“Katledilen Adalet”: Hava Harbiyeliler

Hava Harbiyeliler Örneği Üzerinden ‘Katledilen Adalet’

DİLAVER DERVİŞ

Hava Harbiyeliler Örneği Üzerinden ‘Katledilen Adalet’ 

15 Temmuz yargılamalarında hikâyeleri toplumun vicdanına dokunan kesim askeri öğrenciler ve erler. Kim oldukları bilinmeyen şebbihalar ve vahşiler tarafından kesici ve delici aletlerle şehit edilen Hava Harp Okulu öğrencileri, vicdan sahipleri için üzüntü kaynağı. Arkadaşlarının haince katledilmesinin üzüntüsü, aldıkları müebbet hapis cezalarıyla katlanıyor. Bu yazıda hava harbiyeliler örneği üzerinden askeri öğrenciler ve erlerin mağduriyetlerini irdelemek istiyorum. Bunu yaparken tarihi birkaç örneğe ve evrensel hukuk ilkelerine başvuracağım. 

15 Temmuz Kara Harp Okulu Davası

15 Temmuzda Kara Harp Okulunda yaşanan olayların görüldüğü davada karar verildi. Karar bir hukuk manifestosu değil. Ama askeri öğrencilerin bir bölümü için beraat söz konusu olması bile hukukun katledildiği bu dönemde dikkat çekici. Kırkın üzerinde askeri öğrencinin beraat gerekçesi olarak mahkeme ‘…sanıkların olay gecesi askeri öğrenci konumunda bulunmaları, yaşanan olayları anlama, değerlendirme ve buna karşı karar alma hususundaki tecrübe, rütbe ve bilgi düzeyleri değerlendirilerek sanıkların beraatine…’ ifadelerini kullanmış ve kaçınılmaz hataya düştüklerini belirtmiştir. Kesinlikle aklın ve vicdanın kabul edeceği bir değerlendirme. Ancak aynı mahkeme yine askeri öğrenci konumunda bulunan ve o gece sen! sen! diyerek seçilen ve şans eseri helikoptere bindirilen SUTASAK kursiyerlerine ise ceza yağdırmıştır. Ayrıca şu soruyu da sormamız gerekiyor. Kara Harp Okulu öğrencileri için kabul gören ‘karar alma hususundaki tecrübe, rütbe ve bilgi düzeyi’ nin yeterli olmadığı tezi, neden Hava Harp Okulu öğrencileri için kabul görmüyor ve bu çocuklar müebbet ceza alıyorlar? Tatbikat veya terör eylemi bahanesiyle emir alan askeri öğrencinin emri sorgulama ve değerlendirme seçeneği var mıdır? Aynı durum astsubay hazırlama okulu öğrencileri ve erler içinde geçerlidir. 5 günlük ere 14 müebbet verilmesini hangi akıl sahibi kabul eder? Üst mahkemelerin, ceza alan askeri öğrenciler ve erler içinde bu durumu değerlendirmesi ve adaletin tecellisi tek ümidimiz.

Talat Aydemir Darbe Girişimi ve Harbiyeliler Örneği

Kurmay Albay Talat Aydemir 27 Mayıs ihtilalinin hedefine ulaşmamış olması ve “Milli Birlik” ruhunun oluşmadığı gibi gerekçelerle bir darbe planlamaktaydı. Bunu engellemek için 21 Şubat 1962 gecesi Genelkurmay Başkanlığı’nda bir toplantı yapılmış ve ordu içinde Talat Aydemir başta olmak üzere huzursuzluk yaratan bazı subayların Doğudaki birliklere tayin emirleri verilmişti. Aydemir tayin haberini alınca, subay taburuna çıkmış ve yeni mezun olmuş 600 Asteğmene hitaben konuşma yaparak 22 Şubat 1962 saat 15.00’te Kara Harb Okulu’nu alarma geçirmiş ve bir kalkışma başlatmıştı. Neticede Başbakan İsmet İnönü ile uzlaşıldı ve darbe girişimi akamete uğradı. Sabaha karşı okula dönme emri alan Kara Harb Okulu öğrencilerine Genelkurmay’dan verilen emir üzerine 20 günlük izin verildi. Başbakan İsmet İnönü 22 Şubat Olaylarını değerlendirdiği konuşmasında Kara Harb Okulu öğrencilerinin aldatıldığını belirtti. Görüldüğü gibi o dönemde Harbiyeliler kim olduğu belli olmayan vahşilerce katledilmemiş ve yağmur gibi müebbet cezaları yağdırılmamıştı. Hatta o günün Harbiyelilerinden çok önemli görevlere gelen komutanlar bile bulunmaktadır. Mesela Eski Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ bu Harbiyelilerden bir tanesidir. 

Devam eden süreçte Talat Aydemir yeni bir darbe girişimi planladı. 21 Mayıs 1963 senesi saat 23.30’da fiilen başlayan askeri darbe girişimi bastırıldı ve olaylarda 8 kişi öldü, 26 kişi yaralandı. Birçok askeri araç hasara uğramış, depolardan alınan mermilerin bir kısmı kullanılmıştı. 20- 21 Mayıs olaylarından sanık olan 1459 Kara Harb Okulu öğrencisinin yargılaması Ankara 2 Numaralı Sıkı Yönetim Mahkemesi’nde yapıldı. Kara Harb Okulu öğrencisi 1459 sanıktan 75’i 4 yıl 2 ay, 91’i 3 aya mahkûm edilmişti. On gün okulda tutuklu kaldıktan sonra, 11 Eylül 1963’te beraat eden 1293 öğrencinin de Kara Harb Okuluyla ilişiği kesilmişti. Bu olayda da can kaybı yaşanmasına ve ciddi maddi hasar oluşmasına rağmen Harbiyelilerin küçük bir bölümü sembolik cezalar almış ve kalanların ilişikleri kesilmişti. Kaldı ki bu Harbiyeliler, Başbakan İsmet İnönü’nün harbiyeliler aldatıldı beyanına karşı ‘harbiyeli aldanmaz’ yazılı çelengi taksim anıtına bırakacak kadar ne yaptığını bilen öğrencilerdi. Ancak o dönem şartlarında bile hem de bir sıkıyönetim mahkemesi, öğrencilerin bilgi, rütbe ve tecrübelerinin yetersiz olmasını dikkate alarak hiçbir öğrenciyi darbe suçundan cezalandırmadı. Ceza almadıkları gibi, 2000 yılında Genelkurmay Başkanlığı aldığı kararla, okuldan atılan 1963 ve 1964 devrelerinin tamamını kapsayan 1459 eski Harbiyeli ‘ye, tüm askeri tesislere girişi kapsayan ve artık birer ordu mensubu olduklarını resmen tescil eden özel bir askeri kimlik kartı verdi. Kimlik kartının rütbesi bölümünde ise büyük harflerle ‘Harbiyeli’ ibaresi yer aldı.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi

12 Eylül Darbesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Eylül 1980 günü emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askerî darbe olarak kayıtlara geçmiştir. Bu müdahale ile hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askerî dönem başladı. Darbe sonrası Türkiye Cumhuriyeti kamu ve kuruluşlarında dönemin devlet yöneticilerinin emri ile anarşist ilan eden 1 milyon 683 bin kişi fişlendi,  Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi ve 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı. İdamları istenen 259 kişinin dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderildi. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

Darbe sonrası hazırlanan 1982 anayasasına konan bir madde ile 12 Eylül’ü gerçekleştiren Millî Güvenlik Konseyi hakkında dava açılması engellenmiştir.12 Eylül 2010’daki anayasa referandumu sonucunda bu madde kaldırıldı ve ertesi gün 12 Eylül’ün sorumluları hakkında suç duyuruları yapılmaya başlandı. Darbeyi düzenleyenler arasında hayatta olanlardan dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın yargılandı. 18 Haziran 2014’te sonuçlanan davada 7 inci Cumhurbaşkanı ve emekli orgeneral Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya darbe suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildiler. Ceza, sanıkların “iyi halinden” dolayı müebbete çevrildi. 

Siyasi istikrarsızlık ve toplumsal şiddet olayları gerekçe gösterilerek yapılan 12 Eylül askeri darbesi maalesef demokrasi ve özgürlük getirmedi. Yukarıda rakamlarla verdiğim işkenceler, şüpheli ölümler, ihraçlar, ilticalar 12 Eylülün kara tablosuydu. Peki, emir-komuta zinciri içinde yapılan bu darbe mevcut ceza kanunlarına göre suç değil miydi? Ayrıca komutanlarının emrini yerine getirenler konusu suç olan bir emri yerine getirdiği için bu kara tablonun sorumlusu değil miydi? (Aşağıdaki tabloda 12 Eylül darbesinde görev yapmış meşhur komutanları görebilirsiniz) Mahkeme 12 Eylül askeri darbesiyle ilgili sadece Milli Güvenlik Konseyi üyelerini sorumlu tuttu ve emir altındakilerin sorumluluğu ile ilgili bir yargılama yapmadı. Şimdi soruyorum aynı usulün erler, askeri öğrenciler ve hatta tuzağa düşen tüm subay ve astsubay için uygulanması gerekmez mi? Ya da 12 Eylül darbesine iştirak eden herkesin yargılanması gerekmez mi?

BAZI KOMUTANLARIN 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİNDEKİ RÜTBELERİ

Eski G.Kurmay BaşkanıOrg.Yaşar BüyükanıtBinbaşı
Eski G.Kurmay BaşkanıOrg.İlker BaşbuğBinbaşı
Eski G.Kurmay BaşkanıOrg.Işık KoşanerBinbaşı
Eski G.Kurmay BaşkanıOrg.Necdet ÖzelYüzbaşı
Eski G.Kurmay BaşkanıOrg.Hulusi AkarÜsteğmen
G.Kurmay BaşkanıOrg.Yaşar GülerÜsteğmen
Eski Kara Kuvvetleri K.Org.Salih Zeki ÇolakÜsteğmen
Eski Hava Kuvvetleri K.Org.Abidin ÜnalÜsteğmen
Eski Deniz Kuvvetleri K.Oramiral Bülent BostanoğluÜsteğmen

Ceza Sorumluluğu Açısından Askeri Öğrenciler ve Erler, 15 Temmuzda Hava Harbiyeliler 

Asker kişilerin emir komuta ilişkisi Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği’yle belirlenmiştir. Bu yönetmeliğin 33 üncü maddesinde ‘Emirlerin, hizmete ilişkin olması ve kanun ve nizamları ihlâl etmemesi şarttır. Ancak, Askerî Ceza Kanununun 41 inci maddesinin b fıkrası kapsamına giren haller haricinde ast, aldığı emri kanun ve nizama uygun bulmasa bile emri yapar ve ondan sonra şikâyet eder.’ hükmü yer almıştır. Askerî Ceza Kanununun 41 inci maddesinin b fıkrası kapsamına giren haller ise ‘Amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını içeren bir fiile ilişkin olduğu kendisince malum ise’ şeklinde açıklanmıştır. Yani bu maddelerden de anlaşılacağı gibi ast komutanı tarafından verilen emrin suç kapsamında olduğunu idrak edebiliyorsa suçlu olacaktır. Gerçi Talat Aydemir olayında belirttiğimiz gibi gerçekleştirdikleri fiilin farkında olan Harbiyeliler bile rütbe ve tecrübeleri yetersiz görülerek sorumlu tutulmamıştır. 

Birde, kendi savunmaları veya aileleri aracılığıyla ifade edilenler çerçevesinde Hava Harbiyelilerin durumuna bakalım. 15 Temmuz 2016 günü Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal sıradışı bir şekilde Hava Harp Okulunu ziyaret ediyor, “mutlak itaat”le ilgili bir konuşma yapıyor ve ‘akşam yorulacaksınız’ şeklinde bir ifade kullanıyor. Gece saat 22.30 da tatbikat alarmı veriliyor ve tam teçhizatlı hazırlık emrediliyor. Telefon ve internet kullanmak yasak. Otobüse bindirilen Hava Harbiyeliler nereye gittiklerini birbirine ve şoföre soruyorlar. Kimisi tatbikat kimisi terör saldırısı diyor. Sizi Bakırköy’e Hava Harp Okuluna sevk ediyoruz diyorlar. Yolda otobüsü durdurup mermi dağıtıyorlar ve terör saldırısı olursa kendinizi koruyun diyorlar. Yaşanan olaylara ilişkin bilgi saat 22.30 civarında polis telsizine düşmüş. Harbiyelilerin çıkışı saat 00.07 civarı. Çıkarken polis aracı refakat ediyor, hiçbir uyarı ve engelleme ile karşılaşmıyorlar. Osmangazi köprüsüne kadar birçok polis noktasından geçiyorlar ve yine uyarı veya engelleme yok. Köprü geçiş ücretini kendi paralarıyla ödeyerek Sultanbeyli gişelere geliyorlar. Burada halkın ikazı ve olaylardan haberdar etmesiyle durumu anlıyorlar. Araçtan inip vatandaşlarla beraber istiklal marşını okuyorlar. Sabaha kadar otobüste bekliyorlar. Sabah bir grup provakatörün tahrikiyle, “otobüsü yakalım” sesleriyle uyanıyorlar. Silahlarını koltuklarının altına koyup kalabalık galeyana gelmesin diye sırtlarını dönüyorlar. Sonuç, gözaltı, işkence, yargılama ve 116 müebbet. Diğer noktalardaki çocukların durumu da farklı değil. Öğrenciler tüfeğin kurma kolunu bile çekmedik, balistik inceleme yapılsın, otopsi yapılsın, varsa suçumuz en ağır cezaya razıyız diye feryat ediyorlar. Bu feryadı duymamız gerekiyor. Tatbikat veya terör saldırısı alarmıyla emir verilen askeri öğrenciler ne yapabilirdi? Bu durumdaki tüm askeri öğrenciler ve erler beraat etmeli değil mi? Yukarıdaki örnekler, mevcut yasalar, akıl, vicdan bunun böyle olmasını gerektirmiyor mu?

Sonsöz

Kendine Anayasamızda da yer bulan ve evrensel hukukun temel prensiplerinden birisi ‘kanun önünde eşitlik’ prensibidir. Kanun önünde eşitlik, yasaların kişilerin toplum içindeki yeri, ekonomik gücü, toplumsal kökeni, cinsiyeti gözetilmeden, herhangi bir ayrım yapılmadan düzenlenip uygulanması demektir. Verdiğim tarihi örnekler ve farklı davalardaki örneklerle bunu anlatmaya çalıştım. Hiç kimse ‘o dönemin şartları’ veya ‘olaylar başkaydı’ gibi cümleler kurmasın. Bir eylem suçsa her birey için suçtur, suç değilse hiç kimse için suç değildir. Bu zamana veya mahkeme heyetine göre değişmez. Aksi taktirde ‘darbeyi başaran kahraman, başaramayan hain’ cümlesi temel ilkemiz olur. Bu cümle yeryüzünün en ilkel, en vahşi uygulamasını ifade eden bir cümledir.

15 Temmuz Olaylarını bir darbe girişimi değil, bir istihbarat operasyonu olarak görenlerdenim. Velev ki bir darbe girişimi olsa bile, 15 Temmuz eski darbelerle kıyaslanırken senin darben kötü benim darbem iyi mantığıyla bakılıyor. 60 ihtilaline devrim diyen, bayram diye kutlayan, 28 Şubat gerekliydi diyen, 80 darbesini lanetleyen toplumun farklı kesimlerinden insanlar var. Ayrıca 27 Nisan E-Muhtırası hala zihinlerde ve faili devlet tarafından taltif edildi. Bu bakış açısı modern dünyanın gerisinde kalmıştır ve çadır devleti anlayışının ötesine geçemez. Şu günlerde insanların tek derdi ekonomik kriz. Ama unutmayalım ki ekonomisi en gelişmiş ülkeler aynı zamanda demokrasi ve hukuk alanında en gelişmiş olanlar. Yani hangi açıdan bakarsak bakalım evrensel hukuk ilkeleriyle taçlandırılmış, gerçek demokrasiden başka çıkış yolumuz yok!

Kaynaklar

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/darbecilere-iade-i-itibar-39142403

‘Albay Talat Aydemir’in Darbe Girişimleri’ Yeşim Demir, 2006

https://tr.wikipedia.org/wiki/12_Eyl%C3%BCl_Darbesi

https://tr.wikipedia.org/wiki/12_Eyl%C3%BCl_Davas%C4%B1

DİLAVER DERVİŞ TWİTTER

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *