Türkiye’yi Batı’dan Uzaklaştırmak İstiyorlar…
Atilla Kezek yayınladığı son yazısında (link) inşası devam eden Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi TCG Anadolu’ya yer vererek, “bu gemide neden uçak değil de İHA kullanıyoruz” diye ilgili makamlara serzeniş ve uyarıda bulunmuştur.
Karargâh Subaylığı veya Kurmay Subaylığı eğitimleri “muhakeme yapabilme becerisinin ve inisiyatif kullanma kabiliyetinin kazandırılması ve/veya geliştirilmesi” üzerine inşa edilmektedir.
Karacı ve havacıların deyimiyle “mesele” denizcilerin deyimiyle de “durum muhakemesi”, problemin geçmişi politik ve askeri tüm boyutlarıyla birlikte analiz edilir. Bu bölümleri eksik kalan bir analiz bilimsel gerçekliklerden uzak olacaktır.
Yıllardır DzKK.lığında tartışılan bir konudur “UÇAK GEMİSİ”. Ancak, bu tartışmaların ete kemiğe bürünmesi, bir darbe tiyatrosu ve/veya sonrasında uydurma bilgi ve belgelerle hapsedilen silah arkadaşlarım veya büyüklerim tarafından gerçekleştirilmiştir.
Tam tarih vererek sizleri yanıltmak istememekle birlikte, yaklaşık olarak 2009-2010 sonrasında projelendirilmeye başlanan bu ihtiyaç ilk yıllarda, Ergenekon bağlantıları mahkemelerce ispatlanmış üst subay ve Amiraller tarafından engellenmiş/gereksiz bulunmuştur.
Her şeye rağmen sonrasında, dönemin Amiralleri ve Kuvvet Komutanları tarafından destek gören proje, Başbakanlık dönemine denk gelen yıllardan itibaren Erdoğan’ın makamına defalarca çıkarılmış ama her seferinde projeyi reddetmiştir. Gerekçe, “TÜRKİYE’NİN UÇAK GEMİSİNE NE GİBİ BİR İHTİYACI OLABİLİR!”
Türkiye’nin denizlerdeki hak ve menfaatlerini koruma ve gözetmeyi kendine düstur edinmiş yılmaz-yorulmaz ilkeli ve kararlı DzKK.lığının Kurmay Subayları projeyi revize ederek, ihtiyaçları değiştirmiş ve LPD olarak Erdoğan’a tekrar arz etmiş ve bu haliyle proje onaydan geçmiştir.
Ancak herkesin artık kabul ettiği bir gerçek vardı ki, o da “Türkiye’ye lazım olan bir uçak gemisidir”.
Onaylanan proje ilk başta revize edilerek daha kapsamlı özelliklere sahip LHD’ye çevrilmiş ve sonrasında dönemin Kuvvet Komutanı Bülent Bostanoğlu’nun özel isteği doğrultusunda “dikey iniş-kalkış yapabilen hava araçlarının konuşlanabileceği bir pistin” de teknik şartnameye ilave edilmesiyle son halini almıştır.
Ancak, dikey ve/veya kısa pist iniş-kalkış özelliğine sahip uçak, Türkiye’nin ne envanterinde bulunmakta ne de F-35 projesi içerisinde veya milli uçak projesinde planlanmamaktadır.
Bu durum kendisine arz edildiğinde Bostanoğlu’nun emri, öncelikle bu projelere söz konusu özellikteki hava unsurlarının eklenmesiyken, çeşitli sebeplerle bunun mümkün olmadığı görüldüğünde ise uçak yerine İHA’LARIN KULLANILMASI olmuştur.
Atilla Kezek’in savunduğunun aksine, alınan karar şartlar itibariyle doğru bir karardır. Neden?
Modern muharip gemiler harp ortamında olduğu kadar, farklı harekât ortamlarında ve kriz şartlarında da kullanılabilmek üzere tasarlanmakta, kullanım konseptleri de bu şekilde geliştirilmektedir. Bunun en yakın örneğini Deniz ve Hava Kuvvetlerimiz Libya Harekâtı esnasında yaşamıştır. Anılan harekatta, bu tarz bir Komuta-Kontrol gemisinin ihtiyacı çok yoğun bir şekilde hissedilmiştir.
Libya harekâtında yaşananları bu açıdan irdeleyecek olursak; muharip gemilerimiz ve onlar nezaretinde bölgeye sevk edilen feribot ile sivillerin tahliyesi gerçekleştirilmiş, bu harekât muharip uçaklarımızın koruma ve keşif/gözetleme faaliyetleriyle desteklenmiştir. Ancak menzilleri tek depo yakıt ile Libya’ya ulaşmalarına yeterli gelmeyen uçaklarımız, havada başarılı bir yakıt ikmali gerçekleştirerek bu açığı kapatmışlardır. Havada yakıt ikmali imkân ve kabiliyeti havacılıkta büyük bir kuvvet çarpanı olmakla birlikte, ikmal esnasında hava unsurları için kısa süreli bir zafiyet oluşturmaktadır. Modern deniz kuvvetleri unsurlarında ise bu menzil sorunu “hava unsurlarının gemiye konuşlandırılması” ile aşılmaktadır.
Bu harekât sonrasında bir kez daha anlaşıldığı üzere, Türkiye bu ve benzeri imkân ve kabiliyetlere sahip gemilere acil ihtiyaç duymaktadır.
Sorun; bulunduğu zaman, mekân ve askeri-politik boyutlarıyla birlikte incelendikten sonra, muhtemel hareket tarzlarının belirlenmesi aşamasında birkaç hal tarzı öne çıkmaktadır.
Birincisi, NATO’nun en büyük ordularından birisine sahip olan Türkiye’nin NATO ile bağlarını bilinçli olarak koparmaya çalışmak yerine, Rusya ile askeri ilişkilerimizi, NATO üyesi bir devlete yakışır şekilde, asgari seviyeye indirerek F-35 projesi içerisinde bu tip uçakların temin edilmesi,
İkincisi, kısa pistten ve/veya dikey iniş-kalkış özelliği de ilave edilerek milli uçak imalatımıza hız verilmesi,
Üçüncüsü, bu her iki hal tarzında da uçaklarla birlikte kullanımına engel teşkil etmeyen İHA’larımızın uygun şartlar altında, sabit ve döner kanat hava araçlarıyla birlikte TCG Anadolu’ya konuşlandıracak şekilde planlama yapılması,
Dördüncüsü, Atilla Kezek’in bu yazıyı kaleme almasının esasını teşkil eden, Rus uçaklarının temin edilerek NATO ile bağlarımızın tümden koparılmasıdır.
İlk üçü ne kadar akla yatkın olmakla birlikte, Atilla Kezek tarafından desteklenen dördüncüsü o kadar akla zarardır!
Akıl, mantık, bilgi ve bilimden uzak çıkarımlara dayandırılarak kaleme alınan bu tür yazılar, bir tek şeyi hedef almaktadır: “Türkiye’yi BATIDAN UZAKLAŞTIRMA”.
Ancak, hangi kaynaklar tarafından yönetildiği belli olmayan bu çabaların, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin halihazırdaki kötü yönetim şeklinde bile, hedefine ulaşması ihtimali söz konusu bile değildir. Sağduyulu halkımız, aydınımız, araştırmacımızın bu tür kasıtlı değerlendirmeleri dikkate almayacağı kanaatini taşımaktayım.