Akar ve Komutanlar Erdoğan’ın tuzağına uydu
Komuta Kademesinin onay vermediği darbeye teşebbüs bile edilemez
Ast-üst ilişkilerinin çok mesafeli olduğu, rütbe ve makamın çoğu kez bilgelikle ve mutlak güçle eş anlamlı kullanılabildiği TSK’da, Komuta Kademesi dışında hiçbir kişi veya grup darbe kararını tek başına veremez. Çünkü TSK’nın hâlihazırdaki hiyerarşik ve merkeziyetçi yapısı Genelkurmay Başkanının ve Kuvvet Komutanlarının içinde yer almadığı bir darbenin teşebbüsüne dahi izin vermez. 15 Temmuz’da yaşananlar da bunun kanıtı oldu. Darbe suçlamasıyla yargılanan askerlerden bazıları yıllardır üst düzey komutanlarla çok yakınında çalışan, akranları arasında öne çıkmış subaylar. Komutanların “neye evet neye hayır‟ diyeceklerini, TSK’nın nasıl harekete geçirilebileceğini iyi biliyor olmalılar. Bu kişiler, Komutanların, kimden gelirse gelsin, kendilerine son anda dikte ettirilecek bir darbe çağrısını reddedeceklerini çok iyi biliyor olmalılar.
Akar ve Komuta Kademesinin diğer üyelerinin 15 Temmuz’da harekete geçilmesini onaylıyor gibi görünerek Erdoğan’ın planına hizmet ettikleri anlaşılıyor. O gece, Komutanların söz, tutum ve davranışlardaki tutarsızlıklar ve belirsizlikler TSK içinde yaşanan şaşkınlık ve kaosu daha da artırdı. Bu şüpheli davranışlar ve kasıt izlenimi veren ihmaller dizisi, Komuta Kademesinin “yukarıdakiler” ile önceden anlaşmalı olduklarına işaret ediyor olmalı. Komuta Kademesinin 15 Temmuz’da yaşananlarla ilgili sorumluluğu ortada iken, Cumhurbaşkanının ve Başbakanın, kendi canlarını da tehlikeye atan vahim hatalarına ve ihmallerine rağmen, komutanlardan hesap sormaması bu izlenimi destekliyor. Akar’ın ve Fidan’ın Meclis Araştırma Komisyonundan kaçınması, mahkemelerin davetine icabet edilmemesi bu kanaati daha da güçlendiriyor.
15 Temmuz’da uçan F-16’lara ve helikopterlere izin veren Akar’dı
Silahlı Kuvvetlerin tümünden sorumlu olan Akar’ın o akşamki tutumunda çok sayıda gariplikler var. MİT’e yapılan ihbar doğrudan Kara Kuvvetlerine bağlı Kara Havacılık Komutanlığındaki iki üç helikopterle ilgiliydi. Hava Kuvvetleri ile ilgili hiçbir ihbar yoktu. Buna rağmen Akar’ın doğrudan Hava Kuvvetlerinin uçuşlarını yasaklaması oldukça garip. Akar, gelen bilgiyi kapsamlı bir darbe ihbarı şeklinde yorumlayarak Hava Kuvvetlerinin uçuşlarını yasakladıysa, bu ciddi yorumunu neden Başbakana, Cumhurbaşkanına, Bakanlara ve Kuvvet Komutanlarına bildirmeyip kendisinde sakladığını ve darbeyi önlemek için gerekli tedbirleri almadığını açıklamak durumunda.
Akar, 18.50’de Fidan’la birlikteyken, “havada bulunan tüm askeri araçlar indirilsin” direktifini verdi ve Türkiye hava sahasını askeri uçuşlara kapattı. Akıncı iddianamesinde, Akar’ın uçuş yasağı ile ilgili emrinin Genelkurmay binasındaki Silahlı Kuvvetler Komuta Harekât Merkezinden (SKKHM) caddenin karşısındaki Hava Kuvvetleri binasındaki Hava Kuvvetleri Harekât Merkezine (HKHM) telefonla iletildiği ifade ediliyor. SKKHM’den bir Albay Hava Kuvvetleri Harekât Merkezinden bir Yarbaya uçuş yasağını 19.07’de aşağıdaki konuşmayla iletiyor;
Akar bu yasağın hemen ardından, HKHM’den gelen talep üzerine, Antalya’da binlerce seyircisi toplanmış ve başlamak üzere olan Solotürk gösterisine müsaade etti. Sonra, kimse talep etmemesine rağmen, uçuş yasağı emrini daha üzerinden bir saat dahi geçmeden gevşetecek adımlar attı. Suriye’ye karşı yerde bekletilen Hava Savunma Uçaklarına (Muharebe Hava Devriye: Combat Air Patrol-CAP uçakları), insansız Hava Araçlarına (İHA) izin verdi. SKKHM direktörü Tuğgeneral İlhan Kırtıl, Akar’ın uçuş yasağını oldukça gevşeten yeni emrini HKHM’ye 19.45’te iletti;
Kayıtlardan da anlaşılıyor ki Akar’ın kapsamlı uçuş yasağı bir saatten az sürdü. Eskişehir’de bulunan ve Hava Kuvvetlerinin tüm uçuşlarını yöneten Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezinin (BHHM) Ceridesinde (Önemli Olayların Kaydının tutulduğu Çizelge) Akar’ın uçuş yasağını gevşeten emri görülüyor;
Akar uçuş yasağını gevşetirken çok kritik adımlar attı. Kimseden talep gelmemesine rağmen önce 15 Temmuz akşamı yapılacak ulaştırma uçuşlarına da izin verdi. Hemen ardında 15 Temmuz gecesi yapılan F-16 uçuşlarının önünü açan “yurt içi ve yurt dışı harekât gerekli olursa Genelkurmay izni ile yapılabilir” direktifini verdi. “Yurtiçindeki Harekât‟ kavramının ne anlama geldiği emri alanın yorumuna bırakıldı.
15 Temmuz gecesi Ankara ve İstanbul üzerinde uçan F-16’ların ve helikopterlerin pilotları, yargılama esnasında, TSK’nın emir komuta zinciri içinde ve Genelkurmay’ın izni dâhilinde, yurtiçinde yapılan terörle mücadele harekâtı için kalkış direktifi aldıklarını ifade ettiler.
Bu ifadeler, Akar’ın “Yurtiçinde ve Yurtdışında Harekât gerekli olursa Genelkurmay ile koordine kurularak izin alınacaktır” emrinin nasıl uygulandığını ve Akar’ın bu emri hangi amaçla verdiğini ortaya koyuyor.
Olaylar başlamadan hemen önce birlikte iki saatten uzun bir zaman geçiren Fidan ve Akar’ın bu görüşmede neyi konuştuklarını ve planladıklarını Akar’ın o geceki anormal tavırlarında aramak gerekiyor.
Darbe Akar ve Güler karargâhtayken başlatıldı
Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğuna dair mesaj Genelkurmay Başkanlığından 22.15’te yayınlandı. O esnada Genelkurmay karargâhında ve Kuvvet Komutanlıklarında bulunan ve mesajı alan askerlerin, olan bitenin Akar’ın onayıyla gerçekleştiğini düşünmelerinden daha doğal bir şey olamaz. Çünkü mesaj yayınlandığında Akar ve Güler Genelkurmay karargâhında ve makamlarındaydı. Daha da önemlisi mesajda Yurtta Sulh Konseyi Başkanı olarak ifade edilen kişi Akar’dan başkası olamazdı. Olaylar başladığında Akar’ın ve Güler’in Genelkurmay Karargâhında olması ve Konsey Başkanının Akar olduğu yönündeki doğal algı binlerce askerin darbenin emir-komuta içinde yapıldığına inanmasına yol açtı.
Akar makamındayken “darbenin başına geçmesi için ikna edilmeye çalışıldığını” iddia ettiğine göre, o geceki tüm gelişmeler gibi darbe mesajının çekildiği de kendisine söylenmiş olmalı. Akar, 23.04’te helikopterle Genelkurmaydan Akıncı’ya uçuncaya dek, Genelkurmay önündeki yolun çok sayıda polis aracı tarafından kapatıldığını, daha darbe Türkiye’ye duyurulmadan Polis Özel Harekâtın (PÖH) ve polislerin Genelkurmay’ı kuşattığını, toplanmaya başlayan kalabalık içinden Genelkurmaya ateş açılmaya başlandığını ve alçaktan uçmaya başlayan F-16’ları biliyor olmalı. Ölümü pahasına da olsa gelişmeleri engellemesi gereken Akar’ın, olayların başlangıcında darbe girişimini engellemek için gerekli mücadeleyi, hayatı pahasına da olsa, verdiğine inanmak oldukça zor.
Akar, 23.04’te Akıncı Hava Üssüne gitmek üzere Genelkurmaydan helikopterle ayrıldı. Helikopterin pilotlarına, “Neden geç geldiniz?” diye kızdı.
Akar’ın kızgınlığının nedeni, Ankara Emniyetin ve PÖH’ın daha olaylar başlamadan Genelkurmayı kuşatması, ilk saatlerden itibaren Genelkurmay’a ateş açılması, halkın içeriye zorla girmeye çalışması ve Akar’ın ve işbirliği yaptığı Fidan‟ın bunları önceden bilmeleri olmalı.
Medyada yayınlanan görüntü ve fotoğraflarda, Genelkurmay‟dan Akıncı‟ya giderken Akar‟ın zorla götürüldüğünü, özgürlüğünün kısıtlandığını gösteren hiçbir işaret yok. Aksine Akar kendisini koruyan askerlerin arasında serbestçe yürüyor. Etrafındaki askerler de silahlarını Akar‟a değil, onu korumak üzere etrafa doğrultuyorlar. Darbe girişimine şiddetle karşı koyduğu için boynunun sıkıldığını ve başına silah dayandığını iddia eden bir komutan darbenin merkezine götürülürken ortaya çıkacak görüntü herhalde farklı olmalıydı.
Akar Akıncı’ya 23.18‟de indiğinde serbest şekilde Üs Komutanının makam odasına gitti. O esnada önünden geçtiği nöbetçi asker Akar‟ı silahıyla selamladı. Üs Komutanının makam odasına giren Akar bir süre sonra Orgeneral Akın Öztürk’ü sordu ve yanına gelmesini istedi. O gece Akıncı‟da Akar‟ın yanında olan Öztürk, generaller ve askeri personel, Akar‟ın özgürlüğünün kısıtlanmadığını, sabaha kadar televizyonun karşısında gelişmeleri takip ettiğini, odaya giren çıkan tüm askerlerin Akar‟ın emirlerine “Başüstüne, Emredersiniz” şeklinde karşılık verdiğini ifade ettiler. Bu kişiler, Akar‟ın bulunduğu odada telefonların çalıştığını, Cumhurbaşkanı ve Başbakan da dâhil, istediği kişiyle istediği anda görüşebilecek durumda olduğunu da söylediler. Akar‟ın Konut Astsubayı Veysel Tokmak, Akar‟ın Akıncı Üssündeyken emniyetli askeri hattan eşini bizzat aradığını ve durumunun iyi olduğunu bildirdiğini ifadesinde belirtti.
O gece Akar‟ın yanında olan kişilerin ifadeleri, Akar‟ın esir alınmasının söz konusu olmadığını, etrafındakilerin kendisine sabaha kadar TSK‟nın komutanı olarak davrandıklarını gösteriyor. Akar, o gece televizyonda Ankara üzerinde F-16‟ların uçtuğunu, Emniyetteki, Özel Harekâttaki, Meclisteki ve hatta Cumhurbaşkanlığı yakınındaki kavşaktaki patlamaları izledi. Erdoğan‟ın ve Başbakanın açıklamalarını dinledi, TSK‟dan bazı komutanların darbe girişimine karşı TV‟lerde açıklama yaptığını gördü. Yaşanan olaylarda askerlerle polisin çatıştığına, sivil vatandaşların, polislerin ve askerlerin yaşamlarını yitirdiklerine şahit oldu. TV karşısında bunları izlerken çay, kahve içti, çerez yedi. Olayların tırmanmasına göz yumdu. İlerleyen saatlere kadar “bombalamayı durdurun” demedi, tuzağa çekilen askerlerin yaptıklarını onaylıyormuş gibi davrandı.
Genelkurmay Başkanı sıfatıyla Akıncı’dakilerle sabaha kadar zaman geçiren Akar, etrafındakilere TRT‟de okunan darbe bildirisindeki eleştirilere katıldığını söyledi. Erdoğan‟ı ve AKP‟yi yanındakilere şikâyet etti. Abdullah Gül‟ün ve Ahmet Davutoğlu‟nun da aynı eleştirileri paylaştığını belirtti. Ülkenin, ancak toplumun her kesiminden akil insanların bir araya gelmesiyle düze çıkarılabileceğini ifade etti. Akar Akıncı‟da, bir taraftan olayların seyrine göz yumarken diğer taraftan devam eden askeri hareketlenmeyi destekler şekilde konuştu. Sabaha kadar yanında emrini bekleyen askerlere “yaptıklarınızı durdurun” demedi. Sanki şartlar biraz daha olgunlaşınca komutasındaki TSK ile başlayan kaosa ve ülkenin yönetimine müdahale edecekmiş gibi bir tavır sergiledi. Olanlara müdahale etmek ve harekete geçmek için bir kırılma noktasını, “geri dönülemez bir noktayı” bekliyor gibi davrandı, sabaha kadar etrafındakileri oyaladı.
Akar’ın Akıncı’da sergilediği, darbe girişimini destekleyen, oyalayıcı tavrı, başarısız olmak üzere kurgulanmış müdahaleyi yönlendiren kişinin Akar olduğunu ve o gece önceden belirlenen rolünü oynadığını gösteriyor.
Akar’ın Akıncı’daki tutum ve davranışları 15 Temmuz darbe girişiminin bir numarası olduğunu açık olarak gösteriyor.
Akar “Cemaat mensupları ortaya çıksın ve TSK‟dan temizlensin diye Erdoğan için ikili oynadım ve sessiz kaldım” anlayışıyla hareket ettiyse, bu anlayışın hukuki zemini de yok, hiçbir etik tarafı da yok. Ülkemize hukukun üstünlüğü ve demokrasi tekrar geldiğinde, Akar’ın ve o gece kendisi gibi davranan komutanların darbenin asıl sorumluları olarak yargılanacağı günlere şahit olacağımız anlaşılıyor.
Ünal da Akıncı’daki askerlere “devam” mesajı verdi
Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal, Akar gibi Akıncı’ya serbest şekilde geldi ve askeri kurallara uygun şekilde karşılandı. Pilotların ifadesine göre, Ünal Ankara üzerindeki uçuşların yapıldığı 141. Filoya geldiğinde filo önünde kendisine selam duran pilotlara “iyi akşamlar, kolay gelsin” dedi. Kendisine refakat eden Albayın “Komutanım emriniz var mı” sorusuna, kendi ifadesine göre “hiçbir emrim yok, bir daha yüzünü görmek istemiyorum” şeklinde karşılık verdi.
Ünal, daha sonra sabaha kadar vakit geçireceği, kendisine tahsis edilen odaya girdi ve olayların başından bu yana serbestçe kullandığı cep telefonunu teslim etti.
Akıncı’ya ininceye kadar, Ankara’daki ölümlere, bombalamalara, TSK‟nın ve ülkenin içine çekildiği kaosa şahit olan Ünal’ın iner inmez can havliyle gelişmeleri biran önce durdurmak için çırpınması, TV’lerde rehin alındığı söylenen Hulusi Akar’ın akıbetini sorması, yapılanları hayatı pahasına engellemeye çalışması beklenirdi. Ama o bunları yapmak yerine, karşılaştığı F-16 pilotlarını selamladı, kendisini karşılayan albaya emri olmadığını söyledi. Sonra da kendisine tahsis edilen yere hiçbir direnç göstermeden gitti. Ünal bu davranışlarıyla muhataplarına “ne yapmak istiyorsanız yapın ama beni bulaştırmayın” mesajını vermek istemiş gibi duruyor. Ancak Ünal’ın davranışları, o istemese de, bunun da ötesinde bir anlam içeriyor. Askerlik mesleğinde komutan sorumluluğu taşıyan bir Kuvvet Komutanının emrindeki personelin yaptıklarına ses çıkarmaması veya “emrim yok” demesi “şu anda ne yapıyorsanız ona devam edin, onaylıyorum” anlamına geliyor. Bu tutum Ünal’ı hukuken bağlıyor.
Hukukun üstünlüğü Türkiye’de tekrar egemen olduğunda, Ünal’ın da Akar gibi, o gece kasıtlı olarak ikili oynayan diğer komutanlarla birlikte, yaşananların sorumlusu olarak yargılanmaktan kurtulamayacağı anlaşılıyor.