TCG MIZRAK II.K.ının yaşadıklarından 15Temmuz’u anlamak…

SERKAN TEZGEL

15 TEMMUZ GECESİ BÖLÜM GÖLCÜK POYRAZ LİMANINDA YAŞANANLAR-1-

Savaş yalnız sınırlarda olmaz. Savaş bir milletin topyekun ateşe girmesidir. Eğer bu bütünlük sağlanmamışsa zafer tesadüfi, yenilgi kaderdir.’’ II. Abdülhamid.

15 Temmuz ve sonrasında yaşananlar sonuçları itibariyle bir savaş sonrası yaşanabilecek kayıpların çok ötesine geçmiştir. İşin kötüsü bu kayıplar gözardı edildikçe fatura kabarmakta ve gelecek nesillere yüklenecek sorumluluk artmaktadır.

Haksızlığa uğrayan, yerinden yurdundan edilen kişi sayısı mesnetsiz yere artmaktadır. Toplumu oluşturan tüm parçalar, değerler bir bir sistemli bir şekilde yok edilmektedir.

Türkiye Cumhuriyetinin ve ecdadımızın tarihi incelendiğinde ordunun ve askerin devlet yönetiminin temel yapı taşı olduğu görülmektedir. Bu yorumum yanlış anlaşılmasın. Askerin siyasete karışmasını kastetmiyorum.

Türk devlet adamlığının temelinde askeri bir yapı söz konusudur. Devlet adamları ordu mensubudur ve liyakatlidir.

Ne zamanki ordu devlet adamı olabilecek liyakatta insan yetiştirmeye başladı, 15 Temmuz patlak verdi. Son yıllarda İstanbul Harp Akademisinde okuyan subay personel ile bu sıralara ders vermek üzere gelen akademisyen, asker ve entelektüel tabaka burada eğitim alan subaylarımızın ne denli gayretli ve liyakatlı olduğunu görmüş, bunu birçok fırsatta ifade etmişlerdir. Öyle değil mi Burak Albayım.

Son zamanlarda bazı silah arkadaşlarımın, amirlerimin yaşamış oldukları süreci anlatmaları, anlattıkça gerçeklerin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmalarının çok değerli olduğunu düşünüyorum.

Öncelikle kısaca kendimi tanıtmak istiyorum.

Rahmetli büyük babam Kore Gazisi emekli bir astsubay. İki amcam ve babam emekli subay. Helikopter pilotu olan amcamı maalesef bir orman yangını söndürme faaliyetinde meydana gelen helikopter kazasında kaybettik.

Hayatlarını Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türkiye Cumhuriyeti devletine hizmet ederek geçirmiş Atatürkçü, milletini seven bir ailenin mensubu olarak bu geleneği ve şerefli mesleği devam ettirmek maksadıyla 1996 yılında Deniz Lisesi’ne girdim. 2004 yılında Deniz Harp Okulundan mezun olarak mavi vatanın sularında görev yapmaya başladım.

Mesleğimin ilk yıllarında fırkateyn ve hücumbotlarda görev yaptım. Gemilerde branş subaylığı, bölüm amirliği görevlerinin yanı sıra komodor icra subaylığı görevini icra ettim. 2010–2012 yılları arasında New York Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları ve Geliştirme alanında yüksek lisans eğitimini tamamladım.

Yüksek lisans eğitiminden kabul almak için girdiğim TOEFL sınavlarından yüksek notlar aldım. Yüksek lisans öncesinde ve sonrasında girdiğim YDS sınavlarında da yüksek notlar aldım. 2013–2015 yılları arasında ise Deniz Harp Akademisi’nde kurmaylık eğitimi kapsamında Uluslararası Güvenlik ve Liderlik konularını kapsayan ikinci yüksek lisans eğitimini tamamladım ve 2015 yılından itibaren bir kurmay subay olarak görevime devam ettim. 2015–2017 yılları arasında TCG MIZRAK II.K.lığı görevini icra ettim.

15 Temmuz’u çoğu subay gibi bende televizyonda izledim, Şanslıydım, çünkü II.Komutanı olduğum TCG MIZRAK gemisi overhol bakımı maksadıyla tersanedeydi, makinaları ve silahları tersanede onarımdaydı.

Terör tehlikesi var diyerek Gölcük Poyraz limanında bulunan tüm gemileri ve İstanbul tersanesinde bulunan TCG BORA gemisini seyre kaldırmışlardı. Bizim gemiyi 15 Temmuz gecesi seyre çağırmamışlardı. Çünkü terör tehlikesine karşı koyabilecek bir silahı yoktu, İzmit Körfezi etrafında amaçsızca intikal etmesine yardımcı olabilecek makineleri de yoktu.

Biz de seyre çıkabilirdik aslında. Seyre çıkan gemiler gibi yüksek sürat yapamasak ta İstanbul Tersanesinin o meşhur çekicileri ile liman önünde bir iki manevra yapıp tersaneye dönebilirdik. Diğer gemilerin hareketleri incelendiğinde, icra ettikleri seyrin amaçsız bir intikalden ibaret olduğu net olarak görülebilir.

Şahsi değerlendirmem 15 Temmuz’un planlama açısından ana hatları ile gerçek, uygulama açısından sahte olduğudur. Ayrıca planlayıcıların ve uygulayıcıların, icra edenlerin farklı olduğuna ilişkin kuvvetli doneler bulunmakta… Bu geceden sonra mesaiye ilk kez 17 Temmuz Pazar günü gittim. Akdeniz Kalkan Harekâtına iştirak edecek TCG ATAK’ta geçici görevle görevlendirilmiştim.

Mesaiye giderken zamanın II.Hücumbot Filotillası Komodoru Dz. Kur. Alb. Levent Kerim UÇA ile karşılaştım. O anı hala unutamam !

Kendisi o gece yaşadıklarını çok basit bir cümle ile özetledi. ‘‘Biraz adrenalin yaşadık Serkan.’’

TCG YAVUZ gemisinde o gece yaşadıklarını tek cümle ile hatta tek kelime olan ‘‘Adrenalin’’ ile anlatıp soğukkanlılığını koruyabiliyor olması şaşırtıcıydı.

15 Temmuz gecesi seyre kalkan gemilerin komutanlarının, ikinci komutanlarının ve seçilmiş personelinin sırf terör tehlikesi nedeniyle seyre kalkmalarından ötürü tutuklanması, bazı komodorlar darbeci ilan edilirken bazı komdorların kahraman ilan edilmesi (Halbuki aynı emirleri vermişlerdi. Terör tehlikesi var. Seyre kalkın.)

Seçilmiş isimlerin 15 Temmuz gecesi sonrası sorgusuz sualsiz tutuklanması, diğer seçilmiş isimlerin ise daha evvelden darbe oyunundan haberdar olmalarından ötürü ulaşılamaması, seyre iştirak etmemeleri, Komodorun ve komutaların sıkıyönetim mesajını anons devresinden personele duyurması maksadıyla görevlendirdikleri personelin tutuklanması,

Sırf bir anons yaptı diye bir deniz subayının 16 aya yakın hapiste kalması, o gün seyre dahi katılmayan isimlerin sıkıyönetim mesajını görmemelerine rağmen, bahse konu mesajı gördükleri iddia edilerek Donanma K.lığı tarafından hazırlanan bir değerlendirme sonucu gözaltına alınması,

TCG YAVUZ personelinin o gün gemide yaşananlar araştırılmadan lanetlenmesi,

Personelin kafasında oluşan soru işaretleri, anlam verilemeyen yığınla tuhaf davranışlar, Personelin işi gücü bırakıp, o geceye ilişkin teori üreterek sorulara cevap bulma arayışı,

Üs komutanlardan personeli bilgilendirici ve personelin kuruma olan güvenini tazeleyecek tek bir açıklama yapılamaması. (Bu açıklamayı Türk Deniz Kuvvetleri personeli halen bekliyor. Neredeyse iki seneden beri)

TCG İMBAT Komutanının o gün ruhi ve akli dengesini kaybederek kendini kamarasına kapatması, personeline gemide iken tabancası ile ateş etmekten çekinmemesi, bu olayın örtbas edilmesi ve Suç teşkil eden davranışları sergileyen, astlarına emir vermeyen, bakalım ne yapacaklar diyerek personelinin tuzağa düşmesini bekleyen komutanlarımızın,

Ellerini kollarını sallayarak dolaşırken

“Terör tehlikesi” var diye seyre kalkan, emre itaat eden, bu seyir esnasında suç teşkil edecek hiçbir davranış sergilemeyen, daha evvelden belirlenmiş gemi komutanlarının, ikinci komutanların ve gemi personelinin tutuklatılması, evlerindeki aramalarda terörist muamelesi görmeleri ve evlerinden yaka paça alınmaları,

Emirlere itaat edenlerin, aylarca evlerinde barklarından sevdiklerinden ayrı zor hapishane şartlarında hayatlarını idame etme mücadeleleri,

Tüm emeklerinin zayi edilmesi, Tüm haklarının ellerinden alınarak TSK’dan tasfiye edilmekle kalmayıp ailelerinin de toplumdan tecrit edilmeleri….

15 Temmuz sonrası personelde hiçbir şey yapmaya istek kalmamıştı.

Başarı kriterleri değişmeye başlamıştı. Gölcük bölgesinde görev yapmakta olan komodorlarımız için başarı kriteri artık emniyetle bir limandan diğer limana intikal etmekti. 15 Temmuz sonrası kanıksanan diğer ilginç bir husus ta VIP koruma maksatlı icra edilen görevlerdi.

Cumhurbaşkanını korumak maksadıyla icra edilen bu görevlerde bir kısım personel herhangi bir sebep gösterilmeksizin bazen limanda, bazen de seyirdeyken gemiden indiriliyordu, diğer bir ifade ile gemiden kovuluyordu.

Gemiden hiçbir gerekçe gösterilmeden, hukuka tamamen aykırı bir şekilde kovulan personelin moralinin nasıl olduğunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek.

Bu uygulama ile hukuksuz ve yersiz bir şekilde ‘‘Şu an sana sıra gelmedi ama fişleme listelerinde ismin geçiyor değerli silah arkadaşım. Ona göre hareket et’’ mesajı verilmeye çalışılıyordu.

Bu uygulamada da ayrıcalık sahibi personelimiz vardı. Örneğin 3’üncü Muhrip Filotillası Komodoru. Kendisi Ekim 2016’da yapılan meşhur Yeni Kapı mitinginde denizden güvenliği sağlayacak komodor olarak seyre iştirak edecekti. (Kendisi şimdi bir amiral.)

Ancak seyirdeyken kendisine güvenli personel olmadığı için bu göreve iştirak edemeyeceği söylenmesi üzerine VIP görevini terketmek zorunda kalmıştı.

Herkes taraftan bilindiği üzere güvenli personel listesinden çıkarılmasının nedeni kardeşinin FETÖ’den dolayı tutuklanmasıydı.

Ama ayrıcalıklı olmasından ötürü, güven duyulmayan personele uygulandığı üzere ne kara birliğine tayin edildi, ne açığa alındı ne de başka bir işlem yapıldı kendisi hakkında. 3’üncü Muhrip Filotillası Komodoru olarak görevine devam etti.

Bütün bu olaylar olurken uzun zamandan beri iletişime geçemediğim babam ile irtibat kurmaya çalıştım. Aslında 15 Temmuz’dan önce, bu tarihten yaklaşık 5–6 ay öncesinde Avcılar’daki eski evine gitmiştim ama kendisini bulamamıştım.

Annesinin ev numarasını buldum ve şans eseri ilk aramamda kendisi ile annesinin telefonu üzerinden görüşme fırsatı buldum. Telefonda görüşmemiz sonrasında Eylül 2016’da yüz yüze görüşme fırsatı bulabildim kendisi ile.

Eylül 2016’da İstanbul Avrupa yakasında babam ile yaptığım görüşmede, kendisine 15 Temmuz’u ve 15 Temmuz sonrası yaşananları anlamaya çalıştığımı ancak kesin bir hükme varamadığımı,

Komutanların sorgusuz sualsiz hapse atıldığını, bu muameleye tabi tutulan personele haksızlık yapıldığını düşündüğümü söylemem üzerine;

15 Temmuz’un daha evvelden bilindiğini, bu konuya ilişkin kendisinin uyarı maksatlı bir mektup kaleme alarak 15 Temmuz’dan birkaç hafta önce sınıf arkadaşı Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a gönderdiğini, TSK’da görev yapmakta olan subayların yaklaşık %80’inin FETÖ mensubu olduğunu,

Bu tahminlerini Kuvvetlerden aldıkları bilgiler ile oluşturulan fişleme dosyalarına dayandırdıklarını, özellikle 92 ve 93 mezunu subaylara ilişkin detaylı bir çalışma yapıldığını,

Özellikle kurmay personelin, yurtdışında (özellikle ABD’de) yüksek lisans yapmış, yurt dışında daimi görevde bulunmuş, dil notu yüksek, erken terfi alan personelin CIA ajanı ve FETÖ mensubu olduğunu, (Kurgu olduğunu ifade etmiştir.)

Bu kriterler kapsamında herhangi bir delil olmaksızın personelin FETÖ mensubu olarak ele alınacağı,

Arada suçsuz insanların, personelin de bu süreçten etkilendiği, bu mağduriyetin telafi edileceği,

Cihat Yaycının FETÖ mensubu olduğunu, halen neden Deniz Kuvvetlerinde tuttuklarını, atmadıklarını anlamadığını, 6 ay içerisinde hükümetin işinin biteceğini, ancak halen RTE’nin her yerde kontrolü elinde tutmasından dolayı mücadelenin çetin bir şekilde geçeceğini,

Belirli zamanlarda İstanbul’da Sarıyer orduevinde toplanarak gelişmeleri müzakere ettiklerini,

Hava Kuvvetleri’nde tasfiye işlemlerinin, diğer bir ifade ile daha evvelden tespit edilen isimlerin tasfiyesinin istenilen seviyede yapıldığı ve bu hususun takdir gördüğü,

Kara Kuvvetleri’nde de tasfiye işlemlerinin istenilen seviyede yapıldığı ve bu hususun takdir gördüğü,

Ancak Deniz Kuvvetleri’ndeki üst kademeye güvenemedikleri, bu süreci yönetmede yeterli olup olmayacakları hakkında tereddüt ettikleri,

Ummadık taş baş yararmış, Deniz Kuvvetleri yine her zamanki gibi kendisinden beklenenin üstünde bir gayret göstererek ne emeklerle ve gayretlerle yetiştirdiği personelini, asrın girişimcilik örneği ödülünü alabilecek Cihat Yaycı Dz.K.K. tasfiye kriterleri sayesinde kaybetti.

İşin traji komik tarafı ise bu kriterlerin örnek gösterilerek diğer kuvvetlerde de uygulanmak üzere çalışmalarda bulunulması.

Açıkcası Cihat Yaycı’yı çok takdir ediyorum. Kriterlere ilişkin sunumlarda yaptığı istatistik hilesi ile Türk Deniz Kuvvetleri personelini kandırmayı başarabilmektedir.

Hitap ettiği kitle zaten sinmiş, korkmuş. Aman, derinlemesine bir soru sormayayım, meslekten olurum anlayışı Cihat Yaycı’nın işini daha da kolaylaştırmaktadır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *