Bahçeli, MHP ve Değişen Dengeler

Bahçeli, MHP ve Değişen Dengeler
Bir önceki yazıda MHP’nin Amerika ve İngiltere’nin Gladio projesinin Türkiye ayağında oynadığı rolü anlatmaya çalıştım. Peki Bahçeli geçen yazıda anlattığım ilişkiler zincirinde nerede? Bahçeli’ye geçmeden bu ilişkiler zincirini ilk olarak anlatmak istedim ki Bahçeli’nin pozisyonu ve politik hamleleri daha net anlaşılabilsin. Önceki yazılarda da ifade ettiğim gibi, MHP ve MİT, komünizm tehdidine karşı Amerika’nın, daha özelde CIA ve MI6’in bir nevi müttefikleri oldular. Bu tabiki Alparslan Türkeş’in CIA’nin adamı olduğu gibi bir iddiayı beraberinde getirmez fakat Türkeş’in temsil ettiği çizginin ve partinin Amerika’nın komünizm ile mücadelede önemli bir aktör ve müttefik olduğunu gösterebilir. Amerika’nın milliyetçiler ile olan ittifakı Yeşil Kuşak Projesiyle sona erdi ve Amerika, Komünizm tehdidine karşı bu kez de İslamcılar ya da belki daha doğru bir deyişle siyasal İslamcılar ile ittifak yapmaya başladı. Yeşil Kuşak projesi Jimmy Carter döneminden itibaren ABD’nin komünizme karşı İslam’ı kullanmaya başlamasını ifade eden projedir. Nitekim, 12 Eylül askeri darbesinden sonra milliyetçiler yargılanmış ve siyasetteki etkileri zayıflamıştır. İşte Bahçeli’nin MHP’deki yükselişi, Türkiye’de milliyetçilerin etkisinin zayıflaması ve Amerika’nın milliyetçiler yerine artık İslamcılar ya da İslamcı kimliği ile bilinen aktörler ile çalışmak istediği bir zamana denk gelir.

Bahçeli, Derin Devlet ve 15 Temmuz Üzerine-3

MUSTAFA KİRİŞÇİ

Bir önceki yazıda MHP’nin Amerika ve İngiltere’nin Gladio projesinin Türkiye ayağında oynadığı rolü anlatmaya çalıştım. Peki Bahçeli geçen yazıda anlattığım ilişkiler zincirinde nerede? Bahçeli’ye geçmeden bu ilişkiler zincirini ilk olarak anlatmak istedim ki Bahçeli’nin pozisyonu ve politik hamleleri daha net anlaşılabilsin. Önceki yazılarda da ifade ettiğim gibi, MHP ve MİT, komünizm tehdidine karşı Amerika’nın, daha özelde CIA ve MI6’in bir nevi müttefikleri oldular. Bu tabiki Alparslan Türkeş’in CIA’nin adamı olduğu gibi bir iddiayı beraberinde getirmez fakat Türkeş’in temsil ettiği çizginin ve partinin Amerika’nın komünizm ile mücadelede önemli bir aktör ve müttefik olduğunu gösterebilir. Amerika’nın milliyetçiler ile olan ittifakı Yeşil Kuşak Projesiyle sona erdi ve Amerika, Komünizm tehdidine karşı bu kez de İslamcılar ya da belki daha doğru bir deyişle siyasal İslamcılar ile ittifak yapmaya başladı. Yeşil Kuşak projesi Jimmy Carter döneminden itibaren ABD’nin komünizme karşı İslam’ı kullanmaya başlamasını ifade eden projedir. Nitekim, 12 Eylül askeri darbesinden sonra milliyetçiler yargılanmış ve siyasetteki etkileri zayıflamıştır. İşte Bahçeli’nin MHP’deki yükselişi, Türkiye’de milliyetçilerin etkisinin zayıflaması ve Amerika’nın milliyetçiler yerine artık İslamcılar ya da İslamcı kimliği ile bilinen aktörler ile çalışmak istediği bir zamana denk gelir. 

Tam olarak o zamana denk geldiğini anlamak için Bahçeli’nin bir geçmişine bakalım. Bahçeli’nin hayatı sıradan bir ülkücünün hayatından biraz farklı. İlkokuldan sonra ortaokulda Özel Çukurova Koleji, lise hayatında Akgün ve Özel Ata Koleji’nde eğitim gördü. Kolejlerde okumasından dolayı Bahçeli ülkücü camiada “kolejli” olarak da bilinirdi. Sol ideolojiye sahip bir ailede yetişen Bahçeli’nin babası CHP ve İsmet İnönü hayranıdır. Bahçeli, Özel Ata Koleji’nde iken TSK’da milliyetçiliği ile bilinen sonradan genelkurmay başkanı da olan Cemal Tural’ın eşi Suna Tural’ın öğrencisi idi ve Bahçeli’ye ilk milliyetçi kitaplarını tavsiye eden de Suna Tural olduğu söylenir.  Sol ideolojiye sahip zengin bir aileden gelmesine rağmen ülkücü camiaya katılmasında bu kitaplar mı etkili yoksa başka faktörler de mi var bilmiyoruz. 

Bahçeli, 1967’de Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde iken Türkeş’in seminerlerine katılmış ve çeşitli ülkücü dernekler kurmuştu. Örneğin, Ülkücü İktisatçılar ve Maliyeciler Derneği ile Üniversite Akademi ve Yüksekokullar Asistanları Derneği’nin kurucuları arasındaydı. İlginçtir, ülkücülerin derneklerinin hepsi 12 Eylül darbesi sonrası kapatılırken bu dernekler kapatılmamıştı. Ve Bahçeli bu dernekleri kurduğu için yargılanmamıştı da. Dernek kurmak suç teşkil etmiyor tabi fakat o dönemde ülkücülerin üzerinden dozer gibi geçen darbe rejiminin Bahçeli’yi atlaması ilginç bir detay. Daha ilginç bir detay ise şu: Bahçeli 1978 yılında ülkücü gençlere ödünç verdiği beyaz Renault marka arabasının içindeki portakal sandığından 2 tüfek çıkmıştı. Arabadaki gençler bu olaydan dolayı yargılanırken Bahçeli’nin ifadesi dahi alınmamıştı

Bahçeli 12 Eylül’den sonra partinin önde gelen isimlerinden Muharrem Şemşek ile görüş ayrılıkları oldu. Bu görüş ayrılıklarının sonraları Bahçeli ve Şemsek’i destekleyen gruplar arasında kavga ve yumruklaşmalara kadar vardığı, bu kavgaların birinde Bahçeli’nin de kendi evinin önünde dövüldüğü söylenir. O yıllarda MHP’nin kapatılmasından sonra Milliyetçi Çalışma Partisi’ni kurma girişimleri vardı ve Türkeş buna ikna edilip parti de kurulmuştu. Fakat Bahçeli Milli Çalışma Partisi’ni, parti kurulmadan önce, “Milli Çapulcular Partisi” olarak aşağılamış ve parti kurulduğunda da ilk başta katılmamıştı. Fakat 1987 yılında yardımcı doçentlikten istifa ederek partiye katıldı. Çoğu kaynakta Türkeş’in Bahçeli’yi partiye davet ettiği belirtilse de Bahçeli’nin partiyi önceleri beğenmeyip aşağılaması ve sonrasında kendi mesleğinden istifa etme pahasına aşağıladığı partiye katılmasını sadece Türkeş’in daveti ile açıklamak yeterli değil. Kendisinin de partiye katılma isteği olduğu söylenebilir. Bu konuda bir dönem Bahçeli ile beraber çalışan Ali Güngör, Türkeş’in Bahçeli’ye üniversitede kalmasının daha faydalı olacağını söylemesine rağmen istifa etmesinin Türkeş’i bir oldu bittiye getirdiğini ve Bahçeli’yi partiye aldığını söylüyor. Bahçeli partiye alınsa da 1993 yılında MKYK’ya dahi girememiş ve 1995 yılındaki seçimlerde Adana’daki adaylığı birinci sıradan üçüncü sıraya düşürülmüştür. Fakat buna rağmen Türkeş Bahçeli’yi Genel Sekreter olarak da yakınında bulundurmuştu. Bahçeli’nin MKYK’ya girememesi, adaylık statüsünün düşürülmesi ama diğer yandan sekreter olarak Türkeş’in onu yanında tutmak istemesi, Türkeş’in Bahçeli’yi davet etmemiş olabileceği ama sonrasında Bahçeli partiye yine de girmek isteyince dışarıdan bir misyonu olan biri olduğundan şüphelenerek yanında kontrol altında tutmak istediği söylenebilir. Bu argümana eski bakan Yaşar Okuyan’ın şu sözleri de destek veriyor:” 

Alparslan Türkeş, Bahçeli’yi genel sekreter yapınca birkaç arkadaş yanına gittik, “Efendim siz buna MİT ajanı demiştiniz, aldınız genel sekreter yaptınız” dedik. Hiç unutmam, rahmetli dedi ki, “Oğlum, MHP gibi partiye MİT mutlaka adam sokar. Bari bildiğimiz biri olsun.” 

Burada Alparslan Türkeş’in Bahçeli’ye MİT ajanı demesi oğlu Tuğrul Türkeş’e yazdığı mektupta da geçiyor. Mektupta Türkeş’in ifadesi aynen şöyle: “Devlet Bahçeli, MİT’tendir. Arkadaşlarımız MİT’ten uzak olmalı, bunlara hiç itimat etmemelidir.” İlk yazıda Bahçeli’nin ve MHP’nin MİT ajanı iddialarını yalanlamadığını ifade etmiştim. 

Peki madem Bahçeli MİT ajanı ya da devlet görevlisi ve bunu Türkeş ve diğer birçok ülkücü de biliyor. Bahçeli partinin başına nasıl geçebildi? Bunu anlamak için Bahçeli’nin başkan seçildiği 1997 parti kurultayına gidelim. İlk oylamada Tuğrul Türkeş 412, Bahçeli 359, Enis Öksüz 104, Ramiz Ongun 231, Muharrem Şemşek 80, ve İbrahim Çiftçi 13 oy aldı. Kurultayın ilerleyen saatlerinde Türkeş haricindeki tüm adaylar Bahçeli lehine yarıştan çekildi ve sonrasında çıkan kavga kurultayın ertelenmesine sebep oldu. Sonradan yapılan olağanüstü kongrede Bahçeli 697, Türkeş 487 oy alınca Bahçeli yeni genel başkan seçildi. Neden diğer adaylar Bahçeli lehine çekildiler sorusunun cevabi, ilginçtir, hiç yazılmamış ve araştırılmamış. Bu soruyu cevaplamak için belki de Bahçeli’nin gizliden yaptığı parti içi muhalefet ya da partiyi bölme faaliyetlerine bakmak gerekiyor. Bir sonraki yazıda Bahçeli’nin parti içi muhalefetinden devam edeceğim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *