15 Temmuz’da Emir-Komuta Zinciri Bilerek mi İşletilmedi!

HALİS TUNÇ

Taha AKYOL, emir alan-veren konusunu Ergenekon-Balyoz dava sanıkları olan koca koca generaller için çok yazdı ve bugünkü ortamda da bunu yazmaya devam eden birkaç yazardan biri olduğu söylenebilir. Buna mukabil, zurnanın son deliği bile denilemeyecek rütbede, özellikle askeri vesayetin var olduğu 1980’li yılların başında askerlik yapan ve “Ben çavuşken askere ilk öğrettiğim; Hukuksuz emir verilirse uygulamayın” diyecek kadar densiz Nedim Şener gibiler de yok değil. Bu nedenle de okuma yazması olmayan cahil askerden “emrin hukuki olup olmadığı” bilgisini, yorumunu bekleyen zihniyetin yazdıkları itibar edilmeyecek değerdedir.

Şimdilerde kulaklarının üstüne yatsalar da “Emre İtaat” konusu, Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında, sanıkları kurtarmak için pek çok komutan tarafından da yazılmıştı.

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ DİSİPLİN KANUNU ve İÇ HİZMET YÖNETMELİĞİ, rütbeli personelin eğitiminde kullanılan ana dokümandır. Yönetmeliğin birinci maddesi ise, “Disiplin” başlığını taşır. Disiplinin tanımı yapılırken, “Ast-Üst-Emir-Ceza” dörtlüsü ön plana çıkar. Buna göre;

– Ast, üstün emrini mutlak itaatle yerine getirmek zorundadır.

– Emirlerin, hizmete müteallik olması ve kanun ve nizamları ihlâl etmemesi şarttır. Ast, aldığı emri kanun ve nizama uygun bulmasa bile emri yapar ve ondan sonra şikâyet eder.

– Disiplinin azıcık dahi bozulduğunu veya gevşediğini sezen her âmir, icabında kanun ve nizamlar dairesinde her türlü tedbirleri almaya ve yetkilerini tamamıyla kullanarak disiplini sağlamağa mecburdur. 

Cumhurbaşkanı sayın ERDOĞAN’ın arzularını kamçılayan motivasyonu, (her ne kadar 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen şer vakayı tüm Türk halkından hatta dünyadan sonra öğrenmiş olsa da!) “Emre İtaat”i kendi bünyesinde toplayabilme güdüsüydü. Bu motivasyonun izlerini ise 15 Temmuz gecesi halkı sokağa çağırırken arka planda duran şimdiki Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat YAYCI’nın kulağına fısıldamasıyla ERDOĞAN’ın söylediği “Emir komuta zinciri çalışmamaktadır, tamamen askıya alınmıştır… Başkomutan olarak benim haberimin olmadığı bir olaya yargı gereğini yaptı, yapacaktır” cümlesinde bulabiliriz.

Bu cümle şu soruları akla getiriyor.

  • Komuta zinciri içerisinde olsaydı ERDOĞAN darbeyi legal mi kabul edecekti?
  • Yarın bir yenilgi yaşadığında Başkomutan olarak ERDOĞAN “emir” verirse darbe legal bir şekle mi bürünecek ve yargı gereğini yapmayacak mı?

ERDOĞAN’ın darbe sonrası 16 Nisan 2017 referandumuyla kuvvetler ayrılığını, dolayısıyla demokrasinin temel taşlarını iptal ederek tek adamlığı gerçekleşme imkânı bularak yine kendisinin ifadesiyle ülkeyi şirket gibi yönetme isteği ve emirlerine mutlak itaat arzusunu kavuşmuştur.

Hukukun ERDOĞAN’ın istediği hiçbir şey için bağlayıcı olmadığını ise, şu an bağımlı mahkemelerde yürütülen siyasi içerikli davalara ilave olarak, özellikle 15 Temmuz sonrasında dozu iyice artan aşağıdaki örneklerde bulabiliriz.

– 04.04.2014: Erdoğan AYM’nin Twitter’ın açılması yönündeki kararına “Biz sadece yasaya uyuyoruz, burada hukuk yok” demişti.

– 28.02.2016: Anayasa Mahkemesi’nin tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği tahliye kararına yönelik “Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” ifadede bulunmuştu.

– 20.11.2018: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasını talep eden AİHM’nin kararı için “Bizi bağlamaz” yorumunda bulunmuştu.

– 27 Ağustos 2019: Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği Ahlat’ta Van Gölü kıyısına Cumhurbaşkanlığı Köşkü inşa edilebilmesi projesini tanımadığını ise dün telaffuz etti.

– Siz bunlara Deniz Yücel, Amnesty İnsan Hakları Savunucuları, Papaz Brunson ve Yunan iki askerin tutuklanması gibi birçok kişinin tutuklanma ve serbest bırakılma şekillerini de ekleyebilirsiniz. 

Tek adam olma arzusunun nihai hedefi veya sonucu son gelişmelere bakıldığında ülke için felaket denebilecek geleceğe işaret etmektedir. Yazının bu noktasından sonra 15 Temmuz sürecinde Emir-Komuta zincirinin nasıl akamete uğratılarak insanların tuzakladığını göreceğiz.

ERDOĞAN, TSK’da emir-komuta zincirinin temelini oluşturan “Emre itaat”in gücünü askerlik yaptığı dönemden tecrübe etmiş olmalı. Sayın ERDOĞAN, Başkomutan olarak verdiği emre uyulmasını, yine kendisinin vurguladığı emir-komuta zinciri içerisinde ilk sırada bulunan Genelkurmay Başkanından bekler. Diğer astlar ise bu zincir içerisinde ilgili komutandan emrini alır. Yani Genelkurmay Başkanı için Cumhurbaşkanının emri neyse, Kuvvet Komutanı için Genelkurmay Başkanının, Tugay Komutanı için Tümen Komutanının veya sıralı amir zincirindeki Tabur Komutanı için Alay Komutanının emri aynı vasıftadır. Aksi takdirde zincir işlemez. Başkomutan ERDOĞAN’ın emri yerine getirilemez. Bir erden orgenerale kadar zincir içerisinde iletilen emir, Başkomutandan alınmış farz ve kabul edilir ve aksine bir emir alamadıkça astlar bunu sorgulayamaz. 

Bunun gereği olarak, zincir içerisindeki üst Komutanların alt Komutanlara gerekli emri yayınlaması elzemdir. Bu durumda, örneğin şu sorunun sorulması gerekir; MİT’e 15 Temmuz günü saat 14.30’da bir Binbaşı gittiği halde, sonrasında MİT Müsteşarı Hakan FİDAN, Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER ile önce telefonla, müteakiben Karargâhta yüz yüze görüşmesine rağmen, neden Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN’ı aramamıştır? Neden ERDOĞAN Genelkurmay Başkanının Akıncı Üssü’ne gitmesi sonrasında ortaya çıkmıştır? Bu soruların da, Cumhurbaşkanının TSK’daki gelişmeleri durdurmak için emir vereceği Genelkurmay Başkanı ile iletişim kuramadığı bir ortamda, emir-komuta zincirinin işletilmesine engel olmak şeklinde yanıtlanması mümkün hale gelmektedir.  

Emir-Komuta mefhumu, TSK’nın can damarıdır. Bunu engellediğiniz anda bir harekâtın olmazsa olmazı “emir-komuta-amaç” birliğini bozmaya muvaffak olabilirsiniz. Şöyle ki; emir merkezden gitmediği için istediğiniz alt Komutanları terör saldırısına mâni olmak için, istediğinizi de emir-komuta zinciri içerisinde darbe yapılıyormuş izlenimi vererek hareketlendirebilirsiniz. O gün de maalesef ortama tam bu şekilde bir başıbozukluğun hâkim olduğunu görüyoruz.

Diğer bir örnek; Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent BOSTANOĞLU, o menfur gece boyunca araba garajında kendi emniyeti için saklanmak ve ilgisiz binbaşı veya albayı aramak yerine, emrindeki ilgili komutanları bilgilendirip darbe karşıtı önlemleri almak üzere gerekli emirleri verseydi, alt kademeler aldıkları emrin terör veya tatbikatla ilgili olmayıp, kalkışmaya dair olduğunu öğrenirlerdi. Darbe olduğunu bilerek iştirak eden varsa da bunun Cumhurbaşkanının da dediği gibi emir-komuta zinciri içerisinde olmadığını fark ederlerdi ve Bülent BOSTANOĞLU, hukuksuz emrin daha alt kademece uygulanmasına engel olabilirdi. 

Söz emir-komuta zinciri ve Kuvvet Komutanı BOSTANOĞLU’ndan açılmışken, örneğin; Deniz Kuvvetlerinin o dönem en stratejik görevini yürüten ve Komutan adına emir verip bütün gelişmeleri tersine çevirme yetkisiyle donatılmış Kuvvet Harekât Başkanı Tümamiral Sinan Azmi TOSUN‘un tatildeyken zor da olsa ulaştığı ikinci üstü Kuvvet Komutanı BOSTANOĞLU ve yine darbe günü tatilde bulunan birinci üstü Kurmay Başkanı Koramiral Serdar DÜLGER’e “Komutanım, darbenin karşısındayım ve emirlerinizi bekliyorum” demesine karşın, emir-komuta zincirindeki bu iki Komutanın “Teşekkür ederiz, lojmanda kalıp emirlerimizi bekle” cevabını vermesinden ve astlarına emir yazmamalarından, emir-komuta zincirinin sekteye uğramayıp, birilerinin başladığı işe devam etmelerini istedikleri anlamı kolaylıkla çıkarılabilir. Buradan çıkan sonuç, Kuvvet Komutanı Oramiral Bülent BOSTANOĞLU ve Kuvvetin bütün başkanlıkları kendisine bağlı olan Kurmay Başkanı Serdar DÜLGER’in, darbe günü personellerini kaderine terk etmiş olduklarıdır. Bu durum, diğer Kuvvetler içinde geçerlidir.

Herkesin yakından bildiği şekilde, yıllarca uygulanan rutin bozularak 15 Temmuz 2016 tarihine planlı Özel Kuvvetler Komutanlığındaki tören bir gün önceye 14 Temmuz’a çekilmiş ve törene önceleri Genelkurmay II. Başkanı teşrif ederken bu defa Hulusi Akar şeref konuğu olarak katılmıştı. Törenin en kritik ismi ise yine tarihinde olmamış şekilde Hulusi Akar ile gecenin yarısına kadar 6,5 saat görüşme gerçekleştiren MIT müsteşarı FİDAN olmuştur. Tabi ki töreni icra eden, 15 Temmuz Vaka-i Şer süresince HALİSDEMİR’e kanunsuz şekilde General Semih Terzi’yi öldürme emri vermekte dahil, şaibeli davranışlarıyla tanınan Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai AKSAKALLI’nın “TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz tedbir olarak ‘personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Bu temel kural 15 Temmuz da uygulansa darbe girişimi açığa çıkardı” ifadesi de ast birliklere ilk emrin geldiği kurumun başındaki Genelkurmay Başkanının bilerek emir-komuta zincirini işletmediğine çarpıcı bir örnektir.

Yazımın en başında vurgu yaptığım emre mutlak itaati asker için zorunlu kılan TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ DİSİPLİN KANUNU ve İÇ HİZMET YÖNETMELİĞİ, Askerî Ceza Kanununun 41 inci maddesinin b fıkrasında geçen özetle “emrin hizmete müteallik olması ve olmaması durumunun ikinci amire ivedilikle rapor edilmesi” şartını getirir.

– 13 Temmuz 2016 Cumhurbaşkanı sayın ERDOĞAN’ın onayı ve 14 Temmuz 2016 (yani kalkışmadan 1 gün önce) Resmi Gazetede yayın ve yürürlük tarihli ve kamuoyunda “İkinci EMASYA PROTOKOLÜ ve esasen KOKTOD” olarak bilinen 6722 sayılı yasa ve SIKIYÖNETİM EMRİ’nden çok önce 21.30’da Genelkurmay tarafından “Ülke genelinde meydana gelen ani gelişmeler kapsamında”  yayınlamış “Birlik İkazı ve İntikali Emri” gereği, yani sanıkların ifadelerini de destekleyen “Terör saldırısı nedeniyle” askerler intikal ettirildiğinden; hizmete müteallik hareket eden askerlerin çok büyük çoğunluğu için kanunun bu 41/b fıkrası bağlayıcı sayılamaz.

– Kaldı ki bu emir doğrudan TSK’nın en üst kurumu Genelkurmay’dan birliklere ulaştığından ve üst amirler görevlerinin gereği olan birliklere gerekli emirleri vermekten imtina ettiğinden, yani Genelkurmay Başkanı-Genelkurmay II Başkanı-MIT Müsteşarınca Emir-Komuta Zinciri bilinçli olarak akamete uğratılarak, geride kalan Deniz Kuvvetleri gibi komutanlar da kendini ulaşılmaz kılarak, “Birlik İkazı ve İntikali” emrini alan alt kademenin üst amire ulaşma imkânı bilinçli olarak ortadan da kaldırılmıştır.

Sonuç olarak, Sayın ERDOĞAN tarafından halkı sokağa çağırırken sarf edilen “Emir komuta zinciri çalışmamaktadır, tamamen askıya alınmıştır” ifadesi, Başkomutan olarak Genelkurmay Başkanı ve olaylar sırasında kritik durumdaki Kuvvet Komutanı ve diğer rütbeli personel ile önceden planlandığı şekliyle koordineli her gelişmeden başından itibaren haberdar görünen ERDOĞAN’ın bilinç altının yansıması olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

15 Temmuz sonrası emir komuta zincirinde yaşanan köklü değişiklikler TSK’da dikkati çeken en önemli gerilemedir.

Nitekim 15 Temmuz’un öncesi ve sırasında uygulamaya konan deneme sonrasında kazanılan tecrübeyle, TSK’yı yeniden şekillendirme sürecinde emir-komuta zincirini ERDOĞAN’ın kontrolü altında tutabilmek maksadıyla; 31 Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe sokulan KHK/669 MADDE 36 ile bu zincir değiştirilerek “Cumhurbaşkanı, Başbakan gerekli gördüklerinde Kuvvet Komutanları ile bağlılarından doğrudan bilgi alabilir ve bunlara doğrudan emir verebilir. Verilen emir herhangi bir makamdan onay alınmaksızın derhal yerine getirilir.” hükmü getirilmiştir.

15 Temmuz öncesindeki emir-komuta yapısıyla, Kuvvetlerin doğrudan sivil nitelikteki Millî Savunma Bakanlığına bağlandığı ve Genelkurmay Başkanlığının simgesel bir konuma düşürüldüğü bugünkü emir-komuta yapısı oldukça farklıdır. Askeri Liselerin kapatılması nedeniyle de, subaylar daha 14 yaşlarında lise öğrencisiyken “emre itaat” zorunluluğunun bilinçaltlarına kazınması geleneği de kökten değişikliğe uğramıştır. 15 Temmuz sonrası alt üst edilen emir-komuta algısı nedeniyle, bugün haklarında verilen terfi veya atamaları beğenmeyip toplu istifa veren Komutanlara eskiden hiç rastlanmazdı. Atama aslında başlı başına görev emridir. Yani “Ülkenin şu bölgesine gidip burada vatan savunması yapacaksın” emridir. Eskiden bu emirler sorgulanmaz, derhal uygulanırdı. 15 Temmuz olayları sırasında Komutanların izlediği süreç ve KHK’larla yerle yeksan edilen emir-komuta müessesesi, bugün çok sayıda generalin emre itaatten kaçmasına sebep olacak şekilde meyvelerini vermektedir. Emin olun, ileride astlar da bu trende uyacaklardır, belki zaten uymuşlardır.

15 Temmuz sonrası uygulamalarla; Atatürk’e askerine ölmeyi emredecek inancı veren ve askerlerin de Komutanın emrini mutlak itaati namus görme bilinciyle yerine getirmesini sağlayan, Ömer HALİSDEMİR’e Komutanının verdiği “öldür” emrini (kanunsuz veya aldatmaca da olsa) uygulatan mutlak itaat duygusu, Türk Ordusundan sökülmüştür. ERDOĞAN’ın en alt kademelere kadar komuta zincirini elinde tutma hevesi, mevcut komuta yapısının allak bullak edilmesi ve Ordunun siyasilerin etkisine açık hale getirilmesinin; bugün Orduda başıbozukluğa sebep olduğunu ve ciddi olumsuz sonuçlar doğurduğunu görmekteyiz. Nitekim, Türk Ordusunun kalbi sökülmüştür.

Bir sonraki yazımda bu yazının devamı niteliğindeki “Bilirkişilerin ve mahkemelerin kanuna ilave olarak dikkate almaları gerektiğini düşündüğüm; 15 Temmuz öncesi TSK’da personelin bilinçaltına askeri öğrencilik döneminden itibaren nasıl bir “emre itaat” algısı yerleştirildiği” konusunu ele alacağım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *