Andrew Brunson ve 15 Temmuz Olayları…
YUSUF MURAT GENCAY
1993 yılından beri ailesi ile birlikte Türkiye’de yaşayan Andrew Craig Brunson, 15 Temmuz 2016 olaylarının hemen ardından, Silahlı Terör Örgütüne üye olmak ve sözde darbe planlanmasına yardımcı olmak suçlamaları ile tutuklanır ve ancak 2 yıl sonra ABD yönetiminin üst düzey politik baskıları ve Türkiye’ye yaptırım uygulanması sonrasında serbest bırakılır. Daha önce ismi hiç duyulmamış ABD vatandaşı bir papazın, sözde darbe ile ilişkilendirilerek terör örgütüne üye olmaktan tutuklanması, üzerinde detaylı düşünülmesi gereken bir konudur. Olayın iç içe geçmiş insani ve siyasi olmak üzere iki boyutu bulunmaktadır. İnsani boyutunu ilgilendiren konu, suçluluğu ispatlanmadan bir insanın hayatından iki yıl çalınması ve yargılama sürecinde temel insan haklarının ihlal edilmesidir. Siyasi yönüne bakan kısım ise, Andrew Brunson üzerinden NATO üyesi iki ülke olan ABD ile Türkiye arasında, sonucu yaptırımlara kadar uzanan diplomatik bir krizin yaşanması ve bugün geldimiz noktada, gelişen farklı olayların da etkisi ile Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması tartışmalarının ABD ve Avrupa’da açıktan konuşulmakta olmasıdır. Türkiye’nin son Suriye askeri operasyonu öncesinde ABD Cumhurbaşkanı Trump’ın Türkiye Cumhurbaşkanına hitaben yazdığı mektupta “Türk ekonomisini yerle bir etmekten sorumlu olmak istemiyorum — ve bunu yapacağım. Daha önce Papaz Brunson ile ilgili olarak bunun küçük bir örneğini gösterdim” şeklindeki cümleleri iki ülke ilişkilerinde gelinen son durumu özetlemek açısında önem arz etmektedir.
Andrew Brunson, uzun yıllardır İzmir’de ailesi ile birlikte yaşayan ve yerel bir kilisede papaz olarak görev yapan bir ABD vatandaşıdır. 15 Temmuz 2016 olaylarından sonra, ABD’de üniversite eğitimi alan çocuklarını ziyarete giden aile, 12 Ağustos 2016 tarihinde normal yaşantılarına devam etmek için Türkiye’ye geri dönerler. Brunson, 07 Ekim 2016 tarihinde eşi ile birlikte karakola çağrılır ve haklarında ulusal güvenliğe tehdit oluşturmaktan sınır dışı edilme kararı olduğu tebliğ edilir. Sonrasında ise herhangi bir delil sunulmadan, silahlı terör örgütene üye olma şüphesi ile bir gözaltı merkezinde yaklaşık iki ay süre ile avukatları ile görüşmesine izin verilmeden tutulur. Kendisi ile birlikte gözaltına alınan eşi Norine Brunson ise 13 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılır. Andrew Brunson, 09 Aralık 2016 tarihinde çıkarıldığı mahkemede tutuklu yargılanmasına karar verilerek, İzmir’de yüksek güvenlikli bir hapishaneye sevk edilir. ABD yönetimi, papaz Brunson olayını en üst düzeyde takip eder. ABD Cumhurbaşkanı Trump ve Cumhurbaşkanı yardımcısı Mike Pence bizzat Türk yetkilileri ile görüşür. Senato üyeleri Bruson’ın duruşmalarına katılmak ve kendisini hapishanede ziyaret etmek için Türkiye’ye gelirler. ABD Senatosundan 66 senatörün imzası ile Türkiye Cumhurbaşkanına Brunson’ın serbest bırakılması için mektup yazılır. Devam eden krizin gölgesinde Türk Lirası, ABD Doları karşısında değer kaybetmeye devam eder. Öncelikle, Brunson sağlık problemleri gerekçe gösterilerek Temmuz 2018 ayında hapishaneden çıkarılarak ev hapsine gönderilir. Devam eden ev hapsi nedeniyle, 02 Ağustos 2018 tarihinde ABD Hazine Bakanlığı, papaz Brunson’a yönelik haksız uygulamalardaki rolleri ve Türkiye’deki genel insan hakları ihlallerini gerekçe göstererek Türkiye Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yönelik yaptırım kararı alır. Sonuç olarak, 12 Ekim 2018 tarihinde mahkeme, Brunson hakkında yurt dışı çıkış yasağını kaldırılarak serbest bırakır. 2 Kasım 2018 tarihinde de, ABD yönetimi tarafından bakanlara yönelik yaptırımlar sessiz sedasız kaldırılır.
Papaz Brunson’un, serbest bırakıldıktan bir gün sonra 13 Ekim 2018 tarihinde ABD Cumhurbaşkanı ile Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği görüşmede, Türk hapishanelerinde kendisi gibi haksız yere tutulan diğer insanlar hakkında tek kelime etmemesi, bunun da ötesinde Türkiye’deki ABD konsolosluğunda görevli olup casusluk suçlaması ile 15 Temmuz sonrası tutuklanan ve çifte vatandaşlık hakkı (ABD ve Türk vatandaşlığı) bulunan kişiler hakkında da bir şey söylememesi düşündürücü bir husustur. Konsolosluk çalışanlarının durumu ancak mülakat sonunda bir gazetecinin soru cevap periyodunda konuyu hatırlatması üzerine gündeme gelmiştir. Brunson, ABD yetkililerinin sadece kendisi için değil diğer konsolusluk çalışanları için de çaba gösterdiğini belirtmiş, Cumhurbaşkanı Trump da konu üzerinde çalıştıklarını belirterek konuyu geçiştirmiştir.
26 Ekim 2018 tarihinde Amerika’nın Sesi Türkçe servisinden Mehmet Toroglu’nun sorularını yanıtlayan Brunson çiftine, halen Türkiye’deki hapishanelerde tutulan ABD vatandaşlarının durumlarının sorulması üzerine, Brunson kendisinin ABD vatandaşı olduğunu, diğerlerinin ise çifte vatandaşlıklarının bulunduğunu belirtmiş, ABD yönetiminin diğer konsolosluk çalışanları için de girişimde bulunduğunu, ancak Türk hükümetinin onların durumunu farklı değerlendirdiğini ifade etmiştir.
Olayın siyasi uzantılarından bağımsız olarak, hakkında silahlı terör örgütüne üyelik ve sözde darbe planlamasına yardımcı olmak gibi asılsız iddialar bulunan Andrew Brunson gibi bir insanın serbest bırakılması insanlık adına sevinilecek bir durumdur. Ancak, halihazırda Türkiye’deki hapishanelerde benzer şekilde uydurma gerekçelerle tutulan ve en az Brunson kadar masum onbinlerce sivil/asker yetişmiş insan halen tutsak olarak tutulmaktadır. Brunson olayı, Türkiye’deki adli mekanizmanın adalet üretme vasfını yitirdiğini ve siyasetin yargı üzerindeki baskı ve yönlendirmelerinin boyutlarının anlaşılması açısından da önemlidir.
Ayrıca, 15 Temmuz 2016 olayları sonrasında yargının politik yönlendirmelerle karar aldığını ortaya koyması bakımından Brunson hadisesi tek değildir. Benzer şekilde Alman-Türk çifte vatandaşlığı bulunan gazeteci Deniz Yücel, Şubat 2017 tarihinde Almanya adına casusluk yapmak ve terör örgütlerine destek vermek suçlamaları ile tutuklanmış, tutuklama Türk-Alman ilişkilerinde gerginliğe sebep olmuş ve Alman Dışişleri’nin girişimleri sonucunda Yücel Şubat 2018 ayında serbest bırakılarak yurtdışına çıkışına izin verilmiştir.
Kasım 2019 ayı içerisinde, Brunson, Türkiye’de hapishanede yaşadığı zorlukları anlattığı “God’s Hostage: A True Story of Persecution, Imprisonment, and Perseverance- Allah’ın Rehinesi: Gerçek Bir Zulüm, Hapis ve Sabır Hikayesi” isimli kıtabının tanıtımı için farklı medya kuruluşlarına mülakatlar vermiştir.
Türkiye hapishanelerindeki diğer masumlara ilişkin, tespit edebildiğim tek cümlesi, ‘Haventoday.org’ a verdiği röportajda dolaylı olarak eşinin düşüncesini yansıtma şeklinde kurduğu ‘’Eşim, bizim gibi haksız yere hapishanelerde tutulan onbinlerce insan gibi, Türk hapishane sisteminde kaybolacağımızı düşündü” şeklindeki ifadesidir.
Son olarak da, 24 Kasım 2019 tarihinde PBS News Hour programına, tutukluluk süresince kendisi için yoğun çaba gösteren Senatör Jeanne Shaheen ile birlikte katılan Brunson, aslında Türkiye’de yaşanan zulmün ve içerideki her bir masum insanın durumunu yansıtabilecek aşağıdaki cümleleri sadece kendi özelinde arz etmiştir.
Şahsıma yönelik suçlamalar saçma ve mesnetsizdi. Bağımsız bir yargılama süreci ile serbest bırakılabileceğimi biliyordum ancak, bu mahkemeler tarafından yönetilen bir süreç değildi. Serbest bırakılmam konusunda son kararı verecek olanın sadece bir kişi olduğunu biliyordum. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı…Son mahkeme duruşmasında suçlu bir terörist ilan edildim. Fakat daha sonra, hapishanede geçirilen süre dikkate alınarak serbest bırakıldığımı, temyiz süresi içeirisinde yurtdışı çıkış yasağının kaldırıldığını beyan ettiler. Aslında bu şu demekti, lütfen en kısa sürede Türkiye’den ayrıl. Kendimi terörden dolayı hüküm giydikten hemen sonra, tekrar hapse dönebileceğimi düşünürken, Türk yetkililer fikir değiştirmeden önce en kısa süre içerisinde hava alanına ulaşarak ABD Hava Kuvetleri uçağına yetişme telaşesi içerisinde buldum. 24 saat içerisinde önce terörist olarak hüküm giydim sonra da Beyza Saray’ı ziyaret ettim.
Ahmet Altan’ın tutuklanacağını bile bile Kağıttan Flüt yazısını yazma cesareti ile karşılaştırıldığında, yukarıdaki cümlelerin bireyselliği hafızalara kazınacak niteliktedir. Henüz okumadım ancak umarım papaz Brunson yeni çıkan kitabında kendisi dışındaki insanların yaşadığı ortak zulüm hakkında birkaç kelime edebilmiştir.
Son olarak 15 Temmuz 2016 olaylarını mevcut iktidar ile İşçi Partisi /Doğu Perinçek odaklı bir yapının birlikte organize ettiği ve planın da sahadaki uygulayıcısı ve organizesi taşeronluğunun emekli ve göreve devam eden Avrasyacı olarak nitelendirebileceğimiz Ergenekon ve Balyoz sanığı ulusalcı general ve subayların üstlendiği gerçeğini hatırlayalım. Brunson olayına bu yönden bakmak bize farklı bir perspektif kazandırıyor. Türkiye’yi batı değerler sistemi ve NATO’dan koparmak hedefindeki bu yasadışı yapı, 15 Temmuz olayları sonrasında ilk iş olarak sözde darbeyi ABD’nin organize ettiği propagandasını yapmış, bugün geldiğimiz noktada ise Türkiye’nin ABD ve diğer batı ülkeleri ile ilişkileri tarihsel dibi görmüştür. Bunun da ötesinde, Rusya ana ekseninde seyreden Türk dış politikası ve Türkiye’nin NATO’dan çıkarılma tartışmaları bütünsel olarak değerlendirildiğinde, Brunson olayının malum çete tarafından Türkiye’nin batı sisteminden koparılmasına yönelik plan kapsamında 15 Temmuz olaylarının bir parçası olarak kullanılmış olabileceği kuvvetli bir ihtimal olarak karşımızda durmaktadır. Şimdilik ancak yaşanan vakalar üzerinden olayları değerlendirebiliyoruz. Halihazırda medyanın tam kontrolde olması ve muhalif seslerin hapsedildiği ortamda karanlık noktalar üzerine ışık tutmak imkansız olsa da, gelecekte bağımsız yargının tekrar tesis edilmesiyle çok daha vahim olaylar günyüzüne çıkacaktır.