T.C. Mahkemelerinde Sözde Yargı Bağımsızlığı ve ÖKK Davasını Görüşen Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi!
Türkiye Cumhuriyeti Mahkemelerinde Yargı Bağımsızlığının Genel Görünümü
Yargı bağımsızlığını etkileyen anahtar kavramlar ”özellikle yürütme erkinin yargı kararlarını uygulamama veya değiştirebilme ihtimali” ve ” yargı mensuplarının görev süresi dolmadan görevden alınma ihtimali” dir. Türkiye uygulamasına bakıldığında tahliye kararı verilen sanıkların saatler sonra tekrar tutuklanmasından tutun, en üst mahkemenin kararlarını tanımıyorum diyen siyasilere kadar yargı bağımsızlığına gölge düşüren pek çok örnek vermek mümkündür. Ancak biz burada Human Rights Defenders (HRD) nin yargı bağımsızlığı raporunda yer alan ve yürütmenin başı konumundaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve bazı siyasilere ait olan ifadelere yer vereceğiz.
6 Nisan 2017 tarihinde katıldığı bir canlı televizyon programında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanının 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünün, “kontrollü bir darbe girişimi” olduğu yönündeki eleştirilerine cevap verirken, şu ifadeleri kullanmıştır: “… Cezaevlerinde olanları sen mi içeri soktun? Devletin bütün kademelerinde olanları toparlayıp içeri alan biz değil miyiz? Cezaevinde olanları toparlayıp içeri alan biz değil miyiz” ?
12 Nisan 2017 tarihinde, Cumhurbaşkanı, “15 Temmuz Şehitleri Yakınları ve Gaziler Programı” isimli toplantıda, CHP Genel Başkanı’nın darbe teşebbüsünün “kontrollü darbe” olduğu yönündeki eleştirilerine cevap olarak ayrıca şu açıklamaları yapmıştır: “Şu anda cezaevlerinde binlerce kişi (tutuklu) var. Bunları yürütme organı olarak (içeri) alan (tutuklayan) kim? Sen misin? Biz aldık (tutukladık).”
Cumhurbaşkanı, 27 Eylül 2018 tarihinde Almanya’ya yaptığı ziyarette şu açıklamaları yapmıştır: “Kendileri (Alman Hükümeti) bizden 3 tane, 5 tane, 6 tane gazeteciyi istediler; biz gerekeni yaptık. Yargımız elinden geleni yaparak, iki tanesi tutuksuz yargılanmak üzere, bir tanesi de bırakıldı.” “Almanya tarafından bir Alman’ın Türkiye’den iadesi istense ben hiç düşünmeden veririm.”
Edirne Cezaevinde tutuklu bulunan iki Yunan askeri ile ilgili olarak, 13 Ağustos 2018 tarihinde Angela Merkel bir açıklama yapmıştır. Bahse konu Yunan askerleri 15 Ağustos 2018 tarihinde serbest bırakılmış ve ülkelerine iade edilmiştir. Eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış bu konuyla ilgili olarak Yunan medyasına verdiği mülakatta şunları söylemiştir: “iki Yunan askerinin iade edilmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunan halkına yaptığı bir jesttir.”
5 Nisan 2016 tarihinde A Haber isimli bir haber kanalında, “Arka Plan” isimli bir programa katılan AKP’nin etkili milletvekillerinden Galip Ensarioğlu, Başkanlık Sistemini savunduğu beyanlarında şu düşünceleri ifade etmiştir: “Parlamenter sistem bizim işimize gelir. Yasama da bizde, yürütme de bizde, yargıda bizde. Bizim, yani Meclis’in AK Parti hükümetini denetlemek gibi bir şeyi olabilir mi?”. Aynı programda, üç dönem AKP milletvekilliği ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı yapmış Anayasa Hukuku profesörü Burhan Kuzu da bu beyanları destekler mahiyette, “Oğlan bizim, kız bizim; niye denetleyelim” ifadelerini kullanmıştır. Bu beyanların kamuoyunda eleştirilmesi üzerine, 07.04.2016 tarihinde RS FM isimli radyoda, gazeteci Yavuz Oğhan’ın “Yanlışlıkla mı ağzınızdan kaçırdınız?” şeklindeki sorusuna, Galip Ensarioğlu, “Yanlışlıkla ağzımdan kaçırmadım.” şeklinde cevap vermiştir. Bu iki isim, o tarihte AKP nin Merkez Karar Yürütme Kurulunda yer alan isimler arasındadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran 2017 tarihinde katıldığı polis ve jandarma mensuplarına yönelik Gölbaşı’nda düzenlenen “İç Güvenlik Birimleri İftar Programında” şu açıklamayı yapmıştır: “Başdanışmanlarımın tamamıyla duruşmaları takip ediyorum. Yarısı Ankara, yarısı İstanbul olmak üzere duruşmaları takip ediyorlar. Günbegün raporlarını alıyorum; ne oluyor, ne bitiyor? Takip ediyorum. Bu eli kanlı katillerin hiçbiri de kendilerini bekleyen acı akıbetten kurtulamayacaklardır. Mahkemelerde yaptıkları ahlaksızlıkların (“savunmalar” kast edilmektedir.), açık net söylüyorum, cezaevlerinde çürürken onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Şayet cezalarını tamamlayıp dışarı çıkanlar olursa, zaten milletimiz sokakta her gördüğünde onlara gereken cezayı verecektir. Onların yüzlerine tükürecekler ve milletin tükürüklerinde boğulacaklardır.”
6 Temmuz 2017 tarihinde G20 Zirvesine katılmak üzere Almanya’ya giden Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecilerin darbe yargılamalarına ilişkin bir sorusu üzerine “Yargı süreci devam ediyor. Enis Berberoğlu ile ilgili verilen karar önemli bir adımdır. Bağlantısı nedir? Yurtdışına kaçmış olan kişidir. Servisi yapan bu. Bunun dışında birinci mahkemelerden çıkan kararlar var. Bunların temyizi mümkün olduğu için dikkati çekmiyor. Yılsonuna kadar ciddi manada MAHKÛMİYET kararları gelecektir diye düşünüyorum” demiştir. Bu açıklamadan bir gün sonra, 7 Temmuz 2017 tarihinde İstanbul 24. Ağır ceza mahkemesi darbe girişimine ilişkin ilk mahkûmiyet kararını vermiştir. Bu ifadelerden, verilecek yargısal kararlarının ne zaman verileceğinin ve sonucun ne olacağının (mahkûmiyet) yürütme organı tarafından önceden bilindiği ve müdahale edildiği anlaşılmaktadır.
27 Şubat 2018 tarihinde Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanıp hâkim ve savcılara dağıtılan “Terör Soruşturmaları Bilgi Kitapçığı” isimli kitapçıkta yazılan talimatları Meclis kürsüsünden şu şekilde açıklamıştır: “Hakim ve savcılara Adalet Bakanlığı tarafından dağıtılan bu kitapçıkta “tahliye konusunda Hâkimler ve Savcılar Kuruluyla (HSK) mutlaka istişarede bulunulduktan sonra irade oluşturulacaktır.” deniyor. Yani hâkim ve savcıya diyor ki, “Sen, … son kararı vermeden önce benimle bir görüşeceksin.”; Adalet Bakanlığı söylüyor bunu. Aynı kitapçıkta yer verilen, “FETÖ soruşturmalarında 17-25 Aralık 2013 sonrası esas alınacaktır” ifadesine ilişkin olarak da Sayın Kılıçdaroğlu “Bu, açık ve net yargıya müdahaledir” demiştir. 5 Mart 2018 tarihinde gazetecilere açıklama yapan Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, bir gazetecinin “Bu açıklanan kitapçığı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki sorusuna şu cevabı vermiştir: “Bu sorunun muhatabı ben değilim. … HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’a sordum. HSK Başkanı “Yargılamaya konu hâkim ve savcıların teminatı için, onların yargılamalarındaki teminat için biz bunu düşünmüştük.” dedi.” Yargıtay Başkanı’nın açıklamasıyla, söz konusu kitapçık ve içeriğindeki talimatların, HSK’nın da katılımıyla Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanıp hâkim ve savcılara dağıtıldığı teyit edilmiştir.
18 Aralık 2018 tarihinde, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM Genel Kurulunda, 15 Temmuz darbe girişiminde Genel Kurmay Başkanı ve 2018 yılında Milli Savunma Bakanı olan Hulusi Akar’ı eleştiren bir konuşma yapmıştır. CHP Milletvekili Özgür Özel, birçok açıdan Akar’ı eleştirmiş ve özellikle şunları ifade etmiştir: “Hulusi Akar, 15 Temmuz darbe girişimini, saat 16:00’da haber almıştır. Eski Genelkurmay Başkanlarının ifade ettiği gibi, ‘Hiçbir asker kışlaları terk etmeyecek’ talimatını verseydi darbe girişimi engellenirdi’. Tüm Ordu’nun sadece %1,5’u darbe girişimine katılmışken, Hulusi Akar, tek bir talimatıyla engelleyebileceği darbe girişimini engellememiştir.” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 25 Aralık 2018 tarihinde Özgür Özel’in konuşması ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: “… Milli Savunma Bakanına saldırabilme edepsizliği yapılmıştır. Bunlara gerekli dersi tabii ki yargıda vermek durumundayız. Vereceğiz de. Önce tazminat, ardından ceza”. Bunun üzerine Özgür Özel 26 Aralık 2018 tarihinde şu açıklamaları yapmıştır: “Yargı elinde, savcı elinde, hâkim elinde… Hodri meydan. Majestelerinin yargısını harekete geçirmeye çalışıyor.” 26 Aralık 2018 tarihinde Hulusi Akar milletvekili Özgür Özel aleyhine 500 000 TL’lik manevi tazminat davası açmıştır; savcılık ise ceza soruşturması başlatmıştır.
21 Eylül 2019 tarihinde New York’a hareket etmeden önce İstanbul’da Teknofest ’te konuşan Erdoğan tahliye kararı verilen Selahattin DEMİRTAŞ ın yeniden tutuklanmasıyla ilgili olarak “Bu ülkede katil aranıyorsa bunların adresini aramaya gerek yok. Bunlar, parlamentoya kadar sızmışlar. Sokağa insanları çağırıp ondan sonra Diyarbakır’da 53 evladımızı öldürenleri bu millet unutmuyor ve unutmayacaktır da. Sonuna kadar bu işin takipçisiyiz, takipçisi olacağız. Bunları bırakamayız. Eğer biz bırakırsak ebedi âlemde şehitlerimiz bize bunun hesabını sorar. Bu topraklar rastgele topraklar değil” ifadesini kullanmıştır.
Son tahlilde 15 Temmuz 2016 tarihli sözde darbe girişiminden bir gün sonra 5000’e yakın hâkim ve savcı, herhangi bir adil yargılama süreci işletilmeden, tek taraflı HSYK kararıyla, Anayasanın 129/2 ve 139 uncu maddelerine aykırı olarak meslekten ihraç edilmişlerdir. 2500’den fazla hâkim ve savcı, Anayasanın 159/9 ve 2802 sayılı Yasanın 88 inci maddesine aykırı olarak gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Meslekten ihraç edilen ve/veya tutuklanan hâkimler arasında 2 AYM üyesi, 140 Yargıtay ve 48 Danıştay üyesi de vardır. Ağır cezalık suçüstü hali hariç yakalanmaları yasak olan hâkimlerden bazıları, duruşma esnasında meslektaşlarının gözü önünde gözaltına alınıp polisler tarafından götürülmüşlerdir. Bir meslektaşının gözleri önünde gözaltına alınıp götürüldüğünü gören bir hâkimin, korkmadan, bağımsız şekilde karar alması mümkün görünmemektedir. Her an meslekten çıkarılma ve/veya tutuklanma korkusu altında çalışan bir hâkimin bağımsız kararlar alması mümkün olmayacaktır.
3- ÖKK Davasını Görüşen Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde Yargı Bağımsızlığının Görünümü
ÖKK davasına ilişkin 18 sanığın yargılaması Ankara 14 üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılmıştır. Yargılamayı yapan üç kişilik heyetin başkanlığı İsmail Ademoğlu, tarafından yürütülmekteydi. Mahkeme başkanı İsmail Ademoğlu, sanıkların birçoğunun mahkeme ifadelerini alan ve dosyada tecrübe kazanmış bir kişiydi. İsmail ADEMOĞLU makul sayılabilecek sorular soran ve maddi gerçeğin somut delillerle ortaya konması için nispeten çaba harcayan bir görüntü vermekteydi. Ayrıca sanıklar ve sanık avukatlarının yargılama taleplerine ilişkin daha pozitif bir yaklaşım sergilemekteydi. Hatta bu durum bazı sanık avukatları tarafından dile getirilmiş ve kendisine teşekkür edilmişti. Ancak mevcut yargı rejiminde bu kadar bile olsa hukuka bağlılık siyaset kurumunun tahammülü dışındaydı. Başkan İsmail Ademoğlu ’nun muhalif bir gazeteciyi de adli kontrol şartıyla serbest bırakması iktidar mensupları ve yandaşlarında rahatsızlık uyandırdı. İsmail Ademoğlu 2 Mayıs 2017 tarihinde muhalif gazeteci Ayşenur Parıldak ’ın tahliyesine karar vermişti. Bu karar da bazı gazeteciler tarafından sert bir şekilde eleştirilmişti. Ayşegül Parıldak fiilen serbest bırakılmadan bekletilmiş ve 8 saat sonra nedeni bilinmeyen bir şekilde, aynı mahkeme tarafından, CMK m. 104’e açıkça aykırı olarak yeniden tutuklanmıştır. Bu olaydan 6 gün sonra, 8 Mayıs 2017 tarihinde, mahkeme başkanı İsmail Ademoğlu, bu mahkemenin başkanlığından alınmış ve başka bir mahkeme üyeliğine atanmıştır
Başta 15 Temmuz gecesi Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda Semih Terzi’nin ve Ömer Halisdemir’in ölümüyle ilgili dava olmak üzere, TÜRKSAT baskını, Merasim Sokak saldırısı davası, gibi davalara bakan Ankara 14 üncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı İsmail Ademoğlu, bazı davalarda karar aşamasına gelmiş, bazı davaların yargılamasında da önemli ölçüde mesafe almıştı.
Atandığı 14 üncü Ağır Ceza Mahkemesinde bir yıla yakın görev yapan ve görev süresi dolmadan görevden alınan mahkeme başkanı İsmail Ademoğlu’nun yerine hâkim Bayram Kantık atanmıştır. Yeni mahkeme heyetinin üstündeki siyasi baskıyı ifade eden ve dava avukatlarından nakledilen şöyle bir anekdotu paylaşalım. Dönemin AKP milletvekili ve 15 Temmuz Komisyonu Başkanı Reşat Petek hiçbir duruşmaya gelmemişken karar duruşmasında hazır bulunmuş, mahkeme o gün karar açıklayamamış ve bir hafta sonrasına ertelemiştir. Reşat Petek bir sonraki duruşmaya da katılmış, mahkeme başkanı kararı bile okumada zorlanmış, kelimeler birbirine karışmış, yüzünün rengi değişmiş ve karar sonrası heyet apar topar salonu terk etmiştir. Bu durum Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ”danışmanlarım aracılığı ile tüm mahkemeleri takip ediyorum” sözüyle beraber değerlendirildiğinde mahkemenin bağımsızlığı ve üzerindeki siyasal baskı konusunda fikir edinmek mümkün olacaktır.
İsmail Ademoğlu’nun yargı bağımsızlığı ilkesine aykırı olarak görev süresi dolmadan görevinden alınması ve sonraki heyetin üzerindeki siyasi baskı ÖKK davasının tüm sanıkları açısından AİHS nin 6 ıncı maddesi çerçevesinde adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Bu durum Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM ne yapılacak başvurularda mutlaka gündeme getirilmelidir.
Adil Yargının Ölümü : Semih Terzi ve Özel Kuvvetler Timi Dosyası