Ergenekon Değil Milli Ordu: Devleti Ele Geçiren “Kara Vasıfçılar…”

Buraya kadar tarihi belgelerin ışık tuttuğu bu tablonun ortaya çıkardığı soruları herhangi bir iddiada bulunmadan sizin ve araştırmacıların nazarlarına sunuyorum:
1. Karakol Cemiyetinin ilk mühründe yer alan “Asya İhtilal-i Umumisi” ifadesi günümüzdeki “Avrasyacılık” teriminin 1919’daki karşılığı mı?
2. Akdoğan’ın “Milli Ordu” olarak refere ettiği günümüzde Ergenekon olarak bilinen örgüt aslında 1918’de Enver Paşa’nın emri sonrasında Kara Vasıf tarafından kurulmuş olan, yani Atatürk’e en az iki defa suikast düzenlemiş olan örgütün ordu içindeki yapılanması olan “Milli Ordu” mu?
3. Günümüzde Encümen-i Daniş olarak bilinen heyetin Karakol Cemiyeti belgelerinde geçen “Gizli Yöneticiler”le bir ilgisi var mı?
4. “Avrasyacılar”ın şimdilerde “Rusya Ortadoğu Projesi (ROP)” olarak adlandırdığı (21) proje, aslında Karakol Cemiyeti’nin Bolşeviklerle yaptığı “Müslüman ülkelerin Rus mandası altına sokulması” projesinin günümüze uyarlanmış hali mi?
5. Perinçek gibi siyasi aktörlerin ve TSK içindeki üst düzey komutanların 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan İran irtibatlarının, Karakol Cemiyeti’nin Bolşeviklere verdiği “İran dahil Müslüman ülkelerin darbeyle Rus Bolşeviklerine bağlanması” sözü kapsamında İran’da geçmişte oluşturulan yapılanmayla bir ilgisi var mı?
6. “Milli Ordu” ile “Milli İstihbarat” terimleri, esasen Karakol Cemiyeti’nin yapılanması olduklarına atıfta bulunuyor olabilir mi?
7. “Milli Görüş” olarak bilinen siyasi yapılanma, Karakol Cemiyetinin kuruluş şemasında geçen Siyasi birim tarafından “Müslüman ülkelere yönelik Bolşevik projesi” kapsamında kurgulanmış olabilir mi?
8. Milli İstihbarat Teşkilâtının Karakol Cemiyeti ve Zâbitan Grubuyla tarihten gelen bir ilgisi var mı?
9. Günümüzde Milli İstihbarat Teşkilâtı’nın Müslüman ülkelerde, Karakol Cemiyetiyle Bolşevikler arasında yapılan anlaşmanın içeriğine uygun faaliyetleri mevcut mu?
10. Bugün Suriye’de Türkiye’nin oynadığı rolün ve Milli İstihbarat Teşkilâtı’nın Suriye’deki faaliyetlerinin, Bolşeviklerle yapılan bahse konu anlaşmayla bir ilgisi var mı?
11. Hiçbir yönüyle aydınlatılamayan ve içerisinde birçok karanlık nokta barındıran 15 Temmuz vakasıyla birlikte Türkiye’nin Rus etkisi altına sokulmasının, Bolşeviklerle yapılan bu anlaşmayla bir ilgisi var mı?

KENAN AKIN

Ergenekon ve Balyoz davaları olarak bilinen davalar 2013 yılında kırılma noktasına doğru yaklaşırken sanıklarla ilgili olarak basında oldukça dikkat çeken bir terim, “Milli Ordu” terimi yer bulmaya başlamıştı. Sayın Mehmet Alkan’ın, Odatv’nin kara propaganda amaçlı yazısına verdiği cevap uzun süredir duymadığımız bu terime yer veriyordu ve dolayısıyla bu terimin akıllarda oluşturduğu soruları bize tekrar hatırlattı.(1) 

Kısaca hatırlarsak, “Milli Ordu” deyimini gündeme getiren kişi, dönemin Başbakan danışmanı Yalçın Akdoğandı. Akdoğan 24 Aralık 2013’te Star gazetesindeki köşe yazısında “…Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir” (2) sözleriyle Ergenekon ve Balyoz davalarını tersine döndürme sürecinin işaret fişeğini ateşlemişti. 

Akdoğan’ın bu sözleri ise, basın tarafından kamuoyuna “Milli Orduya Kumpas” başlığı altında duyuruldu. Bir çok farklı gazetede bu başlığın aynen kullanılması oldukça dikkat çekiciydi. Bununla birlikte Akdoğan’ın, ordu ve istihbarat teşkilâtı için “Milli” ifadesini kullanırken, iktidar için bu ifadeyi kullanmaması dikkat çekiciydi. Akdoğan “Milli İktidar” yerine “milletin gönlünde yer eden sivil iktidar” olarak ifade ediyordu.

2013 yılı ve sonrasında Ergenekon ve Balyoz sanıklarına atfen ifade edilen bu “Milli Orduya Kumpas” deyimi, muhtemelen bende olduğu gibi birçok kişinin aklında da “Milli Ordu tam olarak nedir?” sorusunu bırakmış olmalı. 

Çünkü ülkemizin ordusu tek olduğu ve adı da “Türk Silahlı Kuvvetleri” ya da kısaca “TSK” olduğuna göre, bunun yerine “Milli Ordu” terimini kullananlar TSK’dan ayrı bir yapıyı kastediyor olmalıydı. 

NEDİR BU MİLLİ ORDU ÖRGÜTÜ?

Bugünden geriye doğru yaşanan hadiseler ve tarihi belgeler ışığında meseleye bakıldığında, “Milli Ordu nedir?” sorusunun cevabı aslında oldukça net..

Tarihte “Milli Ordu” isimli örgüte ilk defa Atatürk zamanında rastlıyoruz. Atatürk, Nutuk isimli eserinde “Milli Ordu” örgütünü ifşa ediyor ve örgüte yönelik bazı bilgilere yer veriyor. 

Atatürk’ün verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre; Milli Ordu, İttihat ve Terakki örgütünün devamı olarak kurulan Karakol Cemiyeti’nin “Ordu” içindeki yapılanmasının adı. Kendisini “Milli” olarak tanıtan bu örgütün kirli yüzüyle Atatürk’ün ilk defa Erzurum Kongresindeyken tanıştığı anlaşılıyor.

Kongre esnasında yaşanılan olaylar kısaca şöyle: 

Karakol Cemiyeti, Erzurum Kongresi esnasında Atatürk’ün yokluğundan istifade ederek “Karakol Cemiyeti’nin Teşkilatı Umumiye Nizamnamesi” ve “Karakol Cemiyeti Vezaifi Umumiye Talimatnamesi” adında bir takım bildirileri komutanlar dahil bütün orduya dağıtır.(3)

Bu bildirilerde verilen en dikkat çekici mesajlar ise şu şekilde.

* “(Karakol Cemiyeti’nin) Merkezi genel üyeleri ve adetleri ve toplantı mahalleri ve tarzları, seçim ve vazifelendirme usulleri tamamen gizli ve saklı tutulur.”

* “En ufak ifşaat veya Karakol Cemiyeti’ne tehlike ve hatta tehlike doğuracak bir şüphe getiren, derhal idam olunur.”

* “Bu ordunun (Milli Ordu) başkumandanı ve büyük erkânıharbiyesi, ordu ve kolordu ve fırka kumandanları ve erkânıharbiyeleri seçilmiş ve tayin edilmiş olup saklı ve gizli tutulur. Bunlar, vazifelerini mahremane surette gizlice yerine getirirler”

Atatürk, kendi bilgisi ve rızası dışında kendisi adına yapılan bu girişimden haberdar olur olmaz bütün komutanlara dağıtılan talimatlara uymamaları gerektiğini bildirir. Bir süre sonra ordu içinde dağıtılan bildirilerin, Karakol Cemiyeti lideri Kara Vasıf Bey ve arkadaşları tarafından gerçekleştirildiği anlaşılır. 

Atatürk’ün Kara Vasıf’la bu mevzuda yaşadığını ifade ettiği aşağıdaki diyalog oldukça dikkat çekici.

“Sivas’ta Kara Vasıf Bey’e, gizli merkezin, gizli başkumandanın ve gizli büyük erkânıharbiyenin kimler olduğunu sorduğum zaman, “Hepsi siz ve arkadaşlarınızdır” cevabını vermişti. Bu beni büsbütün şaşırtmıştı. Bu cevap, elbette makul ve mantıki olamazdı. Çünkü, bana, asla böyle bir tertip ve teşkilden kimse bahsetmiş ve rızamı almış değildi.”

Nutukta yer alan bu diyaloğa göre Kara Vasıf’ın, ordu içinde hiyerarşi dışı bir örgütlenme kurduğu ve Atatürk’ün  adını kullanarak bütün komutanları bu örgüte itaat etmeye zorladığı anlaşılıyor. Nitekim Atatürk’ün bu olay sonrasında yaptığı araştırmalar Karakol Cemiyeti’nin İstanbul’dan yönetildiğini ve Atatürk adına, Atatürk’ün karşı olduğu, yani aslen ülke aleyhine faaliyetler yürüttüğünü ortaya çıkartıyor.

Bütün bunlardan anlaşıldığına göre Milli Ordu

* Ordu içinde azınlık konumunda bulunan ve komutanlık yeterliliğine sahip olmayan, 

* Buna rağmen yasal hiyerarşi ve görevlendirmelere aykırı olarak ordunun yönetimini ele almaya çalışan

* Komutan ve subaylara kendi otoritesini dikte eden,

* Bu doğrultuda açıktan Atatürk’ün adını kullanan (gerçeklere aykırı şekilde kendi lideri olarak Atatürk’ü gösteren) bir örgüt.

Milli Ordu’nun da bağlı olduğu, asıl yöneticilerden oluşan Karakol Cemiyeti’nin ise tamamen kapalı, gizli, kendi örgüt elemanları arasından seçim ve vazifelendirme yapan, örgütün yöneticilerini ifşa edenleri ise ölüm cezasına çarptıran bir örgüt olduğu anlaşılıyor. 

Bu örgütlerin hedefleri doğrultusunda kullandığı genel yöntemlerine yine Atatürk’ün Nutuk’ta yaptığı aşağıda görülen analitik çözümleme, basit ve anlaşılır şekilde ışık tutuyor. 

“…Her halde bu hareket tarzı doğru değildi. Herkesi idam ile tehdit ederek meçhul bir merkeze, meçhul bir başkumandana, meçhul birtakım kumandanlara itaate mecbur kılmaya kalkışmak, çok tehlikeli idi. Hakikaten derhal bütün ordu mensuplarında yek diğere karşı bir güvensizlik ve tedirginlik başladı. Mesela, herhangi bir kolordu kumandanının “Benim kumanda etmekte olduğum kolordunun, acaba saklı ve gizli kumandanı kimdir? Bu gizli kumandan, acaba ne vakit ve nasıl kumandaya el koyacak? Ve acaba bana ne muamele yapacak?” gibi haklı olarak birtakım kuruntulara kapılması uzak değildi.”

Buna göre Karakol Cemiyeti ve Milli Ordu’nun aşağıdaki yöntemleri kullandığı anlaşılıyor:

* Ordu içinde güvensizlik oluşturmak suretiyle hiyerarşiyi ve itaati ortadan kaldırmak,

* Ordu içinde belirsizlik ve tehdit ortamı oluşturarak komutanları kendi otorite ve yönetimleri altına almak,

* Atatürk adını kullanarak ordu içinde sahip olmadıkları ve hak etmedikleri bir statü ve otoriteyi elde etmek.

Dikkat edilirse bu yöntemlerin temel aldığı psikolojik araçlar Güvensizlik, Belirsizlik ve Tehdit

Bahse konu örgütlerin bu üç unsura bağlı yöntemlerle ordu başta olmak üzere devlet yönetimini ele geçirmeyi hedeflediği anlaşılıyor.

ÖRGÜTÜN ARKA PLANI VE PARÇASI OLDUĞU ANA MİSYON: MÜSLÜMAN ÜLKELERİN BOLŞEVİKLERE BAĞLANMASI

Milli Ordu, Karakol Cemiyeti’nin Ordu içindeki yapılanması. Karakol Cemiyeti ise; İttihat ve Terakki örgütünün devamı olan bir örgüt. Dolayısıyla Milli Ordu’nun misyonu, İttihat ve Terakki örgütünün amaçlarına doğrudan bağlı. 

Elde edilen tarihi belgelere göre İttihat ve Terakki’nin devamı olan Karakol Cemiyeti’nin temel misyonunun, Müslüman ülkelerin Bolşevik yönetimine bağlanması olduğu görülüyor. Buna göre Milli Ordu, bu misyonun Türkiye ile ilgili kısmını oluşturuyor olmalı; yani Türkiye’nin Bolşevik yönetimine bağlanması için ordusunun ele geçirilmesini…

Kısaca hatırlamak gerekirse İttihat ve Terakki örgütü II.Abdulhamit’in istibdadına son vermek iddiasıyla ortaya çıkmış, fakat eylemleriyle istibdat yerine Osmanlı Devleti’ne son vermişti. Rusya ve İngiltere’nin 1908 yılında Osmanlı’nın paylaşılmasına yönelik yaptığı Reval görüşmesi sonrasında Rumeli merkezli başlattığı hareketle önce 23 Temmuz 1908’de Manastır ve Selânik’te ayrı bir Meşrutiyet ilân etti.(4) Örgüt bu eylemiyle Osmanlı’da parçalanma sürecini tetiklemiş oluyor ve dolayısıyla engellemeye çalıştığı iddiasında bulunduğu Reval planlarının uygulayıcısı konumunda hareket ediyordu. 

Örgütün tetiklediği ayrışma süreci II.Abdulhamit’i meşrutiyet ilân etmeye mecbur etti ve böylece İttihat ve Terakki, devlet yönetimini ele geçirdi. Fakat, vatanseverlik iddiasında bulunanlardan beklenenin aksine bu örgüt, ele geçirdiği yönetimi ve bunun getirdiği sorumluluğu üzerine almak yerine, kukla hükümetler aracılığıyla devleti arka planda yönetti (5). Bu süreçte sebep olduğu sorunların bütün sorumluluğunu bu kukla hükümetlere bırakarak kendisine dokunulmazlık sağlamış oluyordu. 

İttihat ve Terakki örgütünün ortaya koyduğu bu yeni yapılanma “sonsuz yetkiye sahip, fakat sorumlu tutulamaz ve hesap sorulamaz” bir yönetim yapısıydı. Yani örgütün derin devlet yapılanmasını ilk olarak bu dönemde meydana getirdiği söylenebilir. 

Örgüt, oluşturduğu bu derin devlet yapısını kullanarak ülke yönetimini, içine siyaset bulaştırarak ve tasfiyeler yaparak ise ordu işleyişini felç ediyor, böylelikle Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşıyla oluşacak yıkımlar için gerekli zemini de hazırlamış oluyordu. Neticede örgütün söylemlerinin aksine gösterdiği hareket tarzı, Osmanlı’nın parçalanmasını sağlıyordu.

İttihat ve Terakki’nin oluşturduğu bu derin devlet yapılanması ve verdiği zarara Atatürk’ün aşağıdaki satırları ışık tutuyor.(6)

“..Hükümetin kuvvetli grup üyeleri arasından ve fakat birinci derecede olmayanlarından zayıf bir hükümet yapmak ve onu fırkanın birinci liderlerinin talimat ve nasihatleriyle yürütmeye kalkışmak fikri, bittabi doğru değildir. Bunun feci neticeleri bilhassa Osmanlı Devleti’nin son günlerinde görülmüştür. İttihat ve Terakki reislerinin elinde oyuncak olan sadrazamlardan ve onların hükümetlerinden millete gelen zararlar sayılamayacak kadar çok değil midir?

İlk başlarda İttihat ve Terakki örgütü milleti vatansever görünümlü söylemleriyle kandırmayı başarmış olsa da, devlete yaşattığı yıkımdan sonra gerçek yüzünün anlaşılmaması imkânsızdı. Öyle ki, bu örgütün yöneticileri ve belli başlı örgüt elemanları ülkeyi terk etmek zorunda kalırken, geride kalan herkes birbirine “acaba İttihatçı olabilir mi” şüphesiyle yaklaşıyor, devlet görevlileri söze başlamadan önce kendisinin İttihatçı olmadığını ispatlamak zorunda kalıyordu.

Atatürk İttihat ve Terakki’nin ortaya çıkardığı bu durumu aşağıdaki sözleriyle ifade ediyor.

İlk açılış günü olan 4 Eylül (1919) günü ile beşinci, altıncı günleri, yani üç gün; İttihatçı olmadığımızı teyit için yemin etmek lüzumuyla ve yemin formülü hazırlamakla, Padişah’a ariza yazmakla ve Kongre’nin açılışı münasebetiyle gelen telgraflara cevap vermekle ve bilhassa Kongre siyasetle iştigal edecek mi etmeyecek mi zemininin münakaşasıyla geçti.”  

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını sağlayan İttihat ve Terakki yöneticilerinden Enver Paşa (kimi kaynaklara göre Talat Paşa), 2-3 Kasım 1918’de ülkeden kaçarken (7)  bu örgütün devamını sağlayacak, teknik olarak ise “Teşkilat-ı Mahsusa” yerine yeni bir örgüt kurulması talimatı verdi. Bu talimat üzerine Kara Kemal ve Kara Vasıf, örgüt için “Kara” lakaplarıyla uyumlu bir isim seçtiler ve böylelikle yeni bir karanlık örgüt, Karakol Cemiyeti kuruldu.(8) 

Karakol Cemiyeti’nin kirli yüzünü açık eden en belirgin davranışları, bir yandan yeni kurulmakta olan Türkiye’yi Amerikan mandası altına sokmaya çalışırken, diğer yandan yöneticileri Bolşevik etkisi altına sokmaya çalışmalarıydı. Kendi içinde çelişkili gibi görünen bu hareket tarzı, Amerika ve Rusya yönetiminde etkin bir örgütün, o günlerden günümüze, Türkiye üzerinde ortak bir planları olduğuna dair bir ipucu taşıyor. Bu planların “Müslüman ülkelerle ilgili kısmının” uygulayıcısı ise eski adı “Teşkilât-ı Mahsusa” olan “Karakol Cemiyeti”ydi

Karakol Cemiyeti’nin Amerikan mandasına yönelik teşebbüslerinin en belirgin örneği, Kara Vasıf’ın Ali Fuat Paşa üzerinden, Atatürk ve diğer önde gelenleri Amerikan mandası altına girmeye ikna etmeye çalıştığı telgrafı. Atatürk’ün manda meselesini engellemek ve Kara Vasıf’ın çabalarını boşa çıkarmak için gösterdiği çabalar Nutuk’ta görülebilir.(9)

Karakol Cemiyeti’nin diğer birçok faaliyeti ise, bu örgütün Türkiye’yi aynı zamanda Bolşevik uydusu haline getirmeye çalıştığını gösteriyor. Örgütün Bolşevikler lehine yürüttüğü zararlı ve gizli faaliyetler nedeniyle Karakol Cemiyeti Atatürk ve arkadaşları tarafından Anadolu Ordusuna dahil edilmedi. Sivas Kongresi sonrasında Heyet-i Temsiliye’nin emri üzerine örgüt, kendini lağvetmiş izlenimi verdi. Gerçekte ise örgüt bir takım zararlı faaliyetlerine yeni bir isimle, “Zâbitan Grubu” ismi altında devam etti.(10) 

Görünürde milli mücadeleye destek veren bu örgüt, milli mücadele önderlerinin güvenini istismar ederek birçok zararlı faaliyeti gizlice yürütüyordu. Örgüt, Anadolu’ya gönderdiği bazı subaylarıyla milli mücadele görünümü altında İtilaf Devletlerine hizmet etti. Zabitân Grubu’nun da kullandığı Karakol Cemiyeti’nin mührü ile mühürlenmiş bir belge ile İnebolu’ya çıkartılan İngiliz ajanı Hintli Mustafa Sagir, 29 Kasım 1920 tarihinde Onuncu Kafkas Fırkası sabık Kumandanı Yarbay Kemal Bey ile Anadolu’ya hareket etmiş ve 11 Aralık 1920’de Ankara’ya geçerek Atatürk’e suikast girişimi tertip etmişti. (11) 

İttihatçılar ilerleyen yıllarda farklı isimler altında faaliyet gösterseler de yöntem ve hedefleri değişmiyordu. 1926 yılında Atatürk’e İttihatçılar tarafından yeniden suikast girişimi gerçekleştirildi. Bu olay sonrasında “Kara Çete” olarak adlandırılan Kara Kemal, Kara Vasıf ve Karakol Cemiyeti İzmir Suikasti’nin siyasi arka planını oluşturdukları gerekçesiyle yargılanmışlar ve olayın yalnızca Atatürk’ün öldürülmesinden ibaret bir kolluk olayı olmadığı, Cumhuriyet ve devrimlere yöneltilmiş bir karşı-devrim olduğu da anlaşılmıştı. Yargılamalarda idam cezasına çarptırılan Kara Kemal ise; yakalanmadan önce intihar etmişti. (12) 

Nihayetinde Atatürk’e düzenlenen bu suikast girişimleriyle İttihatçıların ve devamı olan örgütlerin gerçek yüzü tamamen ortaya çıkmış oldu.

Halbuki Kara Vasıf’la Atatürk arasında geçen diyalogda olduğu gibi bu örgüt, bütün faaliyetlerini Atatürk için yaptığını iddia ediyordu.

Karakol Cemiyetiyle ilgili birçok belge, örgütün dünya geneline yönelik bir projenin Müslüman ülkelerle ilgili kısmının yöneticisi olduğunu ortaya koyuyor. Bu projenin hangi ülkenin amacına hizmet ettiği ise yine belgelerde mevcut.

Örneğin, “Karakol Cemiyeti ve Türkiye Merkezi Umumisinin Suret-i Teşkili” başlıklı belgeye göre, cemiyetin ilk resmi mühründeki unvanı; “Avrupa Kapitalizm ve Emperyalizmi Aleyhine Asya İhtilal-i Umumisi” şeklindeydi. Daha sonra örgüt, Türkiye’de göstereceği faaliyetlerde sıkıntıya yol açacağını öngördüğünden bu ifadeyi “Hukuk-ı Beşer ve İstiklal-i Milliyi Muhafaza Eder” şeklinde değiştirdi. (13) 

Bu durum, “Milli Bağımsızlığın Elde Edilmesi”nin örgütün gerçek amacı olmadığını, daha çok kendisini gizlemek için kullandığı bir kılıf olduğunu ortaya koyuyordu. 

Yani örgüt, gerçek aidiyetini gizlemek için “Milliyetçilik” maskesi takıyordu.

Bunun yanında bu mühürde görülen “Asya İhtilal-i Umumisi” ifadesinin günümüzdeki “Avrasyacılık” terimiyle yaklaşık aynı anlamda olması da oldukça dikkat çekici.

Cemiyetin kuruluş maksadının yer aldığı metinler de örgütün gerçek amacının, Türkiye’nin bağımsızlığının temin edilmesi olmadığını doğruluyor. Belgede yer alan ifadeye göre, bütün milletler, hükümetler ve cemaatler örgütün ilgi alanı içinde. Belgede geçen ifade şu şekilde:

“Karakolun maksadı, milletlere hürriyet ve tabii haklarını ve gelişme serbestliklerini temin ettirmek ve vicdani inanç ve vatanın haklarına ve menfaatlerine muhalif, her nevi istibdadı kırmak esası dairesinde çalışan bütün hükümetler ve cemaatler ile birlikte çalışmaktadır(14)

Karakol Cemiyeti’nin Bolşeviklerle yaptığı 11 Ocak 1920 tarihli anlaşmaya bakıldığında, örgütün gerçek misyonu daha net anlaşılıyor. Bu anlaşmaya göre Karakol Cemiyeti, Müslüman ülkelerin Rusya etkisi altına alınması maksadıyla Rusya’nın vekili olarak görev yapan bir örgüt. Anlaşmada özellikle aşağıdaki maddeler dikkat çekici (15):

“…

2- Anlaşmayı yapan tarafların işbu anlaşmayı yapmaktaki başlıca amaçları; 

a) Bütün İslam ülkelerinin Batı Avrupa emperyalistlerinin boyunduruğundan kurtarılması. 

b) İran, Arabistan, Mısır, Hindistan vb. gibi memalik-i İslam ülkelerinde Batı Avrupa’nın emperyalist burjuva hükümetlerine ve bilhassa Asya ve Afrika’da İngiliz emperyalizmine karşı mücadele. 

c) Bugün teşekkül etmiş bulunan ve Avrupa emperyalistlerine karşı açılan mücadele neticesinde teşekkül edecek olan Sovyet tarzı idaresinin kabili ve teyidini teminden ibarettir.

5- Türkiye Geçici İhtilal Hükümetini temsil eyleyen Karakol Cemiyet-i İhtilaliyesi ve Uşak Kongresi Hey’et-i İcraiyesi Batum, İran, Afganistan ve Hindistan’da İngiltere aleyhine bir ayaklanma vücuda getirmek için gerekli atılımlara başlayacakları

6- Batı Avrupa emperyalistleri aleyhine İslam memleketlerinden yapılacak iş bu milli ihtilalleri himaye edecek olan Rusya Sovyetleri Cumhuriyeti

9- Türkistan’da müteşekkil olan Sovyetler idaresinin tahkim ve tarsini için icap eden tedbirlerin alınmasını Türkiye Geçici İhtilal Hükümeti kabul ve taahhüt eyler.

10- Denikin ve Kazaklara karşı Dağıstan’da yapılan mücadelelerde Dağıstanlılar, Sovyetler idare tarzı lehine temayül eylediğinden işbu memleketteki işçi ve köylü ve ahalinin serbest arzusuna uygun teşekkül eyleyen Sovyetlere müzaheret göstermeyi, Türkiye Geçici İhtilal Hükümeti taahhüt eyler…

11-…İşbu hükümeti darbesini Azerbaycan’da tatbik için Türkiye Geçici İhtilal Hükümeti, Azerbaycan Türk ahalisinin ırkı temayüllerinden ve Azerbaycanlılarca ünlü Türk milliyetçilerinin nüfuz ve şahsiyetlerinden istifade etmeyi taahhüt eyler…”

Anlaşmadan sonra Baha Sait Bey, uygulanması için Kâzım Karabekir Paşa’ya anlaşmayı gönderiyor ve Atatürk’ün anlaşmayı onayladığına dair yalan içeren imalarda bulunuyordu. Buna karşın Atatürk, böyle bir anlaşmayı katiyen onaylamadığını Kâzım Karabekir’e bildirmek zorunda kalıyordu.(16) 

Bu anlaşma Türkiye açısından tam bağımsızlığa doğrudan tehdit olan ve Bolşevik Ruslar lehine bir yıkım anlaşmasıydı. Öyle ki, Kâzım Karabekir “İstiklâl Harbimiz” isimli eserinde bu anlaşmayı “Kayıtsız şartsız felaketimize sebep olan bir cinayet” olarak nitelendiriyordu. (17)

Anlaşmayı incelemeden önce şunu belirtmek gerekir ki, anlaşmanın Rusya tarafından yürürlüğe konulduğuna dair yazılı bir kanıta belgelerde rastlanmıyor. Fakat günümüzde dahi gerçekleşen olaylar, Atatürk’ün yüz yıl önce engellemeyi geçici olarak başardığı bu anlaşmanın adım adım uygulandığı yönünde ciddi bir emare ortaya koyuyor. Zaten gizli bir örgütle sakıncalı maksatlar için yapılan bir anlaşmanın geçerlilik durumunun Rusya tarafından açık edilmesi de mantıklı bir beklenti değil. Anlaşmanın geçerliliği ne olursa olsun, içeriğinde yer alan maddeler Rusya ve Karakol Cemiyeti’nin ortak hedeflerinin ne olduğunu yazılı kanıtlarla ortaya koymuş oluyor.

Anlaşmaya bakıldığında, emperyalizme karşı mücadeleden bahsedilmesi başlangıçta olumlu gibi görünüyor. Fakat içeriğe bakıldığında bu mücadele sonrasında ülkelerin tam bağımsızlığa ulaştırılması değil, yeni bir esaret olan Rus etkisi altına alınmasının hedeflendiği anlaşılıyor.

Zaten Atatürk ve Heyet-i Temsiliye’nin bu örgüte karşı olmasının temel nedeni de örgütün bu gizli hedefi olsa gerek.

Anlaşma metninde görüldüğü gibi Karakol Cemiyeti; İran, Arabistan, Mısır, Hindistan ve Azerbaycan başta olmak ve Asya ve Afrika’kiler de dahil olmak üzere bütün İslam ülkelerinde ayaklanma çıkartmayı ve darbe yaparak Rusya rejimini bu ülkelere ithal etmeyi taahhüt ediyor. Altıncı maddede ise; darbeler sonrasında Rusya’nın bu yeni ihtilâlleri himaye edeceği, yani kendi yönetimine alacağı ifade ediliyor. 

Bunun yanında örgütün Azerbaycan’da darbe gerçekleştirmek için Türklük bilincini istismar edeceğini taahhüt etmesi de örgütün Rusya’nın hedefleri doğrultusunda Türklük ve milliyetçilik maskesini nasıl kullandığını göstermesi açısından dikkat çekici. 

Kısacası, Karakol Cemiyeti’nin, “İslam ülkelerinde darbeler yaparak ülke rejimlerini Rusya lehine değiştirmekle görevli bir örgüt olduğu” bu anlaşmada açık şekilde görülüyor. 

İlaveten, Teşkilat-ı Mahsusa’nın son başkanı olan Hüsamettin Ertürk, Enver Paşa’nın yeni kurulacak teşkilata yeni bir misyon çizerek, “Umum Alem-i İslam İhtilal Teşkilatı” adı altında devam ettirmesini kendisinden istediğini, Enver Paşa’nın sonraki plânının Moskova’ya giderek Bolşeviklerden yardım almak olduğunu hatıralarında belirtmektedir.(18) Dolayısıyla bu hatıralar da Karakol Cemiyeti’nin (gerektiğinde darbelerle) İslâm Ülkelerinin Rusya’ya bağlanması misyonuyla kurulan bir teşkilât olduğu tespitini ilk ağızdan doğrulamaktadır.

KARAKOL CEMİYETİ’NİN ÖRGÜT YAPILANMASI

Karakol Cemiyeti’nin ilk teşkilâtındaki daireler, “Karakol Cemiyeti’nin Suret-i Teşkili” isimli belgede aşağıdaki şekilde geçiyor (19) :

1-Siyaset, İstihbarat ve Hariciye Dairesi, 

2-Milli Ordu, Muharebe Çeteleri ve Seferberlik Dairesi,

3-Sevkiyat, Nakliyat, Muhabere ve Muvasal Dairesi,

4-Maliye Dairesi,

5-Muamelat-ı Zatiye ve Propaganda Dairesi

Örgütün bu yapısına bakıldığında Siyaset, İstihbarat, Dışişleri, İçişleri ve Ordu içine sızma ve ele geçirme girişiminde olduğu görülüyor. “Milli Ordu” örgütü bu yapılanma içinde kendi ismiyle yer alıyor. Bununla birlikte Nakliye ve Haberleşme alanında da faaliyetleri olduğu anlaşılıyor. Psikolojik harekât görevini üstlenen Muamelat-ı Zatiye ve Propaganda Dairesi’nden ise; örgütün kişileri etki altına alma ve toplumsal Propaganda konusunda uzmanlaştığı anlaşılıyor.

Bununla birlikte ilgili belgede örgütün yöntemlerine yönelik ilginç bir ayrıntı da mevcut. Buna göre; Dahiliye (İçişleri) şubesinin “Terör” kısmı bulunuyor ve belgede şubeye dair “Şimdiye kadar bu vazifeyi layıkıyla ifa ettiği” şeklinde ifade yer alıyor.(20) 

O dönemde ülkede “Terör” örgütleri mevcut olmadığına göre, bu kısmın vazifesinin örgütün hedefleri doğrultusunda “Terör” faaliyetleri gerçekleştirmek olabileceği anlaşılıyor.

SONUÇ

Geçmişten günümüze Türkiye’de olup biten gelişmeleri anlamak için derin devletin ne olduğunun anlaşılması gerektiği konusunda pek çok araştırmacı ve yazar hem fikir. Fakat derin devletin tam olarak anlaşılması için tarihi arka planının da anlaşılması gerekir. Böyle bir incelemeye nereden başlamamız gerektiği konusunda Yalçın Akdoğan’ın verdiği ipucu oldukça önemli.

Ergenekon ve Balyoz davalarının beraat sürecini tetiklemek için Yalçın Akdoğan’ın verdiği beyanlar, TSK içinde “Milli Ordu” isminde bir örgüt olduğuna yönelik farkındalık oluşturmuştu. “Milli Ordu” örgütü tarihi belgeler ışığında incelendiğinde, örgütün ve üst yapılarının kirli yüzleri daha iyi anlaşılıyor. 

Eldeki verilerden anlaşıldığına göre Milli Ordu; İttihat ve Terakki örgütünün devamı olarak kurulan Karakol Cemiyeti’nin (sonradan Zabitan Grubu) “Ordu” içindeki yapılanmasının adı. Tarihi belgelerden Karakol Cemiyeti’nin Müslüman ülkelerde darbe ve ayaklanmalar düzenlemek ve bu ülke yönetimlerini Bolşevik Ruslarına bağlamakla görevli bir örgüt olduğu anlaşılıyor. Milli Ordu ise, Karakol Cemiyeti’nin bu misyonun Türkiye’yle ilgili kısmını hayata geçirebilmesi için ordunun ele geçirilmesi misyonuna sahip. 

Karakol Cemiyeti’yle Bolşevikler arasında yapılan anlaşmaya bakıldığında örgütün İran, Arabistan, Mısır, Hindistan ve Azerbaycan başta olmak ve Asya, Afrika ve Türk Cumhuriyetleri de dahil olmak üzere bütün İslam ülkelerinde ayaklanma çıkartmayı ve darbe yaparak Rusya rejimini bu ülkelere ithal etmeyi taahhüt ettiği görülüyor. 

Altıncı maddede ise; darbeler sonrasında Rusya’nın bu yeni ihtilâlleri himaye edeceği, yani kendi yönetimine alacağı ifade ediliyor. 

Bunun yanında örgütün Azerbaycan’da darbe gerçekleştirmek için Türklük bilincini istismar edeceğini taahhüt etmesi de örgütün Rusya’nın hedefleri doğrultusunda Türklük ve milliyetçilik maskesini nasıl kullandığını gösteriyor

Bu örgütler hedeflerine ulaşmak için etik ve ahlâk dışı yöntemlere başvuruyor. Orduyu ele geçirmek için temel yöntem olarak Atatürk’ün ismi arkasına saklanma, faaliyetlerini onun adına gerçekleştirme, komutan ve subayları tehdit, orduda belirsizlik ve güvensizlik oluşturma gibi yöntemler kullanıyor. Her ne kadar bu örgütler Atatürk adına hareket ettiklerini savunsalar da, nihayetinde bizzat Atatürk’e suikast düzenlemiş olmaları, bu örgütlerin gerçek yüzlerini açık etmiş oluyor.

Örgüt yapılanmasına baktığımızda Siyaset, İstihbarat, Dış İşleri, İç İşleri ve Ordu içine sızma ve ele geçirmeye yönelik bir yapılanmaya sahip olduğu anlaşılıyor. Bu yapıda örgüt hedeflerine yönelik toplum desteği sağlamak için önemli kişilere şantaj, toplumsal propaganda ve terör faaliyetleri gerçekleştirmeye yönelik birimleri bulunuyor.

Buraya kadar tarihi belgelerin ışık tuttuğu bu tablonun ortaya çıkardığı soruları herhangi bir iddiada bulunmadan sizin ve araştırmacıların nazarlarına sunuyorum:

1. Karakol Cemiyetinin ilk mühründe yer alan “Asya İhtilal-i Umumisi” ifadesi günümüzdeki “Avrasyacılık” teriminin 1919’daki karşılığı mı?

2. Akdoğan’ın “Milli Ordu” olarak refere ettiği günümüzde Ergenekon olarak bilinen örgüt aslında 1918’de Enver Paşa’nın emri sonrasında Kara Vasıf tarafından kurulmuş olan, yani Atatürk’e en az iki defa suikast düzenlemiş olan örgütün ordu içindeki yapılanması olan “Milli Ordu” mu?

3. Günümüzde Encümen-i Daniş olarak bilinen heyetin Karakol Cemiyeti belgelerinde geçen “Gizli Yöneticiler”le bir ilgisi var mı?

4. “Avrasyacılar”ın şimdilerde “Rusya Ortadoğu Projesi (ROP)” olarak adlandırdığı (21) proje, aslında Karakol Cemiyeti’nin Bolşeviklerle yaptığı “Müslüman ülkelerin Rus mandası altına sokulması” projesinin günümüze uyarlanmış hali mi?

5. Perinçek gibi siyasi aktörlerin ve TSK içindeki üst düzey komutanların 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan İran irtibatlarının, Karakol Cemiyeti’nin Bolşeviklere verdiği “İran dahil Müslüman ülkelerin darbeyle Rus Bolşeviklerine bağlanması” sözü kapsamında İran’da geçmişte oluşturulan yapılanmayla bir ilgisi var mı? 

6. “Milli Ordu” ile “Milli İstihbarat” terimleri, esasen Karakol Cemiyeti’nin yapılanması olduklarına atıfta bulunuyor olabilir mi?

7. “Milli Görüş” olarak bilinen siyasi yapılanma, Karakol Cemiyetinin kuruluş şemasında geçen Siyasi birim tarafından “Müslüman ülkelere yönelik Bolşevik projesi” kapsamında kurgulanmış olabilir mi?

8. Milli İstihbarat Teşkilâtının Karakol Cemiyeti ve Zâbitan Grubuyla tarihten gelen bir ilgisi var mı?

9. Günümüzde Milli İstihbarat Teşkilâtı’nın Müslüman ülkelerde, Karakol Cemiyetiyle Bolşevikler arasında yapılan anlaşmanın içeriğine uygun faaliyetleri mevcut mu?

10. Bugün Suriye’de Türkiye’nin oynadığı rolün ve Milli İstihbarat Teşkilâtı’nın Suriye’deki faaliyetlerinin, Bolşeviklerle yapılan bahse konu anlaşmayla bir ilgisi var mı?

11. Hiçbir yönüyle aydınlatılamayan ve içerisinde birçok karanlık nokta barındıran 15 Temmuz vakasıyla birlikte Türkiye’nin Rus etkisi altına sokulmasının, Bolşeviklerle yapılan bu anlaşmayla bir ilgisi var mı?

12. 15 Temmuz vakası, Karakol Cemiyetiyle Bolşevikler arasında yapılan bahse konu anlaşmanın Atatürk tarafından engellendikten yüz yıl sonra yeniden hayata geçirilebilmesi için “Milli Ordu” örgütü tarafından icra edilmiş bir kumpas olabilir mi?

13. Sizce de günümüzde yaşananlar, devleti ele geçiren ve Atatürk’e suikast düzenlemiş olan Kara Vasıfçıların Bolşeviklere verdiği sözü yerine getirmeye çalıştığını göstermiyor mu?

KAYNAKLAR :

Dipnot : Bu çalışmada kullanılan tarihi bilgilerde çoğunlukla Sn.Betül Aslan’ın 2010 yılında Atatürk Dergisi’nde yayınlanan “Yeni Belgeler Işığında Karakol Cemiyeti, Uşak Kongresi ve Karakol Cemiyeti’nin Bolşeviklerle Yaptığı Anlaşma, isimli çalışmasından faydalanılmıştır. İlgili belgelere bu çalışmadan ulaşılabilir.

 (1) Mehme Alkan, Odatv’ye Cevaplarım, https://www.meridyenhaber.com/odatvye-cevaplarim-makale,45044.html, 15 Nisan 2020.

(2) Yalçın Akdoğan, “Ellerinde nur mu var, topuz mu?”, https://www.star.com.tr/yazar/ellerinde-nur-mu-var-topuz-mu-yazi-820061/, 24 Aralık 2013.

 (3) Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, “Karakol Cemiyeti”, Kaynak Yayınları, 2015, s.77-78.

(4) Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2014), s.402.

(5) Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2014), s.403. 

 (6) Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, “Kazım Karabekir Paşa’nın benim hükümet işlerine karışmam hakkındaki fikri”, s.179.

 (7) Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, Ankara, 1988, s.3-4.

(8) Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Hatıraları Kaleme Alan: Samih Nafiz Tansu, İstanbul 1996, s.204-205.

(9) Atatürk, Nutuk, “Kara Vasıf’ın 10 numaralı madde hakkında ek olarak verdiği malumat” s.100-101.

(10) H.Neşe Özgen, Toplusal Hafıza’nın Hatırlama ve Unutma Biçimleri, TÜSTAV, 2011, Bölüm 5.

(11) Özgen, Toplusal Hafıza’nın Hatırlama ve Unutma Biçimleri, Bölüm 5.

(12) Gülten Savaşal Savran, “1926 İZMİR SUİKASTI VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ”, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2006.

(13) Azerbaycan Cumhuriyeti Merkezi Devlet En Yeni Tarih Arşivi(Azerb. Cum. MDEYTA), Fond(F): 894, Opis (Qp); 10, Dda (D.): 17, List (L): 5.’dan aktaran Betül Aslan, “Yeni Belgeler Işığında Karakol Cemiyeti, Uşak Kongresi ve Karakol Cemiyeti’nin Bolşeviklerle Yaptığı Anlaşma”.

(14) Can, “Karakol Cemiyeti Nasıl Kurulmuştu?”, s.258; Zürcher, Milli Mücadele’de İttihatçılık, 5.128; Tunaya, Siyasi Partiler, s.258.

(15) Tevetoğlu, Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, s.46-48; Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.598-600; Yerasimos, Türk-Sovyet İlişkileri, s,127-129,

(16) Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul, 1998, s.588-601.

(17) Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul, 1998, s.600.

 (18) Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Hatıraları, Kaleme Alan: Samih Nafiz Tansu, İstanbul, 1996, s.165-168.

 (19) Mesut Aydın, Milli Mücadele Dönemi’nde TBMM Hükümeti Tarafından İstanbul’da Kurulan Gizli Gruplar ve Faaliyetleri, İstanbul, 1992, s.31.

(20) Azerbaycan Cumhuriyeti Merkezi Devlet En Yeni Tarih Arşivi(Azerb. Cum. MDEYTA), Fond(F): 894, Opis (Qp); 10, Dda (D.): 17, List (L): 5.’dan aktaran Betül Aslan, “Yeni Belgeler Işığında Karakol Cemiyeti, Uşak Kongresi ve Karakol Cemiyeti’nin Bolşeviklerle Yaptığı Anlaşma”.

(21) Erol Aral, “Rusya’nın ROP’u, ABD’nin BOP Eş Başkanı’nı halifeliğe mi hazırlıyor”, https://www.evrensel.net/yazi/84859/rusyanin-ropu-abdnin-bop-es-baskanini-halifelige-mi-hazirliyor, 3 Ekim 2019.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *