Türk Hava Kuvvetleri Nasıl Yok Edildi?
15 Temmuz 2016 öncesi Hava Kuvvetleri, TSK’nın yükselen ve çağı yakalamış kuvvetlerinden bir tanesiydi. Pilot sandalye oranı kâğıt üzerinde yeterli değildi ancak özverili ve gayretli personeli sayesinde bu eksiklik hissedilmiyordu. 15/07 kumpasında en büyük darbelerden biri Hava Kuvvetlerine vuruldu. Pilotların %70’den fazlası ihraç edildi. 15/07 ile ilişkili ilişkisiz herkes ihraç edildi.
Mehmet Zeki Şahin
15 Temmuz 2016 öncesi Hava Kuvvetleri, TSK’nın yükselen ve çağı yakalamış kuvvetlerinden bir tanesiydi. Pilot sandalye oranı kâğıt üzerinde yeterli değildi ancak özverili ve gayretli personeli sayesinde bu eksiklik hissedilmiyordu. 15/07 kumpasında en büyük darbelerden biri Hava Kuvvetlerine vuruldu. Pilotların %70’den fazlası ihraç edildi. 15/07 ile ilişkili ilişkisiz herkes ihraç edildi.
Başlarda bunu itirafçı adı altında iftiracılarla yaptılar. Bu numara bayatladıktan sonra uydurma delil üretmesi çok daha kolay olan ankesörlü telefon aramaları bahanesi ile yaptılar. Hava Kuvvetlerine hazırladıkları ilk toplu kumpas davasında kuvvetin bel kemiği ve geleceği genç pilotlara hiçbir somut delil olmadan iftiralar attılar, üniformalarından ayırdılar. Sivil itirafçı adı altında çıkardıkları Ufuk Işık adlı iftiracıya, Hava Kuvvetlerinde Ahmet Zeki Üçok ile yaptıkları fişlemeleri ezberleterek 15/07’de Başbakan talimatı ile darbeci olarak tanımlanan havadaki uçakları indirmek üzere görevlendirilen pilotları dahi ihraç ettiler, tutukladılar.
28 Ağustos 2016’da Ankara TEM’e isimsiz bir ihbar maili gelir. Gelen mailin içeriğinde Hava Kuvvetlerinde bulunan güya “FETÖ”cü pilotların listesi vardır. Aslında bu bir ihbar maili değil, resmen fişleme listesidir.
Fişleme listesi oldukça amatör bir şekilde, ihbar maili havasına sokulmaya çalışılmıştır. Mail “direk konuya gireceğim” diyerek başlamakta ve “benim kim olduğumun bir önemi yok” denerek bitmektedir.
Bu mail bahane edilerek 50 kadar pilot, savcı Müslüm Canpolat’ın talimatı ile gözaltına alınır. 30 gün boyunca IŞİD ve KCK şüphelileri ile aynı spor salonunda çok ağır şartlarda gözaltında tutulurlar.
Mailin fişleme listesi olduğunu gösteren çok bariz bir özelliği vardır. Mailde liste halinde sıralanan subayların sırası, Hava Kuvvetlerinde sadece Personel Başkanlığı tarafından bilinen 2016 yılı güncel sicil sırasıdır.
Bu durum, listenin Hava Kuvvetleri Karargahından birilerinin desteği ile hazırlandığının bariz bir kanıtıdır. Ayrıca mailde adı geçen pilotlar güncel tayin yerlerine göre sıralanmış ve tasnif edilmiştir.
Üs komutanlıklarının kısaltmaları resmi askeri yazışma dilinde kullanıldığı şekliyle yazılmıştır. Resmen fişleme listesi mail olarak atılmış ve bunun üzerinden rejim ve destekçileri saflarına katamayacağı düşünülen kim varsa ihraç edilmiştir.
Pilotlardan bazıları, gözaltındayken usulsüzce avukatsız olarak ifadeye alınır. Polis tarafından haklarında sadece mail olduğu ve bu mailde isimlerinin olduğu söylenir, tanık ifadesinden hiç bahsedilmez. Ancak tam o günlerde ilginç bir şey olur ve dönemin Başbakanı Binali Yıldırım “isimsiz ihbarlara itibar edilmeyecektir” şeklinde bir açıklama yapar.
Bu açıklamadan sonra kumpasçıların işleri karışmaya başlar ve daha en baştan kendilerini ele verirler. Şimdi bu mailin yanında bir de gizli tanık bulunması gerekmektedir. Ufuk Işık isimli şahsı önce gizli tanık, sonrasında da tanık yapmaya karar verirler. Başbakan Yıldırım’ın açıklamasından sonra ifadeye alınan pilotlara haklarında bir mail ve bir de tanık ifadesi olduğu söylenir.
Ufuk Işığın alınan ifadesi gelen mail ile noktası virgülüne, imla hatalarına kadar aynıdır. “Fetöcü olduğunu düşündüğüm pilotlar” diye verdiği liste, maildeki sicil sırası ile birebir aynıdır. Mahkeme süresince sanık avukatları Ufuk Işık’ın ifadesi ve mail arasındaki benzerliğin ispatı için bilir kişi incelemesi istemiştir, ancak bu istek mahkeme heyeti tarafından reddedilmiş ve yargılama boyunca mail ve ifade ayrı deliller olarak kabul edilmiştir.
Kumpasçılar Ufuk Işığı defalarca ifadeye çağırırlar. İçi bom boş olan dosyayı “onun arabası bu markaydı”, “memleketi şurasıydı”, “evliydi”, “bekârdı” gibi komik ifadelerle doldurmaya çalışırlar. Sırf delil kısmı kalabalık görünsün diye, fotoğraf teşhisi ekleyerek “hiç görmedim” dediği insanı “kesin ve net teşhis etmiştir” şeklinde yazacak kadar çaresiz kalmışlardır. Hatta Müslüm Canpolat hukukta o kadar ileri gider ki, “iddiaların reddi, örgütsel bağın devam ettiğini gösterir” şeklinde hukuk alanında bir buluşa imza atar. İddianame ciddiyetten ve hukuktan uzak bir şekilde oldukça özensiz hazırlanmıştır. Yargılanan askerlerin görev yerleri, rütbeleri ve sınıfları dahi yanlış yazılmıştır.
Delil olarak sunulan ifadelerin hiçbirinde zaman, mekân ve tarih gibi somut bilgiler yoktur. Ufuk Işık’ın polisten sonra savcılıkta verdiği ifadesinde aklında tutamadığı 28 asker için “şuan heyecanlandım, emniyette ismini verdim ancak yüzünü fotoğraf teşhisinde hatırlayabilirim” şeklinde beyanda bulunmuştur. Bir fişleme listesi ve uydurma bir tanık ile pilotların hayatı karartılmış ve üniformaları ellerinden alınmıştır. Hava Kuvvetlerinin geleceğine ağır bir darbe vurulmuştur.
Mail ve Ufuk Işığın ifadesi birebir aynı olmasına rağmen yargılama boyunca iki ayrı delil olarak değerlendirilir. Pilotlar üzerinde baskı oluşturulmaya çalışılır. Pilotlar gözaltında gece yarıları avukatsız olarak mülakat adı altında ifade vermeye zorlanır. Gece yarısı yapılan usulsüz mülakatlarda, pilotlar üzerinde “isim ver kurtul, hemen işine dön, hakkındaki her şeyi biliyoruz” şeklinde baskı kurulur. Devre arkadaşlarının isimlerini vermesi ve fişleme yapması istenir. Pilotları usulsüzce ifadeye alan, çeşitli hakaretler eden Ankara TEM’in meşhur işkencecisi Abdülkadir Yılmaztürk’tür. Olmayan Kabataş olayının görüntüleri nasıl yoksa, pilotlara istinat ettikleri Fetö irtibatının da ne bir görüntüsü ne fotoğrafı ne de somut elle tutulur bir delili vardı. İki sene süren yargılama boyunca da böyle bir delil çıkmamıştır.
Bir mail üzerinden alelacele iddianame hazırlanmış ve boş olan dosya, darbe davaları yargılamalarına yetiştirilerek kamuoyu nezdinde heyet üzerinde baskı kurulmaya çalışılmıştır. Yargılamaya Millî Savunma Bakanlığı, Başbakanlık ve TBMM avukatları dahil olup heyet üzerinde baskı oluşturmuşlardır. Millî Savunma Bakanlığı avukatının AKP Keçiören İlçe başkanı olması da davanın ne kadar siyasi olduğunun en net göstergesidir. Yine dava boyunca Kazan ve Sincan ilçelerinin paralı çomarları davaya müşteki sıfatı ile katılmış ve yargılanan askerlere ve ailelerine türlü hakaretler etmişlerdir. Mahkeme Başkanı Sabahattin Sarıdoğan, yargılama boyunca rejim baskısına boyun eğmiş, yaklaşık 150 kişilik davada sadece bir kişi beraat edebilmiş, kalan tüm sanıklar hüküm almıştır.
Mehmet Zeki Şahin