Türk Dış Politikasında Eksen Kayması: Rusya’nın Türkiye’deki Gücü…

Türk Dış Politikasında Eksen Kayması: Rusya’nın Türkiye’deki Gücü

AHMET YILDIZ

“15 Temmuz Tasfiye Aygıtı” ile tarumar edilen Askeri Okulların yeni rejim için dizayn edilmesi adına Milli Savunma Üniversitesi Rektörlüğü’ne getirilen ve tarihçi sıfatıyla parlatılan Erhan Ayfoncu’nun, Osmanlı-Rus ilişkilerini anlatırken yüzyıllar boyunca birbiri ile savaşmış iki hasım ülke ilişkilerinden ziyade Osmanlının zayıflığından faydalanmak isteyen Rusya’nın sözümona yardımlarını ön plana çıkarması, Türk Dış Politikasının yönünün değiştirilmesi için atılan adımların bir parçası olarak görülmelidir.

Tarih boyunca hiç bir zaman Osmanlıya dostluk göstermeyen, aksine Osmanlının gerileme ve parçalanma sürecinin en büyük dış etkeni olan Rusya, Atatürk’ün önderliğinde bağımsızlığını kazanan Türkiye Cumhuriyeti’ni bölgede kendi peyki haline getirmek için elinden geleni yapıyor.

Tarihten ders çıkarmayan milletlerin her dönem ayrı bir savrulma yaşaması kaçınılmazdır. Cevdet paşanın deyimiyle “Tarih bilmeyen diplomat, pusuladan anlamayan kaptana benzer, her ikisinde de karaya oturma tehlikesi, kaçınılmaz sonuçtur. “

Özellikle kitap okumayan ve danışmanlarının kitap özetiyle yetindiğini ifade eden politikacıların her dönem farklı yönlere savrulmamaları mümkün değil.

Rousseau’nun “Tarih; okuyana kendi gözünün görme derecesine göre yol gösteren bir kılavuzdur” sözüne atıfla, tarih okuma alışkanlığı hemen hemen hiç olmayan Halkımız için ciltlerce seride anlatılan ve her detayında insanımızın yaşadığı acı ve kederi gösteren Osmanlı-Rus Savaşlarını genel resmin görülmesi amacıyla çok kısa ve vikipedi basitliği ile özetleyeceğim.

Güçlenmeye başlar başlamaz XVI. yüzyılın ikinci yarısından sonra Rusya’nın Hazar Denizi civarında bulunan Türkistan Hanlıklarını hâkimiyeti altına alması ile Osmanlı-Rus mücadelesi başladı.

Devam eden süreçteki savaşlar:

1568-1570 Astrahan Seferi: Ruslar Astrahan’ı işgal etti. Osmanlının Rus işgali karşısında gerçekleştirdiği Astrahan seferi başarısızlıkla sonuçlandı. Ruslar Astrahan’dan çıkarılamadı.

1572 Molodi Savaşı: Rusya, Osmanlının cephane ile desteklediği Kırım Hanlığını yenilgiye uğrattı. Rusya güçlenme sürecini hızlandırdı.

1676-1681 Osmanlı-Rus Savaşı: Osmanlı’nın büyüyen Rus tehlikesine son vermek için düzenlediği ilk büyük sefer. Osmanlı henüz zayıf olan Rusları yendi. Bahçesaray Anlaşması ile Çehrin Kalesi’ni ve Ukrayna’nın geri kalan kısmını aldı.

1710-1711 Osmanlı-Rus Savaşı (Prut Savaşı): Rusya, Osmanlıyı zayıflatmak ve yapacağı savaşlarda toprak kazanmak için Osmanlı içinde yaşayan Ortodoks toplumları kışkırttı. Sultan III. Ahmed 1710 yılında Rusya’ya karşı savaş ilan etti. Çariçe I. Katerina’nın vesile olduğu anlaşma ile kuşatma sona erdirildi. Osmanlı Prut Anlaşması ile Azak Kalesini geri aldı ancak kuşatılan Rus ordusunun etkisiz hale getirilmemesi Rusya’nın gücünü kaybetmesini önledi.

1735-1739 Osmanlı-Rus-Avusturya Savaşı: Rusya Osmanlıya ait Azak ve Kılburun kalelerini işgal etti. Rusya, Avusturya ordusu ile üç koldan Bosna, Balkanlar ve Eflak üzerinden hücum etmesiyle savaş başladı. Avusturya Cephesinde Osmanlı savaşı kazandı, Ruslar müttefikleri yenilince barış anlaşması istedi. 3 Ekim 1729’da Niş barış antlaşması imzalandı.

1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı: Osmanlının Ruslara yenik düşmesiyle sonuçlanmış bir savaştır. Bu savaşın sonucunda Ukrayna’nın güneyi, Kuzey Kafkaslar ve Kırım, Rusya’nın eline geçti.

1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı: Osmanlı’nın Küçük Kaynarca ile kaybettiği ve özellikle Kırım’ı Ruslardan geri almak amacıyla başlattıkları bir savaş. 9 Ocak 1792’de Yaş Antlaşması imzalandı. Osmanlı Kırım’ın Rusya’nın egemenliği altına geçtiğini kabul etmek zorunda kaldı. Yedisan bölgesi (Özi ve Odesa kaleleri) Ruslara kaldı.

1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı: 40.000 civarında Rus askeri 11 Kasım 1806’da Dinyester’i geçerek Eflak ve Boğdan’a girdi. III. Selim 22 Aralık 1806 tarihinde boğazları kapattı ve Rusya’ya savaş ilan etti. Sonuç: Ruslar tarafından desteklenen Sırplar 1817 yılında özerklik kazandı.Ruslar Gürcistan üzerindeki egemenliklerini pekiştirdi.

1827 Navarin Deniz Muharebesi: Büyük Britanya, Rusya ve Fransa aralarında bir antlaşma yaparak Yunanistan’a bağımsızlık verilmesini istedi. Osmanlı talebi kabul etmedi. Müttefik orduları Navarin’de 3 saat içerisinde Osmanlı-Mısır donanmasını yok etti. Muharebenin başlama gerekçesi ise Mısır donanmasından ateş edildi iddiasıydı. Burada müttefiklerin iddia ettiği gerekçe, “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine’de saldırtırız” ifadeleriyle hemen hemen aynı. Tarih tekerrür ediyor…

1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı: Rusya’nın Yunanların bağımsızlığını desteklemesi yüzünden çıkmış bir savaştır. Asakir-i Mansure-i Muhammediye isimli Yeni Osmanlı Askeri Teşkilatı Rus kuvvetleri karşısında önemli bir varlık gösteremedi. Eflak ve Boğdan’ı işgal eden Ruslar, Tuna’ya kadar indi. Balkanları aşan Rusya, batıda Edirne, doğuda ise Erzurum’a kadar ilerledi. Savaş sonunda Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Yunanistan Devleti’nin kurulmasını kabul etti. Eflak, Boğdan ve Sırbistan’a özerklik-otonomi tanındı. Rus ticaret gemilerine boğazlarda geçiş hakkı tanındı.

1853-1856 Osmanlı-Rus Savaşı: Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte-Sardinya’nın Osmanlı tarafında savaşa dâhil olduğu bir savaştır. Kâğıt üzerinde, savaşın galiplerinden olan Osmanlıya bu savaş çok pahalıya mâl oldu. Savaşı yürütebilmek için Osmanlı, ödeme yeteneğinin çok üstünde borç aldı. Üretime dayalı olmayan ekonomi, bu borçların altından kalkamadı ve 1881 yılında II. Abdülhamit döneminde Düyunu Umumiye idaresinin kurulmasıyla, Avrupalı devletlerin mali denetimi altına girdi ve ekonomik bağımsızlığını kaybetti.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı: Diğer adı 93 Harbi. Muharebeler Balkan ve Kafkas Cephesi’nde cereyan etti. Bu savaş Osmanlı için tam bir felaketti. Ruslar doğuda Erzurum, batıda İstanbula kadar ilerledi. Savaşın sonunda 2 özgür ve 2 özerk devlet kuruldu. Osmanlı nüfuzu bölgede erirken Rusların etkisi arttı. Savaşta güç kazanan diğer bir devlet de Yunanistan Krallığı oldu. Plevne Savunması sonrası Yunan ordusu Teselya’ya girdi. Osmanlı Balkan topraklarının 3’te 2 sini kaybetti. Bugün Türkiye’de bir çok göçmen bu tarihten sonra ülkeye yerleşmiştir. Bu savaş bir anlamda “iç kavimler göçü” yaşanmasına sebep oldu.

1914-1917 Osmanlı-Rus Savaşı: Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya itilaf devletleri ile Osmanlı’ya karşı savaştı. Osmanlı tek başına Kafkasya cephesinde; Almanlar, Avusturyalılar ve Macarlarla birlikte Galiçya cephesinde; Bulgar ve Almanlarla birlikte Romanya cephesinde savaştı. 1914 yılında Sarıkamış harekâtında donarak ölen 90 bin Türk askerinin amacı Rusları doğu illerimizden çıkartmaktı. Doğu illerinin bir çoğunu ele geçiren Rusya 1917 Ekim Devrim’i sonrasında savaştan çekildi. Böylece Ruş işgali sona ermiş oldu.

Tarih bilimi bize yüzyıllar boyunca karşısında var olma mücadelesi verdiğimiz ruslara karşı üretilecek dış politikada çok dikkatli olunması gerektiğini, dönemsel ve bireysel çıkarlar için ülke menfaatelerinin hiçe sayılmamasını salık veriyor.

En azından, Sarıkamış’ta vatan uğruna donarak hayatını kaybetmiş 90 bin şehidimiz ve yüzyıllar boyunca verdiğimiz diğer şehitlerimizin aziz ruhlarına saygının gereği olarak Türk-Rus ilişkileri tarihi perspektiften bakılarak şekillendirilmelidir.

Şu anda Rus nüfuzunun mevcut rejim üzerindeki gücü herkesin malumudur. Özellikle Türkiye’nin NATO/BATI’dan koparılıp, yönünün Asya’ya yani Rus-Çin-İran istikametine çevirilmesi gerektiğini sık sık dile getiren, nev’i şahsına münhasır Doğu Perinçek ve her çevreden oluşturduğu ekip, iktidarın kendilerine sunduğu sınırsız kaynak ve imkanla Türkiye’yi bir Rus-İran peyki haline getirmek için çabalıyor.

Bu konuda elde ettikleri en büyük başarı “15 Temmuz Darbe Kurgusu”. Bu kurgunun biraz önce bahsedilen ekip tarafından Rusya ve İran desteğiyle yapıldığını ortalama zekaya sahip her insan Doğu Perinçek’in hergün televizyonlarda çıkan açıklamalarını biraz izlese anlayabilir. Malum yapı her nasılsa oluşturduğu çekim kuvvetiyle emekli olan generalleri bünyesine katabiliyor. Ve maalesef Türkiye’de bu yapının nasıl oluştuğunu, TSK ve diğer kurumlarda nasıl teşkilatlandığını, emekli generallerin ve diğer askerlerin Perinçeğin halkasında neden yer aldığını kimse sorgulayamıyor. Çünkü oluşturulan 15 Temmuz kurgusu bu ihtimali tamamen ortadan kaldırmış durumda.

S-400 Hava Savunma Sisteminin alınması, esasında teknik olan bir konunun politik sonuçlar doğurması münasebeti ve Türkiye’nin eksen kaymasını hızlandırması nedeniyle son derece önemli bir konudur. NATO’ya entegre savunma sistemleri kullanan bir ülkenin, bir Rus Hava Savunma Sistemi satın alması Türkiye’deki Rus etkisinin en büyük göstergesi iken aynı zamanda Türk politika üreticilerinin ülke güvenliğine hiç değer vermediğinin açık delili.

Son 5 yılda toplumsal olarak cinnet hali yaşayan Türk halkı, maruz kaldığı propagandanın etkisinden bir an önce kurtulmalı ve ülkenin içine sokulduğu bu girdaptan kurtulması için gerekli demokratik reaksiyonu göstermelidir.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *