Kendi Donanmasını Ateşe Atan Komutanlar… Bir Kumpasın Anatomisi.
Kimilerinin “Allah’ın bir lütfu”, kimilerinin ise “Hoşa gitmeyen bir proje” olarak nitelendirdiği 15 Temmuz olayları, Türkiye’de yüzbinlerce kişinin idari tahkikata tabi tutulduğu, görevinden ihraç edildiği, kadın ve çocukların da aralarında olduğu on binlerce kişinin hapse atıldığı, bahse konu kişilerin ve ailelerinin sosyal linçe maruz bırakıldığı, tarifi mümkün olmayan birçok zulüm ve acının yaşandığı bir dönemin adı olarak tarihe geçmiştir.
15 Temmuz olayları planlayıcılar ve işbirlikçileri tarafından medya gücü kullanılarak topluma gerçeğinden farklı olarak lanse edilmesi nedeniyle Türk insanının mühim bir kesimi gerçek bilgiye ulaş(a)mamış, 15 Temmuz kumpasının gerçek bir darbe girişimi olduğuna inanmıştır.
15 Temmuz’un Türk toplumunu dizayn etmek isteyenler tarafından planlanarak sergilendiği, üzerinden 3 yılı aşkın sürenin geçtiği günümüzde, birçok bilgi ve belgeyle de alenen ortaya çıkmıştır. Ancak bahse konu bilgi ve belgelere, Türk ana akım medyasının sansürü dolayısıyla, yalnızca sosyal medya üzerinden ulaşılabilmektedir.
Bizzat yaşayan birisi olarak 15 Temmuz’da kurulan kumpasa, sonrasında yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekebilmek ve gerçeklerin öğrenilmesi maksadıyla yaşadığım ve tanık olduğum olayları sosyal medyada daha önce paylaşmıştım. Paylaşımlarımın bir çatı altında olması ve daha geniş kitleye ulaşması amacıyla da bu yazıyı hazırladım.
Bu yazıda 15 Temmuz gecesi görevli olduğum savaş gemisinde ve sonrasında nezarethanede, cezaevinde ve mahkemede yaşadıklarım, tanık olduğum ve edindiğim bilgi ve olaylar belgeleriyle yer almaktadır. Kumpası gölgelememesi için belgesi olmayan hususları paylaşmamaya özen gösterdim. Yalnızca birkaç hususu konunun ve bazı şahısların, kirli ilişkilerinin ve karakterlerinin daha iyi anlaşılması maksadıyla paylaşmak zorunda kaldım.
Saygılarımla.
1. Bölüm
Giriş
15 Temmuz 2016 tarihinde Türk Donanmasına büyük bir kumpas kurulmuş, neticesinde vatansever askerler tasfiye edilmişler ve hukuk dışı uygulamalarla yargılanmışlardır. Ben de 15 Temmuz gecesi Deniz Kurmay Binbaşı rütbesinde Deniz Kuvvetleri’nde görevli iken kumpasa düşürülen binlerce askeri personelden birisiyim.
Bu kapsamda, 15 Temmuz 2016 gecesi Donanma Komutanlığı’nda kurulan kumpası ve neticesinde 16 ay hapis hayatımı ve kamuoyunda Donanma Davası adıyla bilinen yargılamanın iç yüzünü ve tanık olduğum olayları yazdım. Yazdım ki ben ve benim gibi haksız yere mağdur edilen insanların sesi duyulsun, gerçekler öğrenilsin, duymayan kalmasın.
Donanma Davasında binlerce hak ihlali ve usulsüzlük mevcuttur. Bizzat yaşayan birisi olarak kurulan kumpası ve yargılamanın her aşamasında yaşanan hukuksuzlukları belgeleriyle paylaşacağım. Kurulan kumpasın Donanmayla sınırlı kalmayıp ülke çapında gerçekleştiğine inanıyorum.
15 Temmuz gecesi Gölcük’te Harp Filosu bağlısı gemiler tuzağa çekilmiş, işin doğası gereği icra edilen faaliyetlerin suç gibi gösterilmiş, aynı faaliyeti icra eden asker şahıslardan bazılarının yargılanırken, bazılarının mükâfatlandırılarak terfi ettirilmiştir.
Genel olarak;
15 Temmuz gecesi, Deniz Kuvvetleri bağlısı savaş gemileri terör saldırısı ihbarıyla seyre kaldırılarak tuzağa çekilmiş ve kamuoyunda gemilerin darbe girişimine aktif destek verdiği algısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Dönemin komutanları zamanında ve uygun/gerekli emirleri vermeyerek, etkili olmayan iletişim kanallarıyla yanlış veya yetkileri haricinde emirler vererek kurulan kumpasta başrolü oynamışlardır. Bahse konu sözde komutanlar;
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent BOSTANOĞLU,
Donanma Komutanı Oramiral Veysel KÖSELE,
Harp Filosu Komutanı Tümamiral İskender YILDIRIM,
Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğamiral Yalçın PAYAL,
2.Hücumbot Filotillası Komodoru Albay Levent Kerim UÇA ve
4.Muhrip Filotillası Komodoru Albay Aykar TEKİN’dir.
15 Temmuz 2016’da “terör saldırısı” ihbarıyla Marmara Denizi’nde icra edilen seyre görevli olduğum TCG ORUÇREİS gemisiyle ben de iştirak ettim. Gemide kanun dışı hiçbir eylem olmamıştır. Ertesi gün 09:06’da Deniz Kuvvetlerinden gelen bir mesaja istinaden Gölcük limanına dönülmüştür.
Şekil 1: 15 Temmuz 2016 gecesi kumpasta rol alan Dz. K.K.lığı komuta kademesi
8 Eylül 2016 tarihinde, 15 Temmuz gecesi yaşanan olaylara ilişkin “Darbeye teşebbüs ve silahlı terör örgütüne üye olma” gerekçeleriyle görevde iken gözaltına alındım. 22 günlük gözaltı süresi sonrası 30 Eylül 2016 tarihinde tutuklandım.
Yaklaşık 16 ay Kocaeli Kandıra 2 no.lu F (2 ay) ve 1 no.lu T Tipi (14 ay) cezaevlerinde tutuklu kaldıktan sonra mahkeme huzurunda yaptığım savunma neticesinde 12 Ocak 2018 tarihinde serbest kaldım.
Hukukun katledildiği bu ortamda hasbelkader tahliye oldum. Darbe davalarında; masum olan ve savunmasında iddiaları çürüten birçok sanık maalesef tahliye edilmiyor. Ben, tarafıma savcı ve kolluk kuvveti tarafından kurulan kumpası, yine dava dosyasında mevcut delillerle çok net bir şekilde açıklayabildim. Bana kurulan kumpasta suçüstü yakalandılar ve bu yanlışa daha fazla devam edemediler.
Donanma Davasında esasa ilişkin yaptığım savunma sonrasında 12 Ocak 2018’de serbest kaldıktan yalnızca 1 hafta sonra, 18 Ocak 2018’de ankesörlü telefondan arandığım ve başka bir iftira gerekçesiyle hakkımda yakalama kararı çıktı.
Donanma Davası yargılaması, 92 sanıklı olarak Kocaeli 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 11 Eylül 2017 tarihinde görülmeye başlamış, 13 ay gibi kısa bir sürede, 25 Ekim 2018 tarihinde verilen kararla sonuçlanmıştır. Donanma Davası soruşturma ve kovuşturma aşamasında yaşanan hak ihlalleri ve usulsüzlüklerin yanı sıra verilen hükümlerle de Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.
Kararın gerekçesi de yargılamanın en az kendisi kadar hukuk dışı ve trajik komiktir. İftiralar ve yalanlar üzerine kurulu bir davanın hüküm gerekçesinin de iftiralar ve yalanlar üzerine kurulu olacağını tahmin etmek zor değildi. Ancak bu kadar da mesnetsiz olacağını beklemiyordum. Şahsıma verilen 15 yıllık cezayı ise bir şeref madalyası olarak addediyorum. Ancak yaptığım savunma sonrası tahliyeme karar veren Mahkeme, ne değişti de “Anayasal Düzeni Yıkmaya Yardım Etme suçlamasıyla” ceza verdi, anlayamıyorum.
Şekil 2: Soruşturma/Kovuşturma Safahatım
Şekil 3: 2017/260 sayılı Donanma Davası Hükümleri
Müteakip bölümlerde 15 Temmuz gecesi ve sonrasında gemide, nezarethanede, cezaevinde ve mahkemede yaşadıklarımı, tanık olduğum ve edindiğim bilgi ve olayları belgeleriyle bulacaksınız.
2. BÖLÜM
15 Temmuz Öncesi Genel Durum
15 Temmuz öncesi Türkiye’nin birçok yerinde terör saldırıları düzenlenmiştir. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerinde ise daha önce görülmemiş sıklıkta terör saldırısı istihbarat mesajları geliyordu.
Şekil 4: 15 Temmuz 2016 Öncesi Yaşanan Başlıca Terör Saldırıları
15 Temmuz öncesinde de savaş gemilerinin seyre kalktığı acil durumlar yaşanmıştır. 2015 yılında TCG Yarbay KUDRET GÜNGÖR akaryakıt gemisinde çıkan yangında Gölcük Limanı’nda bulunan tüm gemiler acilen seyre kalkmıştır.
Dönemin Donanma Komutanı Veysel Kösele, İzmir Darbe Girişimine ilişkin davada yalan ifade vererek, bahse konu yangında gemilerin seyre kalkmadığını belirtmiştir. Bu olayı soruşturacak yürekli bir savcı var mı? Tanıklar, gemi jurnalleri ortada. İncelensin, Gerçekler ortaya çıksın.
2000 yılında El-Kaide terör örgütü bomba yüklü bir süratli tekne ile USS Cole adlı ABD Savaş gemisine saldırarak büyük hasar vermiştir. Eylem günü, Süratli tekne USS Cole mürettebatına sevgi gösterileri yaparak yaklaşmış ve tam geminin yanındayken patlama meydana gelmiştir.
Şekil 5: Dönemin Donanma Komutanı Veysel Kösele’nin İzmir Darbe Girişimine ilişkin davada ifadesine ilişkin haber
(https://www.haberler.com/izmir-de-darbe-girisimine-iliskin-dava-10268513-haberi/ )
Bu saldırı sonucu oluşan maddi zararın yanı sıra ABD’nin uluslararası prestiji zarar görmüştür. Bahse konu saldırı sonucu geminin yakıt tanklarının alev alması veya mühimmatının patlaması durumunda gemide ve çevresinde tarifi imkânsız daha büyük zararın meydana gelmesi kaçınılmazdır.
Bu ve benzeri saldırıların olması ihtimaline karşı, gemilerin mesai saati dışında da seyre kalkabilmesi için asgari sayıda personel bulunur. Liman Vardiya düzeni bu mantığa göre teşkil edilmiştir.
Tümamiral Ahmet İskender Yıldırım vardiya mantığını unutmuş olacak ki, mahkemede 4 vardiya düzeninde seyre çıkılamayacağını belirtmişti. Yönergelerin hilafında bu ve benzeri beyanlar yüzünden mağduriyetler yaşanmıştır.
Yukarıda kısmen belirttiğim terör saldırıları ve gelen ihbar mesajlarının sıklığı nedeniyle 15 Temmuz öncesinde her an bir terör saldırısı yasabileceği zihinlerde yer etmişti. Bu nedenle, askeri personel olarak bizler ani bir gelişmeye hızlı reaksiyon gösterebilmek maksadıyla mesai saatleri ve nöbetlerde eskisine nazaran daha tedirgin idik. Biz askerler, dışarıdan gelecek her türlü tehlikeye karşı birliğini ve vatanını canı pahasına savunmaya hazırdık. Asıl tehlikenin dışarıdan değil, komutanlarımızdan geleceğini nasıl bilebilirdik?
15 Temmuz’da Terör Saldırısı ihbarı sonrası ailesini/sevdiklerini geride bırakıp savunmak için birliklerine koşan askerler mi, yoksa düğünde göbek atan, otoparkta saklanan, eşini teskin eden, kesin emirler vermeyen Amiral/Generaller mi vatan haini?
3. Bölüm
15 Temmuz Gecesi Yaşananlar
15 Temmuz 2016 günü Harekât Subayı olarak görevde bulunduğum gemi TCG ORUÇREİS, Gölcük’te bulunan tüm savaş gemileri gibi “terör saldırısı” olacağı ihbarı olduğu iddiasıyla seyre kalktı.
SABKOR (sabotaja karşı koruma) eğitimlerinde birçok farklı senaryoya karşı eğitim mevcut olup, birisi de denizden gelecek yüzücü ile bombalı saldırıdır. Böyle bir ihtimal söz konusu olduğunda derhal seyre çıkılmalıdır. Kumpası planlayan da bu senaryodan faydalanmış olmalı. 300 tonluk yakıt ve 100 tonluk mühimmat olan bir savaş gemisinde patlama meydana gelirse, gemi personelinin yanı sıra insanlar da tarifi güç zararlar görür. Böyle bir ihbarla ilk defa karşılaştım. Ancak bu durumlara karşı yapılması gerekenlere ilişkin eğitimi aldım. Eğer gemiye dışardan bomba konmuş ise patlama durumunda civardaki insanların zarar görmesini engellenmiş olursun. Bomba henüz konmamışsa gemiyi kurtarmış olursun. Gemi personeli olarak hayatımızı riske ederek seyre çıkarız.
15 Temmuz’da rutin nöbet emri gereği, vardiya amiri olarak nöbetçiydim. (Gemi Vardiya Amiri mesai saati dışında gemideki en kıdemli personel olup tehlike durumunda geminin seyre kaldırılması dahil ilgili yönerge ve yönetmeliklerde yazılı birçok görevi vardır)
Gün içinde İstanbul’da bir şehit yakınını ziyaret görevi ve ardından Gölcük’te bulunan Marmara Salonunda icra edilen veda kokteyli dolayısıyla (personelin atamaları nedeniyle) gemiye 20:30 civarında nöbeti devralmak için gelmiştim. Seyre çıkarken henüz üniformamı bile giymemiş, sivil kıyafetliydim. Bu durum bile, benim darbe girişiminden haberimin olmadığını göstermektedir.
15 Temmuz 2016 TSK çapında tayin olan personelin son mesai günüydü. O gün, tayin olan personel eski birliklerinden ayrılmışlar ancak yeni birliklerine katılmamışlardı. Bu nedenle 15 Temmuz bir “Darbe Girişimi” için değil, bir “Darbe Kumpası” için ideal bir gündü.
Saat 21:15’te dönemin 5. Muhrip Filotillası Komodoru Deniz Kurmay Albay Önder ÖNGÖR ve gemi Komutanı Deniz Kurmay Yarbay Güray ÇERMAN gemiye gelerek bomba ile terör saldırı ihbarı olduğunu belirterek seyre kalkılması emrini verdiler. Saat 21:30’da 48 personel ile (178 personelden) hızlı bir şekilde seyre çıktık. (Yaklaşık 4’te 1 personel mevcudu ile 15 dakika gibi kısa sürede bir savaş gemisinin emniyetle seyre kalkması takdire şayan bir başarıdır. Takdir edilmesi gereken faaliyetten dolayı suçlanıyoruz)
12 yıllık meslek hayatımda terör saldırısı ihbarıyla gemilerin ilk defa seyre çıktığına tanık oldum. Meslek büyüklerimden de daha önce böyle bir tecrübe yaşayanı duymadım. Dolayısıyla saldırı ihtimalinin ve çapının çok büyük olacağını düşündüm.
Saat 22:00 civarı seyre çıkan TCG KEMALREİS’in telsiz devresinden denizde yüzen 2 kişi gördüğünü bildirmesiyle, terör ihbarının doğru olduğuna dair hiçbir şüphemiz kalmamıştı. Ancak, 15 Temmuz gecesi yaşanan olaylara ilişkin soruşturmayı yürüten savcılık ve kolluk kuvveti, bahse konu 2 yüzücünün o akşam balık tutarken tekneleri alabora olan (ters dönen) kişiler olduğunu belirterek konu üzerinde durmadılar bile.
Deniz Kuvvetleri Bilirkişi Raporu ise konuya farklı bir şekilde yaklaşmış. Görülen yüzücülerden birisinin Deniz Kuvvetlerine bağlı bir Özel Eğitim Merkezi’nde görevli devlet memuru olduğunu, kendisinin telefonla aranarak sağlık durumunun iyi olduğunun öğrenildiği yazıyordu. Bilirkişi Raporunun yaşanan olaya akıllara zarar yaklaşımı karşısında şaşkınlık yaşamamak mümkün değil. Bir darbe girişimi (kumpası) yaşanmış, gemiler terör saldırısı ihbarıyla seyre çıkmış, raporda ise gece görülen yüzücünün sağlık durumundan bahsedilmiş.
Seyir süresince, gemi uydu sistemi (X band sistemi), teknik personelin olmaması nedeniyle devreye alınamamıştır. Gemilerde cep telefonu kullanımı yasak olduğundan; telefonum tüm personel gibi kilitli dolapta idi. (Standart uygulama)
Gemi televizyon sistemi ise, seyre çıkıldığı ilk zamanlarda uydu ile irtibat sağlayamadı. Saat 22:30 civarı televizyon yayınları takip edilmeye başlandı. Kalkışma harekâtından (şu an KUMPAS olduğuna dair zerre şüphem yok) 23:00’dan itibaren haberdar olunmuştur.
Köprüüstünde (geminin kumanda merkezi olan mekân) ise televizyon yoktur. Bundan dolayı köprüüstünde bulunan bizler, kalkışmayı sadece duyum şeklinde diğer personelden öğrenebildik.
Emir komuta zinciri içerisinde gemide bulunan en kıdemli personel olan Komodor Albay Önder ÖNGÖR, amirinden emir aldığını belirterek gemilere seyir icra ettirmeye devam etmiş, gemimize sadece seyir emniyetinin sağlanması emrini vermiştir.
Albay Önder ÖNGÖR”ün sağlıklı bir emir alabilmek ve olanları doğru yorumlayabilmek maksadıyla birçok telefon görüşmesi yaptığını gördüm. Gecenin ilerleyen saatlerinde; “Diğer bölgelerde ki gemiler de terör saldırısı ihbarı nedeniyle seyre kalkmış, Görüştüğüm herkes amirimin (Tuğamiral Ayhan BAY) emrini uygulamakla doğrusunu yaptığımı söylediler” demiştir.
Şekil 6: Konuya ilişkin Personel İfade Tutanakları
O gece bende yaşananları sorguladım tabii ki. 1.sicil amirim gemi 2.Komutanı Özgür GENCER, 2.sicil amirim gemi Komutanı Güray ÇERMAN ve 3.sicil amirim Komodor Önder ÖNGÖR ile aynı mekândayım.
Amirlerim bana veya bir başkasına kanun dışı bir emir vermemişler. Verdikleri tek emir geminin emniyetle seyrinin icra edilmesi yönünde gayret sarf etmem. Bende asker kişi olarak doğru olanı yaptım ve amirlerimin verdiği kanuni emri yerine getirdim.
Ayrıca gecenin ilerleyen saatlerinde, CNN Türk kanalında dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent BOSTANOĞLU’nun “Deniz Kuvvetleri darbenin karşısındadır” şeklinde bir altyazı açıklaması olduğunu duydum. Artık DARBE KARŞITI faaliyet içerisinde olduğumuza, geminin darbe yanlılarınca ele geçirilmesini önlemek maksatlı seyirde kalındığına şüphem yoktu. (Meğer tuzakmış)
16 Temmuz 2016’ da saat 09.06’da Deniz Kuvvetlerinin mesajı üzerine Gölcük limanına dönülmüştür. Bahse konu mesaja kadar sözlü veya yazılı bir emir/mesaj verilmediğini belirteyim. (Darbeye iştirak ettiği iddia edilen gemi, gelen emre uyarak limana dönüyor!)
Gemilerin ana mesaj alma sistemi gemiler seyre çıkıldığı andan itibaren çalışmaktaydı. Gemilere ulaşmak isteyen birisi, 15 Temmuz’a kadar ve o günden sonra olduğu gibi bu sistemden mesaj çekerek gemilere ulaşabilirdi.
O gece haber kanalını arayarak altyazı şeklinde haber yaptıran Bülent BOSTANOĞLU, gemilere 1 gün sonra emir vermeyi akıl etmiştir. İskender YILDIRIM ve Yalçın PAYAL’ın ise, o gece birçok gemide çalışmayan J -CHAT sisteminden emirler iletmeye çalıştığını sonradan öğrendim. Verilen emirler ise birbirleriyle çelişkili. Birisi Gölcük limanına dönülmesi emrini veriyor. Bir diğeri ise seyirde kalınması emrini. Diğer bir taraftan gemilerin limana dönmesi halinde ateş açılacağını bildiren telsiz anonsları. Limana dönen gemilere ateş açılarak zayiat verilmesini, dönmeyenleri ise darbeci ilan etmeyi planlamışlar. Gemilerin emniyetli görmeyip limana dönmemesi, olası bir faciayı önlemiştir. Ancak planlayıcılar için her türlü işlerine yarayan bir plan. Kumpası kuranlar her şeyi düşünmüş.
O gece, çelişkili de olsa emirlerin göstermelik olarak iletilmeye çalışıldığı J-Chat nedir? J-CHAT, X-Band adlı uydu haberleşme sistemi üzerinden çalışan, Whatsapp grup benzeri yazışma programı olup, Deniz Kuvvetleri resmi haberleşme sistemleri arasında yer almamaktadır. X Band sistemi ve dolayısıyla J-Chat programı sadece uydu imkân olan firkateyn, korvetlerde mevcut. Hücumbotlarda olmayan bir sistemden tüm gemilere yönelik bir emir verilmiş. Bu programda birliklerin online olup olmadığı da bellidir. 15 Temmuz gecesi X-Band sistemi (dolayısıyla j-Chat sistemi) acilen çıkılan seyre yetişemediklerinden dolayı gemide teknik personelin olmaması ve planlı onarım çalışmaları nedenleriyle çalışmamıştır. J-Chat sistemini kullanan personelin, birliklerin J-Chat sisteminin çalışma durumunu veya ilgili yazışmayı okuma durumunu görmemiş olmalarına ve emre veren bir komutana (Yalçın PAYAL ve İskender YILDIRIM) yazışmanın iletip iletilmediğini rapor etmemiş olmalarına imkân yoktur.
Donanma Komutanı Oramiral V.KÖSELE, Donanma Komutanı Kurmay Başkanı Tuğamiral Yalçın PAYAL ve Gölcük Deniz Üs Komutanı Tuğamiral Hayrettin İMREN’in 15 Temmuz gecesi faaliyetlerini müteakip bölümlerde ayrıntılı olarak açıklayacağım.
4. Bölüm
Suçlanmama Neden Olan Anons Vakası
TSK’da yapılan ihraçların, darbeye teşebbüs iddiasıyla yapılan tutuklamaların mesnetsiz olduğunun canlı bir örneğiyim. Bu nedenle şahsıma ilişkin yapılan suçlamayı da paylaşmak istiyorum.
İcra edilen seyirde, seyir süresince (sabaha karşı istirahat ettiğim 3 saat haricinde) geminin kumanda edildiği köprüüstünde bulundum. Komodor ve Komutan da genelde köprüüstünde bulundular. 23.00-01.00 saatleri arasında ise köprüüstünde en kıdemli personel olarak ben bulundum
Önder ÖNGÖR; “TSK bildirisinin yayınlandığını, izlenmesine” yönelik bir bilgilendirme anonsu yapmamı emretti. Albay Önder ÖNGÖR subay salonuna girdiği anda, televizyonda bir bildirinin yayınlandığını görmüş ve “Personel de izlesin” diyerek anons yaptırmak için köprüüstünü aramış. Bu olayı, Başçarkçı ve 2.Çarkçının yazılı ve mahkeme huzurunda verdikleri ifadeleri doğrulamaktadır.
Komodor anons yapılması maksadıyla geminin kumanda merkezi, (aynı zamanda geminin anons merkezi olan) köprüüstünün dahili telefonunu aramış, telefona cevap veren kişiye (yani bana) anons yapılması emrini vermiştir.
Bunun üzerine “TSK BİLDİRİSİ TRT HABER KANALINDA YAYIMLANMAKTADIR. SALONLARDA İZLENEBİLİR.” şeklinde kısa bir anons yaptım. Ancak yaptığım anons çarpıtılarak suç üretilmeye çalışılmış, lehime olan tanık ifadeleri gizlenmiştir. (Lehime olan yaklaşık 20 ifade onlarca dava klasörü arasında tozlanmak üzere bırakılmış)
Şekil 7: İddianamede Yer Alan Şahsıma İlişkin Bazı İfadeler ve Mahkemeden Saklanan/Gizlenen Aynı Personelin Ek İfadeleri
“TRT Haber kanalı tüm personel tarafından izlenecek ve TSK tarafından yayınlanan Sıkıyönetim kararları doğrultusunda verilen emirlere harfiyen uyulacaktır” şeklinde gerçek dışı bir anons yaptığım iddia edilmiştir.
Bununla da yetinmeyen Kocaeli TEM Şube Müdürü Selçuk ÖZDEMİR, ifademde reddetmeme rağmen, suçlamayı kabul ettiğime ilişkin iftira niteliğinde yazıyla tutuklanmamı sağlamıştır. Üstelik ifadem ve atılan iftira aynı evrak içinde yalnızca 1 sayfa arayla yer almaktadır.
Şekil 8: Dönemin Kocaeli TEM Şube Müdürü Selçuk Özdemir İmzalı İftira Yazısı
Yazdıklarım Donanma Davası iddianamesinde ve dava dosyası eklerinde zaten mevcuttur. Bazı bilgiler alenen iddianamede, bazıları da onlarca dava klasörü içinde yer almaktadır. Bakan göz bunların hepsini görecektir. Görmek istemeyene ne çare.
5. Bölüm
Gözaltına Alınma Sürecim:
15 Temmuz gecesi yaşananlara ilişkin;
– 18 Temmuz 2016’da Donanma Komutanlığı dahilinde “Bilgi Alma Tutanağı” ile bilgi verdim.
– 4 Eylül 2016’da Kocaeli Terörle Mücadele (TEM) Şube personeline ifade verdim. (Seyre çıkan tüm personele uygulanan rutin bir işlem)
15 Temmuz 2016’dan gözaltı tarihim olan 8 Eylül 2016 tarihine kadar görevime devam ettim. (Daha sonra Darbeye teşebbüsle ve silahlı terör örgütü üyesi olmakla itham edilecek ben görevimin başındayım)
Gemi 1 seneye yakın süre tersanede bakım görmüştü. Bu nedenle 15 Temmuz sonrası tazeleme eğitimleri adı verilen yoğun bir eğitim dönemi içerisindeydik. Bu kapsamda 5 Eylül 2016 sabahı 4 günlük bir eğitim için gemi ile seyre çıktım.
5 Eylül 2016 akşamı hakkımda gözaltı kararı verildiğini ve evimin arandığını seyir esnasında eşimin gemi uydu telefonunu aramasıyla öğrendim. Eşimi teskin etmeye çalıştım. Evimin aranması esnasında, o zaman 4 yaşında olan oğlum evde olmadığı için kendimi şanslı hissediyordum.
O zamanlar hukuk sistemine olan güvenim tam ve tutuklananların bir şekilde suça bulaşmış olabileceğini düşünüyordum. Şahsım hakkında bir yanlışlık olduğunu ve kısa sürede sorunun giderileceğine inanıyordum.
Gemi Komutanı ve 2. Komutanı o sıralar gözaltında idi. Durumu bildirdiğim vekil Komutan teskin edici sözler söyleyip eğitimlere iştirak konusunda serbest bıraktı. Vekil Komutan darbeye teşebbüs ve terör örgütü üyeliğiyle itham edilen bir şahsı tecrit altına alma gereği duymadı.
15 Temmuz 2016’dan sonra olduğu gibi, bu seyir süresince de görevimi icra etmeye devam ettim. Gözaltı kararı nedeniyle, moralimin bozuk olmasına rağmen, top atışı dahil birçok eğitimi icra ettirdim.
6. Bölüm
Nezarethane Sürecim
8 Eylül 2016 tarihinde iştirak ettiğim eğitim seyri dönüşü limanda gözaltına alındım. Böylece, Kurban Bayramı tatilini de kapsayacak şekilde, 22 gün 22 gecelik nezarethane sürecim başladı.
Ortalama insan hayatına oranla çok uzun bir süre olmayabilir. Ancak 22 gün 22 gecede kazanıldı Sakarya Meydan Muharebesi. Benim için ise, gergin bir bekleyişle geçen, ömrümden boşu boşuna giden bir süre.
Kocaeli Emniyetinin 5. katındaki 5 adet nezarethanenin beşincisine eller kelepçesiz bir şekilde konuldum. 15 Temmuz ve hemen sonrası süreçte, gözaltını elleri kelepçeli olarak geçirmek zorunda kalan, hatta tuvalette bile kelepçeleri açılmayan silah arkadaşlarıma selam ederim.
Yaklaşık 3,5*2,5 metrelik nezarethanede, ilk gün çoğu askeri personel 13 kişi vardı. Daha sonra nezarethane mevcudumuz 4-5 arasında seyretti. 2 kişilik tasarlanmış, sadece keçi kılından üretilmiş battaniyenin olduğu nezarethanelerde 22 gece geçirdim.
Son zamanlarda nezarethanelerin aslında bu kadar kalabalık (13 kişi) olmadığını, bunun sebebinin 1 gün önce Tuzla’da yakalanarak buraya getirilen eski Amiraller Hayrettin İMREN ve Nazmi EKİCİ’nin yandaki nezarethanelerde tek bırakılmalarından kaynaklandığını öğreniyorum.
Amirallere tahsis edilen tek kişilik nezarethaneler, bu sefer VIP hizmet olarak değil, insanlık dışı uygulama olarak tecrit maksatlı olarak kendilerine sunuluyordu.
Gözaltında iken geceleri en uzun uykumuz 1 saati geçmeyecek şekilde idi. Gürültüden veya bir tarafımızın tutulmasından dolayı sürekli uyanıyorduk. Gündüzleri uyumak zaten pek mümkün olmuyordu.
İlaveten, geceleri TEM şube müdürü Selçuk ÖZDEMİR’in sözlü tacizlerine maruz kalıyorduk. Hemen hemen her gece Selçuk müdür, bizlere kim olduğumuzu, ne için gözaltında olduğumuzu soruyor, kimilerine tehditler yağdırıyordu. Selçuk ÖZDEMİR gözaltımın ikinci gecesinde bizim nezarethanede, “benim serbest kalacağımı, orada bulunan bir öğretmenin tutuklanacağını” söylemişti. Zaten masum olmamın verdiği bir güvenle, şahsım adına ümitlenmiştim. Ama yalanmış. Aksine, tutuklanmamdaki en önemli unsur Selçuk ÖZDEMİR’in iftira yazısı olmuş. İfademde reddetmeme rağmen, suçlamayı kabul ettiğime ilişkin iftira niteliğinde yazıyla tutuklanmamı sağlamış. Bunu ise ancak 9 ay sonra dava açıldıktan sonra dava dosya eklerine ulaşınca öğrenecektim.
Şekil 9: Dönemin Kocaeli TEM Şube Müdürü Selçuk Özdemir İmzalı İftira Yazısı
Gözaltı boyunca menüden kısaca bahsedeyim. Kahvaltı yarım ekmek, küçük dilim peynir, reçel ve meyve suyu. Öğle ve akşamları yarım ekmek (et/tavuk döner/tavuk köfte) ve ayran. Genellikle bayat olan ekmeğin bir kısmı ile içindeki salata malzemelerini yiyor, tadı çok kötü, ne olduğu belirsiz etleri yiyemiyor/yemiyorduk. Buna rağmen, gözaltının 3. veya 4. günü sürekli kuru gıda/yetersiz beslenmeden kaynaklı sağlık problemi yaşadık. Yatılı okul ve gemi yaşantısı nedeniyle, gıda zehirlenmelerine karşı dayanıklı olan biz denizciler (2 kişiydik) bile hasta olmuştuk.
Bize bu zulmü reva görenlerin bile, insanlık dışı (suç olan) bu uygulamalara maruz kalmasını istemem. Türkiye evrensel hukuk normlarına döndüğünde, işkence ve kötü muamele suçu işleyenlerin dahi yargılama süreçlerinin adil bir şekilde yürümesini temenni ederim.
Gözaltı süresince bize nezaret eden polislerden de kısaca bahsedeyim. 24 saat üzerinden 3 polis nezarethanelerle ilgileniyordu. 15 Temmuz’un hemen sonrasına kıyasla genel tavırlarında bir yumuşama (dinginleşme veya olgunlaşma diyelim) olduğunu söyleyebilirim. Bu yorumu, 15 Temmuz’un hemen sonrası gözaltında kalan koğuş arkadaşlarımdan aldığım bilgilere istinaden yapabiliyorum. Tavırlarındaki yumuşamanın bir diğer nedeni de terörist profili dışında!.., çoğu eğitimli, saygılı bir grup insanla muhatap olmaları olduğunu düşünüyorum. Ancak, gözaltı süresince bize karşı üsluplarından ve kendi aralarındaki sohbetlerine şahit olunca, Türk polisi ve Türk toplumu adına derin üzüntü duydum.
Aklıma gelenlerden birkaçını yazacak olursam:
– Kendi aralarında sürekli olarak küfürlü ve argo konuşmaları,
– Birisinin, alacağı olduğu borçlusu hakkındaki küfürlü sözleri ve geri almak için uyguladığı kanun dışı yöntemleri anlatması.
– Evli ve çocuk sahibi bir narkotik polisinin, bir hayat kadını ile yaşadığı ilişkiyi övünerek anlatacak kadar ahlaksız olması, (hayat kadınının adresini dahi vererek diğerlerini teşvik etmesi)
7. Bölüm
Tutuklanma Sürecim
29 Eylül 2016’da emniyet sorgusunun ardından, 30 Eylül 2016’da soruşturma savcısı Metin ASLAN tarafından savcılık sorgusuna tabi tutulmadan sevk edildiğim Kocaeli 1.Sulh Ceza Hâkimliği tarafından tutuklandım.
Savcının, bir anons yüzünden “Anayasal Düzeni Yıkmaya Teşebbüs” etmekle suçladığı şüpheliyi sorgulamaya bile gerek duymamasını (Her ne kadar KHK ile bu yetki tanınsa da) takdirlerinize sunuyorum.
Sulh Ceza Hakimliği sorgusunda emniyette verdiğim ve burada değindiğim hususları içeren (doğrular) savunmamı yaptım. Emniyet sorgusunda bana gösterilen tüm tanık ifadelerinin de beni doğruladığını belirttim.
Buna rağmen, Kocaeli 1.Sulh Ceza Hâkimi Yusuf SEVİMLİ tarafından; emniyetin gerçek dışı iddialarını destekleyen tanık ifadeleri olduğunu belirten bir gerekçeyle tutuklandım. Sayın Hâkim dosyaya bakmadan veya gerçekleri görmesine rağmen hakkımda tutuklama kararı verdi.
Şekil 10: Bazı Gemi Personelinin Şahsıma İlişkin İfadeleri ve Mahkemenin Tutuklama Kararı
Amirimin emri üzerine içeriğini bilmeden “TSK bildirisi TRT haber kanalında yayımlanmaktadır. Salonlarda izlenebilir.” şeklinde gemi dahiline kısa bir anons yapmama rağmen; “TRT Haber kanalı tüm personel tarafından izlenecek ve TSK tarafından yayınlanan Sıkıyönetim kararları doğrultusunda verilen emirlere harfiyen uyulacaktır” şeklinde gerçek dışı bir anons yaptığım iddiasıyla tutuklandım.
Hapishane ve asker arkadaşlığı unutulmaz denir. Ben ikisini de yaşadım. Buna bir de nezarethane arkadaşlığı eklendi. Nezarethane süreci 22 gün sürünce, unutulması pek mümkün olmuyor.
8. Bölüm
Cezaevi Süreci
30 Eylül 2016 tarihinde Kocaeli 2 no.lu F tipi kapalı cezaevine gönderildim. Her yerimi arayarak üzerimde yasak bir madde olmadığına kanaat getiren infaz koruma memurları, koğuş tahsisi yaptı.
3 kişilik koğuşa 4. kişi olarak yerleştirildim. Odada, 15 Temmuz akşamı yayımlanan Sıkıyönetim Görevlendirilme Listesi’nde ismi yazılı olduğu için tutuklu olan 1 denizci ve 1 jandarma Albay vardı. Bir de Yalova Hava Harp Okulu kampında Tabur Komutanı olarak görevli iken ne olduğunu anlamadan tutuklanan Havacı Binbaşı.
F tipi cezaevinde kaldığım 2 ay süre zarfında koğuş mevcudun 6 kişiye kadar çıktığı olmuştur. 2 ay süresince yere serilen yatakta yattım. Doğal olarak belimde ağrılar baş gösterdi. 1 ay boyunca, satın alıp poşet geçirdiğim plastik ayakkabılığı dolap olarak kullandım. Daha sonra ise plastik komidini kullandım. Ayakkabılıktan sonra komidin çok lüks gelmişti.
F tipi cezaevinde iken koğuş arkadaşlığı yaptığım diğer kişiler;
Tuğamiral Hayrettin IMREN,
Bylock mağdurları 1 Denizci Albay ve 1 Denizci Yarbay.
Sonradan gelen Denizci Albayımız hariç hepsi halen tutukludur. Denizci Albayımız 6 ay tutuklu kaldıktan sonra, “Pardon, hattında Bylock yokmuş,” denilerek tahliye edildi ve yargılama sonucu beraat etti. İstenilen kişiyi Bylock listesine eklemek bu kadar kolay bir iş.
Hüseyin GÜRLER, bir soruşturmanın intikamını almak maksadıyla karanlık ilişkilerini kullanarak albaya iftira atmış. Hüseyin GÜRLER’in nasıl bir karanlık ilişkiye sahip olduğunu açıklayayım.
Hüseyin GÜRLER, darbeyi! önceden haber alıp AKP milletvekili Şirin ÜNAL’a haber vermiş. Denizci astsubay olan bu şahsın, darbeyi!!! önceden nasıl haber aldığı ve eski bir general olan milletvekiline nasıl ulaşıp haber verdiği ve hangi belgeleri ulaştırdığı ise tam bir muamma.
Şekil 11: Astsubay Hüseyin Gürler Hakkında Soruşturma Evrakı ve Hazırlanan İddianame Kapak Yazısı
Şekil 12 : Hüseyin Gürlerin Emniyet Ifade Tutanağından Bir Kesit
Cezaevi anılarıma devam ediyorum. F Tipinde; 2 ayda bir 1 saatliğine açık görüş, 15 günde bir 10 dk.lık telefon görüşmesi yapabiliyorduk. Kapalı görüş haftada 1 cam ve telin ardından gerçekleşiyordu. Bu durum bizim ve ziyaretçilerimizin psikolojisini olumsuz etkiliyordu.
Kütüphane talebi karşılamakta çok yetersizdi. 15 Temmuz sonrası cezaevlerinde tutuklu/hükümlülerin eğitim seviyesinin ve mevcudun artışına bağlı olarak kütüphane daha aktif kullanılır olmuş.
Bu süreçte bile hep bardağın dolu tarafını görüp motive olmaya çalıştım. Eşim her hafta kapalı görüşe gelebiliyordu. Ailem masum olduğuma inanıyorlar, beni destekliyorlardı.
O zaman 4 yaşında olan oğlumla ise 2 ay aradan sonra ilk defa açık görüşte görüşebildik. Bir denizci çocuğu olarak baba hasretine nispeten alışkın olan oğlum bu habersiz gidişimden ve benim eve gelmem yerine, onların bana gelmesinden bir gariplik olduğunu anlıyordu. Ona yeni bir işe başladığımı, üzerinde çalışmam gereken birçok dosya olduğunu, burada kalmam gerektiğini söyledik. İnanmadıysa da bizi üzmemek için inanmış göründü.
Bana yaşatılanları zor da olsa kabullenebiliyorum. Ancak eşime ve oğluma yaşatılanları asla kabullenemedim, kabullenmeyeceğim. Buna sebep olanların, hukuk çerçevesinde hak ettikleri cezayı almasını temenni ediyorum.
25 Kasım 2016’da 1 no.lu T Tipi cezaevine nakil oldum. Fısıltı gazetesi F tipi cezaevinin uluslararası bir izleme örgütü tarafından denetlenecek olması nedeniyle naklimizin gerçekleştiğini yazdı. Maksat koğuş mevcudunun standart sayıya inmesiymiş.
T tipi cezaevinde koğuş mevcudu 20 ila 28 kişi arasında değişmekte idi. Koğuşlarda 8 adet ranza (16 kişilik), 16 adet dolap mevcuttu. Yaklaşık 80 metrekare kapalı, 35 metrekare açık alan vardı. Üst katı yatakhane alt katı ise mutfak/salon/WC/banyo olarak kullanılan koğuşta sadece 2 lavabo, 1 tuvalet ve 1 banyo vardı. Sıra beklemekten ziyade hijyeni sağlamak ve korumak en büyük kaygımızdı. 2 masa, 6 sandalye ve 8 tabure ise salonun demirbaşıydı. Yaklaşık 35 metrekarelik (8* 4,5) avluya sadece sabah sayımında hep beraber çıkabiliyorduk. 28 kişinin hareket halindeyken aynı anda avluda olması imkânsızdı. Buna rağmen hayallerimiz dışında kısmen özgür hissettiğimiz yegâne mekân olması nedeniyle, zamanı mümkün mertebe avluda geçiriyorduk.
Bir polis arkadaşımız, geçen uçakları saymayı adet edinmişti. Geçen uçak sayısını öğrenenler belirli bir sayıya ulaşmadan tahliye olmayı dilerdi. Diğer bir tahliye toteminiz ise her akşam “Tahliyeye n-1 gün kaldı. İnşallah yarın n=1 olur” temennisinde bulunmaktı. 12 Ocak 2018’te uçak sayısı belirli bir sayıya ulaşmadan (sanırım 350 idi) benim için n=1 oldu ve tahliye oldum. Umarım bu akşam tüm masumların cezaevlerinde geçirdikleri son akşam olur.
T tipi cezaevinde bazen yer yatağında, bazen ranzada 14 ay kaldım. Geceleri yataklar serildiğinde adım atacak yer kalmıyordu. Hava alabilmek için kışın dahi pencereleri kapatmıyorduk. Neticesinde ise sık sık hastalanıyorduk. Revire haftada 1 gün 2 kişi gidebiliyordu. Diş muayenesine ise ayda 1 gün 2 kişi gidebiliyordu. Son 5 ayım diş ağrısı ile geçti. İlk 2 ay daha acil vakalar olduğu için kontenjana takılarak diş muayenesine gidemedim. Ağrımın 3. ayda diş hekiminin 5 saniyelik muayenesi sonrasında diş röntgenimin çekilmesine karar verildi. Tahliye olana kadar geçen 2 ay röntgen sırası gelmedi. Zamanında tedavi edilmediğim için, tahliye olduktan hemen sonra 2 dişimi çektirmek zorunda kaldım.
Adli suçlulara tanınan, spor salonu ve iş atölyelerini kullanma hakkı, bize tanınmadı. 2 ayda bir olan açık görüş, 2017 Şubat ayından itibaren ayda bir icra edilmeye başlandı. Telefon görüşmesi 15 günde 1 defa 10 dk. süreli olarak uygulanmaya devam edildi.
T tipi cezaevi kütüphanesi kapasite ve hizmet olarak talepleri karşılamakta yetersizdi. Kütüphanenin yetersizliğinden dolayı ailelerden kitap isteniyordu. Bunları da gecikmeli olarak teslim alabiliyorduk. Ayrıca sayı sınırlaması nedeniyle sıkıntı yaşanıyordu.
Tüm bu olumsuzluklar arasında, cezaevinde askeri personelin yanı sıra polis, öğretmen, doktor, akademisyen, savcı, hâkim ve daha birçok farklı meslek grubundan değerli insanları tanıma fırsatı buldum.
9. Bölüm
Soruşturma Süreci
Dosyada gizlilik kararı nedeniyle elimde sadece yaptığım anons nedeniyle çıkarılan gözaltı emri ve aynı nedenle tutuklama emri vardı. Elim kolum bağlı beklemem ve verilecek hükme rıza göstermem bekleniyordu. Öyle olmadı.
Her ay düzenli olarak Sulh Ceza Mahkemesine tahliye talebi dilekçesi yazdım. Aylık tutukluluk gözden geçirme kararlarının tebliğ edilmesi halinde itiraz dilekçesi yazdım. Her defasında karar aynıydı: İtirazın REDDİNE, TUTUKLUK HALİNİN DEVAMINA.
Gözden geçirme kararlarında tutukluluk devam gerekçeleri matbu şekilde aynı ifadeleri içeriyordu ve sanki sözde darbe girişiminin tüm sorumlusu bendim. Ancak kararlarda şahsıma özel hiçbir ibare yer almıyordu.
Tebliğlerin çoğu yapılmadı. Bazı tutukluluk gözden geçirme periyotları 30 günlük kanuni süreyi bile aşmıştı. Hukuk sistemimiz aksaksız işlemeye devam ediyordu!…
Tutukluğumun 9. ayında iddianame elime ulaştı. Genel olarak;
İddianamede konu bütünlüğü olmayan, ayrı ayrı değerlendirilebilecek 3 vakaya ilişkin 92 sanık vardı. Sanık sayısını yetersiz görmüş olacaklar ki, bu 3 vakayı tek davada birleştirmek suretiyle sanık sayısı fazla tutulmuş, Kamuoyu aldatılmaya çalışılmıştır.
1- Gölcük Deniz Ana Üs Komutanlığı birlik içinde meydana gelen olaylar
2- Donanma Komutanlığı ve Gölcük’te bulunan bağlısı yüzer birliklerde meydana gelen olaylar
3- Cengiz Topel Deniz Hava Ana Üs Komutanlığı birlik içinde meydana gelen olaylar.
Donanma Komutanlığı’ndan sadece 92 kişinin iştirakiyle bir darbe girişimi olmuş. Gölcük’ten 11 gemi seyre çıkmış, ancak 4 geminin komutan/ 2.komutanları ve birkaç personeli yargılanıyor.
İddianameye delil olarak konulmuş belgeler:
1- Deniz Kuvvetleri Bilirkişi Raporu:
(Heyet üye seçimi kanuna aykırı, raporda asılsız ithamlar mevcut, gerçekleri karartma ve gizleme vb. birçok suç işlenmiş)
Bilirkişi Raporunda 15 Temmuz gecesi TCG KEMALREİS tarafindan denizde görülen 2 yüzücüden birinin Deniz Kuvvetlerine bağlı bir Özel Eğitim Merkezi’nde görevli bir devlet memuru olduğunu, telefonla arandığını ve sağlık durumunun iyi olduğunu yazdığını daha önce de anlatmıştım.
15 Temmuz’da bir darbe girişimi (kumpası) yaşanmış, gemiler terör saldırısı ihbarıyla seyre çıkmış, raporda ise o gece denizde görülen yüzücünün sağlık durumundan bahsediliyor. Aklımızla dalga geçiliyor. Bilirkişi Raporunun KUMPAS’ın bir parçası olduğu alenen ortaya çıkıyor.
2- Donanma Komutanı İdari Tahkikat Raporu:
– Rapor davada müşteki konumunda olan Donanma Komutanı Veysel Kösele emrinde hazırlanmış.
– Heyet imzası sonrası değişiklik yapılmış (evrakta sahtecilik)
– Birçok yanlışlık mevcut.
– Hazırlayanlardan FETÖ mensubu olduğu gerekçesiyle işlem gören itirafçılar mevcut. (Hamdi TOKER, Serdar PARLAK)
3-Tanık ifadeleri (hukukta en zayıf delil)
4-Eşi veya bir yakınının soruşturma durumu (Suçun şahsiliği ilkesi mi? O da ne?)
5- Deniz Kuvvetleri tarafından imzasız şekilde gönderilmiş ithamlar
(Yabancı dil (hangi dil olduğunu bile yazmamışlar) notlarındaki anormallik, sicil amirlerinden hakkında FETÖ soruşturması açılmış olanların tam sicil notu vermiş olması” absürtlüğü!)
Yargılamayı yeni kurulan Kocaeli 5. Ağır Ceza Mahkemesi yapacaktı. Sulh Ceza Hakimliği’nde OLMAYAN DELİLLERLE BENİ TUTUKLAYAN Hâkim Yusuf SEVİMLİ, Mahkeme Başkanı olmuştu.
10. Bölüm
Donanma Davası Görülüyor
11 Eylül 2017 tarihinde kamuoyunda “Donanma Davası” olarak bilinen 2017/260 esas sayılı dava, Kandıra Cezaevleri kampüsü içerisinde özel olarak inşa edilen salonda başladı.
Yargılamanın başında birçok sanık avukatı, sanıkların çoğunun tutukluluk ve/veya tutukluluk itirazlarını karara bağlayan hâkim olmasından dolayı, yargılamanın adil olamayacağı gerekçesiyle Yusuf SEVİMLİ için “Reddi Hakim” talebinde bulundu. Karar: Talebin REDDINE.
Avukatlar tarafından; icra edilen askeri faaliyetlerin ve savunmalarda kullanılacak askeri jargonun daha iyi anlaşılabilmesi maksadıyla gerektiğinde açıklanması için en azından bir emekli kıdemli askerin mümkünse davada bulunması (bilirkişi rolünde) gerektiği belirtilmiştir.
Mahkeme heyeti, Dava dosya klasörünün dijital (DVD) ortamında sanıklara gönderilmesi talebi hakkında da kararını verdi.
KARAR: Avukatların dava dosya klasörüne ulaşabiliyor olmaları nedeniyle sanıklara gönderilmesine YER OLMADIĞINA, TALEBİN REDDİNE.
Cezaevlerine UYAP üzerinden dosyalara erişim izni vermek gibi kolay bir işlemi yapılmadı. Hakkımızı korumakla yükümlü savcı ve hakimler savunma hakkımızı engellemek için örgütlü iş birliği yaptılar. Verilen karar alenen haklarımıza, hukukumuza tecavüzdü. Yasalarımıza aykırıydı
Avukatların, askeri konularda yeterli bilgisi olmaması ve iş yoğunlukları nedeniyle, dava dosyasında sanıklar lehine olabilecek önemli delileri tespit edememeleri neticesinde, sanıkların etkin bir savunma hazırlanmasını engellenmek arzu edilmiş olmalı.
Nitekim, avukatların birçoğu dava dosyalarını etkin olarak inceleme fırsatı bulamadılar. Sanık eşleri başta olmak üzere sanık yakınları canla başla dava belgelerini inceleyerek bu eksikliği gidermeye çalıştı. Ayrıntıyı kaçırmamak için tüm belgeleri çıktı almak zorunda kaldılar.
Yapılan savunmalarda genel olarak;
Mahkeme Başkan Yusuf SEVİMLİ; kumpası kuranların isimleri (Bülent BOSTANOĞLU, Veysel KÖSELE, İskender YILDIRIM, Yalçın PAYAL, Levent Kerim UÇA ve Aykar TEKİN) mevzu bahis olduğunda; sanığın sözünü keserek davada sanık olmayan bu kişiler hakkında konuşulmaması konusunda uyarıyordu.
Başkan SEVİMLİ; Önder ÖNGÖR’ün savunmasına devamlı ilgisiz müdahalelerde bulundu, gereksiz yere askerin andını okumasını istedi. Başkan SEVİMLİ; savunmasının insicamını bozmak için gereksiz yerlerde müdahalelerde bulunup alakasız sorularla cümlelerini kesti. Sonra da kendi bozduğu insicamın sorumlusu sanki Önder ÖNGÖR’müş gibi gösterip “ilgisiz konulara giriyorsun” bahanesiyle savunmasını kestirdi.
Başkan Yusuf SEVİMLİ; işkenceleri ayrıntılı anlatan sanıkların savunmalarını “bu konuda suç duyurusunda bulunun. Mahkememizin konusu değil” diyerek kesmektedir.
Mahkeme, sanıkların kamera kayıtları, HTS kayıtları, belge ve bilginin temin edilmesi taleplerinin çoğunu reddetmektedir. Mahkeme Başkanı tarafından; maddi gerçeklerin ortaya çıkması engellenmekte, savunmaların insicamı bozulmaktadır.
Başkan Yusuf SEVİMLİ; birçok sanığın savunması sonrası “Yöneltilen suçlamalara ilişkin çok güzel savunma yaptınız” demiştir. Karar: TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA:
Ve duruşma savcısı Bülent ELMAS. Savcı, geceleri çok çalışıyor olacak ki gündüzleri savunmaların çoğunda uyuyordu. Çapraz sorgu kısmında ise konuyla alakasız veya savunmada zaten açıklanmış hususları soruyordu.
Savcı mütalaası istendiğinde, kâtibin daha önceden yazılmış matbu (şam) mütalaayı ekrana getirmesini bekleyip okumaktaydı. “…TUTUKLULUK HALININ DEVAMINA KARAR VERILMESI KAMU ADINA TALEP OLUNUR.”
TCG YAVUZ’dan bir personel, 2nci Hücumbot Filotillası Komodoru Levent Kerim UÇA’dan her bahsettiğinde donanma jargonuna uygun olarak “2 Komodor” tabirini kullanarak savunmasını tamamlamıştı. Savcı Bülent ELMAS sordu: “Sürekli 2 komodor dediniz. Biri Levent Kerim UÇA, diğeri kim?” Sanığın 3 kez gemide başka bir komodor olmadığını, “2 komodor” tabiri ile UÇA’yı kastettiğini belirtmesine rağmen, Savcının ikna olması için Mahkeme Başkanının ilave açıklama yapması gerekti.
Mahkeme başında yapılan, bir emekli kıdemli askerin bilirkişi rolünde davada bulunması talebinin ne kadar yerinde olduğu görüldü. Mahkeme Tutanakları ve SEGBIS kayıtları yayımlanırsa yazdıklarımın gerçekliği kanıtlanmış olur.
11. Bölüm
Tarafıma Yöneltilen Suçlamalar
15 Temmuz sonrası TSK’da yapılan İHRAÇLARIN, darbeye teşebbüs iddiasıyla yapılan TUTUKLAMALARIN MESNETSİZ OLDUĞUNUN CANLI BİR ÖRNEĞİ olarak tarafıma yöneltilen suçlamaları paylaşacağım.
İddianamede, tarafıma yöneltilen suçlamalara ilişkin, sadece anonsla ilgili tanık ifadeleri mevcuttur. Tanık ifadeleri de ya çarpıtılmış ya da gerekli düzeltmeler yapılmamıştır. Diğer ithamlar ilgili hiçbir delil yoktur.
Şekil 13: 2017/260 sayılı Donanma Davası İddianamesinde yer Alan Şahsıma İlişkin İsnatlar
Sadece anons iddiası ile tutuklanmamı sağlayan savcı, yaptığı aleni hukuksuzluğu örtbas edebilmek için başka iddialar ileri sürmekten çekinmemiştir. Ancak savcının diğer asılsız iddialarını destekleyecek hiçbir unsuru yoktur. ASILSIZ İDDİALARIN DELİLİ OLAMAZ DA.
İddia-1: Gemiyi Seyre Çıkartmak
Gemi Vardiya Amiri olarak, tehlike durumunda geminin seyre kaldırılması dahil bir çok yetkim vardır. Ancak Gemi Vardiya Amirliği görevi Komutan gemide olmadığı zamanlar yürürlüktedir. 15 Temmuz gecesi, geminin seyre çıkarılması Komutanın emriyle gerçekleşmiştir. Komutan gemide olduğu için benim seyre kaldırma yetkisini kullanmam söz konusu olamaz. KALDI Kİ ORTADA SUÇ YOKTUR.
“Gemiyi Seyre Çıkartmak” suç ise Gölcük’ten seyre çıkan tüm gemilerin komutanları, “Seyre çıkan gemide yer almak” suç ise seyre çıkan gemilerin tüm personeli yargılanmalıdır.(Dönemin Donanma Komutanı Veysel KÖSELE, 2 Komodor Levent Kerim UÇA dahil)
İDDİA-2: Komodor’un Emir ve Talimatlarını Sorgulamadan Uygulamak
Komodor Önder ÖNGÖR, TSK bildirisine ilişkin bilgilendirme anonsunun yapılması emri dışında şahsıma yönelik bir emir veya talimat vermemiştir. Bu suçlamayla kamuoyu aldatılmaya çalışılmıştır.
İDDİA-3: TSK Bildirisinin Yayınlanmasına İlişkin Anons Yapılması
3’üncü sicil amirim Komodor Albay Önder ÖNGÖR’ün emri üzerine içeriğini bilmediğim “TSK Bildirisi TRT Haber Kanalında Yayımlanmaktadır. Salonlarda İzlenebilir.” şeklinde anons yaptım.
İddianamede yer alan “TSK Tarafından Yayınlanan Sıkıyönetim Kararları Doğrultusunda Verilen Emirlere Harfiyen Uyulacaktır” şeklinde anons yaptığım İDDİASI GERÇEK DIŞIDIR. İddianamede yer alan tanık ifadeleri (2 kişi hariç) beni doğrulamaktadır. İddianamede farklı beyanları bulunan 2 tanık, daha sonra savcılığa giderek gerçekleri anlatan “Ek İfade” vermişlerdir. Bahse konu ifadeler dava dosyasında mevcuttur.
Şekil 14: İddianamede Yer Alan Şahsıma İlişkin Bazı İfadeler ve Mahkemeden Saklanan/Gizlenen Aynı Personelin Ek İfadeleri
Ancak Savcı, iddianameye personelin yanlış beyanlarının olduğu ilk ifadelerini koyarken, “belgede sahtecilik yapmış, olmayan beyanları varmış gibi göstermiş, lehime olan beyanları da karartarak “delillerin karartılması” suçunu işlemiştir.
Yaptığım anons çarpıtılarak suç üretilmeye çalışılmış, iddianamede yer alan LEHİME olan mevcut ifadeler haricinde yaklaşık 20 TANIK İFADESİ ise GİZLENEREK iddianameye konmamıştır.
Şekil 15 : Lehime Olup İddianameye Kasten Girilmeyen/ Saklanan Bazı Personel İfadeleri
İDDİA-4: Cep Telefonlarının Kapatılması ve Toplatılması Anonsu Yapmak
Deniz Kuvvetlerinde ve bağlısı GEMİLERDE CEP TELEFONU KULLANIMI YASAKTIR. Bu hususa ilişkin birçok yönerge/yönetmelik/talimat ve emirler mevcuttur. Kullanımı zaten yasak olan cep telefonlarının kapatılması ve toplatılması konusunda bir anons yapmadım. Cep telefonlarının kapatılması ve toplanması emri komodor Önder ÖNGÖR tarafından verilmiştir. Anonsa ilişkin beni doğrulayan yaklaşık 20 tanık ifadesi vardır.
Şekil 16 : Lehime Olup İddianameye Kasten Girilmeyen/ Saklanan veya tahrif edilerek iddianameye eklenen Bazı Personel İfadeleri
Eğer darbe lehinde faaliyet gösteren biri olsaydım, yegâne haber ve iletişim kaynağım olan cep telefonumu kendi ellerimle kapatıp teslim etmezdim. Seyrin ilerleyen saatlerinde darbe girişimi öğrenilince, cep telefonu kullanımı, yasak olmasına rağmen bulunulan koşullar dikkate alınarak Komodor ve Komutan tarafından serbest bırakılmıştır.
Kumpasın bir parçası olan Bilirkişi Raporunda dahi (İddianame syf 232’de de yazılıdır) “TCG ORUÇREİS gemisinde TV yayımlarında ve telefon kullanımında bir kısıtlama olmadığı” değerlendirilmesi yer almaktadır. Bu durumda, şahsıma itham edilen suçlamanın izahı/mantığı yoktur.
Şekil 17 : Bilirkişi Raporundan Bir Kesit
Ancak, iddianamede bir kısım ifade, gerçekten farklı olarak, beni suçlayıcı şekilde yer alırken, lehime olan birçok tanık ifadeleri yer almamıştır. Soruşturma Savcısı Metin ASLAN DELİLLERİ TAHRİF ETMİŞ VE GİZLEMİŞTİR.
Şekil 18 : Soruşturma Savcısı Metin Aslan Tarafından Şahsıma suç uydurmak Maksadıyla Bir Personelin İfadesinde Yapılan Tahrifat
İDDİA-5: 29 NİSAN 2017’de 689 Sayılı KHK ile İhraç Edilmek
Bu arada soruşturma nedeniyle dava açılmasını bile beklemeden ihraç ettiler. Sonra da ihraç edilmemi, görülen davada şahsıma suç olarak isnat ettiler. Soruşturma bahanesiyle ihraç et, sonra ihraç bahanesiyle suçla. SUÇLAMA-İHRAÇ SARMALI. Tümamiral Cihat YAYCI ve Soruşturma savcısı Metin ASLAN, yaptıkları bu hukuksuzlukların delillerini kendi elleriyle hazırladı.
Şekil 19: 689 Sayılı KHK’dan Bir Kesit
İddia-6: Yabancı Dil Sınavlarında Anormallik
Hangi yabancı dilde, nasıl bir anormallik vardır? Ne şekilde, hangi bilimsel gerçekliklerle belirlenmiştir? Hangi dil olduğu bile yazılmadı. (Tek yabancı dilim olan İngilizce olabilir)
2008-2010 yılları arasında yüksek lisans döneminde ve 2011-2013 yılları arasında Akademi öğrenimi döneminde, İngilizce kurslarına iştirak etmem ve yoğun olarak çalışmam neticesinde yüksek notlar aldım.
Meslek yaşantımın yoğun mesai temposu ile geçtiği diğer dönemlerde (gemilerde görevli iken) İngilizceye yönelik bir çalışma yapamadığımdan dolayı, nispeten düşük notlar aldığım zamanlar olmuştur.
Darbe girişimi sonrasında, 4 Eylül 2016 tarihinde icra edilen İngilizce YDS sınavında; yoğun mesai (gemi ile eğitim dönemindeydim) ve travmatik bir dönem olmasına rağmen 78,5 aldım.
2010 yılında yayımladığım yüksek lisans tez çalışmam, uluslararası literatürde söz sahibi bir konuda olup (ilgilenenler için “Analysis of the Multi Echelon System with Lead Time Backorder by Simulation”) tamamen İngilizcedir. Yaptığım tez çalışması, YÖK kayıtlarında mevcuttur.
İddia-7: 2015 Yılında Komutanın Tam sicil Notu Vermesi:
2004’te mezuniyet derecesine göre 7’nci sicil sıralamasında başladığım meslek yaşantımda binbaşı olduğumda ise 3’üncü idim. Bu durum, 12 yıl boyunca tüm sicil amirlerimden tam sicil notu aldığım anlamına gelmektedir. Sicil notu veren amirlerim arasında: Balyoz, Ergenekon ve Casusluk davalarından yargılanmış subaylar mevcuttur.
Bazı Sicil Amirlerim:
Albay Rafet OKTAR (Amiral oldu)
Albay Hannan ŞAYAN
Albay Erdinç ALTINER
Tuğamiral Hakan ERCAN (Amiral oldu)
Tuğamiral İlker OZKAN (Amiral oldu)
Bana sicil verenler arasında FETÖ’cü olduğuna dair hakkında birçok ifade olan ve FETÖ soruşturması geçirmiş bir isim daha var. Savcı bu ismi kasten iddianameye eklememiş. Deniz Kuvvetlerinde kullanılan yasa dışı/ keyfi fişleme dosyası FETÖMETRE’nin mucidi Tümamiral Cihat YAYCI.
Tarafıma yöneltilen suçlamalar ve mahkemede yaptığım savunma bu minvaldeydi. Sonuç olarak, 16 ay tutukluluk süresi sonrası 12 Ocak 2018 tarihinde tahliye oldum.
Şahsımla ilgili olan hususları belgeledim. Dava Dosyası, Mahkeme tutanakları ve SEGBİS kayıtlarına ulaşılırsa, mahkemeyle ilgili yazdıklarımın da doğruluğu anlaşılır.
12. BÖLÜM
Deniz Kuvvetleri ve Mesud ÜNAL’ın iftiraları
Donanma Davasında esasa ilişkin yaptığım savunma sonrasında 12 Ocak 2018’de serbest kaldıktan yalnızca 1 hafta sonra, 18 Ocak 2018’de ankesörlü telefondan arandığım ve başka bir iftira gerekçesiyle hakkımda yakalama kararı çıktı.
Soruşturma savcısı Metin ASLAN, ben serbest kaldıktan 1 sonraki iş günü ankesörlü telefonla aranmış olduğum iddiasını gündeme getirmiş. Ankesörlü telefonla arandığım iddiasına cevap vermeye lüzum dahi hissetmiyorum.
Görevleri (CMK 170 (5)) arasında olmasına rağmen şüphelilerin lehine olan delilleri toplamayan, hatta mevcut lehe delilleri kasten gizleyerek/çarpıtarak alenen suç isleyen SORUŞTURMA savcısı Metin ASLAN, KOVUŞTURMA aşamasına geçmiş Donanma Davası üzerinde çalışmaya devam etmiş.
Şekil 20 : Savcılık Yazısı
Ayrıca, Deniz Kuvvetleri ATİİİ (Adli Takip İnceleme ve İdari İşlem) Şube 15 Ocak 2018’de zaten çoğu iddianamede yer alan mesnetsiz ithamların yer aldığı bir yazıyı savcı Metin ASLAN’a faks ile göndermiş. Bahse konu belgeyi ve belgede yer alan Mesud ÜNAL adlı iftiracı albayın ifadesini inceleyelim.
Şekil 21: Ben Tahliye Olduktan 1 Sonraki İşgünü Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Tarafından Savcılığa Gönderilen Yazı
Ağabeyimin ve eşimin Bank Asya’da hesabı olması: “Mevcut Cumhurbaşkanı’nın kurdelesini kestiği, devletin onayıyla açılmış Bank Asya’da akrabalarımın hesabının bulunması onlar için de suç değildir” yazmayı ve ortada bir suç olmadığı için “SUÇUN ŞAHSİLİĞİ” ilkesini hatırlatmayı gerek görmüyorum.
Eşim net hatırlayamamakla birlikte üniversite yıllarında burs ve birikim maksadıyla birçok bankada olduğu gibi, ağabeyim 3 ay kadar çalıştığı bir işyerinin anlaşmalı olması nedeniyle maaş hesabı olarak, Bank Asya’da hesap açtırmış. Eşimin ve ağabeyimin hesaplarında bir hesap hareketliliği olmadığı için yazıda belirtilmemiş. (Lehe bir durum olarak gözüken hiçbir hususu kasten yazmazlar)
Tam sicil notu almak ve Yabancı dil notumda anormallik ilişkin daha önce açıklama yapmıştım. Başarılı bir subay olduğum ve erken terfi aldığım kısımları ise bu kadar iftiranın arasında tarafıma yapılmış bir iltifat olarak kabul ediyorum.
Şimdi Mesud ÜNAL’ın ifadesine incelemeye başlamadan önce kendisini biraz tanıtayım. Deniz Harp Okulu 1984 mezunu Emekli Deniz Kurmay Kıdemli Albay. Emekli olduktan sonra çalıştığı son işyeri “AK Parti Genel Merkezi ARGE Başkanlığı”.
Şekil 22 : Mesud Ünal’ın Emniyet ifade Tutanağı Kapak Sayfası
Başka Söze hacet yok diyeniniz çoktur. Ben yine de devam edeyim. İfadesinde mesleği kısmında “Akademisyen-Yazar” olarak belirttiğini görünce çok güldüm. Deniz Harp Akademisi’nde öğrencilere özellikle Liderlik konularında yazdırdığı makaleleri kendi kitabıymış gibi basıp bu kitapları yine öğrencilere satarak akademik unvan ve haksız kazanç elde eden Mesud ÜNAL, utanmadan sıkılmadan kendini “Akademisyen-Yazar” olarak tanımlayabiliyor.
Akademide en çok makale yazdırdığı kişilere, FETÖ”cü olarak iftira atması ise tam kendisine yakışır bir hal tarzı. Bu sayede, sonradan kendisine yöneltilecek intihal suçlamalarının önüne geçmeyi amaçlamış olmalı.
Malum, bu taktiği Cihat YAYCI’da kullandı. Cihat YAYCI görev yaptığı her yerde, emrindeki başarılı subayları, atanmış görevlerinden farklı olarak mesai mefhumu gözetmeksizin sekretaryası konumunda kullanırdı. Cihat YAYCI, Doktora Tezini ve Doğu Akdeniz ile ilgili kendi adına yayımladığı birçok makaleyi de emrindeki personele hazırlattı. 15 Temmuz sonrası ise, bu personeli ihraç ettirdi.
Mesud ÜNAL’ı biraz daha tanıyalım. Oğlunun tabletinin kılıfı ve ekran kaplamasının yaptırılması dahil birçok şahsi işini akademi öğrencilerine yaptırırdı ve parasını ödemezdi. İnşallah oğlu bu yazıyı görmez. Mesud ÜNAL Akademi öğrencileri tarafından organize edilen yemek faaliyetlerine mümkün mertebe katılırdı. Yediği yemeklerin parasını ödemediği gibi ödemeyi teklif dahi etmezdi. Mesaiye Sarıyer’deki evinden minibüsle gelirdi. Öğrenciler ÜNAL’ın talebiyle şahsi araçları ile birlik kapısından kendisini alır ve akademi binasına götürürdü. 2014’te İstanbul Boğaz K.lığı Kurmay Bşk. olan ÜNAL, makam aracını şahsi işlerinde kullanması nedeniyle tahkikat geçirmiş.
Tüm bunları niye yazdım. Önce lafa bakarım söz mü diye, sonra söyleyene bakarım adam mı diye. Yine de attığı iftiraların asılsız olduğunu ispatlayayım.
Mesud ÜNAL, irtibatta olduğu örgüt üyesi kişilerin kendisine “2012 ve 2013 yıllarında kurmaylık sınavını kazananların önceden soruları aldıklarını” söylediklerini belirtmiş.
Şekil 23 : Mesud Ünal’ın Emniyet ifade Tutanağından Bir Kesit
İfade de ilk olarak 2012 ve 2013 YILLARINDA yapılan kurmaylık sınav sorularının verildiği iddia ediliyor. Ancak teşhisler 2012 ve 2013 MEZUNU kurmay subaylara ait. 2012 ve 2013 mezunu kurmay subaylar akademi sınavına sırasıyla Aralık 2009 ve Aralık 2010’da girdiler.
Şekil 24 : Mesud Ünal’ın Emniyet ifade Tutanağından Bir Kesit
Sonradan benzer iddia tekrarlanırken 2012 ve 2013 mezunu kurmay subaylara soru verildiği belirtiliyor. İfadedeki tutarsızlığa bakar mısınız? Teşhis ise Deniz Harp AKADEMİSİ Mezuniyet yıllığı ile değil, Deniz Harp OKULU Mezuniyet yıllığı ile yapıldığı yazıyor.
İfadede yer alan bu tutarsızlığı anlayamayanlar için açıklayıcı başka bir bilgi de ekleyeyim. Deniz Harp Akademisi 2013 yılı mezunları, Deniz Harp Okulu’ndan 1999-2004 yılları arasında farklı yıllarda mezun olmuş subaylardır. Bu teşhis için 1999-2004 yılları arasındaki 6 adet Deniz Harp Okulu Mezuniyet yıllığı gerekmektedir. Deniz Harp Okulu Mezuniyet yıllığındaki fotoğrafların 9-14 yıl öncesinde ait olduğunu da belirteyim.
Şekil 25: Mesud Ünal’ın Emniyet ifade Tutanağından Bir Kesit
Bunu okuyunca basit bir hata olmuş diyenler olabilir. Ancak kazın ayağı öyle olamaz. Eğer teşhisler gerçekten İstanbul TEM Şube’de yapılsaydı ifadeyi alan polis bu hatayı yapmazdı. (Zaten nasıl oluyorsa teşhis yıllık olmadan yapılmış)
İfade metni çok muhtemel hem Deniz Harp AKADEMİSİ ve hem Deniz Harp OKULU yıllıklarıyla sürekli haşır neşir olan biri veya birileri tarafından hazırlanmış olmalı. Hazırlayanlar çok muhtemel Deniz Kuvvetlerinde kumpasların mimarı olan ATİİİ Şube personeli.
Bu tezimi destekleyen bir diğer husus da teşhis fotoğraflarının yıllıktan değil, Deniz Kuvvetleri Personel Bilgi Sisteminden alınan fotoğraflar olması. Mesud ÜNAL, her nasılsa teşhiste Personel Bilgi Sistemi fotoğraflarımızı temin etmiş ve kullanmış.
Şekil 26 : Mesud Ünal’ın Emniyet ifade Tutanağından Bir Kesit (Teşhis)
Akademi sorularını aldığım iddiasına cevabımdır: Yaklaşık 1 sene gece gündüz, haftada ortalama 50 saat ders çalışarak akademi sınavına girdim. Bu periyotta bayram izinleri dahil hiçbir izinde tatil yapmadım, memleketime gitmedim. Aklımın, bileğimin hakkıyla emeğimin karşılığını aldım. Deniz Harp Okulu’nu 219 kişi arasından 7. sırada, Savaş Harekât İhtisas kursunu da 1.sırada tamamladığıma da belirteyim. Atılan bu çamur bana yapışmaz.
Bu iftiranın safahatı da çok ilginçtir. Hatırlarsanız 15 Temmuz sonrası yandaş medyada kurmay subayların soruları çalarak akademiye girdiği iddiası, delilsiz bir şekilde birçok defa haber yapılmıştı.
Daha sonra Gn.Kur. davasında yargılanan bir denizci kurmay subay, yaklaşık 1 sene tutuklu kaldıktan sonra akademi sınav sorularının kendisine önceden verildiğini hatırlamış ve mahkemede bu yönde ifade vermiş. Sonra da M.ÜNAL BAŞKASINDAN DUYDUĞUNU belirtiği bu iddiaya ilişkin TEŞHİSLİ ifade veriyor.
Haziran 2018’de ise ankesörlü araması nedeniyle gözaltına alınan bir kurmay subay (benimle aynı dönem mezun) da akademi giriş sınavı öncesinde soruları aldığını kabul ederek serbest kalıyor. Yanlış okumuyorsunuz, hırsızlık yaptığını kabul eden birisi serbest bırakılıyor.
İlginçlikler bununla da sınırlı değil. Bu şahıs iftiralarla ve yanlışlıklarla dolu Donanma Komutanlığı İdari Tahkikat Raporunu hazırlayan heyetin üyeliğini yapmış. KUMPAS DEVAM EDİYOR…
İfadeyi incelemeye devam edelim. Mesud ÜNAL, irtibatta olduğu örgüt mensuplarının, 2012 ve 2013 akademi mezunları için örgüt tarafından evlendirildiklerini ifade ettiklerini belirtmiş. M.ÜNAL’ın iftiraları hep duyumdan ibaret ve irtibatta olduğu kişiler ÇOK GEVEZE!
Deniz Kuvvetleri ATİİİ Şube tarafından bu ifade yeterli görülmeyerek değiştirilmiş. Mesud ÜNAL sanki bizzat şahsımı ve eşimin adını belirtmiş gibi yazılmış. Eşimin açık kimliği ve güncel işyeri adresi eklenerek/yazılarak hedef gösterilmiştir.
Şekil 27: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Tarafından Savcılığa Gönderilen Yazı ve Mesud Ünal’ın Emniyet İfade Tutanağından Bir Kesit
2007 yılında Gölcük’te konuşlu TCG KEMALREİS fırkateyninde görevliydim ve yine aynı gemide bir üst göreve atama beklerken İzmir’de konuşlu TCG BANDIRMA korvetine atandığımı ilk duyduğumda üzülmüştüm. Tenzili rütbe gibi hissetmiştim. Ancak, Gölcük’ün gereksiz mesai yoğunluğundan uzakta bir nevi rehabilite olduğum 1 sene geçirdim. O sırada İzmir’de okuyan eşimle tanışma ve evlenme fırsatı buldum. Hayatımın en mutlu olayının, alçakça iftiraya uğrayacağını tahmin bile edemezdim.
Başkalarının da müdahil olarak hazırlandığı belli olan iftiralarla dolu bu ifadede, şahsıma yöneltilen ithamlar tamamen asılsızdır. Günü geldiğinde, bu iftirayı yapan ve bu iftiraya müdahil olan kişilerle adalet önünde hesaplaşacağım.
13. BÖLÜM
V.KÖSELE ve Y.PAYAL’ın 15 Temmuz Gecesi Faaliyetleri
15 Temmuz ‘da Donanma’da yaşanan olaylara ilişkin sözde yargılama Kocaeli 5. ACM’de yapılarak 25 Ekim 2018’de tamamlanmıştır. Ancak yargılamadaki usulsüzlük ve hak ihlallerinin yanı sıra gerçek dışı tanık/müşteki beyanları maddi gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemiştir.
Ancak Dava dosyası/tutanakları incelendikçe kumpası kimlerin ve nasıl kurduğu açıkça görülmektedir. Bugün kumpasın baş aktörlerinden dönemin Donanma Komutanı Veysel KÖSELE ve Kurmay Başkanı Yalçın PAYAL ile ilgili daha önce ayrıntılı değinmediğim hususlardan bahsedeceğim.
Şekil 28: Dönemin Donanma Komutanı Oramiral Veysel KÖSELE ve Donanma Kurmay Başkanı Tuğamiral Yalçın PAYAL
Gemilerin seyre kalktığını öğrenen V.KÖSELE Y.PAYAL’a 2 defa (15 Temmuz 21:41 ve 23:38’de) gemilerin üsse geri döndürülmesi konusunda emir verdiğini, PAYAL’ın bu emri ilerleyen saatlerde J-Chat olarak adlandırılan muhabere kanalından ilgili adreslere ulaştırdığını belirtmiştir.
V.KÖSELE’nin belirtmekten imtina ettiği emrin iletildiği saat 16 Temmuz 02:33, yani emrin verilmesinden yaklaşık 4 saat sonradır. Ayrıca J-Chat sistemi resmi muhabere kanalı değildir ve sadece Fırkateyn ve Ada Sınıfı korvetlerde mevcuttur.
Şekil 29: Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Şekil 30 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Y.PAYAL ise mahkemede verdiği ifadesinde V.KÖSELE’nin bu emrini hatırlamadığını belirtmiştir. Ancak bizzat yetkisi olmadığı halde, resmi muhabere kanalı olmayan ve tüm gemilerde bulunmayan J-Chat sisteminden gemilere limana dön emri vermiştir.
Şekil 31 : Yalçın PAYAL’ın Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Veysel KÖSELE 15 Temmuz gecesi gemiye (TCG YAVUZ) gitme amacının emrindeki iki amiralin (İ.YILDIRIM VE Y.PAYAL) gözaltında olması nedeniyle emir komuta zincirinde yaşanan zaafiyeti gidermek olduğunu belirtmiştir.
Şekil 32 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Fakat V.KÖSELE Harekat Başkanı Mustafa BARDAKCI ile irtibatı olmasına ve gemileri monite etme/ emir iletme imkânına sahip olan Harekat Merkezinde olduğunu bilmesine rağmen gemileri limana döndürmeye yönelik/darbe karşıtı bir icraya yönelik bir emir vermemiştir.
Şekil 33 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
V.KÖSELE Harp Filosu Komutanı İskender YILDIRIM’ın gözaltında!!! olduğunu öğrenmesine rağmen Gölcük’teki savaş gemilerden sorumlu Kuzey Görev Grup Komutanı Tuğamiral Ayhan BAY’a ulaşmaya ise hiç çalışmamış, ifadesinde A.BAY’ı aramak zorunda olmadığını beyan etmiştir.
Gemilerin sorumlu amirali Ayhan BAY’ı aramaktan imtina eden V.KÖSELE, Donanma Harekat Merkezinden seyre çıkan TÜM gemi komutanlarının telefon numaralarını almış, buna rağmen sadece TCG TURGUTREIS, TCG ORUCREIS ve TCG BÜYÜKADA komutanlarını aramıştır. Ancak KÖSELE aradığı seyirdeki komutanlara veya tüm gemilere yönelik emir verme imkânı olmasına rağmen hiçbir emir vermemiştir.
KÖSELE’nin aradığı diğer komutan ise; kendisi olmadan seyre çıkmasına rağmen gemisine ulaşmak için bir gayret sarf etmeyip evine giden TCG TURGUTREİS komutanı M. Savaş BİLİCAN.
Şekil 34 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit ve 15 Temmuz gecesi Veysel KÖSELE’nin Telefon Görüşmelerini Gösterir Sekil
Veysel KÖSELE ifadesinde “Güvenilir Subay” olarak tanımladığı denizdeki komodorlardan Levent Kerim UÇA ile görüşürken, denizdeki bir diğer Komodor Önder ÖNGÖR ile görüşmek istememiştir.
Şekil 35 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Diğer taraftan; KÖSELE Hayrettin İMREN ile görüşemeyince İMREN’in yokluğunda Deniz Ana Üst komutanlığına vekalet eden Gölcük Merkez K. Yüksel ÇETİN’i telefonla aradığını, senelik izinde olduğunu öğrenince vekil komutanın kendisini aramasını istediğini belirtmiştir. Ancak Gölcük Üs Komutanlığına vekalet edecek1. kişi Gölcük Satınalma Komisyonu Başkanı Albay Sabri KİLECİ, 2. kişi ise Gölcük Deniz Ana Üs Komutan Yardımcısı Albay Baybars KÜÇÜKATAY’dır ve bunu V.KÖSELE gayet iyi bilmektedir.
Şekil 36 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
V.KÖSELE’nin amacının Üs komutanına/ vekiline değil Merkez Komutanına/ vekiline ulaşmak istediği aşikardır ve kumpasın bir parçası olacak niteliktedir. Sonuç olarak, KÖSELE 15 Temmuz gecesi Merkez Komutan Vekili Albay Uğur ÇELİKTEN ile görüşmüştür.
Uğur ÇELİKTEN’in kumpasta başrolde olmadığını ancak olayların senaryoya uygun olarak ilerlemesi maksadıyla onun da desteğini almak için 15 Temmuz gecesi bilgilendirildiğini düşünüyorum. Uğur ÇELİKTEN bütün gece olan biteni bizzat donanma komutanından duyduğu ve personeli ikaz etmesi yönünde emir aldığı (Kösele emir verdiğini ifade etmiş) halde hukukun kendine verdiği görevleri hiçe sayarak sessiz kalmış, emrindeki personele bu yapılan faaliyetler konusunda uyarmamıştır.
Şekil 37 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Şekil 38 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Tersine U.ÇELİKTEN 15 Temmuz gecesi Donanma Komutanıyla görüşmesine rağmen H.İMREN’in o geceki faaliyetlerine en fazla katkı sağlayanlardan, emirlerini yerine getirenlerdendir. Ancak olaylar bittikten sonra karşı tavır takınarak kendisinin nezarete konulmasını sağlamıştır.
İskender YILDIRIM ve Yalçın PAYAL ise H.İMREN’in emriyle kendilerini cezaevine naklettiren Uğur ÇELİKTEN’den şikayetçi bile olmamıştır. Aynı yolun yolcuları, aynı davanın görünen müştekileri olmuşlardır.
KÖSELE 16 Temmuz saat 03:00 civarı derdest edilmek istendiğini ve kamara kapısını kilitleyerek kendisini emniyete aldığını belirtiyor. Aynı KÖSELE 04:00 civarında ise Milli Savunma Bakanı ile görüştüğünü, kendilerine gemilerin son durumu, kendi durumunda ise herhangi bir sorun bulunmadığını, gemileri kumanda etmek için emir vermeye devam etmekte olduğunu söylemiş. Derdest edilen komutan MSB’na herşeyin yolunda olduğunu, kumpasın planlandığı gibi icra edildiği raporunu veriyor
Şekil 39 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Gelelim Kumpasın başrol oyuncularından Kurmay Başkanı Yalçın PAYAL’ın ifadesine. PAYAL’ın sorulan sorulara karşın cevaben 46 defa hatırlayamadığını (sıkıştığı her konuda topu taca atmıştır) ifade ettiği mahkeme ifadesini inceleyelim.
Yalçın PAYAL 15 Temmuz ‘da gemilerin seyre çıktığını görünce Gölcük deniz üssü lumbar ağızlarında (birlik giriş kapıları) bir üst güvenlik seviyesine geçilmesi (SABKOR TURUNCU) emrini vermiş ancak konunun asıl muhatabı Üs Komutanı Hayrettin İMREN’i aramamış, Donanma Karargâhına gitmemiştir.
Şekil 40 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Ancak PAYAL, kendi imzasıyla gönderilmiş ve dava dosyasında yer alan Donanma Harekat Merkezi Jurnalinde açıkça yazan bu emri verdiğini (Gölcük deniz üssü lumbar ağızlarında bir üst güvenlik seviyesine geçilmesi) mahkemede hatırlayamadığını belirtmiştir.
Şekil 41 : Veysel KÖSELE ve Yalçın PAYAL’ın Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Yalçın PAYAL nezarette iken Donanma Karargâhında olduğunu bildiği Harekat Başkanı Mustafa BARDAKCI ile görüşmesine rağmen derdest durumu hakkında bilgi vermemiş, herhangi bir yardım talep etmemiştir.
Şekil 42 : Yalçın PAYAL’ın Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
15 Temmuz ‘da olaylar esnasında Donanma Karargahında görevi başında olan ve amirleriyle (V.KÖSELE ve Y.PAYAL) irtibatı olup kendilerinden emir bekleyen Mustafa BARDAKCI, 16 Temmuz sabahı gözaltına alınmıştır.
Her iki amirinin de ((V.KÖSELE ve Y.PAYAL) beklemesini emrettikleri M.BARDAKCI 15 Temmuz gecesi pasif kalmakla itham edilmiştir. M.BARDAKCI’nın kalemi önceden kırıldığı ve tasfiye edilecekler listesine yazıldığı aşikârdır. Yargılanması için de bu kılıf uydurulmuştur.
15 Temmuz gecesi gemilere kurulan kumpasın mimarlarından olan bu iki şahıs (V.KÖSELE ve Y.PAYAL) yargılama aşamasında da kumpasa devam etmişler, müşteki durumda oldukları davaya ilişkin gerçek dışı bilgi ve beyanların olduğu bir çok belge göndermişlerdir.
Mahkemeye intikal etmesi nedeniyle “Bilirkişi Raporu” hükmüne geçen, iddianamenin ve dolayısıyla yargılamanın temelini oluşturan “İdari Tahkikat Raporu” davada müşteki konumunda olan Donanma Komutanı Veysel KÖSELE tarafından bizzat onaylanmıştır.
Şekil 43 : Veysel KÖSELE’nin Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit ve İdari Tahkikat Raporu’nun İmza Kısmı
Yalçın PAYAL imzalı evraklarda “Donanma Komutanı Namına” ibaresi yazılması gerekirken askeri yazışma usulleri hilafında yer almamıştır. Bu durum PAYAL’ın V.KÖSELE’den bile habersiz mahkemeye/savcılığa belge gönderdiğinin kanıtıdır.
14. Bölüm
Hayrettin İmren Hakkında
15 Temmuz ‘da Gölcük Deniz Ana Üs Komutanı olan Hayrettin İMREN ile aynı periyotta gözaltında idim. Cezaevinde de 1 hafta aynı koğuşu paylaştım. Bu süreçte şahit olduğum olaylar, Hayrettin İMREN’in beyanları ve mahkeme sürecini karşılaştırınca ilginç bir tablo oluştu.
Gözaltında iken Hayrettin İMREN’in, birçok defa mülakata çağırıldığına şahit oldum. Burada bir parantez açıp mülakatın ne demek olduğunu canlı bir örnekle açıklayayım. MÜLAKAT, bir ifadenin polislerce istenen içerikte verilmesi maksadıyla yapılan kayıt dışı ve işkenceli sorgulama. Kayıt dışı ve işkenceli olduğu için de bu uygulama esnasında avukat olmuyor. Sözlü ve fiili işkenceler yapılıyor.
Bu dönemde işkenceli mülakat uygulaması, o kadar rutin hale geldi ki, Donanma Davası soruşturma savcısı Metin ASLAN, böyle işkencenin kanıtı olan, kanunsuz ve hukuksuz bir metni İddianameye koymaktan bile çekinmedi.
Şekil 44 : Donanma Davası İddianamesinden Bir kesit
İddianameyi gördüğümde bahse konu şahsın ifadesi yerine MÜLAKAT adlı bir yazının neden yer aldığına bir anlam verememiştim. XX’in mahkeme heyeti huzurunda Akif AKTAŞ isimli bir amirin yaptırdığı işkenceleri anlatışına kadar…
Şekil 45 : Akif AKTAŞ Adlı İşkenceci Emniyet Görevlisi
XX, gözaltı sürecinde kendisine Akif Aktaş ve emrindeki 4 diğer işkenceci tarafından copla tecavüz edildiğini, testislerinin ezildiğini, 6 ay boyunca tuvaletini ayakta yapmak zorunda bırakacak şekilde dizlerine ağır ve kalıcı hasar verildiğini, Akif AKTAŞ ve emrindeki 4 kişinin “eşini ve kızını getirip gözünün önünde tecavüz edeceğiz” tehdidinde bulunduğunu, bunların yanında küfür, hakaret, darp gibi yöntemlerle işkence yaptıklarını, Kendisine zorla bu mülakat başlıklı belgenin imzalatılmak istendiğini tüm detaylarıyla anlattı. İşkence ve yasadışı mülakat o kadar belliydi ki hazırlayan polisler dahi mülakat metnini imzalayamamıştı.
Bahse konu Mülakat metninde antet yok, tarih yok, kaleme alan yok, tanık olan yok, onaylayan yok! Savcı da işkencenin kanıtı olan bu belgeyi iddianameye koymuştu. XX işkence gördüğünü defalarca söylemesine rağmen, bildiğim kadarıyla bugüne kadar Akif Aktaş ve diğer işkenceciler hakkında soruşturma açılmadı, mülakat metni de duruyor.
Hayrettin İMREN konusuna geri dönecek olursam; konuşmalarından ve edindiğim bilgiler sonucu H.İMREN’in 15 Temmuz gecesi yaptıklarını “zaten görev ve yetki alanında olan Gölcük garnizonunda, kaos yaratmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmeyen, çoğu anlamsız faaliyetler” olarak ifade edebilirim.
H.İMREN 15 Temmuz gecesi birlik içinde ilave nöbet görevlendirmesi yapmış, bir yerde görevli birini başka yere göndermiş. Kendi limanına gelecek askeri gemilere karşı silahlı tedbir almış. Telsiz devresinden limana yaklaşılmaması emri vermiş.
Yakın arkadaşı Harp Filosu Komutanı İskender YILDIRIM’ı ve Donanma Kurmay Başkanı Yalçın PAYAL’ı gözaltına alırken Gölcük Tersane Komutanı Aydın EKEN’i imkânı varken gözaltına almayıp kendi birliğinin emniyetini sağlamasını emretmiş, Aydın EKEN’de “emredersiniz komutanım” demiş.
H.İMREN, koğuşta iken FETÖ mensubu olduğunu, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak maksadıyla itirafçı olduğunu, emniyette tamı tamına 165 sayfa ifade verdiğini belirtti.
Ağustos 2018’de savcının mütalaasına karşı esasa ilişkin yaptığı son savunmasında ise etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istemediğini belirtmiş. Etkin pişmanlık hükümlerinin Darbeye Teşebbüs suçunu kapsamadığını yeni öğrendi sanırım.
Ayrıca, H.IMREN irtibatta olduğu FETÖ mensuplarını teşhis ettiğini belirtti.
07.09.16: H.İMREN’in gözaltı tarihi
17.09.16: Teşhis tarihi
08.09.16: O kişilerin gözaltı tarihi
Emniyet öngörülü davranmış ve teşhis tarihinden 9 gün ÖNCE !.. teşhis edilecek isimleri yakalamış.
Bu arada sanıklar, aleyhlerine olan bazı iddialar karşısında mahkeme huzurunda bu iddiaları reddedip kamera kayıtlarını istediler. Ancak gerçeklerin ortaya çıkması mahkeme heyetinin işine gelmediği için bu talepler de reddedildi.
Aslında savcının ve kolluk kuvvetinin lehte ve aleyhte delilleri toplamak en temel görevlerindendi ve kamera kayıtlarını, talebe gerek olmaksızın temin etmesi gerekirdi.
Koğuşta iken İMREN bir ara “Sıkıyönetim Görevlendirilme Mesajı’nda isimleri yer alan herkesin FETÖ mensubu olduğunu söyledi. Bu liste nedeniyle tutuklu olan 2 Albay’ın tepki göstermesi üzerine, söylemini “listedeki Amirallerin hepsi FETÖ’cü” şeklinde değiştirdi.
Hatta İMREN mahkeme huzurunda yaptığı savunmasında “Sıkıyönetim Görevlendirilme Mesajı’na olay gecesi yoğunluktan dolayı bakmadığını belirtti. Yani İMREN bakmadığı bir mesajda isimleri yer alan tüm rütbeli askerleri zan altında bırakacak bir söylemde bulunabiliyordu.
İMREN’in dikkat çeken bir konuşması da 17 Mart 2014 tarihinde Aydınlık gazetesinde çıkan bir haberle ilgiliydi. IMREN Aydınlık gazetesinin FETÖ mensubu olduğu değerlendirilen subay listesini yayınlandığını, haberde kendi adının da geçtiğini söyledi.
15 Temmuz ’dan kısa bir süre önce, Gölcük Deniz ana Üs Kurmay Başkanı Albay Eyüp ERTÜRK’ün, bahse konu listeyle ilgili ilginç bir konuşmasından bahsetti. Eyüp ERTÜRK haberde yayınlanan liste’nin MİT’in elinde olan FETÖ listesi olduğunu ve listede güncelleme yaptıklarını, H.İMREN’in adını listeden çıkardıklarını söylemiş. Görüldüğü üzere Eyüp ERTÜRK MİT’in hazırladığı FETÖ’cü listesini biliyor ve değiştirme kudretine sahip! 93’lu kurmay albay olması ve Balyoz davasında yargılanmış olması, bu bilgilere ulaşması için yeterli vasıflar mı?
Şekil 46 : 2014 Tarihinde Aydınlık Gazetesinde Çıkan Habere ilişkin Çizelge
Hayrettin İMREN, mahkemede de tekrarlayacağı bir bilgiyi paylaştı. Cihat YAYCI’nın FETÖ mensubu olduğunu, 2005 yılında KEMALREIS gemi komutanı iken denize düşerek kaybolan bir astsubayla ilgili davada kendisine destek olmadıklarını söyledi. Yani Cihat YAYCI bir FETÖ mensubuymuş ve görünen o ki bir astsubayın ölümüyle ilgili davada kendisine sahip çıkılmaması üzerine doğan çıkar çatışması nedeniyle, şimdi canının istediğini FETÖ’cü ilan edip ihraç ettiriyor.
Bu arada Hayrettin İmren çok önemli bir detay da paylaştı. Teşhis ettiği bir sivilin Cihat YAYCI’nın kızına (yanlış biliyor, oğlu var) özel ders verdiğini söyledi. Donanma Davası’nda “mahrem imam” iddiasıyla yargılanan bir öğretmen Cihat YAYCI’nın oğluna özel ders vermiş.
Şekil 47 : Hayrettin İmren’in Emniyet İfadesinden Bir Kesit
Bahse konu öğretmen herhangi bir örgütle ilişkili olmadığını, kariyerli bir öğretmen olduğu için C.Yaycı dahil birçok subay çocuğuna özel ders verdiğini ve Gölcük birliğine giriş çıkış kaydının olduğunu duruşmada da söyledi. Her yere soruşturulsun yazıları yazdıran hakim, Cihat YAYCI aleyhine bir şey çıkınca konuyu hemen kapattı. Eğer iddia doğruysa C.YAYCI’da iddia edilen örgütle iltisaklı, kendi iddialarında olduğu gibi Kripto eleman olduğu anlamı çıkar. Cihat YAYCI düşünmüş, eğer oğlunu iltisaklı okullara gönderse ortaya çıkacak, ortaya çıkmasın diye mahrem imam olduğu iddia edilen birinden oğluna özel ders aldırmış.
IMREN’in 15 Temmuz gecesi anlamsız faaliyetleri ve 2 ay firari dönemin ardından teslim ve itirafçı olması bir kurgudan ibaret olabilir mi?
H.İMREN’le ilgili şahit olduğum birçok husustan kayıtlara geçmiş (mahkeme, ifade, belge vs.) olanları ve bunun neticesinde kafamda oluşan çelişkileri yazdım. Sadece Eyüp ERTÜRK ile ilgili söylemini araştırılmaya değer gördüğüm için paylaşma lüzumu hissettim. Zamanı geldiğinde, gerçeklerin ortaya çıkacağına eminim!
15. Bölüm
Bu Sürecin Zalimleri Hakkında Genel Bir Değerlendirme
15 Temmuz öncesi dava sanıkları askerlerin masum olduklarına inanmak idim. Ancak çoğunluğunun 15 Temmuz ‘da terör ihbarı olmasına rağmen birliklerine gitmediklerini, sadece güvendikleri!!! kişilerle telefon görüşmesi yaptıklarını 15 Temmuz sonrası ise zaten hukuksuz olan yargılamaları yanlış bilgi ve belgelerle olumsuz yönde yönlendirdiklerini ve kanundışı tasfiyelerde başrol alarak aleni suç işlediklerini üzülerek müşahede ettim.
Donanma Davasında görülmüştür ki kumpastan önceden haberi olan kişiler sadece kendi aralarında veya kumpastan kurtarılmak istenen kişilerle görüşmüşlerdir.
15 Temmuz öncesi yakın oldukları aşikâr olan ancak kurban seçilen sınıf arkadaşlarının o gece ki telefon aramalarına cevap vermemişlerdir Bu durum bir kısım HTS kayıtları ile sabitken, ayrıntılı HTS kayıtlarının davaya dahil edilmemesi kararı verilerek kamuoyundan gizlenmiştir.
Bu asker kişilerin önceki davalara ilişkin masum olduklarını düşünmem ise bu davalarda iddia edilen cürümleri işlemiş olduklarına inanmak istemeyişimdendir. Mevcut durumda ise birçoğunun suç maksatlı örgütlü hareket ettiklerini görmemek mümkün değildir.
Dz.K.K. lığında herkes birbirini gıyabende olsa tanır. Yaş veya kuru olduğundan ziyade mesleki kariyeri hakkında bilgi sahibidir. O yüzden tasfiye edilenlerin çoğu hakkında başarılı ve özverili personel diyebilirim.
Donanma davasında saygı duyduğum meslek büyüğüm, savunmasında beğendiğim bir yorum yapmıştı. Burada ben ve benim gibi birçok başarılı personelin yargılanmasının en büyük nedeni, balyoz vb. davalar esnasında canla başla çalışarak personel eksikliğini hissettirmemeye çalışmak oldu demişti. Zira bu dönemde çok başarılı Güdümlü mermi ve top atışları yapılmıştı. Ayrıca askeri ve diplomatik bir başarı olan Afrika TDGG (Türk Deniz Görev Gücü) bu dönemde gerçekleşti. Tasfiye listelerine bakınca bu dönemde etkin görev alanların yer aldığı görülüyor.
Sonuç olarak, gözünün üstünde kaşın var diyerek binlerce askeri personel (çoğu görevlerinde çok başarılı) aile fertleriyle birlikte keyfi (hukuk dışı ve subjektif) uygulamalarla tasfiye edildi/ tutuklandı/ açlığa mahkum edildi.
Öğrencilik ve meslek yaşantım süresince dost bildiğim, onlarında beni öyle bildiğine inandığım nice insanlar, bu süreçte bana ve aileme sırtını döndü. Kimi korkudan, kimi benim daha önce fark edemediğim karakterinin gereği böyle davrandı.
Gece gündüz çalışarak kurmay olduğumu bildiği halde, kendisi çalışmadığı için kurmay olamayan, benim onun hakkını yediğimi iddia edenler çıktı malesef. Ya ben onları, ya onlar beni daha önce tanıyamamış mı oluyor? Yoksa o kişiler fırsatçılık mı yapıyor?
Ancak tersine, meslek arkadaşlarımdan (beklemediğim kişiler) yiğitçe davranıp bana ve aileme destek çıkanlar da oldu. Dönemin adamı olmadı, inandığı gibi davrandı. O kişilere bu fırsatla selam göndereyim ve teşekkür edeyim.
50 senelik ağabeyini tanıyamamış kişi gördüm ben cezaevinde. Maddi kıskançlık nedeniyle ağabeyinin iftirası sonucu hapis yatan var bu ülkede.
Cezaevi sonrası, arada 1 kuru dal bile varsa 1 yığın yaş dalın yakılmaması gerektiğine inanıyorum. Birisi hakkında yapılan hatalı bir işlem, hata yapan için istatistiki olarak küçük bir oran olabilir. Ancak hakkı yenen için %100 hata oranı demektir. Hayatı kararmış demektir.
O yüzden keyfi ve hukuk dışı uygulamaları kimse için reva görmemeliyiz. Tek talebim kanunların eğip bükmeden herkes için adil bir şekilde uygulanması…
16. Bölüm
Donanma Davasında Yaşanan Hak İhlalleri ve Usulsüzlükler
Sizlere günümüz Türkiyesi’nde sıradanlaşan ancak ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olarak yürütülen yargılamalardan birine ilişkin ayrıntıları aktaracağım. Burada “BİR SORUŞTURMA/KOVUŞTURMA NASIL YAPILMAMALI” sorusunun cevaplarını bulacaksınız.
15 Temmuz gecesi Gölcük ve Cengiz Topel üslerinde meydana gelen olaylar ve savaş gemilerinin hareketlerine yönelik, kamuoyunda DONANMA DAVASI olarak bilinen 2017/260 sayılı dava Kocaeli 5.Ağır Ceza Mah.de 11.09.17 tarihinden itibaren görülmeye devam etmektedir
Görülen bu davada binlerce (abartmıyorum) hak ihlali ve usulsüzlük yapılmıştır. Hukukun açıkça istismar edildiği bu yargılamanın maksadı; Esasen maddi gerçeklerin ortaya çıkarılarak, suçluların cezalandırılması değil,
a) O geceki sözde söylem ve eylemleri üzerlerine atılı suça hiçbir mesnet teşkil etmeyen ancak önceden hazırlanan tasfiye listelerinin işleme konulması suretiyle tutuklanan ve görevlerinden ihraç edilen VATANSEVER DENİZ SUBAYLARININ TASFİYESİ,
b) Dönemin komutanları ve davanın müştekileri (V.KÖSELE, İ.YILDIRIM, Y.PAYAL, L.K.UÇA) başta olmak üzere bir kısım makam ve mevki sahiplerinin, o geceki yaptıkları/yapmadıkları, söyledikleri/söylemediklerinden dolayı kusur ve ihtimallerinin ortaya çıkmasının engellenmesidir.
Şekil 48 : 15 Temmuz 2016 gecesi kumpasta rol alan Dz. K.K.lığı komuta kademesi
Bunun en açık delilerinden birisi de, sanıkların lehine olabilecek bilgi ve belge talebinin mahkemeye ve ilgili adli makamlara gönderilmesinde kritik bir makam olan Donanma K.lığı Kurmay Bşk.lığı görevinin sırasıyla Y.PAYAL, L.K.UÇA ve Berker Emre TOK tarafından yürütülmesidir.
Berker Emre TOK 2016-2018 yılları arasında Deniz Hava Komutanı iken, Cengiz TOPEL’de 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan olayların soruşturulmasını bizzat yöneten birisidir.
Ayrıca duruşmaların tümüne Donanma K.lığı raportörlerinin iştirak etmesi, bu suretle mahkemenin baskı altına alınması/yönlendirilmesi sağlanmaktadır. Deniz Kuvvetlerinin hakkımda iftira dolu yazıyı ben serbest kaldıktan hemen sonra göndermesi bunun somut bir göstergesidir.
Şekil 49 : Savcılık Yazısı
Vatansever deniz subaylarının tasfiyesi için; Soruşturma aşamasında sanıkların çoğunun tutukluluk ve/veya tutukluluğa itirazlarını karara bağlayan Sulh Ceza Hâkimi olan Yusuf SEVİMLİ’nin yargılamayı yapan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak atanması tesadüf değildir.
Donanma idari Tahkikat ve Deniz Kuvvetleri Bilirkişi Raporları yanlış, eksik, gerçek dışı bilgilerle dolu, taraflı hazırlanmıştır. Heyet seçiminde usulsüzlük ve FETÖ iltisaklı üyeleri de dikkate alındığında BİLİRKİŞİ Kanunu (6754) ve CMK’ya aykırı şekilde hazırlanmışlardır.
Şekil 50 : 6754 Sayılı Bilirkişi Kanunu
Şekil 51 : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
31 gemiden 26’sı ile bu gemilere emir verenler 15 Temmuz ‘daki tüm yaptıklarına rağmen soruşturmaya dahil edilmemiş olması ve bu suretle bu gemi, kişi ve bunlara emir verenlerin darbe girişimindeki (kumpasındaki) rollerinin/ihmallerinin örtbas edilmesi tesadüf değildir.
Tüm sanıkların işkence ve kötü muameleye tabi tutulmuş olmaları, binlerce kez sanık/müdafilerin savunma/soru sorma hakkının engellenmesi, yüzlerce kez hukuk, usul ve hak ihlalinin yapılması tesadüf değildir.
YARGILAMADAKİ HUKUK, USUL VE HAK İHLALLERİ:
Mahkemenin tarafsızlığı ihlal edilmiş, önyargı ve ihsas-i reyde bulunulmuş,
Tanık dinlenmesinde usul ihlalleri yapılmış,
Bilgi/Belgelere Ulaşım Hakkı, Silahların Eşitliği İlkesi ihlal edilmiş,
Kanunlar Önünde Eşitlik İlkesi ihlal edilmiş,
Adil Yargılama Hakkı ihlal edilmiştir.
Müştekiler dahil birçok tanığın gemilerin seyre çıkarılması/Limana döndürülmesi dahil birçok konuda gerçeğe aykırı beyanda bulundukları bizzat kendi ifadeleri ile tespit edilmiştir.
Birçok kamu görevlisi makamlarını kullanarak talep bile olmaksızın gönderdikleri evrak/beyanları ile özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme/ele geçirme, resmî belgede sahtecilik, yalan tanıklık suçları işlemiştir
Mahkemede defalarca;
– Sanıklar aleyhine ifade veren tanıklara teşekkür edilmiş;
– Sanıklar lehine ifade veren tanıklar tehdit edilmiştir.
Yusuf SEVİMLİ onlarca sanık için soruşturma ve kovuşturma hâkimi olarak görev yapmış, soruşturma evresinde sanıklar/eşleri hakkında bilgi toplamak suretiyle sanıklar hakkında önceden önyargıya sahip olmuş, kanunlarımızı ve AİHS Md-6 Adil Yargılama Hakkı’nı ihlal etmiştir.
Şekil 52 : AİHS Madde 6
YUSUF SEVİMLİ Sulh Ceza Hâkimi iken olmayan delillerle beni tutuklamış, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı iken de bana kurulan kumpasları belgeleriyle ispat etmem sonrası tahliye etmek zorunda kalmıştır.
Şekil 53 : Bazı Gemi Personelinin Şahsıma İlişkin İfadeleri ve Mahkemenin Tutuklama Kararı
Savunma avukatları tutuklanırken; medyada yayımlanan onlarca yalan, asılsız, maksatlı haber ve Katılan Vekil Halit ÇOKAN’ın asılsız ithamlar içeren demeçleri ile yargılama süreci medya tarafından yönlendirilmeye çalışılmıştır.
Maddi gerçeklerin tüm yönleriyle açığa çıkması için sanıklar/müdafileri tarafından yapılan taleplerin tamamına yakını gerekçe bile gösterilmeden bazen duruşma tutanaklara dahi kaydedilmeden reddedilmiştir.
Şimdiye kadar genel hatlarıyla değindiğim, ilerde ayrıntılarıyla anlatacağım usul ve hak ihlallerine ilişkin duruşma tutanaklarında sayısız vakalar olmakla birlikte, yeri geldiğinde birkaç örnekle yetineceğim.
Savunma Hakkının Engellenmesi/Kısıtlanması:
Duruşmalarda Mahkeme Heyeti tarafından müşteki/iddia makamının sözü neredeyse hiç kesilmezken; savunma makamının savunması, soru sorma hakkı, açıklama hakkı gibi hukuk kuralları ile korunan hakları binlerce kez ihlal edilmiştir.
Bu kapsamda;
a) Mahkeme Başkanı tarafından tanığa CMK Md-48’in hatırlatılmasına rağmen, sanık ve müdafilerin sorularına, taraflardan itiraz olmamasına karşın, re’sen müdahale edilmiş ve engellenmiş,
b) Sanıkların mikrofonları kapatılarak uyarılmış/tehdit edilmiştir.
Şekil 54 : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
Şekil 55 : 06.11.2017 Tarihli Duruşma Tutanağından Bir Kesit
c) Sanığın sorularının dinlenip itiraz olması halinde tanığa yöneltilip yöneltilmemesine karar verme yerine; sanığın tanığa soru sorma hakkı topyekûn elinden alınmış,
d) Müşteki ve tanıkların çapraz sorgudan Mahkeme Heyetleri kısıtlamaları ile korunmuşlardır.
Şekil 56 : 04.04.2018 Tarihli Duruşma Tutanağından Bir Kesit
e) Mahkeme Başkanı tarafından ifade edilen “BU ŞEKİLDE YOL ALAMAYIZ, İLERLEYEMEYİZ” gibi beyanlarla, yargılama bir formalite seklinde yapılmış; tüm bu ihlallerde ESAS AMACIN MADDİ GERÇEKLERİN ORTAYA ÇIKMASI DEĞİL ÇIKMAMASI OLDUĞU, Donanmada hazırlanan listelerle belirlenen kişileri bir an önce cezalandırmak olduğu kanıtlanmıştır.
f) CMK 201 ve diğer kanun md.leriyle düzenlenen soru sorma, beyanda bulunma, yeniden soru sorma hakkı engellenmiş ve ADİL YARGILAMA HAKKI AÇIK BİR ŞEKİLDE İHLAL EDİLMİŞTİR.
Şekil 57 : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
g) Aynı olayın tanığı olan iki kişiden biri mahkemede dinlenilmeden önce diğer tanığın ifadesi okunmuş, bu nedenle CMK Md-52/1 ihlal edilmiştir.
h) Bir sanık, avukatı yokken savunma yapmak zorunda bırakılmıştır.
Şekil 58 : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
Birçok defa, sanıkların tahliye talebi Mahkeme Heyeti tarafından kendi aralarında hiçbir görüşme yapılmadan ve duruşmaya ara vermeden oy birliği ile reddedilmiştir. Şaka gibi değil mi?
Mahkeme Heyeti yüzbinlerce sayfalık dava belgelerinin dijital ortamda sanıklara gönderilmesi talebini defalarca reddetmiş, sanıklar ellerinde dava belgesi olmadan savunma yapmak zorunda bırakılmıştır.
Mahkeme Heyeti, sanıkların esasa ilişkin savunmaları sonrası birçok eksikle Haziran ayında verilmesine karar vermiştir (Mahkemede olan ancak dijital ortama eklenmeyen belgelere yine ulaşılamamıştır). Bilgi-Belgelere ulaşımın kasten engellenmesiyle Savunma Hakkı engellenmiştir
Tarafsızlığın İhlali Önyargı ve İhsas-ı Reyler:
Tüm yargılama süresince mahkemenin tarafsızlığını ihlal eden, önyargı ve ihsas-ı rey yapılmasına ilişkin SAYISIZ olay yaşanmıştır.
11 Eylül 2017’de icra edilen ilk duruşmada MAHKEME BAŞKANI, bu davanın görülmesi için özel olarak inşa edilen Kandıra Cezaevleri Kampüs Adliyesi için Adalet Bakanlığı ve yetkililerine TEŞEKKÜR ederek başlamıştır.
12 Eylül 2017’de vekaletname sunmadan sanığa soru sorma talebinde bulunan Av. Ömer Burak BARIŞ’a (AK Parti Kocaeli İl Başkanı Şemsettin CEYHAN vekili olarak) Mahkeme Heyeti tarafından USUL HUKUKUNA AYKIRI olarak soru sorma hakkı verilmiştir.
Şekil 59 : 12.09.2017 Tarihli Duruşma Tutanağından Bir Kesit
Mahkeme Heyeti “Vekaletname eksikliğinin sonradan tamamlanabileceği gerekçesiyle” sanığa soru sormasına müsaade ettiği Av. Ömer Burak BARIŞ’ın katılım talebini ise “vekaletnamesini ibraz etmediği” gerekçesiyle değerlendirmeye almaya gerek olmadığına dair aynı gün karar almıştır!!!
Davanın soruşturma savcısı Metin ASLAN, davanın ilk 2 haftasında kovuşturma savcısı Bülent ELMAS’ın yanında davaya katılmış ve sanıklara SAYISIZ soru sormuştur.
Savunma makamının (sanık ve avukatları) yorum-değerlendirme içeren soru ve yorumlarına izin verilmezken, iddia makamına ve Katılan Vekillere (Halit ÇOKAN…) bu konuda Mahkeme Heyetince hiçbir müdahalede bulunulmamıştır.
14.11.17’de Mah.Bşk. tarafından “Seyre kalkan tüm personel … hakkında dava açılmadı. Gemilerin kaldırılması ile bağlantılı veya darbe teşebbüsünün başarılı olması için irade gösteren eylem gösteren kişilerle ilgili birtakım şüpheler araştırılıyor ve yargılanıyor” denilmiştir.
Şekil 60 : 14.11.2017 Tarihli Duruşma Tutanağından Bir Kesit
Mahkeme Başkanı Yusuf SEVİMLİ,
15.11.2017’de sanığa özel hayatı ile ilgili (psikolojik ilaç kullanıp kullanmadığı dair) soru yöneltilmesine izin vermiştir.
05.06.2018’de ise müşteki Ebubekir ÖZTÜRK’e (Donanma K. Koruma astsubayı) benzer sorunun sorulmasına izin vermemiştir.
Şekil 61: 15.11.2017 ve 05.06.2018 Tarihli Duruşma Tutanaklarından Kesitler
Komutanı Savaş BİLİCAN’ı telefonla arayıp bilgi vermemekle itham edilen TCG TURGUTREİS 2. Komutanı Ali KOCAMANOĞLU (Kendisi aradığını beyan ediyor) tespiti için 10.01.18’de HTS Kayıtlarını talep etmiştir.
Karar: TALEBİN… AÇIKCA YASAYA AYKIRI OLMASI NEDENİYLE REDDİNE.
Şekil 62: 10.01.2018 Tarihli Duruşma Tutanağından Bir Kesit
Mahkeme Başkanı Yusuf SEVİMLİ, Sulh Ceza Hakimi iken 19.09.2016 tarihinde sanık eşlerine ait HTS bilgilerinin dosyaya dahil edilmesine karar vermiştir.
Bu davayla ilişkisi olmayan sanık eşlerinin HTS kayıtlarını talep etmek açıkça yasalara aykırı değil mi?
Şekil 63 : Kocaeli 1.Sulh Ceza Hakimligi’nin 19.09.2016 Tarihli Duruşma Tutanağı
Burada belirttiğim ve benzeri kararlarla;
Kanun ve yasalar önünde eşitlik,
Tarafsızlık,
Adil yargılanma,
Önyargı ve ihsas-i reyde bulunmama ilkeleri temelinden İHLAL edilmiştir.
24.01.2018’de Mahkeme Başkanı “… Bizi sadece yargılama konusu gemiler ilgilendiriyor” diyerek aynı durumda olan veya şüpheli hareketler yapan gemilere yönelik hususların konuşulmasına dahi müsaade etmemiştir.
Şekil 64 : 24.01.2018 Tarihli Duruşma Tutanağından Bir Kesit
“Bizi sadece yargılama konusu gemiler ilgilendiriyor” demek, yargılanacakların listesinin verilmiş olması demektir. Böylece soruşturmanın savcı tarafından yapılmadığı, her şeyin listeleri belirleyen asker kişilerce hazırlandığı, iddianamenin de şaibeli olduğu kanıtlanmaktadır.
25.02.2018’de Mahkeme Başkanı sanığa “Velev ki her şey mevzuata uygun, neyi değiştirecek” diyebilmiştir. Bu söz Mahkeme Başkanı’nın kendi kendini reddi, peşin kabullü yargılama yapması demektir.
Şekil 65 : 25.02.2018 Tarihli Duruşma Tutanağından Bir Kesit
26.01.2018’de Mahkeme Başkanı “Bu merakınızı başka yollardan giderebilirsiniz” diyerek sanığın soru sormasına izin vermemiştir. Hâkim maddi gerçeklerin ortaya çıkmasını istemiyor, gerçekleri merak etmiyor, sanığın soru sormasını adeta alay edercesine engelliyor.
Şekil 66 : 26.01.2018 Tarihli Duruşma Tutanağından Bir Kesit
03.04.2018’de Dosyadaki bilgi ve belgelerin DVD halinde katılan vekiline verilmesine karar verilirken, sanıkların aynı talebinin aynı gün reddedilmesi TARAFSIZLIK kuralının en bariz ihlalini oluşturmuştur.
Şekil 67 : 03.04.2018 Tarihli Duruşma Tutanağından Bir Kesit
İdari Tahkikat Raporu:
- CMK Md 64-3’e aykırı olarak 9 kişilik heyetin;
TAMAMI Donanma Komutanlığı tarafından görevlendirilmiştir.
TAMAMI Donanma Komutanlığı’nda görevli personeldir.
BİR KISMI tahkikatın konusu olan 15 Temmuz gecesi yaşanan olayların içinde olan kişilerdir.
Şekil 68 : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
Mahkemeye intikal etmesi nedeniyle “Bilirkişi Raporu” hükmüne geçen “İdari Tahkikat Raporu” için Donanma Komutanlığı’nın;
– Heyet Görevlendirmesini kendisinin yapması,
– Heyet üyelerinin kendi emrinde görevli personelden olması
CMK-64’e göre hukuki değildir.
b) Rapor davada müşteki konumunda olan Donanma Komutanı Veysel KÖSELE tarafından onaylanmıştır.
c) FETÖ ile iltisaklı İdari Tahkikat Heyet Üyeleri mevcuttur.
– Başkanı Hasan ÖZYURT
– Üye Hamdi TOKER (Ayrıca 15 Temmuz gecesi faaliyetleri mevcuttur)
– Üye Serdar PARLAK
Şekil 69 : Donanma Komutanlığının İdari Tahkikat Raporunun Hukuka Aykırı Heyet Üyeleri
Heyet seçimi ve üyeleri dikkate alındığında dahi güvenilmez olan Rapor eksik, gerçek dışı bilgilerle dolu, taraflı ve iddianamede “BİLİRKİŞİ RAPORU” olarak kabul edilmesi cihetiyle 6754 sayılı Bilirkişi Kanununun 3/10 maddeleri ihlal edilerek hazırlanmıştır.
Şekil 70 : Donanma Komutanlığının İdari Tahkikat Raporunda YerAlan BazıUsülsüzlükler
Ayrıca CMK Madde 67(3) hükmüne açıkça aykırı olmasına rağmen raporda Mahkeme adına yapılan değerlendirme ve mahkemeyi yönlendirici ibareler mevcuttur.
Şekil 71 : Donanma Komutanlığının İdari Tahkikat Raporundan Bir Kesit ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun İlgili Maddesi
BİLİRKİŞİ HEYETİ RAPORU:
– CMK Md 64-3’e aykırı olarak 5 kişilik heyetin;TAMAMI Deniz Kuvvetleri K.lığı tarafından görevlendirilmiş olup Deniz Kuvvetleri K.lığında görevli personeldir.
– 3 kişi bilirkişilik yapma ehliyetine sahip değildir.
Şekil 72 : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun İlgili Maddesi
Kendi bünyesinde meydana gelen olaylara ilişkin hazırlanan Bilirkişi Raporu için Deniz Kuvvetlerinin heyet Görevlendirmesini kendisinin yapması ve heyet üyelerinin kendi emrinde görevli personelden olması CMK-64’e göre hukuki değildir.
İddianameye dayanak teşkil eden “Bilirkişi Raporunu” hazırlayan 5 kişilik heyetin 3’ü (Başkanı Erhan AYDIN, üyeleri Cem Yiğit EMİRKADI ve Hakan GÖMENGİL) Yüzer Birliklerde görev yaptıkları dönem psikolojik sorunlarını öne sürerek kıyı birliklerine atandırılmışlardı.
Şekil 73 : Deniz Kuvvetleri Bilirkişi Raporunun Hukuka Aykırı Heyet Üyeleri
Bilirkişi raporunda TCG KEMALREİS tarafından yapılan Top Atışı başta olmak üzere birçok konuda aleni yalan beyanlar/yanlış bilgiler bulunmaktadır. Yalanda o kadar ileri gitmişler ki, TOP ATIŞININ ASLEN VAR OLMAYAN BİR YÖNERGEYE İSTİNADEN yasak olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Şekil 74 : Bilirkişi Raporunda Yer Alan Bazı Usulsüzlükler
Mahkeme nasıl olduysa bu sefer (30.11.2017) talebi kabul ederek “Tatbikat Harekât Planlama Esasları Dokümanını” dosyaya ithal etmek için talep etmiştir.
Gelen Cevap Yazısı: “Böyle Bir Doküman Mevcut Değildir”
SAHTEKARLIĞIN BÖYLESİ.
Şekil 75 : Bilirkişi Raporunda Atıfta Bulunulan Dokümanın Aslen Var Olmadığının Delili
Bilirkişi Raporunda, CMK Md. 67(3) “Bilirkişi … teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; Hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmede bulunamaz” hükmüne aykırı olarak birçok değerlendirme ve yönlendirme mevcuttur.
Şekil 76: 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun İlgili Maddesi ve Bilirkişi Raporunda yer alan Kanuna Aykırı Değerlendirmeler
Sanıkların Bilirkişi Raporundaki yanlışlıkların ispatına ve tespitine yönelik bilgi ve belge talepleri ise Mahkeme tarafından çoğu sefer reddedilmiştir.
Karar: Şu Aşamada Yenilik Katmayacağı Değerlendirildiğinden Talebin Reddine.
Şekil 77 : Bilirkişi Raporunda Yer Alan Bazı Usulsüzlükler
Mahkeme Heyeti maddi gerçeklerin ortaya çıkmasından ziyade gerçeklerin üzerini örtmek, alenen suç isleyenleri kayırmak ve işkence, yalan tanıklık, resmî belgede sahtecilik vb. suçları örtbas etmek için çaba göstermiştir.
Şekil 78 : Bilirkişi Raporunda Yer Alan Bazı Usulsüzlükler
Gerçeğe Aykırı Beyanda Bulunanlar:
Dönemin komutanları (V.KÖSELE, İ.YILDIRIM, Y.PAYAL, L.K.UÇA) başta olmak üzere bazı makam ve mevki sahipleri savcıya/mahkemeye gerçek dışı bilgileri içeren belgeler göndermiş, tanık olarak gerçeğe aykırı BEYANDA bulunmuşlardır.
Bu konuda bariz örneklerden birisi Veysel KÖSELE’nin gemilerin limana dönmesi emrini vermesi ile ilgilidir. Yalçın PAYAL emri hatırlamadığını belirtirken, İskender YILDIRIM emri doğruluyor ancak Veysel KÖSELE’nin verdiğini belirttiği söz konusu emri yerine getirmemiş.
Şekil 79 : V.KÖSELE’nin 24.01.2018, Y.PAYAL’ın 26.01.2018 Tarihli Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadelerden Kesitler
Şekil 80 : V.KÖSELE’nin 24.01.2018, İ.YILDIRIM’ın 25.01.2018 Tarihli Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadelerden Kesitler
Y.PAYAL V.KÖSELE’nin böyle bir emir vermediğini belirtirken İ.YILDIRIM emri kabul ediyor ancak yerine getirmiyor. Birisi “Yalancı Tanıklık” yapmış, diğeri “Görevi İhmal” etmiş. Durumu aydınlatmak isteyen sanık ve avukatları ise susturularak konunun üzeri örtülmeye çalışılmış.
Şekil 81 : Y.PAYAL’ın 26.01.2018 Tarihli Mahkeme Huzurunda Verdiği İfadeden Bir Kesit
Yürütmenin (İdarenin) Yargıya Müdahale ve Yönlendirilmesi:
– Davaya konu eylemler cihetiyle zarar görmesi söz konusu olmayan TBMM, Cumhurbaşkanlığı ve MSB’nin davaya katılmaları ve mahkemenin bu yönde karar vermesi, yürütmenin yargıya müdahalesinin en belirgin örneğidir.
– Tüm duruşmaların Donanma K.lığı ve Kocaeli TEM Şube Md.lüğü yetkilileri tarafından izlenmesi ve not tutulması,
– Soruşturma evresinde görev alan ve dava süresince bilgi/belge göndermeye devam eden Kocaeli TEM Şb.Md Selçuk ÖZDEMİR’in duruşmaları takip etmesi,
– Deniz Kuvvetlerinin, ben serbest kaldıktan hemen sonra iftira içerikli bir yazıyı göndermesi ve bunun üzerine Mahkeme’nin hakkımda yakalama kararı çıkartması yürütmenin yargıya müdahalesinin en çarpıcı örneklerindendir.
– Tanık asker kişilerin kendi ev/iş adreslerine değil de Donanma Komutanlığı’na yazı gönderilerek mahkemeye çağırılması,
– Milletvekili ve siyasi parti temsilcilerinin davaya katılmaları da yürütmenin yargıya müdahalesine imkân tanımıştır.
Kanunlar Önünde Eşitlik İlkesini İhlali:
15 Temmuz ‘da aynı faaliyeti icra eden asker şahıslardan bazıları yargılanırken, bazıları mükâfatlandırılarak terfi ettirilmiş (Levent Kerim UÇA ve A.TEKİN), birçok kişi soruşturmaya dahi dahil edilmemiştir. 31 gemiden 26’sı ve bu gemilere emir verenler 15 Temmuz’daki tüm yaptıklarına rağmen soruşturmaya dahil edilmemiş ve bu suretle bu gemi, kişi ve bunlara emir verenlerin darbe girişimindeki (kumpasındaki) rolleri/ihmalleri araştırılmamıştır.
Şekil 82 : 15 Temmuz 2016 Gecesi Seyre Çıkan Gemiler
Bilgi-Belgelere Ulaşım Dolayısıyla Savunma Hakkı Engellenmesi:
Mahkeme heyeti yüzbinlerce sayfalık dava belgelerinin dijital ortamda sanıklara gönderilmesi talebini defalarca reddetmiş, sanıklar ellerinde birçok dava belgesi olmadan savunmalarını yapmak zorunda kalmıştır. Mahkeme Heyeti sanıkların esasa ilişkin savunmaları sonrası ancak haziran ayında dava belgelerinin verilmesine karar vermiştir. (Mahkemede olan ancak dijital ortama aktarılmayan belgelere yine ulaşılamamış) Davaya esas teşkil eden birçok belge yapılan taleplere rağmen sanıklara ve avukatlarına verilmemiştir. (Örneğin Deniz Kuvvetleri’nin gönderdiği 07.05.2017 tarihli evrak eki olan her bir personele ilişkin kapalı zarflar)
Tanık Dinlenilmesine İlişkin Hususlar Usul ve Hak İhlalleri:
Sanıklar aleyhine tanıklık yapanlara getirdikleri notlardan yararlanmalarına müsaade edilirken, sanık lehine ifade veren tanıkların (Örneğin H.KOTEL 16.04.18) notlarından istifade etmesi engellenmiştir. CMK-59 hilafına tanıklara sanık kimlikleri açıklanmamıştır. Mahkeme Başkanı ise birçok defa bu durumun farkında olduğunu ancak gerek görmediğini belirten açıklamalar yapmıştır. (Örneğin Bkz. 06.06.18 ve 07.06.18 duruşma zaptı) Hakim, kanunun gereklerini kasten uygulamıyor.
Şekil 83 : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun İlgili Maddesi
Adil Yargılanma Hakkını İhlal Eden Hususlar:
Yusuf SEVİMLİ’nin onlarca sanık için soruşturma ve kovuşturma hâkimi olarak görev yapması, bu nedenle önceden önyargıya sahip olması, kanunlarımızı ve AİHS Md-6 Adil Yargılama Hakkı’nı ihlal etmiştir.
Şekil 84 : AİHS Madde-6
Soruşturma Savcısı tarafından; CMK 160’a rağmen 15 Temmuz gecesi seyre kalkan 31 gemiden 26’sı hakkında hiçbir işlem başlatılmamış, CMK 170(4)’e rağmen sanıklar aleyhine delil sunulmamış, suç-delil açıklaması yapılmamıştır. CMK 160(2) ve 170 (5)’e rağmen sanıklar lehine deliller toplanıp sunulmadığı/gizlendiği gibi, lehe mevcut olan deliller tahrif edilerek alenen suç işlenmiştir.
Şekil 85 : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun İlgili Maddesi
Örneğin; Bir tanık ifadesinde cep telefonu toplanması ile ilgili anonsu Önder ÖNGÖR’ün yaptığı yazılı iken; aynı tanığın iddianamede yer alan ifadesinde anonsu benim yaptığım yazılıdır. SAVCI ALENEN BELGEDE TAHRİFAT YAPARAK SUÇ İŞLEMİŞTİR.
Şekil 86 : Soruşturma Savcısı Metin Aslan Tarafından Şahsıma suç uydurmak Maksadıyla Bir Personelin İfadesinde Yapılan Tahrifat
Taleplerin Karşılanma Durumu:
Savunma yapabilmek maksadıyla sanıklar ve müdafileri tarafından mahkemeye sunulan sayısız dilekçeler/taleplerin çoğunluğu gerekçe bile gösterilmeden reddedilmiş, Adil ve Usulüne Uygun Yargılanma Hakkını temelinde ihlal etmişlerdir.
Şekil 87 : Mahkeme Heyeti tarafından reddedilen Sanık ve Sanık Avukat Talepleri
Medyanın Yargıya Etkisi ve Yönlendirilmesi:
Medyada davayı etkileyici gerçekdışı haberler yer almıştır.
Şekil 88 : Donanma Davasını Etkilemeye Yönelik Bazı Haberler
Davayı takip edip haber yapan Muhabir, davayı müştekiler için ayrılan bölümden takip etmektedir. 15 Mayıs 2018 tarihinde Mahkeme Başkanı ile doğrudan görüşmüştür.
Muhabir sadece sanıklar aleyhine yorumlanabilecek hususları veya gerçekleri çarpıtarak YALAN İÇERİKLİ haber yapmakta ve kamuoyunu yanlış yönlendirmektedir. Bu durum yargılamanın tarafsızlığına gölge düşürmektedir. Yine kendimden bir örnek…
12.01.2018’de savunmamda “Ö.ÖNGÖR 15 Temmuz ‘dan ancak 3 gün sonra ŞÜPHELİ sıfatıyla gözaltına alınmış iken, darbe gecesi şüpheli faaliyetlerine tanık olmadığım 3.sicil amirimi darbeci olarak değerlendirip emrine uymamam nasıl beklenebilir? şeklinde bir beyanım olmuştu. Duruşmaları takip eden muhabir ise beyanımı “Onun darbeci olduğunu ben nereden bilebilirdim?” şeklinde çarpıtmış, sanki ben Önder ÖNGÖR’e darbeci demişim gibi haber yapmıştır.
Şekil 89 : Savunmamın Çarpıtılarak Haber Yapılması
Müdahil Avukat Halit ÇOKAN
Basına tamamen taraflı, önyargılı, gerçeğe aykırı verdiği beyanlarla kamuoyunu yanlış bilgilendirmiş, mahkemede tutumları da (Söz verilmeden konuşma, yorum-değerlendirme sorusu sorma) dikkate alındığında mahkemeyi ve basını olumsuz yönlendirmiştir
Şekil 90 : Müdahil Avukat Halit ÇOKAN’ın Davayı ve Kamuoyunu Yönlendirme Gayretleri
DONANMA DAVASI’nda yapılan sayısız hak ihlali ve usulsüzlüklerden sadece birkaçını burada aktardım. Sanıkların bir an önce cezalandırılmasının amaçlandığı aleni olan bu dava ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olarak yürütülmektedir.
Donanma Davası’nda maddi gerçeklerin ortaya çıkması maksadıyla;
– Davanın ihsas-ı reyde bulunmamış üyelerin olduğu Mahkeme Heyetince baştan görülmesi,
– Bilirkişi Raporunun kanunlara uygun bir heyet tarafından yine kanunlara uygun olarak yeniden hazırlanması,
– Davanın müştekileri tarafından gönderilen yanlış, taraflı ve mahkemeyi yönlendirici yorum ve değerlendirilmeleri içeren dava belgelerinin tarafsız kişilerce yeniden hazırlanması,
-Davanın hukuk nezdinde sakat olmasına yol açanlar (Adli makamlar, Kolluk Kuvvetleri ve Donanma Komutanlığı personelinden kusuru olanlar başta olmak üzere) hakkında soruşturma açılması gerekmektedir.
17. Bölüm
Donanma Davası Sonuçları
Donanma Davası soruşturma ve kovuşturma aşamasında yaşanan hak ihlalleri ve usulsüzlüklerin yanı sıra verilen hükümlerle de Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.
Şekil 91 : 2017/260 sayılı Donanma Davası Hükümleri
Mahkeme Başkanı Yusuf SEVIMLI karar öncesi yaptığı konuşmasında; 15 Temmuz gecesi bir başka darbe davası sanığının yaptığı iddia edilen bir telsiz konuşmasından “Gemilerin denizde varlığının darbe amaçlı” olduğunun ortaya çıktığını belirtmiştir.
Şekil 92 : Donanma Davası Kararlarına ilişkin Çıkan Bir Haber
Bu beyan hakkında sorulması gereken sorular:
İddia edilen telsiz konuşması gerçek mi?
Telsiz konuşmasını gerçek olduğunu varsayılsa bile yapılan yargılamada hüküm gerekçesi olarak kullanılabilir mi?
Örneğin bir cinayetin failinin Yusuf SEVİMLİ’nin cinayete azmettirdiğini ifade etmesi, Yusuf SEVİMLİ’nin bu cürümü işlediğine delil olur mu ve bu ifadeye istinaden hakkında hüküm verilebilir mi?
İftiralar/Yalanlar üzerine kurulu bir davanın hüküm gerekçesinin iftiralar/yalanlar üzerine kurulu olacağını tahmin etmek zor değildi. Ancak bu kadar da mesnetsiz olacağını beklemiyorduk. Şahsıma verilen 15 yıllık cezayı ise bir şeref madalyası olarak addediyorum. Ancak yaptığım savunma sonrası tahliyeme karar veren Mahkeme, ne değişti de Anayasal Düzeni Yıkmaya Yardım Etme suçlamasıyla ceza verdi, anlayamıyorum.
18. Bölüm
Gerekçeli Karara İlişkin
Yaklaşık 1200 sayfalık gerekçeli kararda, sebep sonuç ilişkisi olmayan, sadece bilgi kirliliği oluşturan olaylardan bahsedilerek sanıkların mahkumiyetine karar verilmiştir. Bir hukuk garabeti olarak tarihe geçen bu davanın gerekçeli kararında hukuk katledilmiştir. Gerekçeli kararda şahsımla ilgili kısımları inceleyeceğim.
Gerekçeli Karar Syf 171’de benim “TRT haber kanalı tüm personel tarafından izlenecek, TSK tarafından yayınlanan sıkıyönetim kararları doğrultusunda verilen emirlere harfiyyen uyulacaktır.” şeklinde bir anons yaptığım yazılmıştır.
Şekil 93 : Kocaeli 5. Ağır Ceza Mahkemesi,
Dosya-Karar No: 2017/260 Esas- 2018/321, 25 Ekim 2018, Sayfa 171
Mahkeme huzurunda ifade veren tanıkların tamamı (Kaan KÖKSAL, Abdullah SUSOY, Sedat BARIN, İlker DEMİR, Cenk ERDEMİR, Önder ÖNGÖR) ve hazırlık aşamasında ifadeleri alınan yaklaşık 20 tanık (Cenk ERDEMİR, Abdullah SUSOY, Esat Furkan EMİROĞLU, Oğuzhan NERGİS, Gökhan YALÇIN, Cüneyt ALTUN, Hüseyin YAĞCI, Ersin TATAR, Muhammed Sami ORAL, İsmail METİN, Tacettin ÖZYİĞİT, Abdullah ASLAN, Batıkan KARAKUŞ, Tuncay GÜNAY, Mustafa ERBAŞ, Emre BOZKURT, Serkan TOKAY ve Soner AĞILLI), anonsun gerekçeli kararda ve iddianamede belirtildiği şekilde olmadığı, Sıkıyönetime ilişkin bir ibare yer almadığı ve lehte bir ifade içermediği, sadece bir bilgilendirme anonsu olduğunu belirtmişlerdir.
Mahkeme’nin Tanık Kaan KÖKSAL’ın mahkeme huzurunda verdiği yeminli ifade yerine hazırlık aşamasındaki yanlış beyanının yer aldığı 3 Eylül 2016 tarihli ifadenin esas alındığını belirtmesi ulusal ve uluslararası evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir tutumdur. Ayrıca, Tanık Kaan KÖKSAL yanlış beyanlarının yer aldığı 3 Eylül 2016 tarihli ifadesini, yine hazırlık aşamasında 10 Ekim 2016 tarihinde verdiği dilekçeyle gerçekler doğrultusunda düzeltmiştir. Mahkeme huzurunda verilen ifadeler geçerli olmayacaksa yargılama yapmanın izahı var mıdır?
Şekil 94 : Tanık Kaan Köksal’ın 10 Ekim 2016 tarihli Ek Beyanı
Gerekçeli karar Sayfa 921’de ise, şahsımın tutuklanmasına ve yargılanmasına mesnet olarak gösterilen anonsun, iddianamede belirtildiği şekilde olmadığı, Sıkıyönetime ilişkin bir ibare yer almadığı ve sıkıyönetim/darbe lehinde bir ifade içermediği kabul edilmiştir. Gerekçeli karar kendisiyle çelişmektedir.
Şekil 95 : Kocaeli 5. Ağır Ceza Mahkemesi,
Dosya-Karar No: 2017/260 Esas- 2018/321, 25 Ekim 2018, Sayfa 921
Gerekçeli karar Sayfa 921’de; benim 15 Temmuz gecesi görevli olarak bulunduğu köprüüstündeki (geminin kumanda ve anons merkezi) kalkışmaya dair birçok konuşmaya tanıklık yaptığı, poyraz limanındaki karışıklık, Donanma Üssündeki darbeye yönelik faaliyetler ve üs içerisindeki darbeciler tarafından Harp filosu komutanının usulsüz gözaltına alındığından da haberdar olduğu, bu halde eylemleri sanki meşrulaştırmak ister biçimde anons yaptığım belirtilmiştir.
Gece boyunca görevli olduğum geminin kumanda merkezi köprüüstünde konuşulduğu belirtilen birçok olaydan (derdest olayı ve birçok diğer gelişmelerden) haberdar olmadım. Bu olaylardan haberdar olduğuma dair delil de yoktur. Eğer olay mahallinde keşif yapılsa idi, özelikle seyirde iken geminin köprüüstünde yapılan konuşmaların herkes tarafından duyulmasının mümkün olmadığı açıkça anlaşılabilirdi.
Gerekçeli Kararın aynı kısmında tanık Abdullah SUSOY’un “Biz gemileri neden kaldırdık” şeklindeki sorusuna, benim “terör saldırısı olacağı istihbaratı nedeniyle gemilerin emniyeti için seyre kaldırıldığı” şeklinde cevap verdiğim belirtilmiştir.
Ancak Abdullah SUSOY Mahkeme Huzurunda verdiği ifadede, benim “Komodorun emri ile terör saldırısına binaen gemileri emniyete almak üzere seyre kalktık, bizim bunlarla herhangi bir işimiz yok” dediğimi belirtmiştir.
Gerekçeli Karara eksik olarak yansıtılan bu ifade, benim darbe karşıtı olduğumu ispatlayan bir ifade olup lehe değerlendirilmeliydi.
Şekil 96 : Tanık Abdullah Susoy Beyanları, 30 Mayıs 2018,
Duruşma Tutanağı; Sayfa-81
SONSÖZ
Bu yazıda 15 Temmuz ve sonrasında yaşadıklarımı, şahit olduğum ve edindiğim bilgileri belgeleriyle size aktarmaya çalıştım.
Son söz siz okuyucuya aittir.