Su verin artık kurumaya yüz tutmuş yüreklerinize…..
“SESSİZ ŞEHİT” OGÜN İKBAL
Biraz Uyu
Yanı başında oturuyorsa yalnızlık bu gece
Hep aynı saatte kapını çalan bir düşman gibi bekliyorsa seni
Ve canına kast edecek bir kılıç gibi sallanıyorsa tepende
Unutabilmek için hepsini
Biraz UYU…
(Şarkıcı Zakkum: Ogün İkbal’in facebook paylaşımından)
KHK’lar ile yaratılan adaletsizlik ortamı ülkenin iç dinamiklerini yok etmekte ve güvenlik tehdidi oluşturmaktadır. Anayasa ve kanunların hiçe sayıldığı, kendinden başka güç tanımayanların hüküm sürdüğü ülkemizde, devlet tarafından post-modern soykırım kastıyla hazırlanmış resmi metinler kullanılarak, verilen emirler ve uygulamalarla büyük suçlar işlenmektedir. Onlarca yıl hizmet ettikleri güzide yurtlarında yaşam hakkı tanınmayan ve bir devlet politikası olarak çaresiz bırakılan insanlar, zulümden kaçış yolu olarak hayatlarına son vermeyi tercih edecek noktaya getirilmiştir.
Önceki yazımda, kayıtlarda %99’u Müslüman olarak geçen Türkiye’de, tarihte bir ilk olmasına rağmen Türk medyasında hiç yer almayan, kendi hayatına son vermesiyle sonuçlanan Teğmen Adem Gürbüz’ün büyük dramına yer vermiştim. Daha acıklı olan ise rejimi korumaya yeminli tam kontrol altındaki medyanın bu vahşeti görmezden gelmeyi sürdürmesidir.
Maalesef Adem ve ailesinin yaşadığı dram tek değil. Halen devlet uygulaması olarak sürdürülen insanlık dışı politikalar ve örgütlü olarak teşkilatlanan karanlık güç odakları nedeniyle, yüreklerin artık dayanması imkansız kahredici trajedilerle hayatları son bulan başka ademler de var. Bu insanlar için “intihar etti” kelimesinin kullanılmasını kesinlikle uygun bulmuyorum. Hepimiz biliriz ki, psikolojik yara fiziksel yaradan çok daha derin ve acı vericidir. Yazılarıma konu kişilerin, ruhlarında ve bedenlerinde hissettikleri acı tarifsizdir. Bu acılarla hayatları son bulmuştur. Bunlar bu ülkenin “Sessiz Şehitleri”dir. Sessiz Şehitleri diyorum, çünkü, devletin var olma sebebi olan halkın geleceği ve en değerli varlığı tap taze fidanlar, yine devlet zulmüyle soldurulmuştur. Sessiz Şehitler diyorum, çünkü, Türkiye’de 80 milyon içinden onların dramına ses olacak, hikayesini yazacak cesur bir gazeteci ve aydın çıkamamıştır.
Vicdanları artık doğruyu ve yanlışı ayıramayacak noktaya gelmiş milyonlar; ruhları ve kalpleri hissetmez olmuş milyonlar “Su verin artık kurumaya yüz tutmuş yüreklerinize…”
Gecenin karanlık ve boğucu atmosferinde bu satırları yazarken, insanlık adına utanıyorum. Resimlerde ve videolarda tanıdım Ogün’ün çocukluğunu, gençliğini, enerjisini, gülüşünü, masumiyetini. “Sessiz şehitlerinin” ardından hıçkırarak ağlayamayan sindirilmiş anneleri, gözü yaşlı yetimleri ve sevgilileri hayal ettim. Bir de albayrağa sarılı omuzlarda gidişiyle tanıdım Ogün’ü. 25 yaşında sessiz sessiz gidişini. Ses çıkarmayın ey yüce halkım, sessizliğe alıştı “Sesiz Şehitler”…. Çıldırıyor muyum ben! Sessizliğini mi bozuyorum acaba sessiz bir milletin…. Mağaranın karanlığına saklanan kötülükleri ürkütecek, cılız da olsa bir ses verin ne olur, “Su verin artık kurumaya yüz tutmuş yüreklerinize…”
Kayak yapmayı ve doğayı çok seven hayat dolu, çevresi tarafından sevilen, enerjik ve mutlu bir gençti, Ogün İkbal. Ta ki onurlu bir görev olarak bildiği Türk Silahlı Kuvvetlerinde Subay olmaya karar verinceye kadar.
MSB Personel Temin Dairesi Başkanlığı tarafından 17 Kasım 2016 tarihinde, sivil kaynaktan, yani üniversite mezunlarından mevcut subay ihtiyacını karşılamak maksadıyla, personel temin ilanına çıkılır. İşte bu ilan gereğince uzun süredir ataması yapılmayan Fen Bilgisi öğretmeni, 25 yaşındaki Ogün İkbal de Kara Kuvvetlerinde subay olarak çalışmak üzere başvuruda bulunur.
17 Kasım-02 Aralık 2016 tarihleri arasında yapılması gereken online başvuru için, “FETÖ/PDY, PKK ve DAİŞ başta olmak üzere tüm terör örgütleri ile kendisi, eşi, çocuğu, annesi, babası, kardeşlerinin herhangi bir irtibatı veya iltisakı bulunmamak” ana şart olarak koşulmuştur. Uluslararası kabul görmüş ceza hukuku ve Anayasamızın en temel ilkesi “suç ve cezanın şahsiliği” ilkesidir. Akrabalarının işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı, bireylerin vatandaşlık haklarından mahrumiyetini amaçlayan böyle bir şarta resmi dokümanlarda yer verilmesi, başlı başına ülkedeki ciddi insan hakları ihlallerinin devlet eliyle kasti olarak gerçekleştirildiğinin de teyididir. Ancak Ogün İkbal bu şart gereği, bütün aile fertlerini kapsayan sabıka kaydını alarak online başvurusunu yapar.
Alımı yapılacak 750 subay için yaklaşık 10.000 kadar adayla birlikte Ogün İkbal’in de ön başvurusu kabul edilir. Ogün’ün önünde daha Fiziki Yeterlilik Testi (Spor), Kişilik Değerlendirme Testi, Mülakat ve Genel Sağlık Muayenesi gibi uzun bir süreç vardır. Bütün aşamaları geçen Ogün, mülakat günü geldiğinde, 4.000’e düşen aday sayısı arasına girmeği başarır. Mülakattan da geçen Ogün, artık 750 adayla birlikte 7 ay sürecek eğitim sonrasında subay olacaktır.
Ogün İkbal, büyük bir heyecanla SUTASAK (SUbay Temel ASkerlik Anlayışı Kazandırma) eğitiminin başlayacağı 13 Mart 2017 tarihinde Kara Harp Okuluna teslim olur. Kara Harp Okulu Komutanı Tuğgeneral İsmail Güzeller, Kara Harp Okulu Dekanı Prof.Dr. Tufan Gündüz, Alay Komutanı Albay Erhan Serdengeçti aileleri okul nizamiyesinde karşılar.
Artık Kayaaltı Köyü halkı, Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesindeki bütün konu komşu Ogün İkbal’in onurlu bir meslek edindiğinden haberdardır. Subay olacak ve memleketi için gerekirse şehit olacaktır. Ailesi Ogün’ü okulda bırakıp gururla ayrılırlar.
Ogün İkbal, fiziki yapısı, sportif kişiliği ve cesareti ile hemen komutanlarının dikkatini çeker. Komutanları Ogün’ü 750 subay adayı arasından Özel Kuvvetler Komutanlığına alınacak 150 kişilik özel gruba seçerler.
İntibak eğitimleri sonrasında 14 Nisan 2017 tarihinde yemin töreni ve 23 Kasım 2017 tarihinde ise mezuniyet töreni gerçekleştirilmesi planlıdır. 14 Nisan’da gerçekleşecek yemin töreni için davet edilen aileler, 13 Nisan 2017 tarihinden itibaren Ankara’ya gelmeğe başlamışlarlar.
Ogün İkbal, yemin töreni provalarının yapıldığı günlerde, 13 Nisan 2017 günü kendisini nelerin beklediğinden habersizdir. Yemin töreninden bir gün önce 13 Temmuz 2017 günü yine tören provaları için saat 09:00 sularında tabura geçmişlerdir ki, Ogün İkbal ile birlikte 4-5 kişinin ismi okunarak taburdan ayırılmaları söylenir. Öğrenciler bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlardır. Çünkü bu güne kadar 20 kadar öğrenci, aynı şekilde terörist oldukları gerekçesiyle taburdan isimleri okunarak ayrılmıştır.
Ogün İkbal’e terörist olduğu söylenerek, derhal birliği terk etmesi istenmiştir. Fakat bir terörist tespit edildiyse, doğal süreç kendisini polise teslim etmek olmalıdır. Ogün bu ithamı kabul etmeyerek “Ben subay olmak için buraya geldim. Ben şimdi terörist olduğum için okuldan atıldığımı aileme ve çevremdeki insanlara nasıl anlatacağım” şeklinde yüksek sesle serzenişte bulunur. Okul Komutanı Tuğgeneral İsmail Güzeller ve Alay Komutanı Albay Erhan Serdengeçti ile görüşme talepleri reddedilir ve 1 saat içinde kışlayı terk etmesi söylenir. 25 yaşında gencecik bir çocuğu terörist ilan ederek okuldan atarken, yaşayacağı psikolojik travma önemsenmediğinden, Okul yönetimi psikolog bulundurmaya dahi ihtiyaç duymazlar. Ne de olsa insanları maruz bıraktıkları hak ihlallerinin hukuki yaptırımı olmayacaktı. Kontrollü medyanın yaşanan insanlık dramınlarına sessiz kalması, dahası üzerlerini örtmesi, suçluları iyice arsızlaştırıyordu. Ne de olsa teröristtir o! Terörist ithamını onuruna yediremeyen Ogün İkbal, eşyalarını toplamak için zorla gönderildiği Kara Harp Okulu’nun Dumlupınar Taburu koğuşunun 5’inci katından kendini aşağı bırakarak hayatına son verir.
Olay yerine ilk gelen Alay komutanının icra subayı 2004 mezunu Fatih yüzbaşı olur. Olaya tanık olan öğrencilere sorduğu soru “Allahu ekber diyerek mi atladı?” şeklindedir. Belli ki olayı bir yere bağlamak istemektedir. Ancak, öğrencilerden “hayır komutanım, olanlara çok üzüldü ve hiçbir şey demeden atladı” cevabını alır.
Sonra ne mi olur? Ogün İkbal hastaneye sevk edilirken yolda hayatını kaybeder. Ailesi, Ogün’ün, bir gün sonra, 14 Nisan’da yapılacak yemin töreni için Ankara’da olduklarından haberi alır almaz hastaneye giderler. Bu arada Alay Komutanı ve icra subayı Fatih Yüzbaşı da hastaneye gitmiştir. Ancak onların hastanede olma nedenleri farklıdır. Ogün’ün annesi ve o sıralarda işsiz olan ağabeyi ile muhatap olmuşlardır. Acı içerisinde kıvranan kederli aileye, ağabeyi kastedilerek yöneltilen “neden işsizsiniz, soruşturmamı geçirip atıldınız” şeklindeki soru infial yaratacak cinstendir. Sanki, ihmal ve kusurlarını örtmek, sorumluluktan kurtulmak ve canına mal oldukları Ogün’ün ölümündeki suçlarını örtbas edecek sebepler aramaktadırlar.
Ogün İkbal’in kanı henüz yerde dururken, Kara Harp Okulu Komutanı Tuğgeneral İsmail Güzeller, ertesi gün yapılacak tören için provaların devam etmesi emrini verir. 14 Nisan 2017 tarihinde yemin töreni üst düzey komutan, rektör ve dekanların katılımıyla coşku içerisinde gerçekleştirilirken; Ogün İkbal’in naaşı, sanki hiçbir şey olmamış ve bir vatan evladının canına kıymasına bunlar neden olmamış gibi, yanına “Askeri Öğrenci Ogün İkbal” yazılı üniformalı fotoğrafı iliştirilerek al bayrağa sarılı bir şekilde memleketi Nevşehir’e uğurlanır.
Ogün İkbal, Mart 2017’de 750 adayla birlikte başladığı subaylık eğitimini tamamlayamaz. Hayalini kurduğu mezuniyet törenine katılarak subay rütbesini takamaz. Ailesi, çocuklarını tören alanında gururla karşılamayı beklerken, Ogün’ün cansız bedeniyle karşılaşır ve kendilerini bir ömür boyu sürecek derin acıların içine itilmiş şekilde bulur. Ogün İkbal, post-modern soykırımın kurbanı olarak, kayıtlara “Sessiz Şehit” olarak geçmiştir.
Ogün İkbal’in mutlu, samimi yaşamından kesitler görmeniz için kendisinin herkese açık facebook, Instagram ve youtube kanalını ziyeret etmenizi tavsiye ediyorum. Paylaşımlarının altına vicdanınızdan gelen sesi de yorum olarak yazmayı ihmal etmeyin!
Ruhun şad olsun! Huzur içinde yat Ogün…….
Ogün İkbal’in şahsi sosyal medya hesapları;
https://www.youtube.com/channel/UC3ndRZluocXKRzRkh5uIBVA
https://www.facebook.com/ogun.ikbal