerçekleştiğine inanıyorum.

15 Temmuz gecesi Gölcük’te Harp Filosu bağlısı gemilerin nasıl tuzağa çekildiğini, işin doğası gereği icra edilen faaliyetlerin suç gibi gösterilmiş, aynı faaliyeti icra eden asker şahıslardan bazılarının yargılanırken, bazılarının mükâfatlandırılarak terfi ettirilmiştir.

Genel olarak;

15 Temmuz gecesi, Deniz Kuvvetleri bağlısı savaş gemileri, bomba ile terör saldırısı olacağı ihbarıyla seyre kaldırılarak tuzağa çekilmiş ve kamuoyunda gemilerin darbe girişimine aktif destek verdiği algısı oluşturulmaya çalışılmıştır.

Dönemin;

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent BOSTANOĞLU, 

Donanma Komutanı Oramiral Veysel KÖSELE,

Harp Filosu Komutanı Tümamiral İskender YILDIRIM,

Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğamiral Yalçın PAYAL,

2.Hücumbot Filotillası Komodoru Albay Levent Kerim UÇA ve 

4.Muhrip Filotillası Komodoru Albay Aykar TEKİN

zamanında ve uygun/gerekli emirleri vermeyerek, etkili olmayan iletişim kanallarıyla yanlış veya yetkileri haricinde emirler vererek kurulan kumpasta başrolü oynamışlardır.

15 Temmuz 2016’da TCG ORUÇREİS gemisiyle” terör saldırısı” ihbarıyla Marmara Denizi’nde icra edilen seyre iştirak ettim. Gemide kanun dışı hiçbir eylem olmadı. Ertesi gün 09:06’da Deniz Kuvvetlerinden gelen bir mesaja istinaden Gölcük limanına dönülmüştür.

Sekıl ???

8 Eylül 2016 tarihinde, 15Temmuz gecesi yaşanan olaylara ilişkin “Darbeye teşebbüs ve silahlı terör örgütüne üye olma” gerekçeleriyle görevdeyken gözaltına alındım. 22 günlük gözaltı süresi sonrası 30 Eylül 2016 tarihinde tutuklandım.

Yaklaşık 16 ay Kocaeli Kandıra 2 no.lu F (2 ay) ve 1 no.lu T Tipi (14 ay) cezaevlerinde tutuklu kaldıktan sonra mahkeme huzurunda yaptığım savunma neticesinde 12 Ocak 2018 tarihinde serbest kaldım.

Hukukun katledildiği bu ortamda hasbelkader tahliye oldum. Darbe davalarında; masum olan ve savunmasında iddiaları çürüten birçok sanık maalesef tahliye edilmiyor.

Ben, tarafıma savcı ve kolluk kuvveti tarafından kurulan kumpası, yine dava dosyasındaki mevcut delillerle çok net bir şekilde açıklayabildim. Bana kurulan kumpasta suçüstü yakalandılar ve bu yanlışa daha fazla devam edemediler.

Sekıl ???

2. BÖLÜM

15 TEMMUZ ÖNCESİ GENEL DURUM

15 Temmuz öncesi Türkiye’nin birçok yerinde terör saldırıları düzenlendi.   TSK’nde ise daha önce görülmemiş sıklıkta terör saldırısı istihbarat mesajları geliyordu. 15 Temmuz’da Terör Saldırısı ihbarı sonrası ailesini/sevdiklerini geride bırakıp savunmak için birliklerine koşan askerler mi, yoksa düğünde göbek atan, otoparkta saklanan, eşini teskin eden, kesin emirler vermeyen Amiral/Generaller mi vatan haini?

Sekıl ???

15 Temmuz öncesinde de savaş gemilerinin seyre kalktığı acil durumlar yaşanmıştır. 2015 yılında TCG Yarbay KUDRET GÜNGÖR akaryakıt gemisinde çıkan yangında Gölcük Limanı’nda bulunan tüm gemiler acilen seyre kalkmıştır. 

 Dönemin Donanma Komutanı Veysel Kösele, İzmir Darbe Girişimine ilişkin davada yalan ifade vererek, bahse konu yangında gemilerin seyre kalkmadığını belirtmiştir. Bu olayı soruşturacak yürekli bir savcı var mı? Tanıklar, gemi jurnalleri ortada. İncelensin, Gerçekler ortaya çıksın.

ekran görüntüsü içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
https://www.haberler.com/izmir-de-darbe-girisimine-iliskin-dava-10268513-haberi/

 2000 yılında El-Kaide terör örgütü bomba yüklü bir süratli tekne ile USS Cole adlı ABD Savaş gemisine saldırarak büyük hasar verdi. Eylem günü, Süratli tekne USS Cole mürettebatına sevgi gösterileri yaparak yaklaştı ve tam geminin yanındayken patlama meydana geldi.

 Bu saldırı sonucu oluşan maddi zararın yanı sıra, ABD’nin uluslararası prestiji zarar gördü. Bahse konu saldırı sonucu geminin yakıt tanklarının alev alması veya mühimmatının patlaması durumunda gemide ve çevresinde tarifi imkânsız daha büyük zararın meydana gelmesi kaçınılmazdır.

 Bu ve benzeri saldırıların olması ihtimaline karşı, gemilerin mesai saati dışında da seyre kalkabilmesi için asgari sayıda personel bulunur. Liman Vardiya düzeni bu mantığa göre teşkil edilmiştir.

 Tümamiral Ahmet İskender Yıldırım, vardiya mantığını unutmuş olacak ki, mahkemede 4 vardiya düzeninde seyre çıkılamayacağını belirtmişti. Yönergelerin hilafında bu ve benzeri beyanlar yüzünden mağduriyetler yasanmistir.

https://edition.cnn.com/2013/09/18/world/meast/uss-cole-bombing-fast-facts/index.html?no-st=9999999999

3. BÖLÜM

15 TEMMUZ GECESİ YAŞANANLAR

15 Temmuz 2016 günü Harekat Subayı olarak görevde bulunduğum gemi TCG ORUÇREİS, Gölcük’te bulunan tüm savaş gemileri gibi,” bomba ile terör saldırısı” olacağı ihbarı olduğu iddiasıyla seyre kalktı.

SABKOR (sabotaja karşı koruma) eğitimlerinde birçok farklı senaryoya karşı eğitim mevcut olup, birisi de denizden gelecek yüzücü ile bombalı saldırıdır. Böyle bir ihtimal söz konusu olduğunda derhal seyre çıkılmalıdır. Kumpası planlayan da bu senaryodan faydalanmış olmalı. 300 tonluk yakıt ve 100 tonluk mühimmat olan bir savaş gemisinde patlama meydana gelirse, gemi personelinin yansıra civardaki insanlar da tarifi güç zararlar görür. Böyle bir ihbarla ilk defa karşılaştım. Ancak bu durumlara karşı yapılması gerekenlere ilişkin eğitimi aldım.  Eğer gemiye dışardan bomba konmuş ise, patlama durumunda civardaki insanların zarar görmesini engellenmiş olursun. Bomba henüz konmamışsa gemiyi kurtarmış olursun. Gemi personeli olarak hayatımızı riske ederek seyre çıkarız.

15 Temmuz ‘da rutin nöbet emri gereği, vardiya amiri olarak nöbetçiydim. (Gemi Vardiya Amiri mesai saati dışında gemideki en kıdemli personel olup tehlike durumunda geminin seyre kaldırılması dahil ilgili yönerge ve yönetmeliklerde yazılı birçok görevi vardır)

Gün içinde İstanbul’da bir şehit yakınını ziyaret görevi ve ardından Gölcük’te bulunan Marmara Salonunda icra edilen veda kokteyli dolayısıyla (personelin atamaları nedeniyle) gemiye 20:30 civarında nöbeti devralmak için gelmiştim. Seyre çıkarken henüz üniformamı bile giymemiş, sivil kıyafetliydim.  Bu durum bile, benim darbe girişiminden haberimin olmadığını göstermektedir.

15 Temmuz 2016, TSK çapında tayin olan personelin son mesai günüydü.  O gün, tayin olan personel eski birliklerinden ayrılmışlar, ancak yeni birliklerine katılmamışlardı. Bu nedenle; 15 Temmuz bir “Darbe Girişimi” için değil, bir “Darbe Kumpası” için ideal bir gündü.

Saat 21:15’te dönemin 5.Muhrip Filotillası Komodoru (5 Komodor) Deniz Kurmay Albay Önder ÖNGÖR ve gemi Komutanı Deniz Kurmay Yarbay Güray ÇERMAN gemiye gelerek bomba ile terör saldırı ihbarı olduğunu belirterek seyre kalkılması emrini verdiler. Saat 21:30’da 48 personel ile (178 personelden) hızlı bir şekilde seyre çıktık. (Yaklaşık 4’te 1 personel mevcudu ile 15 dakika gibi kısa sürede bir savaş gemisinin emniyetle seyre kalkması takdire şayan bir başarıdır. Takdir edilmesi gereken faaliyetten dolayı suçlanıyoruz)

12 yıllık meslek hayatımda terör saldırısı ihbarıyla gemilerin ilk defa seyre çıktığına tanık oldum. Meslek büyüklerimden de daha önce böyle bir tecrübe yaşayanı duymadım.  Dolayısıyla saldırı ihtimalinin ve çapının çok büyük olacağını düşündüm.

Saat 22:00 civarı seyre çıkan TCG KEMALREİS’in telsiz devresinden denizde yüzen 2 kişi gördüğünü bildirmesiyle, terör ihbarının doğru olduğuna dair hiçbir şüphemiz kalmamıştı. Ancak, 15 Temmuz gecesi yaşanan olaylara ilişkin soruşturmayı yürüten savcılık ve kolluk kuvveti, bahse konu 2 yüzücünün o akşam balık tutarken tekneleri alabora olan (ters dönen) kişiler olduğunu belirterek konu üzerinde durmadılar bile.

Deniz Kuvvetleri Bilirkişi Raporu ise konuya farklı bir şekilde yaklaşmış. Görülen yüzücülerden birisinin Deniz Kuvvetlerine bağlı bir Özel Eğitim Merkezi’nde görevli devlet memuru olduğunu, kendisinin telefonla aranarak sağlık durumunun iyi olduğunun öğrenildiği yazıyordu. Bilirkişi Raporunun yaşanan olaya akıllara zarar yaklaşımı karşısında şaşkınlık yaşamamak mümkün değil. Bir darbe girişimi (kumpası) yaşanmış, gemiler terör saldırısı ihbarıyla seyre çıkmış, raporda ise gece görülen yüzücünün sağlık durumundan bahsediliyor. 

Seyir süresince, gemi uydu sistemi (X band sistemi), teknik personelin olmaması nedeniyle devreye alınamamıştır.  Gemilerde cep telefonu kullanımı yasak olduğundan; telefonum tüm personel gibi kilitli dolapta idi. (Standart uygulama)

Gemi televizyon sistemi ise, seyre çıkıldığı ilk zamanlarda uydu ile irtibat sağlayamadı. Saat 22:30 civarı televizyon yayınları takip edilmeye başlandı. Kalkışma harekâtından (şu an KUMPAS olduğuna dair zerre şüphem yok) 23:00’dan itibaren haberdar olunmuştur.

Köprüüstünde (geminin kumanda merkezi olan mekân) ise televizyon yoktur. Bundan dolayı köprüüstünde bulunan bizler, kalkışmayı sadece duyum şeklinde diğer personelden öğrenebildik. 

Emir komuta zinciri içerisinde gemide bulunan en kıdemli personel olan 5 Komodor Albay Önder ÖNGÖR, amirinden emir aldığını belirterek gemilere seyir icra ettirmeye devam etmiş, gemimize sadece seyir emniyetinin sağlanması emrini vermiştir.

Albay Önder ÖNGÖR”ün sağlıklı bir emir alabilmek ve olanları doğru yorumlayabilmek maksadıyla birçok telefon görüşmesi yaptığını gördüm. Gecenin ilerleyen saatlerinde; “Diğer bölgelerde ki gemiler de terör saldırısı ihbarı nedeniyle seyre kalkmış, Görüştüğüm herkes amirimin (Tuğamiral Ayhan BAY) emrini uygulamakla doğrusunu yaptığımı söylediler” demiştir. 

Sekıl ???

O gece bende yaşananları sorguladım tabii ki. 1. sicil amirim gemi 2.Komutanı Özgür GENCER, 2. sicil amirim gemi Komutanı Güray ÇERMAN ve 3. sicil amirim 5 Komodor Önder ÖNGÖR ile aynı mekândayım. 

Amirlerim bana veya bir başkasına kanun dışı bir emir vermemişler. Verdikleri tek emir geminin emniyetle seyrinin icra edilmesi yönünde gayret sarf etmem. Bende asker kişi olarak doğru olanı yaptım ve amirlerimin verdiği kanuni emri yerine getirdim.

Ayrıca gecenin ilerleyen saatlerinde, CNN Türk kanalında dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent BOSTANOĞLU’nun “Deniz Kuvvetleri darbenin karşısındadır” şeklinde bir altyazı açıklaması olduğunu duydum. Artık DARBE KARŞITI faaliyet içerisinde olduğumuza, geminin darbe yanlılarınca ele geçirilmesini önlemek maksatlı seyirde kalındığına şüphem yoktu. (Meğer tuzakmış)

16 Temmuz 2016’ da saat 09.06’da Deniz Kuvvetlerinin mesajı üzerine Gölcük limanına dönülmüştür. Bahse konu mesaja kadar sözlü veya yazılı bir emir/mesaj verilmediğini belirteyim. (Darbeye iştirak ettiği iddia edilen gemi, gelen emre uyarak limana dönüyor!)

Gemilerin ana mesaj alma sistemi gemiler seyre çıkıldığı andan itibaren çalışmaktaydı. Gemilere ulaşmak isteyen birisi, 15 Temmuz’a kadar ve o günden sonra olduğu gibi bu sistemden mesaj çekerek gemilere ulaşabilirdi. 

O gece haber kanalını arayarak altyazı şeklinde haber yaptıran Bülent BOSTANOĞLU, gemilere 1 gün sonra emir vermeyi akıl etmiştir. İskender YILDIRIM ve Yalçın PAYAL’ın ise, o gece birçok gemide çalışmayan J -CHAT sisteminden emirler iletmeye çalıştığını sonradan öğrendim. Verilen emirler ise birbirleriyle çelişkili.  Birisi Gölcük limanına dönülmesi emrini veriyor. Bir diğeri ise seyirde kalınması emrini. Diğer bir taraftan gemilerin limana dönmesi halinde ateş açılacağını bildiren telsiz anonsları. Limana dönen gemilere ateş açılarak zayiat verilmesini, dönmeyenleri ise darbeci ilan etmeyi planlamışlar. Gemilerin emniyetli görmeyip limana dönmemesi, olası bir faciayı önlemiştir. Ancak planlayıcılar için her türlü işlerine yarayan bir plan. Kumpası kuranlar herşeyi düşünmüş.

O gece, çelişkili de olsa emirlerin göstermelik olarak iletilmeye çalışıldığı J-chat nedir? J-CHAT, X-Band adlı uydu haberleşme sistemi üzerinden çalışan, whatsapp grup benzeri yazışma programı olup, Deniz Kuvvetleri resmi haberleşme sistemleri arasında yer almamaktadır. X band sistemi ve dolayısıyla j-chat programı sadece uydu imkân olan firkateyn, korvetlerde mevcut. Hücumbotlarda olmayan bir sistemden tüm gemilere yönelik bir emir veriliyor.Bu programda birliklerin online olup olmadığı da bellidir. 15 Temmuz gecesi X-Band sistemi (dolayısıyla J-chat sistemi) acilen çıkılan seyre yetişemediklerinden dolayı gemide teknik personelin olmaması ve planlı onarım çalışmaları nedenleriyle çalışmamıştır. J-chat sistemini kullanan personelin, birliklerin      J-CHAT sisteminin çalışma durumunu veya ilgili yazışmayı okuma durumunu görmemiş olmalarına ve emre veren bir komutana (Yalçın PAYAL ve İskender YILDIRIM) yazışmanın iletip iletilmediğini rapor etmemiş olmalarına imkân yoktur.

Donanma Komutanı Oramiral V.KÖSELE,  Donanma Komutanı Kurmay Başkanı Tuğamiral Yalçın PAYAL ve  Gölcük Deniz Üs Komutanı Tuğamiral Hayrettin İMREN’in 15 Temmuz gecesi faaliyetlerini ileride inceleyeceğim. 

4. BÖLÜM

SUÇLANMAMA NEDEN OLAN ANONS VAKASI

TSK’da yapılan ihraçların, darbeye teşebbüs iddiasıyla yapılan tutuklamaların mesnetsiz olduğunun canlı bir örneğiyim. Bu nedenle şahsıma ilişkin yapılan suçlamayı da paylaşmak istiyorum. 

İcra edilen seyirde, seyir süresince (sabaha karşı istirahat ettiğim 3 saat haricinde) geminin kumanda edildiği köprüüstünde bulundum. Komodor ve Komutan da genelde köprüüstünde bulundular. 23.00-01.00 saatleri arasında ise köprüüstünde en kıdemli personel olarak ben bulundum

Önder ÖNGÖR; “TSK bildirisinin yayınlandığını, izlenmesine” yönelik bir bilgilendirme anonsu yapmamı emretti. Albay Önder ÖNGÖR subay salonuna girdiği anda, televizyonda bir bildirinin yayınlandığını görmüş ve “Personel de izlesin” diyerek anons yaptırmak için köprüüstünü aramış. Bu olayı, Başçarkçı ve 2.Çarkçının yazılı ve mahkeme huzurunda verdikleri ifadeleri doğrulamaktadır.

Komodor anons yapılması maksadıyla geminin kumanda merkezi, (aynı zamanda geminin anons merkezi olan) köprüüstünün dahili telefonunu aramış, telefona cevap veren kişiye (yani bana) anons yapılması emrini vermiştir.

Bunun üzerine “TSK BİLDİRİSİ TRT HABER KANALINDA YAYIMLANMAKTADIR. SALONLARDA İZLENEBİLİR.” şeklinde kısa bir anons yaptım. Ancak yaptığım anons çarpıtılarak suç üretilmeye çalışılmış, lehime olan tanık ifadeleri gizlenmiştir. (Lehime olan yaklaşık 20 ifade onlarca dava klasörü arasında tozlanmak üzere bırakılmış)

A screenshot of a social media post

Description generated with very high confidence

Sekıl ???

 “TRT Haber kanalı tüm personel tarafından izlenecek ve TSK tarafından yayınlanan Sıkıyönetim kararları doğrultusunda verilen emirlere harfiyen uyulacaktır” şeklinde gerçek dışı bir anons yaptığım iddia edilmiştir.

Bununla da yetinmeyen Kocaeli TEM Şube Müdürü Selçuk ÖZDEMİR, ifademde reddetmeme rağmen, suçlamayı kabul ettiğime ilişkin iftira niteliğinde yazıyla tutuklanmamı sağlamıştır. Üstelik ifadem ve atılan iftira aynı evrak içinde yalnızca 1 sayfa arayla yer almaktadır.  

Sekıl ???

Yazdıklarım Donanma Davası iddianamesinde ve dava dosyası eklerinde zaten mevcuttur. Bazı bilgiler alenen iddianamede, bazıları da onlarca dava klasörü içinde yer almaktadır. Bakan göz bunların hepsini görecektir. Görmek istemeyene ne çare.

Şimdi anladınız mı davaların canlı yayınlanmasının neden istendiğini. Örneğin AA muhabiri Metin GIRGIN, Donanma Davasında sadece sanıkların aleyhine yorumlanabilecek hususları çarpıtarak haber yapıyor. Gerçekleri haykıran sanıkların sözleri kesiliyor. Tutanaklara yansıtılmıyor.

5. BÖLÜM

GÖZALTINA ALINMA SURECIM:

15 Temmuz gecesi yaşananlara ilişkin;

– 18 Temmuz 2016’da Donanma Komutanlığı dahilinde “Bilgi Alma Tutanağı” ile bilgi verdim.

– 4 Eylül 2016’da Kocaeli Terörle Mücadele (TEM) Şube personeline ifade verdim. (Seyre çıkan tüm personele uygulanan rutin bir işlem)

15 Temmuz 2016’dan gözaltı tarihim olan 8 Eylül 2016 tarihine kadar görevime devam ettim. (Daha sonra Darbeye teşebbüsle ve silahlı terör örgütü üyesi olmakla itham edilecek ben görevimin başındayım)

Gemi 1 seneye yakın süre tersanede bakım görmüştü. Bu nedenle 15 Temmuz sonrası tazeleme eğitimleri adı verilen yoğun bir eğitim dönemi içerisindeydik. Bu kapsamda 5 Eylül 2016 sabahı 4 günlük bir eğitim için gemi ile seyre çıktım. 

5 Eylül 2016 akşamı hakkımda gözaltı kararı verildiğini ve evimin arandığını seyir esnasında eşimin gemi uydu telefonunu aramasıyla öğrendim. Eşimi teskin etmeye çalıştım. Evimin aranması esnasında, o zaman 4 yaşında olan oğlum evde olmadığı için kendimi şanslı hissediyordum. 

O zamanlar hukuk sistemine olan güvenim tam ve tutuklananların bir şekilde suça bulaşmış olabileceğini düşünüyordum. Şahsım hakkında bir yanlışlık olduğunu ve kısa sürede sorunun giderileceğine inanıyordum.

Gemi Komutanı ve 2. Komutanı o sıralar gözaltında idi. Durumu bildirdiğim vekil Komutan teskin edici sözler söyleyip eğitimlere iştirak konusunda serbest bıraktı. Vekil Komutan darbeye teşebbüs ve terör örgütü üyeliğiyle itham edilen bir şahsı tecrit altına alma gereği duymadı

15 Temmuz 2016’dan sonra olduğu gibi, bu seyir süresince de görevimi icra etmeye devam ettim. Gözaltı kararı nedeniyle, moralimin bozuk olmasına rağmen, top atışı dahil birçok eğitimi icra ettirdim. Eğitimlerde 2. Komutan görevlerini de ben icra etmekteydim.  

6. BÖLÜM

NEZARETHANE SÜRECİM

8 Eylül 2016 tarihinde iştirak ettiğim eğitim seyri dönüşü limanda gözaltına alındım. Böylece, Kurban Bayramı tatilini de kapsayacak şekilde, 22 gün 22 gecelik nezarethane sürecim başladı. 

Ortalama insan hayatına oranla çok uzun bir süre olmayabilir. Ancak 22 gün 22 gecede kazanıldı Sakarya Meydan Muharebesi. Benim için ise, gergin bir bekleyişle geçen, ömrümden boşu boşuna giden bir süre.

Kocaeli Emniyetinin 5. katındaki 5 adet nezarethanenin beşincisine eller kelepçesiz bir şekilde konuldum. 15 Temmuz ve hemen sonrası süreçte, gözaltını elleri kelepçeli olarak geçirmek zorunda kalan, hatta tuvalette bile kelepçeleri açılmayan silah arkadaşlarıma selam ederim.

Yaklaşık 3,5*2,5 metrelik nezarethanede, ilk gün çoğu askeri personel 13 kişi vardı. Daha sonra nezarethane mevcudumuz 4-5 arasında seyretti. 2 kişilik tasarlanmış, sadece keçi kılından üretilmiş battaniyenin olduğu nezarethanelerde 22 gece geçirdim. 

Son zamanlarda nezarethanelerin aslında bu kadar kalabalık (13 kişi) olmadığını, bunun sebebinin 1 gün önce Tuzla’da yakalanarak buraya getirilen eski Amiraller Hayrettin İMREN ve Nazmi EKİCİ’nin yandaki nezarethanelerde tek bırakılmalarından kaynaklandığını öğreniyorum. 

Amirallere tahsis edilen tek kişilik nezarethaneler, bu sefer VIP hizmet olarak değil, insanlık dışı uygulama olarak tecrit maksatlı olarak kendilerine sunuluyordu. 

Gözaltında iken geceleri en uzun uykumuz 1 saati geçmeyecek şekilde idi. Gürültüden veya bir tarafımızın tutulmasından dolayı sürekli uyanıyorduk. Gündüzleri uyumak zaten pek mümkün olmuyordu.

İlaveten, geceleri TEM şube müdürü Selçuk ÖZDEMİR’in sözlü tacizlerine maruz kalıyorduk. Hemen hemen her gece Selçuk müdür, bizlere kim olduğumuzu, ne için gözaltında olduğumuzu soruyor, kimilerine tehditler yağdırıyordu. Selçuk ÖZDEMİR gözaltımın ikinci gecesinde bizim nezarethanede, “benim serbest kalacağımı, orada bulunan bir öğretmenin tutuklanacağını” söylemişti. Zaten masum olmamın verdiği bir güvenle, şahsım adına ümitlenmiştim. Ama yalanmış. Aksine, tutuklanmamdaki en önemli unsur Selçuk ÖZDEMİR’in iftira yazısı olmuş. İfademde reddetmeme rağmen, suçlamayı kabul ettiğime ilişkin iftira niteliğinde yazıyla tutuklanmamı sağlamış. Bunu ise ancak 9 ay sonra dava açıldıktan sonra dava dosya eklerine ulaşınca öğrenecektim.

Sekıl ???

Gözaltı boyunca menüden kısaca bahsedeyim. Kahvaltı yarım ekmek, küçük dilim peynir, reçel ve meyve suyu. Öğle ve akşamları yarım ekmek (et/tavuk döner/tavuk köfte) ve ayran.  Genellikle bayat olan ekmeğin bir kısmı ile içindeki salata malzemelerini yiyor, tadı çok kötü, ne olduğu belirsiz etleri yiyemiyor/yemiyorduk. Buna rağmen, gözaltının 3. veya 4. günü sürekli kuru gıda/yetersiz beslenmeden kaynaklı sağlık problemi yaşadık. Yatılı okul ve gemi yaşantısı nedeniyle, gıda zehirlenmelerine karşı dayanıklı olan biz denizciler (2 kişiydik) bile hasta olmuştuk.

Bize bu zulmü reva görenlerin bile, insanlık dışı (suç olan) bu uygulamalara maruz kalmasını istemem. Türkiye evrensel hukuk normlarına döndüğünde, işkence ve kötü muamele suçu işleyenlerin dahi yargılama süreçlerinin adil bir şekilde yürümesini temenni ederim.

Gözaltı süresince bize nezaret eden polislerden de kısaca bahsedeyim. 24 saat üzerinden 3 polis nezarethanelerle ilgileniyordu. 15 Temmuz ’un hemen sonrasına kıyasla genel tavırlarında bir yumuşama (dinginleşme veya olgunlaşma diyelim) olduğunu söyleyebilirim. Bu yorumu, 15 Temmuz ’un hemen sonrası gözaltında kalan koğuş arkadaşlarımdan aldığım bilgilere istinaden yapabiliyorum. Tavırlarındaki yumuşamanın bir diğer nedeni de terörist profili dışında!.., çoğu eğitimli, saygılı bir grup insanla muhatap olmaları olduğunu düşünüyorum.  Ancak, gözaltı süresince bize karşı üsluplarından ve kendi aralarındaki sohbetlerine şahit olunca, Türk polisi ve Türk toplumu adına derin üzüntü duydum. 

Aklıma gelenlerden birkaçını yazacak olursam:

– Kendi aralarında sürekli olarak küfürlü ve argo konuşmaları,

– Birisinin, alacağı olduğu borçlusu hakkındaki küfürlü sözleri ve geri almak için uyguladığı kanun dışı yöntemleri anlatması.

– Evli ve çocuk sahibi bir narkotik polisinin, hayat kadını ile yaşadığı ilişkiyi övünerek anlatacak kadar ahlaksız olması, (hayat kadınının adresini dahi vererek diğerlerini teşvik etmesi)    

7. BÖLÜM

TUTUKLANMA SÜRECİM

29 Eylül 2016’da emniyet sorgusunun ardından, 30 Eylül 2016’da soruşturma savcısı Metin ASLAN tarafından savcılık sorgusuna tabi tutulmadan sevk edildiğim Kocaeli 1.Sulh Ceza Hâkimliği tarafından tutuklandım. 

 Savcının, bir anons yüzünden “Anayasal Düzeni Yıkmaya Teşebbüs” etmekle suçladığı şüpheliyi sorgulamaya bile gerek duymamasını (Her ne kadar KHK ile bu yetki tanınsa da) takdirlerinize sunuyorum.

 Sulh Ceza Hakimliği sorgusunda emniyette verdiğim ve burada değindiğim hususları içeren (doğrular) savunmamı yaptım. Emniyet sorgusunda bana gösterilen tüm tanık ifadelerinin de beni doğruladığını belirttim.

A screenshot of a newspaper

Description generated with very high confidence

Sekıl ???

Buna rağmen, Kocaeli 1.Sulh Ceza Hâkimi Yusuf SEVİMLİ tarafından; emniyetin gerçek dışı iddialarını destekleyen tanık ifadeleri olduğunu belirten bir gerekçeyle tutuklandım. Sayın Hâkim dosyaya bakmadan veya gerçekleri görmesine rağmen talimatla! hakkımda tutuklama kararı verdi

A screenshot of a newspaper

Description generated with very high confidence

Sekıl ???

Amirimin emri üzerine içeriğini bilmeden “TSK bildirisi TRT haber kanalında yayımlanmaktadır. Salonlarda izlenebilir.” şeklinde gemi dahiline kısa bir anons yapmama rağmen; “TRT Haber kanalı tüm personel tarafından izlenecek ve TSK tarafından yayınlanan Sıkıyönetim kararları doğrultusunda verilen emirlere harfiyen uyulacaktır” şeklinde gerçek dışı bir anons yaptığım iddiasıyla tutuklandım.

Hapishane ve asker arkadaşlığı unutulmaz denir. Ben ikisini de yaşadım. Buna bir de nezarethane arkadaşlığı eklendi. Nezarethane süreci 22 gün sürünce, unutulması pek mümkün olmuyor.

8. BÖLÜM

CEZAEVİ SURECİ

30.09.18’te aynı soruşturmada tutuklanan sınıf arkadaşımla birlikte Kocaeli 2 no.lu F tipi kapalı cezaevine gönderildik. Her yerimizi arayarak üzerimizde yasak bir madde olmadığına kanaat getiren infaz koruma memurları, bize koğuş tahsisi yaptılar.

Okulda oda beğenen öğrenci misali, arkadaşımla beraber kalabilmek için çaba sarf ettik ama başaramadık.3 kişilik koğuşa 4. kişi olarak yerleştirildim. F tipi cezaevinde kaldığım 2 ay süre zarfında koğuş mevcudun 6 kişiye kadar çıktığı olmuştur. 2 ay süresince yere serilen yatakta yattım. Doğal olarak belimde ağrılar baş gösterdi. 1 ay boyunca, satın alıp poşet geçirdiğim plastik ayakkabılığı dolap olarak kullandım. Daha sonra ise plastik komidini kullandım. Ayakkabılıktan sonra komidin çok lüks gelmişti.

Odada, 15 Temmuz akşamı yayımlanan Sıkıyönetim Görevlendirilme Listesi’nde ismi yazılı olduğu için tutuklu olan 1 denizci ve 1 jandarma Albay vardı. Bir de Yalova Hava Harp Okulu kampında Tabur Komutanı olarak görevli iken ne olduğunu anlamadan tutuklanan Havacı Binbaşı.

Havacı Binbaşı İstanbul’a intikal eden öğrencilerden yaklaşık 2 km uzakta kampın başka bir bölgesinde imiş ve hiçbir bilgisi yokmuş.

Öğrencilerin bir yere intikal ettiğini duyunca kendi emrindeki öğrenciler icin de acil bir durum olacağını düşünerek intikal sahasına gitmiş.

Orada sadece otobüse binemeyen öğrenciler varmış. Bölgede kendisinden kıdemli kimsenin kalmadığını gören ve herhangi bir bilgi edinemeyen Binbaşı oradaki öğrencileri yatmaya göndermiş.

F tipi cezaevinde iken koğuş arkadaşlığı yaptığım diğer kişiler;

Tuğamiral Hayrettin IMREN,

Bylock mağdurları 1 Denizci Albay ve 1 Denizci Yarbay. 

Sonradan gelen Denizci Albayımız hariç hepsi halen tutuklu.

Denizci Albayımız 6 ay tutuklu kaldıktan sonra, “Pardon, hattında Bylock yokmuş,” denilerek tahliye edildi ve yargılama sonucu beraat etti. İstenilen kişiyi Bylock listesine eklemek bu kadar kolay bir iş. 

Hüseyin GÜRLER, bir soruşturmanın intikamını almak maksadıyla karanlık ilişkilerini kullanarak albaya iftira atmış. Hüseyin GÜRLER’in nasıl bir karanlık ilişkiye sahip olduğunu açıklayayım.

Hüseyin GÜRLER, darbeyi! önceden haber alıp AKP milletvekili Şirin ÜNAL’a haber vermiş. Denizci astsubay olan bu şahsın, darbeyi!!! önceden nasıl haber aldığı ve eski bir general olan milletvekiline nasıl ulaşıp haber verdiği ise tam bir muamma.

https://twitter.com/ecesevimm/status/977848812084563968

Cezaevi anılarıma devam ediyorum. F Tipinde;

2 ayda bir 1 saatliğine açık görüş, 15 günde bir 10 dk.lık telefon görüşmesi yapabiliyorduk.

Kapalı görüş haftada 1 cam ve telin ardından gerçekleşiyordu. Bu durum bizim ve ziyaretçilerimizin psikolojisini olumsuz etkiliyordu. 

Kütüphane talebi karşılamakta çok yetersizdi. 15 Temmuz sonrası cezaevlerinde tutuklu/hükümlülerin eğitim seviyesinin ve mevcudun artışına bağlı olarak kütüphane daha aktif kullanılır olmuş.

Bu süreçte bile hep bardağın dolu tarafını görüp motive olmaya çalıştım. Eşim her hafta kapalı görüşe gelebiliyordu. Ailem masum olduğuma inanıyorlar, beni destekliyorlardı. 

O zaman 4 yaşında olan oğlumla ise 2 ay aradan sonra ilk defa açık görüşte görüşebildik. Bir denizci çocuğu olarak baba hasretine nispeten alışkın olan oğlum, bu habersiz gidişimden ve benim eve gelmem yerine, onların bana gelmesinden bir gariplik olduğunu anlıyordu. Ona yeni bir işe başladığımı, üzerinde çalışmam gereken birçok dosya olduğunu, burada kalmam gerektiğini söyledik. İnanmadıysa da bizi üzmemek için inanmış görünüyordu.

Bana yaşatılanları zor da olsa kabullenebiliyorum. Ancak eşime ve oğluma yaşatılanları asla kabullenemedim, kabullenmeyeceğim. Buna sebep olanların, hukuk çerçevesinde hak ettikleri cezayı almasını temenni ediyorum.  

25 Kasım 2016’da 1 no.lu T Tipi cezaevine nakil oldum. Fısıltı gazetesi F tipi cezaevinin uluslararası bir izleme örgütü tarafından denetlenecek olması nedeniyle naklimizin gerçekleştiğini yazdı. Maksat koğuş mevcudunun standart sayıya inmesiymiş.

T tipi cezaevinde koğuş mevcudu 20 ila 28 kişi arasında değişmekte idi. Koğuşlarda 8 adet ranza (16 kişilik), 16 adet dolap mevcuttu. Yaklaşık 80 metrekare kapalı, 35 metrekare açık alan vardı. Üst katı yatakhane alt katı ise mutfak/salon/WC/banyo olarak kullanılan koğuşta sadece 2 lavabo, 1 tuvalet ve 1 banyo vardı. Sıra beklemekten ziyade hijyeni sağlamak ve korumak en büyük kaygımızdı. 2 masa, 6 sandalye ve 8 tabure ise salonun demirbaşıydı. Yaklaşık 35 metrekarelik (8* 4,5) avluya sadece sabah sayımında hep beraber çıkabiliyorduk. 28 kişinin hareket halindeyken aynı anda avluda olması imkânsızdı. Buna rağmen hayallerimiz dışında kısmen özgür hissettiğimiz yegâne mekân olması nedeniyle, zamanı mümkün mertebe avluda geçiriyorduk. 

Bir polis arkadaşımız, geçen uçakları saymayı adet edinmişti. Geçen uçak sayısını öğrenenler belirli bir sayıya ulaşmadan tahliye olmayı dilerdi. Diğer bir tahliye toteminiz ise her akşam “Tahliyeye n-1 gün kaldı. İnşallah yarın n=1 olur” temennisinde bulunmaktı. 12 Ocak 2018’te uçak sayısı belirli bir sayıya ulaşmadan (sanırım 350 idi) benim için n=1 oldu ve tahliye oldum. Umarım bu akşam tüm masumların cezaevlerinde geçirdikleri son akşam olur.

T tipi cezaevinde bazen yer yatağında, bazen ranzada 14 ay kaldım.  Geceleri yataklar serildiğinde adım atacak yer kalmıyordu. Hava alabilmek için kışın dahi pencereleri kapatmıyorduk. Neticesinde ise sık sık hastalanıyorduk.  Revire haftada 1 gün 2 kişi gidebiliyordu. Diş muayenesine ise ayda 1 gün 2 kişi gidebiliyordu. Son 5 ayım diş ağrısı ile geçti. İlk 2 ay daha acil vakalar olduğu için kontenjana takılarak diş muayenesine gidemedim. Ağrımın 3. ayda diş hekiminin 5 saniyelik muayenesi sonrasında diş röntgenimin çekilmesine karar verildi. Tahliye olana kadar geçen 2 ay röntgen sırası gelmedi. Zamanında tedavi edilmediğim için, tahliye olduktan hemen sonra 2 dişimi çektirmek zorunda kaldım. 

Adli suçlulara tanınan, spor salonu ve iş atölyelerini kullanma hakkı, bize tanınmadı. 2 ayda bir olan açık görüş, 2018 Şubat ayından itibaren ayda bir icra edilmeye başlandı. Telefon görüşmesi 15 günde 1 defa 10 dk. süreli olarak uygulanmaya devam edildi. 

T tipi cezaevi kütüphanesi kapasite ve hizmet olarak talepleri karşılamakta yetersizdi. Kütüphanenin yetersizliğinden dolayı ailelerden kitap isteniyordu. Bunları da gecikmeli olarak teslim alabiliyorduk. Ayrıca sayı sınırlaması nedeniyle sıkıntı yaşanıyordu.  

Tüm bu olumsuzluklar arasında, cezaevinde askeri personelin yanı sıra polis, öğretmen, doktor, akademisyen, savcı, hâkim ve daha birçok farklı meslek grubundan değerli insanları tanıma fırsatı buldum.

9. BÖLÜM

EGİTİM HAKKİ

ANAYASAL HAK OLAN EGİTİM HAKKININ İHLALİ Anayasa tarafından korunma altında olan eğitim hakkı, OHAL döneminde çıkarılan KHK ile tutuklu olan bizlerin elinden alındı. Herhangi bir açık ve örgün eğitim programına kayıt dahi yaptırmamız ve sınavlara girmemiz engellendi. 

En önemli hakkımız olan Yaşam Hakkına tecavüz eden iradenin, eğitim hakkını engellemeyecek olması düşünülemezdi aslında.

15 Temmuz ’da darbeye teşebbüs ettiği iddia edilen herkes gibi, Donanma Davasında yer alan askeri personel de terör örgüt üyeliğiyle de suçlanıyordu. Örgüt Üyelerinin sınavlarda soruları önceden alarak haksız başarı elde ettiği iddiası yazılı ve görsel medyada yer alıyordu.

Bu iddia birçok iddianamede olduğu gibi Donanma Davası iddianamesinde de yer aldı. Hatta çoğu askeri personele yabancı dil notlarında anormallik suçlaması bile yapıldı. İddia makamı iddiasını ispatlayamadı ancak sanıklar bu iddiayı çürüttü (Anlayabilene). Nasıl mı?

4 Eylül 16’da icra edilen Yabancı dil sınavına giren tutuklu sanıklar bu sınavda da üstün başarı gösterdi. Sanıkların açık öğretim veya herhangi örgün eğitim programında da başarılı olacaklarını anlayan irade bir KHK ile anayasal hak olan eğitim hakkını engelledi.

Anayasayı korumakla görevli Anayasa Mahkemesi, KHK hükümlerini incelemeyeceğine dair karar alarak iç yargı yolunu tıkamıştı bile. Minareyi çalan kılıfını hazırlamıştı.

OHAL süresini Anayasa üyelerinin etek giymesini zorunlu kılacak bir KHK çıkmasını ümit ederek geçirdim. Acaba bu durumda sayın üyeler nasıl bir reaksiyon gösterecekti? Ümidimi kesmiş değilim hala. Belki bu sefer Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile gerekli düzenleme yapılır.

10. BÖLÜM

SORUŞTURMA SÜRECİ

Dosyada gizlilik kararı nedeniyle elimde sadece yaptığım anons nedeniyle çıkarılan gözaltı emri ve aynı nedenle tutuklama emri vardı. Elim kolum bağlı beklemem ve verilecek hükme rıza göstermem bekleniyordu. Öyle olmadı.

Her ay düzenli olarak Sulh Ceza Mahkemesine tahliye talebi dilekçesi yazdım. Aylık tutukluluk gözden geçirme kararlarının tebliğ edilmesi halinde itiraz dilekçesi yazdım. Her defasında karar aynıydı: İtirazın REDDİNE, TUTUKLUK HALİNİN DEVAMINA.

Gözden geçirme kararlarında tutukluluk devam gerekçeleri matbu şekilde aynı ifadeleri içeriyordu ve sanki sözde darbe girişiminin tüm sorumlusu bendim. Ancak kararlarda şahsıma özel hiçbir ibare yer almıyordu. 

Tebliğlerin çoğu yapılmadı. Bazı tutukluluk gözden geçirme periyotları 30 günlük kanuni süreyi bile aşmıştı. Hukuk sistemimiz aksaksız işlemeye devam ediyordu!…

Tutukluğumun 9.ayında iddianame elime ulaştı. Genel olarak;

İddianamede konu bütünlüğü olmayan, ayrı ayrı değerlendirilebilecek 3 vakaya ilişkin 92 sanık vardı. Sanık sayısını yetersiz görmüş olacaklar ki, bu 3 vakayı tek davada birleştirmek suretiyle sanık sayısı fazla tutulmuş, Kamuoyu aldatılmaya çalışılmıştır.

1- Gölcük Deniz Ana Üs Komutanlığı birlik içinde meydana gelen olaylar

2- Donanma Komutanlığı ve Gölcük’te bulunan bağlısı yüzer birliklerde meydana gelen olaylar

3- Cengiz Topel Deniz Hava Ana Üs Komutanlığı birlik içinde meydana gelen olaylar.

Donanma Komutanlığı’ndan sadece 92 kişinin iştirakiyle bir darbe girişimi olmuş. Gölcük’ten 11 gemi seyre çıkmış, ancak 4 geminin komutan/2. komutanları ve birkaç personeli yargılanıyor. 

İddianameye delil olarak konulmuş belgeler:

1- Deniz Kuvvetleri Bilirkişi Raporu

(Heyet üye seçimi kanuna aykırı, raporda asılsız ithamlar mevcut, gerçekleri karartma ve gizleme vb. birçok suç işlenmiş)

Bilirkişi Raporunda 15Temmuz gecesi TCG KEMALREİS tarafindan denizde görülen 2 yüzücüden birinin Deniz Kuvvetlerine bağlı bir Özel Eğitim Merkezi’nde görevli bir devlet memuru olduğunu, telefonla arandığını ve sağlık durumunun iyi olduğunu yazdığını daha önce de anlatmıştım.

15 Temmuz’da bir darbe girişimi (kumpası) yaşanmış, gemiler terör saldırısı ihbarıyla seyre çıkmış, raporda ise o gece denizde görülen yüzücünün sağlık durumundan bahsediliyor. Aklımızla dalga geçiliyor. Bilirkişi Raporunun KUMPAS’ın bir parçası olduğu alenen ortaya çıkıyor.

İddianamedeki delileri incelemeye devam edelim.

2- Donanma Komutanı İdari Tahkikat Raporu

   – Rapor davada müşteki konumunda olan Donanma Komutanı Veysel Kösele emrinde hazırlanmış.

   – Heyet imzası sonrası değişiklik yapılmış (evrakta sahtecilik)

   – Birçok yanlışlık mevcut.

   – Hazırlayanlardan FETÖ mensubu olduğu gerekçesiyle işlem gören itirafçılar mevcut. (Hamdi TOKER, Serdar PARLAK)

3-Tanık ifadeleri (hukukta en zayıf delil)

4-Eşi veya bir yakınının soruşturma durumu (Suçun şahsiliği ilkesi mi? O da ne?)

5- Deniz Kuvvetleri tarafından imzasız şekilde gönderilmiş ithamlar 

  (Yabancı dil (hangi dil olduğunu bile yazmamışlar) notlarındaki anormallik, sicil amirlerinden hakkında FETÖ soruşturması açılmış olanların tam sicil notu vermiş olması” absürtlüğü!)

İddianame ile ilgili Ahmet KAYA’ya ait bir şarkı sözüyle son yorumu yapıp bahsi kapatayım. “NERDEN BAKSAN TUTARSIZLIK, NERDEN BAKSAN AHMAKÇA”

Yargılamayı yeni kurulan Kocaeli 5. Ağır Ceza Mahkemesi yapacaktı. Sulh Ceza Hakimliği’nde OLMAYAN DELİLLERLE BENİ TUTUKLAYAN Hâkim Yusuf SEVİMLİ, Mahkeme Başkanı olmuştu.

11. BÖLÜM

DONANMA DAVASI GÖRÜLÜYOR

11 Eylül 2017 tarihinde kamuoyunda “Donanma Davası” olarak bilinen 2017/260 esas sayılı dava, Kandıra Cezaevleri kampüsü içerisinde özel olarak inşa edilen salonda başladı.

Yargılamanın başında birçok sanık avukatı, sanıkların çoğunun tutukluluk ve/veya tutukluluk itirazlarını karara bağlayan hâkim olmasından dolayı, yargılamanın adil olamayacağı gerekçesiyle Yusuf SEVİMLİ için “Reddi Hakim” talebinde bulundu. Karar: Talebin REDDINE.

Avukatlar tarafından; icra edilen askeri faaliyetlerin ve savunmalarda kullanılacak askeri jargonun daha iyi anlaşılabilmesi maksadıyla gerektiğinde açıklanması için en azından bir emekli kıdemli askerin mümkünse davada bulunması (bilirkişi rolünde) gerektiği belirtilmiştir.

Mahkeme heyeti, Dava dosya klasörünün dijital (DVD) ortamında sanıklara gönderilmesi talebi hakkında da kararını verdi. 

KARAR: Avukatların dava dosya klasörüne ulaşabiliyor olmaları nedeniyle sanıklara gönderilmesine YER OLMADIĞINA, TALEBİN REDDİNE.

Cezaevlerine UYAP üzerinden dosyalara erişim izni vermek gibi kolay bir işlemi yapılmadı. Hakkımızı korumakla yükümlü savcı ve hakimler savunma hakkımızı engellemek için örgütlü işbirliği yaptılar. Verilen karar alenen haklarımıza, hukukumuza tecavüzdü. Yasalarımıza aykırıydı

Avukatların, askeri konularda yeterli bilgisi olmaması ve iş yoğunlukları nedeniyle, dava dosyasında sanıklar lehine olabilecek önemli delileri tespit edememeleri neticesinde, sanıkların etkin bir savunma hazırlanmasını engellenmek arzu edilmiş olmalı.

Nitekim, avukatların birçoğu dava dosyalarını etkin olarak inceleme fırsatı bulamadılar. Sanık eşleri başta olmak üzere sanık yakınları canla başla dava belgelerini inceleyerek bu eksikliği gidermeye çalıştı. Ayrıntıyı kaçırmamak için tüm belgeleri çıktı almak zorunda kaldılar.

Yapılan savunmalarda genel olarak;

Mahkeme Başkan Yusuf SEVİMLİ; kumpası kuranların isimleri (Bülent BOSTANOĞLU, Veysel KÖSELE, İskender YILDIRIM, Yalçın PAYAL, Levent Kerim UÇA ve Aykar TEKİN) mevzu bahis olduğunda; sanığın sözünü keserek davada sanık olmayan bu kişiler hakkında konuşulmaması konusunda uyarıyordu.

Başkan SEVİMLİ; Önder ÖNGÖR’ün savunmasına devamlı ilgisiz müdahalelerde bulundu, gereksiz yere askerin andını okumasını istedi.

Başkan SEVİMLİ; savunmasının insicamını bozmak için gereksiz yerlerde müdahalelerde bulunup alakasız sorularla cümlelerini kesti.

Sonra da kendi bozduğu insicamın sorumlusu sanki Önder ÖNGÖR’müş gibi gösterip “ilgisiz konulara giriyorsun” bahanesiyle savunmasını kestirdi.

Başkan Yusuf SEVİMLİ; işkenceleri ayrıntılı anlatan sanıkların savunmalarını “bu konuda suç duyurusunda bulunun. Mahkememizin konusu değil” diyerek kesmektedir.

Mahkeme, sanıkların kamera kayıtları, HTS kayıtları, belge ve bilginin temin edilmesi taleplerinin çoğunu reddetmektedir.

Mahkeme Başkanı tarafından; maddi gerçeklerin ortaya çıkması engellenmekte, savunmaların insicamı bozulmaktadır.

Başkan Yusuf SEVİMLİ; birçok sanığın savunması sonrası “Yöneltilen suçlamalara ilişkin çok güzel savunma yaptınız” demiştir. Karar: TUTUKLULUK HALININ DEVAMINA:

Ve duruşma savcısı Bülent ELMAS. Savcı, geceleri çok çalışıyor olacak ki gündüzleri savunmaların çoğunda uyuyordu. Çapraz sorgu kısmında ise konuyla alakasız veya savunmada zaten açıklanmış hususları soruyordu. 

Savcı mütalaası istendiğinde, kâtibin daha önceden yazılmış matbu (şam) mütalaayı ekrana getirmesini bekleyip okumaktaydı. “…TUTUKLULUK HALININ DEVAMINA KARAR VERILMESI KAMU ADINA TALEP OLUNUR.”

TCG YAVUZ’dan bir personel, 2nci Hücumbot Filotillası Komodoru Levent Kerim UÇA’dan her bahsettiğinde donanma jargonuna uygun olarak “2 Komodor” tabirini kullanarak savunmasını tamamlamıştı. Savcı Bülent ELMAS sordu: “Sürekli 2 komodor dediniz. Biri Levent Kerim UÇA, diğeri kim?” Sanığın 3 kez gemide başka bir komodor olmadığını, “2 komodor” tabiri ile UÇA’yı kastettiğini belirtmesine rağmen, Savcının ikna olması için Mahkeme Başkanının ilave açıklama yapması gerekti.

Mahkeme başında yapılan, bir emekli kıdemli askerin bilirkişi rolünde davada bulunması talebinin ne kadar yerinde olduğu görüldü. Mahkeme Tutanakları ve SEGBIS kayıtları yayımlanırsa yazdıklarımın gerçekliği kanıtlanmış olur.  Var mı yayımlama cesaretiniz?

Davayı takip eden AA muhabiri Metin GİRGİN’in de yalanları ortaya çıkar böylece. Muhabir sadece savunma yapan sanığın kendisi veya başka sanık aleyhine yorumlanabilecek hususları çarpıtarak haber yapıyor, gerçekleri ise gizliyor.

12. BÖLÜM

TARAFIMA YÖNELTİLEN SUÇLAMALAR:

15 Temmuz sonrası TSK’da yapılan İHRAÇLARIN, darbeye teşebbüs iddiasıyla yapılan TUTUKLAMALARIN MESNETSİZ OLDUĞUNUN CANLI BİR ÖRNEĞİ olarak tarafıma yöneltilen suçlamaları paylaşacağım.

İddianamede, tarafıma yöneltilen suçlamalara ilişkin, sadece anonsla ilgili tanık ifadeleri mevcuttur. Tanık ifadeleri de ya çarpıtılmış ya da gerekli düzeltmeler yapılmamıştır. Diğer ithamlar ilgili hiçbir delil yoktur. 

Sekıl ???

Sadece anons iddiası ile tutuklanmamı sağlayan savcı, yaptığı aleni hukuksuzluğu örtbas edebilmek için başka iddialar ileri sürmekten çekinmemiştir.  Ancak savcının diğer asılsız iddialarını destekleyecek hiçbir unsuru yoktur. ASILSIZ İDDİALARIN DELİLİ OLAMAZ DA.

İDDİA-1: GEMİYİ SEYRE ÇIKARTMAK

Gemi Vardiya Amiri olarak, tehlike durumunda geminin seyre kaldırılması dahil bir çok yetkim vardır. Ancak Gemi Vardiya Amirliği görevi Komutan gemide olmadığı zamanlar yürürlüktedir.  15Temmuz gecesi, geminin seyre çıkarılması Komutanın emriyle gerçekleşmiştir. Komutan gemide olduğu için benim seyre kaldırma yetkisini kullanmam söz konusu olamaz. KALDI Kİ ORTADA SUÇ YOKTUR. 

“Gemiyi Seyre Çıkartmak” suç ise Gölcük’ten seyre çıkan tüm gemilerin komutanları, “Seyre çıkan gemide yer almak” suç ise seyre çıkan gemilerin tüm personeli yargılanmalıdır.(Dönemin Donanma Komutanı Veysel KÖSELE, 2 Komodor Levent Kerim UÇA dahil)

 İDDİA-2: KOMODOR’UN EMİR VE TALİMATLARINI SORGULAMADAN UYGULAMAK

Komodor Önder ÖNGÖR, TSK bildirisine ilişkin bilgilendirme anonsunun yapılması emri dışında şahsıma yönelik bir emir veya talimat vermemiştir. Bu suçlamayla kamuoyu aldatılmaya çalışılmıştır.

 İDDİA-3: TSK BİLDİRİSİNİN YAYINLANMASINA İLİŞKİN ANONS YAPILMASI

3’üncü sicil amirim 5 Komodor Albay Önder ÖNGÖR’ün emri üzerine içeriğini bilmediğim “TSK Bildirisi TRT Haber Kanalında Yayımlanmaktadır. Salonlarda İzlenebilir.” şeklinde anons yaptım. 

İddianamede yer alan “TSK Tarafından Yayınlanan Sıkıyönetim Kararları Doğrultusunda Verilen Emirlere Harfiyen Uyulacaktır” şeklinde anons yaptığım İDDİASI GERÇEK DIŞIDIR. İddianamede yer alan tanık ifadeleri (2 kişi hariç) beni doğrulamaktadır. İddianamede farklı beyanları bulunan 2 tanık, daha sonra savcılığa giderek gerçekleri anlatan “Ek İfade” vermişlerdir. Bahse konu ifadeler dava dosyasında mevcuttur. 

A screenshot of a social media post

Description generated with very high confidence

Sekıl ???

Ancak Savcı, iddianameye personelin yanlış beyanlarının olduğu ilk ifadelerini koyarken, “belgede sahtecilik yapmış, olmayan beyanları varmış gibi göstermiş, lehime olan beyanları da karartarak “delillerin karartılması” suçunu işlemiştir.

A screenshot of a social media post

Description generated with very high confidence

Sekıl ???

Yaptığım anons çarpıtılarak suç üretilmeye çalışılmış, iddianamede yer alan LEHİME olan mevcut ifadeler haricinde yaklaşık 20 TANIK İFADESİ ise GİZLENEREK iddianameye konmamıştır. 

A screenshot of a cell phone

Description generated with very high confidence

Sekıl ???

İDDİA-4: CEP TELEFONLARININ KAPATILMASI VE TOPLATILMASI ANONSU YAPMAK

Deniz Kuvvetlerinde ve bağlısı GEMİLERDE CEP TELEFONU KULLANIMI YASAKTIR. Bu hususa ilişkin birçok yönerge/yönetmelik/talimat ve emirler mevcuttur. Kullanımı zaten yasak olan cep telefonlarının kapatılması ve toplatılması konusunda bir anons yapmadım. Cep telefonlarının kapatılması ve toplanması emri komodor Önder ÖNGÖR tarafından verilmiştir. Anonsa ilişkin beni doğrulayan yaklaşık 20 tanık ifadesi vardır.

Sekıl ???

Eğer darbe lehinde faaliyet gösteren biri olsaydım, yegâne haber ve iletişim kaynağım olan cep telefonumu kendi ellerimle kapatıp teslim etmezdim. Seyrin ilerleyen saatlerinde darbe girişimi öğrenilince, cep telefonu kullanımı, yasak olmasına rağmen bulunulan koşullar dikkate alınarak Komodor ve Komutan tarafından serbest bırakılmıştır.

Kumpasın bir parçası olan Bilirkişi Raporunda dahi (İddianame syf 232’de de yazılıdır) “TCG ORUÇREİS gemisinde TV yayımlarında ve telefon kullanımında bir kısıtlama olmadığı” değerlendirilmesi yer almaktadır. Bu durumda, şahsıma itham edilen suçlamanın izahı/mantığı yoktur.

Sekıl ???

Ancak, iddianamede bir kısım ifade, gerçekten farklı olarak, beni suçlayıcı şekilde yer alırken, lehime olan birçok tanık ifadeleri yer almamıştır. Soruşturma Savcısı Metin ASLAN DELİLLERİ TAHRİF ETMİŞ VE GİZLEMİŞTİR.

Sekıl ???

İDDİA-5: 29 NİSAN 2017’DE 689 SAYILI KHK İLE İHRAÇ EDİLMEK

Bu arada soruşturma nedeniyle dava açılmasını bile beklemeden ihraç ettiler. Sonra da ihraç edilmemi, görülen davada şahsıma suç olarak isnat ettiler. Soruşturma bahanesiyle ihraç et, sonra ihraç bahanesiyle suçla. SUÇLAMA-İHRAÇ SARMALI. Tümamiral Cihat YAYCI ve Soruşturma savcısı Metin ASLAN, yaptıkları bu hukuksuzlukların delillerini kendi elleriyle hazırladı. 

Sekıl ???

A screenshot of a cell phone

Description generated with very high confidence

Sekıl ???

İDDİA-6: YABANCI DİL SINAVLARINDA ANORMALLİK

Hangi yabancı dilde, nasıl bir anormallik vardır? Ne şekilde, hangi bilimsel gerçekliklerle belirlenmiştir? Hangi dil olduğu bile yazılmadı. (Tek yabancı dilim olan İngilizce olabilir)

2008-2010 yılları arasında yüksek lisans döneminde ve 2011-2013 yılları arasında Akademi öğrenimi döneminde, İngilizce kurslarına iştirak etmem ve yoğun olarak çalışmam neticesinde yüksek notlar aldım.

Meslek yaşantımın yoğun mesai temposu ile geçtiği diğer dönemlerde (gemilerde görevli iken) İngilizceye yönelik bir çalışma yapamadığımdan dolayı, nispeten düşük notlar aldığım zamanlar olmuştur.

Darbe girişimi sonrasında, 4 Eylül 2016 tarihinde icra edilen İngilizce YDS sınavında; yoğun mesai (gemi ile eğitim dönemindeydim) ve travmatik bir dönem olmasına rağmen 78,5 aldım.

2010 yılında yayımladığım yüksek lisans tez çalışmam, uluslararası literatürde söz sahibi bir konuda olup (ilgilenenler için “Analysis of the Multi Echelon System with Lead Time Backorder by Simulation”) tamamen İngilizcedir. Yaptığım tez çalışması, YÖK kayıtlarında mevcuttur.

İDDİA-7: 2015 YILINDA KOMUTANIN TAM SİCİL NOTU VERMESİ:

2004’te mezuniyet derecesine göre 7’nci sicil sıralamasında başladığım meslek yaşantımda binbaşı olduğumda ise 3’üncü idim. Bu durum, 12 yıl boyunca TÜM SİCİL AMİRLERİMDEN TAM SİCİL NOTU ALDIĞIM anlamına gelmektedir. Sicil notu veren amirlerim arasında: Balyoz, Ergenekon ve Casusluk davalarından yargılanmış subaylar mevcuttur.

Bazı Sicil Amirlerim:

Albay Rafet OKTAR,

(E) Albay Hannan ŞAYAN, 

Albay Erdinç ALTINER, 

Tuğamiral Hakan ERCAN,

Tuğamiral İlker OZKAN. 

Bana sicil verenler arasında FETÖ’cü olduğuna dair hakkında birçok ifade olan ve FETÖ soruşturması geçirmiş bir isim daha var. Savcı bu ismi kasten iddianameye eklememiş. Deniz Kuvvetlerinde yasadışı ihraç işlemlerinde kullanılan FETÖMETRE’nin Mucidi Tümamiral Cihat YAYCI.

Tarafıma yöneltilen suçlamalar ve mahkemede yaptığım savunma bu minvaldeydi. Sonuç olarak, 16 ay tutukluluk süresi sonrası 12 Ocak 2018 tarihinde tahliye oldum.

Şahsımla ilgili olan hususları belgeledim. Dava Dosyası, Mahkeme tutanakları ve SEGBIS kayıtlarına ulaşılırsa, mahkemeyle ilgili yazdıklarımın da doğruluğu anlaşılır. 

13. BÖLÜM

Deniz Kuvvetleri (Cihat YAYCI ve ATIII Şube) ve Mesud ÜNAL’ın iftiraları üzerine çıkarılan Yakalama kararına ilişkin

Donanma Davasında esasa ilişkin yaptığım savunma sonrasında 12 Ocak 2018’de serbest kaldıktan yalnızca 1 hafta sonra, 18 Ocak 2018’de ankesörlü telefondan arandığım ve başka bir iftira gerekçesiyle hakkımda yakalama kararı çıktı.

Soruşturma savcısı Metin ASLAN, ben serbest kaldıktan 1 sonraki iş günü ankesörlü telefonla aranmış olduğum iddiasını gündeme getirmiş. Ankesörlü telefonla arandığım iddiasına cevap vermeye lüzum dahi hissetmiyorum.

Görevleri (CMK 170(5)) arasında olmasına rağmen şüphelilerin lehine olan delilleri toplamayan, hatta mevcut lehe delilleri kasten gizleyerek/çarpıtarak alenen suç isleyen SORUŞTURMA savcısı Metin ASLAN, KOVUŞTURMA aşamasına geçmiş Donanma Davası üzerinde çalışmaya devam etmiş.

Sekıl ???

Ayrıca, Deniz Kuvvetleri ATİİİ Şube 15 Ocak 2018’de zaten çoğu iddianamede yer alan mesnetsiz ithamların yer aldığı bir yazıyı (imzasız) savcı Metin ASLAN’a faks ile göndermiş. Bahse konu belgeyi ve belgede yer alan Mesud ÜNAL adlı iftiracı albayın ifadesini inceleyelim.

Sekıl ???

Ağabeyimin ve eşimin Bank Asya’da hesabı olması: “Mevcut Cumhurbaşkanı’nın kurdelesini kestiği, devletin onayıyla açılmış Bank Asya’da akrabalarımın hesabının bulunması onlar için de suç değildir” yazmayı ve ortada bir suç olmadığı için SUÇUN ŞAHSİLİĞİ ilkesini hatırlatmıyorum.

Eşim net hatırlayamamakla birlikte üniversite yıllarında burs ve birikim maksadıyla birçok bankada olduğu gibi, ağabeyim 3 ay kadar çalıştığı bir işyerinin anlaşmalı olması nedeniyle maaş hesabı olarak, Bank Asya’da hesap açtırmış.

Eşimin ve ağabeyimin hesaplarında bir hesap hareketliliği olmadığı için yazıda belirtilmemiş. (Lehe bir durum olarak gözüken hiçbir hususu kasten yazmazlar) Yazıklar olsun Cihat YAYCI ve ATİİİ Şb. Suç uydurmak için düştüğün hallere bak.

Tam sicil notu almak ve Yabancı dil notumda anormallik ilişkin daha önce açıklama yapmıştım. Başarılı bir subay olduğum ve erken terfi aldığım kısımları ise bu kadar iftiranın arasında tarafıma yapılmış bir iltifat olarak kabul ediyorum.

Şimdi Mesud ÜNAL’ın ifadesine geçelim.

İncelemeye başlamadan önce Mesud ÜNAL’ı biraz tanıtayım.  Deniz Harp Okulu 1984 mezunu Emekli Deniz Kurmay Kıdemli Albay.  Emekli olduktan sonra çalıştığı son işyeri “AK Parti Genel Merkezi ARGE Başkanlığı”.

Başka Söze hacet yok diyeniniz çoktur. Ben yine de devam edeyim. İfadesinde mesleği kısmında “Akademisyen-Yazar” olarak belirttiğini görünce çok güldüm. Deniz Harp Akademisi’nde öğrencilere özellikle Liderlik konularında yazdırdığı makaleleri kendi kitabıymış gibi basıp bu kitapları yine öğrencilere satarak akademik unvan ve haksız kazanç elde eden Mesud ÜNAL, utanmadan sıkılmadan kendini “Akademisyen-Yazar” olarak tanımlayabiliyor.

Akademide en çok makale yazdırdığı kişilere, FETÖ”cü olarak iftira atması ise tam kendisine yakışır bir hal tarzı. Bu sayede, sonradan kendisine yöneltilecek intihal suçlamalarının önüne geçmeyi amaçlamış olmalı.

Malum, bu taktiği Cihat YAYCI’da kullandı. Cihat YAYCI görev yaptığı her yerde, emrindeki başarılı subayları, atanmış görevlerinden farklı olarak mesai mefhumu gözetmeksizin sekretaryası konumunda kullanırdı. Cihat YAYCI, Doktora Tezini ve Doğu Akdeniz ile ilgili kendi adına yayımladığı birçok makaleyi de emrindeki personele hazırlattı. 15Temmuz sonrası ise, bu personeli ihraç ettirdi.

Mesud ÜNAL’ı biraz daha tanıyalım. Oğlunun tabletinin kılıfı ve ekran kaplamasının yaptırılması dahil birçok şahsi işini akademi öğrencilerine yaptırırdı ve parasını ödemezdi. İnşallah oğlu bu yazıyı görmez. Mesud ÜNAL Akademi öğrencileri tarafından organize edilen yemek faaliyetlerine mümkün mertebe katılırdı. Yediği yemeklerin parasını ödemediği gibi ödemeyi teklif dahi etmezdi. Mesaiye Sarıyer’deki evinden minibüsle gelirdi. Öğrenciler ÜNAL’ın talebiyle şahsi araçları ile birlik kapısından kendisini alır ve akademi binasına götürürdü. 2014’te İstanbul Boğaz K.lığı Kurmay Bşk. olan ÜNAL, makam aracını şahsi işlerinde kullanması nedeniyle yargılandı.

Tüm bunları niye yazdım. Önce lafa bakarım söz mü diye, sonra söyleyene bakarım adam mı diye. Söylenenler/ yazılanlar ve Mesud ÜNAL kriterleri karşılayamıyor. Yine de attığı iftiraların asılsız olduğunu ispatlayayım.

Mesud ÜNAL, irtibatta olduğu örgüt üyesi kişilerin kendisine “2012 ve 2013 yıllarında kurmaylık sınavını kazananların önceden soruları aldıklarını” söylediklerini belirtmiş.

Sekıl ???

İfade de ilk olarak 2012 ve 2013 YILLARINDA yapılan kurmaylık sınav sorularının verildiği iddia ediliyor. Ancak teşhisler 2012 ve 2013 MEZUNU kurmay subaylara ait. 2012 ve 2013 mezunu kurmay subaylar akademi sınavına sırasıyla Aralık 2009 ve Aralık 2010’da girdiler. 

Sekıl ???

Sonradan benzer iddia tekrarlanırken 2012 ve 2013 mezunu kurmay subaylara soru verildiği belirtiliyor. İfadedeki tutarsızlığa bakar mısınız?

Teşhisin ise Deniz Harp AKADEMİSİ Mezuniyet yıllığı ile değil, Deniz Harp OKULU Mezuniyet yıllığı ile yapıldığı yazıyor.

Sekıl ???

Bunu okuyunca basit bir hata olmuş diyenler olabilir. Ancak kazın ayağı öyle olamaz. Eğer teşhisler gerçekten İstanbul TEM Şube’de yapılsaydı ifadeyi alan polis bu hatayı yapmazdı. (Zaten nasıl oluyorsa teşhis yıllık olmadan yapılmış)

İfade metni çok muhtemel hem Deniz Harp AKADEMİSİ ve hem Deniz Harp OKULU yıllıklarıyla sürekli haşır neşir olan biri veya birileri tarafından hazırlanmış olmalı. Hazırlayanlar çok muhtemel Deniz Kuvvetlerinde kumpasların mimarı olan ATİİİ Şube personeli. 

Bu tezimi destekleyen bir diğer husus da teşhis fotoğraflarının yıllıktan değil, Deniz Kuvvetleri Personel Bilgi Sisteminden alınan fotoğraflar olması.  Mesud ÜNAL, her nasılsa teşhiste Personel Bilgi Sistemi fotoğraflarımızı kullanmış!!! (Seni gidi Cihat YAYCI)

Sekıl ???

Akademi sorularını aldığım iddiasına cevabımdır.

1 sene gece gündüz, haftada ortalama 50 saat ders çalışarak akademi sınavına girdim. Bu periyotta bayram izinleri dahil hiçbir izinde tatil yapmadım, memleketime gitmedim. Aklımın, bileğimin hakkıyla emeğimin karşılığını aldım. Deniz Harp Okulu’nu 219 kişi arasından 7. sırada, Savaş Harekât İhtisas kursunu da 1.sırada tamamladığıma da belirteyim. Atılan bu çamur bana yapışmaz. Olmadı yine ATİİİ Şube. Bunu da elinize zünüze bulaştırdınız.

Bu iftiranın safahatı da çok ilginçtir. Hatırlarsanız 15 Temmuz sonrası yandaş medyada kurmay subayların soruları çalarak akademiye girdiği iddiası, delilsiz bir şekilde birçok defa haber yapılmıştı. 

Daha sonra Gn.Kur. davasında yargılanan bir denizci kurmay subay, tutukluğunun 1.senesinde akademi sınav sorularının kendisine önceden verildiğini hatırlıyor! ve mahkemede söylüyor. Sonra da M.ÜNAL BAŞKASINDAN DUYDUĞUNU belirtiği bu iddiaya ilişkin TEŞHİSLİ ifade veriyor.

Haziran 2018’de ise ankesörlü araması nedeniyle gözaltına alınan bir kurmay subay (benimle ayni dönem mezun) da akademi giriş sınavı öncesinde soruları aldığını kabul ederek serbest kalıyor. Yanlış okumuyorsunuz, hırsızlık yaptığını kabul eden birisi serbest bırakılıyor.

İlginçlikler bununla da sınırlı değil. Bu şahıs iftiralarla ve yanlışlıklarla dolu Donanma Komutanlığı İdari Tahkikat Raporunu hazırlayan heyetin üyeliğini yapmış.KUMPAS DEVAM EDİYOR…

İfadeyi incelemeye devam edelim. Mesud ÜNAL, irtibatta olduğu örgüt mensuplarının, 2012 ve 2013 akademi mezunları için örgüt tarafından evlendirildiklerini ifade ettiklerini belirtmiş. M.ÜNAL’ın iftiraları hep duyumdan ibaret ve irtibatta olduğu kişiler ÇOK GEVEZE!

Deniz Kuvvetleri ATİİİ Şube tarafından bu ifade yeterli görülmeyerek değiştirilmiş. Mesud ÜNAL sanki bizzat şahsımı ve eşimin adını belirtmiş gibi yazılmış. Eşimin açık kimliği ve güncel işyeri adresi eklenerek/yazılarak hedef gösterilmiştir.

Sekıl ???

2007 yılında Gölcük’te konuşlu TCG KEMALREİS fırkateyninde görevliydim ve yine aynı gemide bir üst göreve atama beklerken İzmir’de konuşlu TCG BANDIRMA korvetine atandığımı ilk duyduğumda üzülmüştüm. Tenzili rütbe gibi hissetmiştim. Ancak, Gölcük’ün gereksiz mesai yoğunluğundan uzakta bir nevi rehabilite olduğum 1 sene geçirdim. O sırada İzmir’de okuyan eşimle tanışma ve evlenme fırsatı buldum. Hayatımın en mutlu olayının, alçakça iftiraya uğrayacağını tahmin bile edemezdim.

Başkalarının da müdahil olarak hazırlandığı belli olan iftiralarla dolu bu ifadede, şahsıma yöneltilen ithamlar tamamen asılsızdır. 

Günü geldiğinde, bu iftirayı yapan ve bu iftiraya müdahil olan kişilerle adalet önünde hesaplaşacağım. 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *