“Şam’da Namaz Kılacağız” Parolasıyla Yola Çıktık “Barış Koridoruna” Kanaat Ettik
“Şam’da Namaz Kılacağız” Parolasıyla Yola Çıktık “Barış Koridoruna” Kanaat Ettik
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk Silahlı Kuvvetleri personelini 15 Temmuz kanlı tiyatrosuyla ve sonrasında ise yalan, iftira, kumpas, sahte delil ve belgelerle ihraç ve hapseden Erdoğan ve Avrasyacı Perinçek ekibinin, Vatan için çalışan değerli Komutanlara atmaya çalıştıkları bir diğer iftira “Suriye’ye girmemek için direndiler”olmuştur. Olayın yakın tanıklarından birisi olarak size anlatılanın aksine gerçekleri aktarmaya çalışacağım.
Genelkurmay Başkanlığı karargahında bahse konu duruma karşı çıktığı söylenen Başkanlıklar Harekât ve İstihbarat Başkanlıkları olarak ifade edilmektedir, ki bu başkanlıklarda görev yapan rütbelilerin birçoğu 15 Temmuz tuzağına çekilmiştir. Aslında bu Komutanların karşı çıktıkları Suriye’ye girilmesi değildi; “Şam’a gidip CUMA NAMAZI kılınması parolasıyla çılgınca topyekûn harbe girilmesi” idi.Size daha da ilginç bir bilgi vereceğim.
Harekât Başkanlığı koordinesinde konuya dair birçok toplantı yapılmaktaydı. Toplantılara Özel Kuvvetler Komutanlığından Zekai Aksakallı ve Semih Terzi’nin başkanlığında bir ekip de iştirak etmekteydi. Özel Kuvvetler Ekibinin hepsi, Semih Terzi dahil emir verilmesi halinde Suriye’ye girebileceklerini, tüm hazırlıklarının tamam olduğunu anlatır ve hatta planlarına kadar masada arz ederlerdi, haritalar üzerinden. Ancak aralarında en istekli olanları Zekai Aksakallı’ydı. Harekâtı rütbe/terfi alması için bir basamak olarak gördüğü her kelimesinden belliydi.
Araya bir girdi yaparak sizlere ilave bir bilgi vermek isterim. Bir askerî harekât planlaması yapılacaksa, öncelikle Hükümetin siyasi direktifi alınmalıdır. Hükümet siyasi direktifinde emrettiği harekât planlamasının siyasi olarak amacını net bir şekilde belirtmek zorundadır. Ancak bundan sonra Komutan Niyeti alınır ve askerî harekât planlamasına geçilir. Bu çerçeve dışına asla çıkılamaz, normalde. Ancak, basın yayın organlarında çokça duyduğumuz “Şam’da Cuma Namazı kılacağız” ifadesi haricinde, yazılı bir siyasi direktif ne yazık ki aktarılmamış ve söz konusu planlamalar sadece şifahi emirler ile sürdürülmekteydi.
Toplantılara dönecek olursak, Harekât ve İstihbarat Başkanlıklarının karşı çıktıkları hususu anlatmak maksadıyla durumu kafamızda netleştirecek bir anekdot aktarmak isterim sizlere. Yaşar Güner’in hemen yakınında oturan Zekai Aksakallı büyük komutan edasıyla yerinde zıplar şekilde mealen “Bırakın girelim Komutanım! Emredin girelim! Biz bunlar için eğitildik! Benim timlerim Şam’a kadar gider ve alır!”ifadelerini kullanırken, Harekât Başkanlığından haklı bir sual gelmekteydi; “Girmeye girersiniz de; sizi Şam’da nasıl koruyacağız, Şam’dan nasıl çıkartacağız, Şam’a giderken yapacağını söylediğiniz YARMA HAREKÂTI sırasında sizi hangi güç ne kadar süreyle koruyacak? Bu ölüme gitmek demektir. Sadece kendinizi değil, masum binlercesini ölüme sürüklemek demektir!”. Bu mantıklı sorular karşısında alınan cevap ise evlere şenliktir, “Biz ölmeyiz. Nasıl girdiysek öyle çıkarız!”. Şimdilerde sesi çıkmayan Yaşar Güler de Aksakallı’nın tepkilerini beğenmemiş ve kafasına yatmamış olacak ki, her zamanki gibi siyasi bir tavır takınıp, iki ağız dolusu küfür savurup, durumu kotarmaya çalışmıştı.
İlginçtir; aralarında 15 Temmuz’un başrol oyuncusu Zekai Aksakallı haricinde bu toplantılara katılan Özel Kuvvetler ekibinin hepsi 15 Temmuz Tiyatrosuyla, Aksakallı’nın özel tuzağı neticesinde, SÖZDE DARBECİ ilan edilmiş ve ömür boyu müebbet hapse çarptırılmıştır. Ayrıca İstihbarat Başkanlığında ise Yaşar Güler tarafından 15 Temmuz’dan birkaç ay önce “özel görevle” Albay kadrosuna geçici görevle gönderilen İrfan Özsert haricinde tüm general/amiraller aynı oyunla mahkûm edilmiştir.
Farklı hesaplarla “Şam’a kadar gideriz!” naraları atan Erdoğan’ın TSK’daki temsilcilerinin aksine mantıklı askerler şu anda “Barış Koridoru” olarak savunulan projeyi ortaya atmaktaydılar. Gelin görün ki, Erdoğan ve Davutoğlu’nun önce kabul edip sonrasında inkâr ettikleri, emirleriyle DÜŞÜRÜLEN RUS UÇAĞI olayından dolayı sınır bölgemizde sinek bile uçuramaz haldeydik.
MİT destekli Hava Pilot Albay’ımız Mete Kuş da bizimle aynı birimde çalışmaktaydı, ki aslında bu teklifin çıktığı yer de bizim birimimizdir diyebilirim. Tabi o zaman sansasyonel bir isim bulamamış olacağız ki, “Güvenlik Koridoru”olarak adlandırıyorduk.
Plan basitti aslında. Suriyelileri sınır içine sokmadan, sınır dışında sınır hattının birkaç km dışından başlayacak şekilde askeri personel ile gir, güvenliğini almaya başla ve o bölgede onlara kalıcı/geçici barınma alanları inşa et ve bu süreçte senin yeterli gördüğün alana kadar derinlemesine ve tüm sınır hattın boyunca ilerle, sonra belirli bir alanı da tampon bölge olarak bu paya ekle ve dünyaya deklare et. Kimsenin itiraz edemeyeceği bu plan birçok kişiye de mantıklı geliyordu da bir de ağızlardan çıkan “Şam’da Cuma Namazı” söylemi vardı. O nasıl gerçekleşecekti?
Bu konuyu bir yerde daha dile getirmiştim aslında. 2016’yı 2017’ye bağlayan akşamüstü İstanbul Emniyeti Asayiş Şube Müdürlüğünde vermiş olduğum ifademden hemen sonra istihbaratçı olduğumu ve Suriye ile ilgili çalıştığımı öğrenen polis memuru bana kayıt dışı iki soru daha sormuştu. Ne kadar kayıt dışı dense de biliyordum ki söylediğim her şey aslında sesli ve görüntülü olarak kayıt altındaydı. Devletimi son bir kez uyarmak istedim kendimce ve sorularına cevap verdim. Birinci soru, “Bir daha darbe olur mu sence?” ve ikincisi“Suriye’de neler oluyor? Anlamakta zorlanıyoruz, anlatır mısın?”.
Darbe sorusuna cevabım:
“Evet. Birinci darbe yalandı, tiyatroydu ama bir sonraki gerçek olacak. Siz de kolluk kuvveti olarak hazır olmalısınız. Ne zaman olacak bilmiyorum ama bu tiyatroyu hazırlayanlar gerçek darbeyi yapacak.”
Suriye sorusuna ise durumu bir kâğıt üzerinde çizerek anlatmıştım. Devletin o zamana kadar yaptıklarını, son durumu ve askeri ve siyasi hataları anlattım kendimce. Bunun üzerine diğer sorusu “Peki ne yapılmalıydı?” oldu. İşte o noktada şu anda birilerinin BARIŞ KORİDORU olarak reklam etmeye çalıştığı, Davutoğlu’nun benim projem diye sahip çıkmaya çalıştığı, ama aslında “Şam’da Cuma Namazına” alternatif olarak şu an müebbet hapse mahkûm edilmiş Komutanların savunduğu Güvenlik Koridoru ve Silahsızlandırılmış Tampon Bölgeyi anlattım. Bu olayın şahitleri polis memurları haricinde o dönem avukatlığımı yapan Elif Esra Kırımlı’nın ofisindeki avukatlardan birisidir.
Bugün de orada söylediklerimin arkasındayım. Hala gerçek bir darbe olması kuvvetle muhtemeldir diyorum. Suriye’de ise ÇOK GEÇ KALINDI notunu ekleyerek tekrar belirtmek istiyorum; aslında söylenenin aksine TSK’nın o dönemki askerleri Suriye’ye askerin girmesine değil, “Şam’da Namaz Kılacağız” parolasıyla topyekûn bir harbe girilmesine karşılardı.
Birilerine hain, terörist ve/veya farklı çirkinliklerle hitam etmenin, iftiralar atmanın kolay olduğu bir dönemde lütfen daha dikkatli olalım. Su sızdıran çatlak testi misali Şamil Tayyar’ın dediği gibi, “Bugün kahraman dediklerimiz yarın darbeci, hain dediklerimiz de tam tersi olacaktır”.
Adalet elbet tecelli edecektir…
Saygılarımla.