YAZI SERİSİ: YAŞ KARARLARI – I

Tasfiye diye yaygara koparanların planı kusursuz işliyor:

Ali Türkşen, Türker Ertürk, Mustafa Önsel, Ahmet Yavuz gibi Ergenekon-Balyoz davalarında yargılanan emekli subaylar Odatv gibi platformlarda ve sosyal medya hesaplarında, YAŞ kararlarını Balyoz ekibinin tasfiyesi olarak ilan ettiler. Ergenekon ekibinin yayın organı olarak bilinen Aydınlık Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni ise durumun aslında öyle olmadığını, aksine başarılı bir terfi dönemi olduğunu örneklerle yazdı. Ergenekon davasında yargılanan Ahmet Zeki Üçok’un da YAŞ ile ilgili hiçbir olumsuz paylaşımda bulunmaması, durumdan hoşnut olduğunu teyit eder niteliktedir.

Balyoz ekibinin bu çıkışlarında Balyoz ekibini merkeze alarak, terfi edenler dahil diğer tüm subayları; vatanı, bayrağı ve milletini Balyozcular kadar sevmeyen, işe yaramaz subaylar gibi göstermesi, esasen tüm TSK personelini aşağıladıkları, zayıf ve aciz gösterdikleri anlamına gelmektedir.   

Bunlar emekli edilenlerden sadece beş ismi sorgularken, diğer isimleri anmamaktadırlar. Bu türden açıklamaları ve davranış tarzları ise, başlı başına “tarikat gibi örgütlü bir yapı olduklarını” göstermektedir. TSK’da “cemaat-tarikat” vurgusu yaparak sürekli bir tehlikeye dikkat çeken Balyoz ekibi, aslında kendi tarikat vari tehlikeli oluşumlarını dikkatlerden kaçırmaya çalışmaktadır. Bu ekip tarafından yazılıp çizilenler genel olarak değerlendirildiğinde, esasen kendilerinin Balyoz-Ergenekon adı altında, TSK içerisinde etkin, İslami olmasa da tam bir cemaat yapısında oldukları görülecektir. Oysa TSK, sadece 300 kişiden ibaret olmayacak kadar her ferdinin kıymetli olduğu asil bir kurumdur. Fakat maalesef, bu ekibin de yıllardır süren propagandası ve faaliyetleri nedeniyle bu özelliğini yitirmiş durumdadır.  

Diğer taraftan, özellikle hükümet yanlısı Mehmet Metiner, Ergenekon’u destekleyen Yaşar Hacısalihoğlu gibi kişiler bu durumun sakıncalarına hiç değinmezken, “Fetömetre” gibi bir hukuksuzluğun mucidi olarak bilinen Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’ın terfi alamamasına açık eleştiri getirdiler. Odatv köşe yazarı Müyesser Yıldız ise, Ergenekon’un amaçlarına hizmet etmesi nedeniyle, Cihat Yaycı’nın terfi edememesinin müsebbibi olarak MSB Hulusi Akar’ı işaret etti. Bu noktada, Yıldız’ın asıl amacının, Yaycı’yı savunmaktan ziyade Hulusi Akar’ı yıpratmak olduğu da söylenebilir.

Cihat Yaycı’yı sürekli öne çıkaran yayınlar yapan Yeni Şafak ve Akşam gibi hükümetin algı kolları ve “Bu arkadaşımızda Ergenekon ve Balyoz sürecinde bizim kadar etkilendi” diyerek kahraman ilan eden Ahmet Zeki Üçok’un da YAŞ’ta Cihat Yaycı’nın terfi almamasına hiç değinmemesi dikkatlerden kaçmadı.

Buna mukabil, Cihat Yaycı tarafından yönlendirilen Deniz Kuvvetleri nüanslı sosyal medya hesapları da “Cihat Yaycı vatan millet yoluna baş koyan bir kahramandır. Vatanseverliği bir rütbe ile ölçülemeyecek kadar büyüktür” mesajları paylaşarak Cihat Yaycı’yı kahramanlaştırmaya giriştiler.

YAŞ Kararları neden bu kadar önemli?

15 Temmuz menfur darbe girişimi öncesinde TSK’nın bütün fertleri vatan ve ulusunun çıkarlarını koruma hedefiyle tek bir idealde birleşmiş ve uyum içerisinde hareket ediyordu. TSK’nın özellikle üst ve orta kademe kadrosunun çok büyük çoğunluğunun bu ideale sahip olması, oldukça azınlıkta kalan Ergenekon-Balyoz, siyasal İslam, Cemaat, Aşırı Sol gibi azınlıkların iktidar mücadelesini bastırıyordu.

15 Temmuz sonrası dönüşüm yaşayan TSK ise, Türkiye’de güç hâkimiyeti mücadelesi veren odakların satranç tahtasına dönmüştür. 

Bu satranç tahtasının başında oturan oyuncular, 15 Temmuz sonrasında gücü ele geçirmeye/elde tutmaya çalışan; Siyasal İslam ve Ergenekon’dur. Alt gruplarda kimi Vezir, kimi At kimi Fil değerinde mezhepsel veya inanç farklılıkları bulunan Cemaatler, Perinçek, Balyoz Grubu ve piyon değerinde çıkar peşinde koşan bireyler bulunmaktadır. Türk halkının vatan, millet düşüncesindeki öz evlatları ise asıl özne olması gerekirken, sadece bu çıkar gruplarınca etkisiz eleman görülerek onların menfur amaçları doğrultusunda kullanılan etkisiz eleman mesafesine indirgenmiştir.

15 Temmuz sonrası diğer ülkeleri tedirgin edici şekilde yapılmakta olan ve yapılması plânlanan askerî harekâtlar, Suriye, Libya, Yunanistan, Doğu Akdeniz gibi dış politikalardaki radikal değişim; Türkiye’nin müttefik anlayışı ve dış politikasındaki köklü dönüşüm, şu an ülkemizin NATO, ABD, AB, Yunanistan, Mısır, GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi), İsrail, Suriye, Rusya, Çin, İran gibi ülkelerle ilişkilerindeki sıkıntılı durum; bu ülke ve kuruluşların TSK’daki son değişiklikleri mercek altına almalarına neden olmaktadır. Bu ülkelerdeki Türkiye konulu yayınlara bakıldığında, TSK’nın her daim ana gündem maddesi yapıldığı görülecektir. Bu yönüyle 15 Temmuz sonrası YAŞ kararları da dahil, TSK’da yaşanan gelişmeler sadece Türkiye iç kamuoyunun değil, dış kamuoyunun da merceğindedir. Bu durumun da, Hükümetin aldığı kararlara etkisinin olabileceğini düşünmek gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Yani, YAŞ Kararları iç mücadelenin yaşandığı alana etki ediyor gibi gözükse de, bu kararların alınmasında dış politikanın ve bir anlamda Hükümet tarafından kaydırılmaya çalışılan dış ittifak eksenimizin de dikkate alındığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Sonuç olarak; YAŞ Kararları iç mücadelenin yaşandığı bir alan gibi gözükse de kararların alınmasında, dış politikanın da dikkate alındığını söylemek yanlış olmayacaktır. Medyada ifade edilen taktik seviyedeki öneminin yanında stratejik etkenlerde göze alınarak YAŞ Kararları gerçekleşmiştir.

Diğer taraftan 25 Haziran 2019 tarihinde yasalaşan “Yeni Akerlik Sistemi”nin YAŞ öncesine denk getirilmesi de tesadüf görünmemektedir. YAŞ Kararlarında bu kanunun sonucu olarak ordunun küçülmesi ve buna paralel olarak General/Amiral sayısının azaltılması da ön plana çıkmaktadır.

Deniz Kuvvetlerini örnek alırsak, 15 Temmuz öncesinde Deniz Kuvvetleri ve Donanma Komutanları olmak üzere 2 Oramiral kadrosu mevcutken, bu rütbelere terfi imkânı da varken 3 yıldır sadece Kuvvet Komutanı olacak şekilde 1 tane Oramiral görev yapmaktadır. Diğer taraftan, Saha Komutanları, Eğitim Komutanı, Kurmay Başkanı ve GENKUR MEBS Başkanı olmak üzere 5 Koramiral kadrosu bulunurken, şu an sadece önceden Oramiral kadrosu olan Donanma Komutanı Koramiral rütbesinde bulunmaktadır. Söz konusu Koramiral kadrolarında halihazırda Tümamiral rütbelerindeki subaylar görev yapmaktadır. Alt kademe amiral kadrolarında da benzer şekilde rütbe indirimine gidilmiştir. Bu noktada şunu rahatlıkla söyleyebilirim; bu durum Kara ve Hava Kuvvetlerinde de benzer şekildedir.

Kanunlaşan “Yeni Askerlik Sistemi”nin YAŞ’a yansımaları nasıl olmuştur?

YAŞ kararlarında 47 General/Amiral emekliye sevk edilirken yerlerine daha az sayıda subayın terfi ettirilmesi ve atanması, beklenen 8 Korgeneral/Koramiralden, Orgeneral/Oramiralliğe yükseltilenin olmamasının en önemli gerekçesi; Ordunun küçülmesinin öngörüldüğü yeni askerlik sistemi kararıdır. 

Tabii şu an Suriye, Doğu Akdeniz gibi sorunlar Türkiye’nin gündemindeyken bu yasanın alelacele çıkarılarak yasalaştırılması ve uygulamaya geçirilmesinde farklı nedenler de bulunmaktadır. Bunun ilk yansımasını bu YAŞ’ta gördük, 2020 YAŞ’ında da devamı gelecektir. Devamı gelirken, bizler de bu yıl olduğu gibi, gelecek yıl da TSK’nın etkin azınlıkların güç mücadelesine nasıl sahne olacağına hep birlikte tanıklık edeceğiz.

Bazı yazarlarca mağduriyet yaşatılmış gibi gösterilen Cihat Yaycı’ya tekrar dönmek gerekirse, terfi edeceği bir Koramiral kadrosu bulunmadığından, bu yıl Koramiral yapılması söz konusu değildi. Bunun en güzel örneği, bir Tümamiral Hasan Nihat Doğan emekli edilirken, yine yerine bir Tümamiral Yankı Bağcıoğlu’nun terfii gösterilebilir. Kendisi halihazırda zaten eskiden Koramiral kadrosu olarak öngörülen Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı kadrosunu işgal etmektedir. Bu durumda, Cihat Yaycı’nın önümüzdeki atamalarda Koramiral yapılması çok büyük bir olasılıktır. Cihat Yaycı konusundaki açıklamalarımı burada “şimdilik” keserek, medyada çok fazla yer verilmesi sebebiyle bilahare serinin devamında daha detaylı değineceğimi belirtmek istiyorum. 

YAŞ karaları konusundaki asıl sorun ise, TSK’daki şekillendirmenin 2020 ve 2021 YAŞ’larında tamamlanacak olmasıdır. Neden derseniz, 2018’de kaldırılan KHK sonrası çıkarılan kanun 3 yıl boyunca TSK’nın şekillendirilmesini ön görmektedir. Bu da tam olarak 2021 yılına rastlamaktadır.

Yazı serisi “YAŞ Karalarındaki Terfilerde TSK’daki güç odaklarının etkisi ve Dış Politikaya Yansımaları nedir?” başlıklarıyla devam edecek.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *