MİT’in Kaçırma ve İşkence Vakaları – II

MİT’in Kaçırma ve İşkence Vakaları – II

HALİS TUNÇ

Şubat 2019 ayında kendini polis olarak tanıtan kişilerce kaçırılan ve 160 gündür haber alınamayan 6 kişiden 4’ü 28 Temmuz 2019 tarihinde, akşam saatlerinde Ankara Emniyetinde ortaya çıktı. 

6 ay boyunca aileleri ne yurt içinde ne de yurt dışında eşlerinin akıbetini öğrenmek için çalmadık kapı bırakmadı. Özellikle eşlerinin işkenceye tabi tutulduklarından endişe ediyor ve taleplerine karşılık kolluk kuvvetlerinin ilgisizliğinden yakınıyorlardı. 

Kaçırılmaları ile 6 aydır kayıp vaziyetteki Salim Zeybek, Erkan Irmak, Yasin Ugan ve Özgür Kaya’nın, sırt çantalarıyla birlikte Ankara Emniyet’e gitmeye çalışırken rutin Genel Bilgi Toplama (GBT)’ye takıldıkları söylendi.  

Ne kadar güzel… 6 aydır aranan, sadece Türkiye’yi değil bütün dünyayı ayağa kaldıran, sosyal medyada fotoğrafları döndürülüp durulan ve hafızalara kazınan tam dört kişi, bir gün aniden birlikte ortaya çıkıyor. Tabii “yakalanmak üzere” Emniyete gitmek istediklerini söylüyorlar ama nedense rutin GBT taramasına(!) tabi tutuluyorlar, üstleri aranıyor. Görüldüğü üzere, bu hikâyenin kurgusunda en başta mantık hatası var: Bu dört kişi, 6 aydır hiç haber okumamış, aileleriyle konuşmamış, televizyona ve sanal ortamda sosyal medyaya hiç bakmamış olacaklar ki, beraber öylece geziyorlar ve hiç ses çıkarmıyorlar. Hayatlarından endişe duyup ağlayan, seslerini sosyal medyadan, gazetecilerden, milletvekillerinden yardım isteyerek duyurmaya çalışan eşlerine bir haber, bir mesaj bile iletmiyorlar. Yine, MİT’ten gelen istihbaratla 4 kişi için çok önceden hazırlık yapan(!) Emniyet tarafından teslim alınıyorlar. Bu durumda, insan şunu düşünmeden edemiyor: Emniyet keşke 6 ay kapılarını aşındıran ailelere ilk başta “Hepsi birlikte yolda yürüyüşe çıkmıştır. Şimdi bizi dinliyorlardır zaten ve zamanı gelince kapımızda belirirler, isterseniz 6 ay bekleyip buluşabilirsiniz” deseymiş de bu kadar acı çekilmeseymiş.

Neyse bu noktada “İyi arkadaşlarmış, Emniyete doğru yürüyüşe çıkmışlar” deyip, belki konunun izahına faydası olur düşüncesiyle medyaya yansımayan ama benim dikkatimi çeken bir başka noktayı sizinle paylaşayım.  

Zaman zaman Yunanistan medyasını belki eski alışkanlıkla takip etmeye devam ediyorum. Tam iki yıl önce, 2 Türk askerinin Yunanistan’a iltica ettiği, ancak Yunanistan’a birlikte geçtikleri diğer 3 SAT personelinin kayıp olduğu haberlerine yer verildiğini gördüm. 

Yunanlı Avukat Tomaras, birçok gazete ve CNN’e verdiği mülakatta 3 SAT komandosunun isimlerini de zikrederek, 15 Şubat 2017’de birlikte geldikleri kişilerden Selanik’te ayrılmaları sonrasında kendilerine erişilemediğinden bahsediyordu. Bu serinin dünkü bölümünde bahsettiğim iki ihtimalden biri gerçekleşmiş olabilirdi: Yunanlılar kayıt işlemelerini yani iltica başvuru sürecini işletmeden bu askerleri Türkiye’ye Meriç’ten geri göndermiş veya Türkiye Yunanistan’da yaptığı örtülü operasyonla bu askerleri kaçırmış olabilirdi. Fakat bir avukat durup dururken isim ve resimlerini paylaşarak neden 3 askeri gündeme taşısın ki! Bir şeyler vardı ve kokusunun bir şekilde çıkacağını çok iyi biliyordum.

Tarihler 16 Mayıs 2017’yi gösterdiğinde bu defa algı operasyonu ve gerçekleri karartma amaçlı hizmet veren Türk medyası, “Edirne’de sıcak saatler! 3 SAT Komandosu yurt dışına kaçarken yakalandı” başlıklarını atmıştı. Paylaştıkları isimler Yunanistan’da kayıp isimlerle birebir örtüşüyordu. Tam 3 ay, 90 gün sonra bu 3 SAT komandosunun, Türkiye’de İstanbul-Edirne Otoyolu’nun Edirne gişeler çıkışındaki arazi kısmında tespit edilerek kıskıvrak yakalandığını söylüyordu medya. Bu askerlere, yakalanır yakalanmaz atmadıkları iftira kalmamıştı. FETÖcü olduklarından tutun da, Erdoğan’a suikast için hazırlık yaptıklarına kadar her şeyi, ama her şeyi ötmüşlerdi(!). Oysa, şu anda 3 yıldır mahkemeleri devam edenler arasında dahi bu itiraflarda bulunan tek kişiyi bulamazsınız. Operasyona Edirne MİT Bölge Dairesi Başkanlığı ile Edirne İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü iştirak etmişti!

SAT Komandosu eğitimlerinin niteliği hakkında, medyatik de olduğundan, sizlere bir fikir vermesi için konuyu SAT Komandosu Ali Türkşen’den dinlemenizi önerebilirim.  

Kendisinin kiraladığı botla denizden SAT Birliğine izinsiz şekilde gelerek tam iki gün boyunca işkence yapmasına rağmen konuşturamadığı SAT Komandolarını konuşturabilecek yetenekteki işkenceciler kim olabilir ve ne tür işkence yöntemleri kullanmış olabilirler? Tam bir yıl geceli gündüzlü fiziki ve ruhi eğitimden geçen SATlar düşman bölgesine sızma operasyonları gerçekleştirdiklerinden, ele geçme ihtimali durumunda düşman tarafından sorgulanmaya/konuşturulmaya direnç gösterebilmeleri için “hayattayken işkenceye dayanma” eğitimleri alırlar. Bu eğitimler deyim yerinde ise cehennem gibidir. TSK içerisinde bedensel olarak en dayanıklı 300 kadar askerin başvurduğu kursu, en fazla 10 kadarı nihayete erdirebilmektedir. Tek kişinin mezun olduğu örnekler de mevcuttur. Kursu tamamlayabilenler zihnen ve fiziken çelik gibidir. Yani bir SAT Komandosunun sıradan bir Polis tarafından hemen yakalanması sonrasında sorgulanıp konuşturulması  im-kân-sız-dır. Ancak, akla gelmeyecek uzun süreli işkenceyle bilinçlerini kaybettirerek istediklerinizi imzalatabilirsiniz.

Aslında bu konuya emekli SAT komandosu Namık Ekin netlik getirmiştir. Vatan millet aşkıyla yetiştirilen SAT Komandolarını kimse yakalayamaz. Arzu edenler detaylı açıklamalara resim altındaki linkten ulaşabilir.

https://videonuz.ensonhaber.com/izle/sat_komandolari_yakalanamaz_dedi_3_darbeci_sat_yakalandi

Özellikle kendini bu türden sorunlara adamış olmakla tanınan Milletvekili Sn. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun bu isimlere ulaşıp dinlemesi durumunda farklı bir hikâyeye ulaşacağını düşünüyorum. Ayrıca, bu konunun hem Yunanistan hem de Türkiye’ye bakan insan hakları ihlali yönü de mevcuttur.

Bu iki vakadaki benzerlik sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum? Türkiye’de işkence bir sorgulama aracı haline getirilmiştir. Aileler sevdiklerini araması için polise başvurduğunda hiç ilgilenmeyen polisler, işkence merkezlerinden bitmiş vaziyette gelen işkencezedeler konusunda aileleri ancak bilgilendirebilmektedir. En kötüsü de ne biliyor musunuz; mesela siz bu 4 kişinin Emniyete giderken GBT sorgusunda çıktıklarına inandınız mı? Benimle hiçbir konuda hem fikir olmayanınızın bile, buna inanmadığına % 100 oranında eminim. Peki hiçbir gazete de mi merak edip sorgulayarak halkını aydınlatmaz bu gelişmeler konusunda… 

Şu an aile bireyleri, çocukları, eşleri, en sevdikleri/değerlileri ile tehdit edildiği veya kendisi ahlaksızlık içeren işkencelere maruz bırakıldığı için yapılan işkenceleri gündeme getiremeyen çok sayıda Türk vatandaşının varlığından bahsedebiliriz. Gerçeği okumak güzeldir diyoruz evet, ama bu gerçeği okumak çok da üzücü maalesef. 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *