Yüksekova/Hakkari’de görev yaparken başıma gelenler…
2018 temmuzda mehil iznindeyken polisin şafak operasyonu(!) ile gözaltına alındım. 4 gün İl Emniyetinde kaldıktan sonra soruşturma açılan şehre götürüldüm. 1 gün de orada nezarethanede kaldık. Birkaç polis hariç genelde iyi davrandılar. Daha sonra Sulh Ceza Hakimi’nin karşısına çıkmadan önce savcı karşısına çıktık. Savcının ifade almasını beklerken bir polis özellikle silah arkadaşlarımızın yanına gidip “bak konuş, bildiğin ne varsa anlat. Bu kadar savcı, hakim, polis, savcı yanlış bişey yapmaz. Bunlar oluyorsa vardır bir bildikleri. Doğru olan bu, konuş kurtul.” diye telkinde bulunuyordu. Bana da geldi söylemleri tekrarladı. Savcı formalite bir ifade aldıktan sonra mahkemeye sevk olduk. Hakimin karşısına ilk çıkanlar bir Binbaşı ve bir Yüzbaşı oldu sıra ile. İkisi de beklenmedik bir şekilde tutuksuz yargılanma kararı ile serbest kaldı. Bir Yüzbaşı ile aynı avukatı tutmuştuk. Avukatımız bize gelip AKP’den tanıdığınız varsa söyleyin hemen arayalım bunlar öyle serbest kaldı dedi. Biz de olmadığını söyleyince “neyse o zaman” dedi. Bizden önce aynı şekilde biri daha tahliye olunca polislerin amiri (rütbesini bilmiyorum ama yaşlıydı biraz) şaşırdı, “dur ben de gireyim bakalım hakim neden salıyor bunları” dedi. Sıra bana gelince hakime savunmamı yaptım. Avukatım benden önce girip tahliye olanları örnek göstererek aynı kararı istedi. O aşamada ankesör harici dosyada bir şey olmaması sebebiyle tahliye kararı verdi ama haftada 3 gün imza şartı koydu. Mahkeme salonu önünde beklediğimiz yere polisler kimseyi almıyordu. Sivil bir şahıs geldi ve bizim bulunduğumuz yere oturmak istedi. Polislerin amiri olan “buraya gelemezsin FETÖ soruşturması bu” dedi. Gelen şahıs da “ben diğer sulh ceza mahkemesinin katibiyim adalet bakanlığından benden sayı bekliyorlar kaç kişi tutuklandı kaç kişi serbest kaldı onları bildireceğim” dedi polis de mecburen müsaade etti.
“Ben Yüzbaşı rütbesinde bir askerim. Diğer binlerce Subay, Astsubay, Uzmançavuş gibi ben de kendi ülkemde “TERÖRİST” muamelesi gördüm. Benim yaşadıklarım, diğer silah arkadaşlarımın yaşadıklarının yanında bir HİÇ. Ancak ben yine de kendi hikayemi sizinle paylaşmak istiyorum.”
Polis: “Arkadaş böyle askerleri topluyorlar ne olacak bu iş!”
2018 Temmuzda mehil iznindeyken polisin şafak operasyonu(!) ile gözaltına alındım. 4 gün İl Emniyetinde kaldıktan sonra soruşturma açılan şehre götürüldüm. 1 gün de orada nezarethanede kaldık. Birkaç polis hariç genelde iyi davrandılar. Daha sonra Sulh Ceza Hakimi’nin karşısına çıkmadan önce savcı karşısına çıktık. Savcının ifade almasını beklerken bir polis özellikle silah arkadaşlarımızın yanına gidip “bak konuş, bildiğin ne varsa anlat. Bu kadar savcı, hakim, polis, savcı yanlış bişey yapmaz. Bunlar oluyorsa vardır bir bildikleri. Doğru olan bu, konuş kurtul.” diye telkinde bulunuyordu. Bana da geldi söylemleri tekrarladı. Savcı formalite bir ifade aldıktan sonra mahkemeye sevk olduk. Hakimin karşısına ilk çıkanlar bir Binbaşı ve bir Yüzbaşı oldu sıra ile. İkisi de beklenmedik bir şekilde tutuksuz yargılanma kararı ile serbest kaldı. Bir Yüzbaşı ile aynı avukatı tutmuştuk. Avukatımız bize gelip AKP’den tanıdığınız varsa söyleyin hemen arayalım bunlar öyle serbest kaldı dedi. Biz de olmadığını söyleyince “neyse o zaman” dedi. Bizden önce aynı şekilde biri daha tahliye olunca polislerin amiri (rütbesini bilmiyorum ama yaşlıydı biraz) şaşırdı, “dur ben de gireyim bakalım hakim neden salıyor bunları” dedi. Sıra bana gelince hakime savunmamı yaptım. Avukatım benden önce girip tahliye olanları örnek göstererek aynı kararı istedi. O aşamada ankesör harici dosyada bir şey olmaması sebebiyle tahliye kararı verdi ama haftada 3 gün imza şartı koydu. Mahkeme salonu önünde beklediğimiz yere polisler kimseyi almıyordu. Sivil bir şahıs geldi ve bizim bulunduğumuz yere oturmak istedi. Polislerin amiri olan “buraya gelemezsin FETÖ soruşturması bu” dedi. Gelen şahıs da “ben diğer sulh ceza mahkemesinin katibiyim adalet bakanlığından benden sayı bekliyorlar kaç kişi tutuklandı kaç kişi serbest kaldı onları bildireceğim” dedi polis de mecburen müsaade etti.
Ben tekrar evime döndüm ve işlerimi hallettikten sonra görev yerim olan Hakkari Yüksekova’ya gittim. Durumu Tabur Komutanım ile görüştüm O da işlerimi halletmem ve bayram olması sebebiyle izin verdi ve “evine git toparlan, geri dönünce üs bölgesine gideceksin” dedi. Havaalanında polis kontrolünde askeri kimliğimi değil de sivil kimliğimi verdim ve GBT’de hakkımda yakalama kararı olduğu ortaya çıktı. Bu da mahkemeden 1 hafta sonrasıydı. Hemen avukatıma ulaştım durumu bildirdim o da adliyeye gidip soruşturdu. Salıverilmeme savcılık itiraz etmiş ve üst mahkeme olan yan mahkeme tekrar yakalama kararı çıkarmış. Göstermelik bir 5 dakikalık duruşmadan sonra tutuklandım ve cezaevine gönderildim. Cezaevine götüren polisler kelepçe takmadılar, içecek falan ısmarladılar. Kendi aralarında şunu diyorlardı “arkadaş böyle askerleri topluyorlar ne olacak bu iş, bu adam burda savaşıyor rütbesine makamına bak yapılana bak” diyorlardı. Bana da “komutanım biz de bunları onaylamıyoruz ama ne yapalım bizim de diyebilecek bi şeyimiz yok” demişlerdi.
Cezaevine gittiğimde tek kişilik hücreye alındım. Benden önce gelen başka bir Astsubay da diğer bir hücrede idi. 1 hafta sonra onu benim yanıma getirdiler. Hücrede olduğumuz ve FETÖ! suçlaması nedeniyle günde 1 saat havalandırma hakkımız vardı. Gazete ve haftalık telefon görüşü gibi hakkımız yoktu. Mektup yazabiliyor kantin isteği yapabiliyorduk. 1 ay sonra Van’a sevk edildik. Van’a ilk gittiğimiz gece yine hücreye koyulduk. Çıplak arama olmadı. Sabah normal koğuşa alındık. Burada normal haklarımızdan faydalanabiliyorduk. Buradaki tek sıkıntı gardiyanların bizim üzerimizde ego tatmini yapmaya çalışması idi. Koğuşta terör bölgesinde çok fedakarlıklar yapmış çok çetin görevlerde bulunmuş kıdemli komutanlarımız vardı. Yapılan azarlamalar, küçümseyici konuşmalar doğal olarak zorumuza gidiyordu. Ama maalesef bunları sineye çekiyorduk. Bir ay sonra yüksek güvenlikli cezaevine gönderildik. Aynı kampüs içinde olmasına rağmen kelepçeli bir şekilde zırhlı araçla sevk edildik. Yüksek güvenlikli cezaevinde çok detaylı bir eşya araması yapıldı. Bir kısım kıyafet ve günlük malzememiz yasak olması sebebiyle atıldı veya alıkonuldu. Eşya aramasından sonra da camsız, kamerasız, 2 metre kare kadar bir odaya iki gardiyanla teker teker alındık. Gardiyanlar soyunmamızı söylediler ve çömelip öksürmemizi istediler. Bunları da mecbur yaptık. Burda 3 kişilik koğuşlara dağıtıldık. Benim gittiğim koğuşta kimse yoktu. Bir süre sonra bir Yüzbaşı ve bir sivil geldi. Ben hiç cezaevi dışına hastane vb. çıkmadığım için başka bir çıplak aramaya maruz kalmadım. Ama ailem söylemese de anladığım kadarıyla onlara da her geldiklerinde bu muameleyi yapmışlar.
Cezaevinde kaldığım sürede dosyama bir ifade eklendi. Avukatım ilk aşamada benim eşimin(!) ifadesi olduğunu öğrendi. Ben bekarım evlenmedim, boşanmadım. Detayını ise duruşmadan 2 hafta kadar önce öğrendik. Bahsedilen kadının birkaç hattı varmış ve bunlarda bylock çıkmış. Biri kendinin biri kocasının biri de kocasının yeğeninin kullandığı hatlarmış. Kadın, “hatlar benim ama şunu ben şunu kocam şunu da yeğeni kullanıyor” demiş. O yeğenle benim isim soyisim aynı.
Kadının ifadesini alanlar kimlik numarasını kontrol etmeden ifadeyi olduğu gibi benim dosyama sokmuşlar. Ama bunu yaparken de kadının ifadesinde oynamalar yapıp sanki kadın benim eşim de benim hakkımda ifade veriyor gibi değiştirmişler. Hatta ailem şüpheye düşmüş bu evlendi de bize haber mi vermedi diye. İlk duruşmada kadını tanımadığımı evli veya boşanmış olmadığımı hatta dosyada hakimin önünde nüfus kayıt örneği olmasına rağmen duruşma ertelendi ve kadın bir sonraki duruşmaya çağrıldı. Bir sonraki duruşmada kadın geldi ve beni tanımadığını söyledi. Hakim kadına ifadesini okuyunca “ben öyle bir ifade vermedim ben böyle böyle söyledim” dedim. Hakim de “tamam tamam gidebilirsin” diyerek kadını hızlıca salondan çıkardı. Ben SEGBİS ile katıldım bu duruşmalara. Duruşmada benim lehime ifade verecek tanığım olduğunu söyledik avukatım la beraber. Ancak hakim aynen şu ifadeler ile talebimizi reddetti; “Kararımı değiştirmeyeceği için dinlemek istemiyorum”. Bu duruşmada elektronik kelepçe ve haftada bir adli kontrol şartıyla serbest bırakıldım. Toplamda 10 ay cezaevinde kaldım. Cezaevinden çıkarken cezaevi hesabımdaki paradan sadece 150 TL para verdiler. Bu parayla ben nasıl evime gideyim otobüs parasına bile yetmez kaldı ki ben geceyi Van’da geçircem paramın hepsini verin dememe rağmen dalga geçercesine “cezaevinden çıkıyorsun adam sokakta yatar, gerekirse yürüyerek bile evine gidersin” diye yolladılar. Ailemle yine ankesörlü telefon üzerinden görüşerek iyi kötü bir ayarlama ile güç bela evime gelebildim.
3 ay sonra karar duruşması için hakim karşısına çıktım. Savunmamı tekrarladım. Hakim dinledikten sonra yanında ayrıca getirdiği bir dizüstü bilgisayar çıkardı kürsüsüne. Ve hakkımda daha önce yazılmış olan gerekçeli kararı hızlıca okumaya başladı. İyi hal indirimi yapmadan ve bahsettiğim kadının ifadesinin de olduğu bir metin okuyup 7 buçuk yıl ceza verdi. Ayrıca tabi elektronik kelepçeyi de çıkarmadı. Haziranda 2 sene olacak halen elektronik kelepçe taşıyorum.