Davutoğlu’nun Açmadığı Defterler: ROJAVA’yı AKP Kurdu…Suriye Yazı Dizisi -1-

KENAN AKIN

SURİYE YAZI DİZİSİ -1-

Suriye’de 2011-2019 arası yaşanan iç savaştan önceki ve sonraki durum karşılaştırıldığında, en önemli farklardan birisinin Batı Kürdistan’ın (Rojava) kuruluşu olduğu görülmektedir. ABD, Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran gibi bir çok ülkenin müdahalesi bulunan bu sürecin sonucundaki sınırlar açısından somut çıktı yalnızca Batı Kürdistan’dır ve bahse konu her bir aktörün izlediği hareket tarzı, kaçınılmaz şekilde bu sonuca ulaşılmasına katkı sağlamıştır. Süreçte görülen bütün etkilerin sonuca yönelik bütünleyici bir yapıya sahip olması, Batı Kürdistan’ın Türkiye’nin de dahil olduğu kollektif bir planla kurulduğunu göstermektedir.

Türkiye’de aynı sürecin ortalarında yaşanan Çözüm Süreci’ne bakıldığında, bu sürecin tek somut etkisinin TSK’nın PKK’ya yönelik operasyonlarının engellenmesi olduğu görülmektedir. Buna bağlı olarak PKK, AKP hükümetinin bilgisi ve MİT’in gözetiminde  Türkiye’den yüzlerce eleman temin etmiş, eğitimlerini sağlamış ve Suriye’ye Rojava için devletleşme sürecinde ihtiyaç duyulan tecrübeli kadrolarını transfer etmiştir. 

Bugünlerde toplum, PKK’nın Türkiye’den çekildiği söylemiyle tepkisizleştirilmiştir. PKK’nın Suriye’ye gönderdiği kadrolarla PYD’ye verdiği destek, AKP hükümeti tarafından kamuoyuna PKK’nın barış için Türkiye’den çekildiği “müjdesi” olarak aktarılmıştır. Bu süreçte Erdoğan ve AKP hükümetinin gerçekleştirdiği eylemlerin ortaya çıkardığı etkilerin, bütünüyle TSK’nın hareket serbestisini kısıtlamayı hedeflediği anlaşılmaktadır. 

Olayın Türkiye boyutuna yönelik yapılan inceleme neticesinde; TSK’nın Erdoğan tarafından etkisizleştirilmesi sayesinde PYD’ye, PKK ve AKP hükümeti tarafından Personel, Lojistik ve Barınma desteğinin sağlandığı, böylece Batı Kürdistan oluşumunun desteklendiği tespit edilmiştir.

Batı Kürdistan’ın kurulmasında gerçekleşen olaylar özelliklerine göre gruplandığında, sürecin temel olarak 5 safhada gerçekleştiği görülmektedir. Bu safhalar; 

1. Harekât Ortamının Şekillendirilmesi (Mart 2011 Öncesi)

2. Suriye’nin İç Savaşla Kuzey-Güney Olarak Bölünmesi (Mart 2011-Mart 2013)

3. Kuzey Suriye’nin Demografisinin DAEŞ Aracılığıyla Değiştirilmesi Ve Sahipsiz Toprak Statüsü Oluşturulması (Nisan 2013-Eylül 2014)

4. Batı Kürdistan İçin PYD’ye Alan Açılması Ve Sınırların Şekillendirilmesi (Eylül 2014-Mart 2019)

5. Yeniden Yapılandırma (Nisan 2019 Ve Sonrası)

safhaları olarak sıralanabilir. Bahse konu safhalar aşağıdaki görselde özetlenmiştir.

İçinde bulunduğumuz yeniden yapılandırma safhasında görülen bir çok emare; Erdoğan ve AKP hükümetinin izlediği hareket tarzının Suriye ve Irak sınırlarında fiili (de facto) Güvenli Bölgelerin tesis edilmesi, bu bölgelerin birleştirilerek “Tampon Bölge” statüsüne dönüştürülmesi, ve sonrasında Fırat’ın Doğusu ve Kuzey Irak’ın IKBY yönetimi ya da koalisyonu altında birleştirilerek bir “Birleşik Kürdistan Yönetimi” oluşturulması yönünde etki dizisi oluşturduğunu göstermektedir.

Bu safhalarda görülen çıktıların bir kısmı doğal olarak meydana gelirken, büyük bir kısmının bahse konu aktörler tarafından gerçekleştirilen yapay müdahaleler olduğu anlaşılmaktadır. Yazının bundan sonraki kısmında bu safhalar, Türkiye’de yaşanan süreçle birlikte Etki Odaklı Yaklaşım temelinde incelenmiştir.

1.SAFHA : HAREKÂT ORTAMININ ŞEKİLLENDİRİLMESİ (MART 2011 ÖNCESİ)

2011 yılına kadar süren ve iç savaşın başlamasına neden olacak ortam şartlarının oluşturulduğu safhadır. Bu safha, “Toplumsal yapının etkileri” ve bu “Toplumsal yapının istismar edilerek iç savaşın başlatılması” olarak iki başlık altında incelenebilir.

ÖSO ve TSK ile ilgili görsel sonucu

2011 yılı öncesindeki toplum yapısında, iç savaşın sonuçları açısından belirleyici olan iki temel hususiyet bulunduğu ortaya çıkmaktadır; “etnik ayrım” ve “mezhepsel ayrım”. Ülke etnik açıdan Araplar ve Kürtler olarak iki temel gruba ayrılmaktaydı. Mezhepsel açıdan ise ülke yine ayrıştırılmış durumdaydı. Ülkedeki mezhepsel azınlıklarla işbirliğinde bulunan Esad ailesinin mezhepsel çoğunluk üzerindeki baskıcı yönetimi, Araplar arasında iç savaş çıkartılmasına müsait şartları oluşturuyordu. Araplar arasındaki savaş ise, Kürtler için otorite boşluğu oluşması anlamına gelecekti.

Suriye’deki toplumsal şartlar nedeniyle iç savaşın desteklenmesinin ülkede bir Kürdistan yapılanmasıyla sonuçlanacağı, 2011 yılında da öngörülebilir bir durumdu. Bu durum göz önüne alındığında, Türkiye’nin iç savaşı desteklemesi, aynı zamanda Suriye’de kurulacak bir Kürdistan’ı da desteklemiş olması anlamına gelmektedir. Bununla birlikte Erdoğan ve AKP hükümetinin Suriye’nin bölünmesini desteklemek için ortaya koyduğu rasyonel bir gerekçe, anlaşılabilir bir hedef bulunmamaktadır. Bu durumda Erdoğan ve AKP hükümetinin iç savaşı deseklemesinin tek mantıklı açıklaması, bu savaşın öngörülen sonucunu, yani Batı Kürdistan projesini destekledikleri çıkarımıdır.

2011 yılına gelindiğinde “Arap Baharı”nın da etkisiyle halkın meşru demokratik taleplerle başlattığı gösteriler Esad tarafından “dış destekli terör hareketleri” olarak nitelenmiş ve gösteriler şiddetle bastırılmaya çalışılmıştır. Meşru gösterilerde dış destek olup olmadığı tartışılır bir konudur. Fakat, başlayan iç savaşta ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi devletlerin muhalifleri desteklerken, İran ve Rusya gibi devletlerin Esad rejimini desteklediği bilinmektedir. Dış ülkelerce sağlanan bu destekle Harekât Ortamının Şekillendirilmesi safhası sona ermiş ve ülkenin bölünmesi safhası başlamıştır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *