15 Temmuz’da TSK Nasıl Tuzağa Çekildi: Hulusi AKAR’ın İtaat Deneyi
15 TEMMUZ’DA TSK NASIL TUZAĞA ÇEKİLDİ: HULUSİ AKAR’IN İTAAT DENEYİ
“Her fırsatta söylüyorum, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Sizlerin huzurunda buna bir de tek ordu, tek komutan vurgusunu da eklemek isterim. Anayasamızın 117’nci maddesi, ‘Başkomutanlık TBMM’nin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur’ diyor. Yine aynı maddenin devamında da, ‘Genelkurmay Başkanı, silahlı kuvvetlerin komutanı olup, savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanı namına yerine getirir’ ifadesi yer alıyor. Buna göre, burada bulunan tüm subaylarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm mensupları, Başkomutan sıfatıyla benim yakın mesai arkadaşlarımdır.“(1)
Bu satırlar Erdoğan’ın 28 Mart 2016’da, yani 15 Temmuz olayından yaklaşık dört ay önce Harp Akademileri Komutanlığında yaptığı konuşmada kullandığı cümleleri yansıtıyor. Burada Erdoğan’ın yaptığı Başkomutanlık vurgusu hemen dikkatinizi çekmiştir. Bu vurguyu 15 Temmuz’da Erdoğan’ın CNN Türk’e yaptığı telefon bağlantısında muhtemelen Cihat Yaycı tarafından verilen “Başkomutanım de” suflesinden de hatırlarsınız.
“Her fırsatta söylüyorum, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Sizlerin huzurunda buna bir de tek ordu, tek komutan vurgusunu da eklemek isterim. Anayasamızın 117’nci maddesi, ‘Başkomutanlık TBMM’nin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur’ diyor. Yine aynı maddenin devamında da, ‘Genelkurmay Başkanı, silahlı kuvvetlerin komutanı olup, savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanı namına yerine getirir’ ifadesi yer alıyor. Buna göre, burada bulunan tüm subaylarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm mensupları, Başkomutan sıfatıyla benim yakın mesai arkadaşlarımdır.“(1)
Bu satırlar Erdoğan’ın 28 Mart 2016’da, yani 15 Temmuz olayından yaklaşık dört ay önce Harp Akademileri Komutanlığında yaptığı konuşmada kullandığı cümleleri yansıtıyor. Burada Erdoğan’ın yaptığı Başkomutanlık vurgusu hemen dikkatinizi çekmiştir. Bu vurguyu 15 Temmuz’da Erdoğan’ın CNN Türk’e yaptığı telefon bağlantısında muhtemelen Cihat Yaycı tarafından verilen “Başkomutanım de” suflesinden de hatırlarsınız.
Tabi ki bu konuşmada Başkomutanlık vurgusunun yapılmasının tesadüfi olduğu söylenemez. Fakat görünen maksatla, gerçekteki maksat farklı olabilir.
İlk bakışta bu ifadeler Erdoğan’ın orada bulunan Hulusi Akar’a emir-komuta hiyerarşisinde kendisine bağlı olduğunu hatırlatması maksatlı gibi görünüyor. Böyle bir konuşmanın, konuşmada hazır bulunan subayların aklına “Acaba Akar’ın darbe yapabileceği söylentileri doğru mu?” sorusunu getirmesi kaçınılmaz. Aksi durumda Erdoğan neden Akar’ın karşısında olduğu bir ortamda kendisinin Akar’ın hiyerarşik üstü olduğunu belirtme ihtiyacı hissetsin? Dolayısıyla bu konuşmanın Akar’ın darbe yapacağı algısının kuvvetlendirilmesine hizmet ettiği rahatça söylenebilir.
Bunun yanında bu konuşmada tesadüfi olmadığı anlaşılan daha ilginç bir olay da konuşmanın ikincil bir maksadının olabileceğini gösteriyor: “Hulusi Akar’ın Erdoğan’ı ayakta alkışlaması.”
Bu durum tek başına bakıldığında “Akar’ın, Erdoğan’ın Başkomutanlığını onaylaması” şeklinde yorumlanabilir. Fakat hikâyenin geri kalanı meseleye farklı bir boyut kazandırıyor.
O günkü konuşmadan önce; Akademide bulunan subaylara verilen “şifahi (sözlü)” bir emir var. Verilen emir şu: “Genelkurmay Başkanının emridir; Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra Genelkurmay Başkanımız ne yaparsa siz de aynısını yapacaksınız”.
İlginç bir emir değil mi? Akar’ın konuşmadan sonra ne yapacağı, yapacağı hareketin bir krize sebep olup olmayacağı, subayların bu emrin uygunluğunu nasıl muhakeme edebileceği tamamen belirsiz.
Bu emir tabi ki Akar tarafından Erdoğan’a hoş görünmek için bütün subayların ayakta alkışladığı bir görüntü vermek üzere verilmiş olabilir. Fakat bu basit emirden elde edilen bilgiler, 15 Temmuz’da emir verme konusunda izlenen yöntemle ilgili ipuçları taşıyor.
Şöyle ki; o günlerde Erdoğan’ın TSK’nın operasyon taleplerini engelleyerek PKK’nın eleman toplaması, Suriye’ye elemanlarını sevk etmesi, hendekler kazarak hazırlık yapmasına müsaade ettiği; bunun neticesinde TSK mensuplarının birçok arkadaşını, tanıdığını, akrabasını şehit verdiği günlerdi.
Yaklaşık bu konuşmadan bir ay önce de; 17 Şubat 2016’da Ankara Merasim Sokak’ta, terör örgütü PKK (TAK), askeri personeli taşıyan servis araçlarını hedef almıştı. Saldırıda 29 kişi yaşamını yitirdi, 75 kişi de yaralandı.(2) Yani o günlerde askerlerin aileleri de artık tehlikedeydi.
TSK’nın PKK’ya operasyonlarının Erdoğan tarafından zaten engellendiği o günlerde örgütün böyle bir saldırı için herhangi bir mantıki gerekçesi olmaması ve olayda MİT ve Emniyetin ihmallerinin (ya da göz yummasının) rol oynadığı izleniminin, TSK genelinde bu olayların sorumlusunun Erdoğan olduğu kanaatini doğurduğu rahatlıkla söylenebilir.
Böyle bir ortamda subayların tamamı, Hulusi Akar’dan geldiğini düşündükleri bir emir nedeniyle, o günlerde yaşanılan bu hadiselerin sorumlusu olarak gördükleri kişiyi ayakta alkışladılar.
Dolayısıyla verilen bahse konu şifahi emrin sonunda ortaya çıkan tablo; TSK mensuplarına yönelik şu davranışsal tespitleri ortaya koyuyordu:
* Emrin Akar’dan geldiği kesin değildi:
Buna rağmen subayların emre itaat etmesi, Akar adına verilecek bir emrin sahte olabileceği gibi bir fikre kapılmayacağı, şifahi de olsa tereddütsüz şekilde üstten gelecek bir emre itaat edeceklerini gösteriyordu.
* Verilen emir gereği izlenecek hareket tarzının ne olduğu son ana kadar belirsizdi:
Bu durum, TSK mensuplarının belirsizlik durumunda son anda verilecek bir emre kendi düşüncelerine aykırı da olsa refleksif olarak itaat edeceğini gösteriyordu.
* Subaylar, terörle ilgili olumsuz olayların sorumlusunu Erdoğan olarak görmelerine rağmen, yani kendilerine rağmen, sırf emir gereği Erdoğan’ı ayakta alkışlamışlardı:
Bu durum, TSK mensuplarının emir-komuta zinciri içinde kendilerine verilen yasal bir emri kendi doğrularıyla çelişse bile itaat etme disiplini taşıdıklarını gösteriyordu.
* Bu sonuçlara bağlı olarak TSK mensuplarının Komutanlarından bir emir geldiğinde, bu emrin arkasında art niyet aramak gibi bir Güvensizlik gösterme ihtimalleri çok düşüktü:
Verilen emir şifahi de olsa, net bir emir olmasa da, kendi doğrularına aykırı da olsa emre itaat disiplini her şeyden önce geliyordu.
O halde bu basit olayın verdiği ipuçlarına göre TSK mensuplarının genel davranışsal normları iki kelimeyle özetlenebilir: Güven ve İtaat.
Bu basit deneyin sonuçlarına bakıldığında TSK’nın bu davranışsal özelliklerinin istismar edilmesi sayesinde askerlerin içeriğini bilmediği tuzak bir emri yerine getirmesini sağlamak oldukça mümkündü. Askerleri tuzağa yönlendirmek için verilecek tuzak emirlerin;
* Son ana kadar belirsiz bırakılması (BELİRSİZLİK) ve
* Komuta kademesini sorumluluktan kurtarmak için şifahi olarak aracılar tarafından verilmesi (ŞİFAHİ SAHTE EMİRLER)
askerlerin tuzağa çekilmesi için yeterliydi.
Bu noktada akıllara TSK’ya dair bu tür genellemelere varmak için Akademinin örneklem açısından yeterli olup olmadığı sorusu gelebilir. Harp Akademileri Komutanlığı, TSK’nın bütün birliklerinden gelen kurmay adaylarından oluştuğu için hem TSK’nın kurmay ve yönetim kademesini, hem de henüz kurmay olmamış genç rütbedeki subayları aynı anda örnekleyebilen bir kitleye sahip yegâne komutanlıktı. Bu nedenle örneklem açısından oldukça uygun bir kurumdu.
Akla gelebilecek diğer bir soru da, tek bir olaydan böyle kapsamlı bir sonuca ulaşmanın bilimsel açıdan çok doğru olup olmadığı. O güne kadar TSK mensupları üzerinde yıllarca yönetimsel araştırmalar yapılarak bütün davranışsal ve psikolojik özellikleri en ince ayrıntısına kadar tespit edildi. Kısaca bu olayın benzer diğer çalışmaların sonuçlarıyla uyum gösterdiği rahatça söylenebilir. Örneğin, bu denemenin sonuçları 2015 yılında yapılan bir çalışmayla oldukça uyumluydu. Çalışma, TSK mensuplarının temel değerlerini iki kelimeyle özetliyordu: Adalet ve Güven.
Bu şu anlama geliyordu; askerler davranışlarında Adaletli olmayı her şeyden önde tutuyorlar, ast ve üstlerine karşı da en ufak bir Güvensizlik hissetmiyorlardı.
Harp Planlama açısından bu husus basitçe TSK’nın psikolojik ağırlık merkezinin Adalet ve Güven olduğu şeklinde ifade edilebilir. Nitekim 15 Temmuz sonrasında “Kripto” deyimiyle TSK içinde personelin birbirine Güven duygusunun, Ankesör araması gibi temelsiz davalar ve atamalarda yapılan usulsüzlükler sayesinde Adalet duygusunun hedef alınması boşuna değil.
TSK üzerinde yıllarca yapılan bu tür psikolojik araştırmaların 15 Temmuz’un planlamasında ve sonrasında yapılan operasyonlarda kullanıldığı oldukça net. Özellikle o gün askerin tuzağa çekilmesi için verilen emirlerin bire bir Akar’ın İtaat deneyinde verilen emirle aynı şekilde çerçevelenmiş olması (Güven, İtaat, Belirsizlik, Şifahi Aktarım) kesinlikle tesadüf değil.
15 Temmuz’da bu çalışmaların askerlerin tuzağa düşürülmesi için ne şekilde kullanıldığı bir sonraki yazıda somut örnekler üzerinden ayrıntılı olarak incelenecektir.
KAYNAKLAR:
(1) Cumhurbaşkanı Erdoğan Harp Akademilerinde Konuştu,
https://www.haberler.com/cumhurbaskani-erdogan-harp-akademilerinde-konustu-8302875-haberi/, 28 Mart 2016.
(2) Merasim Sokak saldırısının üzerinden 4 yıl geçti, https://www.cnnturk.com/video/turkiye/merasim-sokak-saldirisinin-uzerinden-4-yil-gecti, 17.02.2020.