SİLİVRİ CEZAEVİNDE, DEVLET ELİYLE BİR CİNAYET DAHA İŞLENMEK ÜZERE…
MS hastası Kurmay Albay Mustafa Özcan ÇAY’ın durumu çok ağır.
Tekerlekli sandalyeye mahkum, sağlık noktasında tükenmiş halde. El ve kolları istemsiz hareket ediyor. Bacaklarını kullanamıyor ve yürüyemiyor.
Lavabo ihtiyacını kendisi gideremiyor. Arkadaşları kantinden aldıkları sandalyenin içerisini kesip rahat oturması için düzenek yapmışlar.
Ancak iki gün önce ihtiyacını giderirken sandalye lavaboda kırılmış ve düşmüş. Gözleri artık görmüyor. İlave olarak bağırsaklarında enfeksiyon başlamış..
KURMAY ALBAY MUSTAF ÖZCAN ÇAY’IN HİKAYESİ
MS hastası tutsak Mustafa Özcan Çay, babası emekli öğretmen, annesi ev hanımı olan mütevâzi bir ailenin tek erkek çocuğudur. Asker olduğunda tek hedefi, vatanı için canını seve seve vermekti. 1998 yılında Hava Harp Okulunu bitirdi. 2006 yılında başarıyla kazandığı Hava Harp Akademisi’nden, 2008 yılında Kurmay Subay olarak mezun oldu. Dünya ordularındaki gelişmeleri yakından takip etmek için yabancı dilini geliştirdi ve 2010 yılında İtalya/Napoli’de bulunan NATO komutasında görevlendirildi. Bu görevde 3 yıl bulundu ve TSK’yı başarıyla temsil etti.
MS Hastalığı, 2013 NATO görevinden Türkiye’ye dönmesinin ardından bacağındaki aksamalar sebebiyle Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapılan tetkikler sonucunda kesinleşti. Hastanede müşahede altında uygulanan bir yıllık tedavi sonucunda bacağındaki aksamalar düzeldi ve Mustafa Özcan Çay voleybol oynayabilecek seviyeye geldi. Sonraki atakları da doktoru Prof. Dr. Mefkûre ERAKSOY’un müdahaleleri ile kalıcı hasar bırakmadan geçirildi. Fakat bu mutluluğu fazla uzun sürmeyecekti. Başına gelecek kötülükleri tahmin bile edemezdi.
15 Temmuz sözde darbe girişiminin ardından hiçbir sebep gösterilmeksizin tutuklandı. İlk mahkemesinde kendi sağlık durumunu anlatmasına bile izin verilmeden tutukluluğunun devamına karar verildi. 2016 yılının sonlarına doğru hastalığı ilerlemeye başladı. Defalarca yazılan dilekçeler ve doktor görüşlerine rağmen, sürekli alması gereken ilaçlar verilmiyor, geçirdiği ataklar tedavi edilmiyordu. Ancak yürümesinde belirgin sorunlar başlayınca bir nöroloji doktoruna sevk edildi.
Geç kalınan tedavi sebebiyle ilaçlar artık etki göstermiyor. Mustafa Özcan’ın yoğun ısrarları sonucu önceden tedavi olduğu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevki ancak 2019 yılında yapıldı. Artık koğuş arkadaşları olmadan yeme, içme ve tuvalet gibi zaruri ihtiyaçlarını bile yerine getiremeyen Mustafa Özcan’a, hastaneye sevki sonrası yaşatılanların her biri ayrı birer işkence konusu. Aslında birileri bu işkenceyi bilinçli yapıyor, birileri görmezden geliyor, birileri ise sadece sessiz kalıyor.
Her defasında Hastaneye doktor ile görüşmeden ya da randevu alınmadan götürüldü. Her gidiş gelişin Mustafa Özcan’a zulme dönüştürülmesi yetmezmiş gibi sürekli farklı hastanelere sevk edildi. En son Bağcılar Devlet Hastanesindeki nöroloji doktoru tedavi için çok geç kalındığını söyleyerek, belki 2021 yılında çıkacak bir aşının umut olabileceğini söyledi. Ayrıca bu süreçte yılda dört kez alması gereken fizik tedavi de yerine getirilmedi. Sağlığına kavuşmaması için ısrarlı bir gayret gösteriliyor.
Şuan fiziksel ve psikolojik durumu çok kötü olan Mustafa Özcan ÇAY, tekerlekli sandalyeye mahkûm. Koğuş arkadaşları olmadan tuvalet ihtiyaçları dâhil kişisel hiçbir işini tek başına yapamıyor. Bayılma, kendinden geçme şeklindeki nöbetleri her geçen gün artıyor. Görme yetisini tamamen kaybetmek üzere… Peki ne bekleniyor?
Bu insan sadece hayat mücadelesi veriyor. Ne hapisten dışarı çıkmak, ne de sizin merhametinize sığınmak gibi bir derdi var. Ancak onu kendisinden daha çok düşünüp hayatta kalmasını sağlayan bir “DEVLET AKLI”na ve “ADALET SİSTEMİ”ne toplum olarak ihtiyacımız var. Her ikisi olmadığı sürece yetkililerce verilen vaatler, siyasilerin zaman kazanma çabaları ve hâkimlerin kararsız tutumları sadece masumiyet karinesi gereğince henüz hukuken “suçlu” sayılmayan insanların, her geçen gün ölümüne zemin hazırlıyor. Bu durum Türkiye’nin itibarını sarsıyor ve insanlarımıza verilen değerin yanlış anlaşılmasına neden oluyor. Dünyayı kasıp kavuran Korona sürecinde birçok ülkede tutuklular serbest bırakılırken, dünyanın çoğu ülkesinde tutukluluk mecburi sebepler gerektirmiyorsa en son verilen karar iken bünyesi zaten hastalık nedeniyle zayıflamış bu yiğidin, ev hapsine çıkmasına bile engel olunuyor.
Bilerek veya bilmeyerek kim bu suçun arkasında bulunuyorsa buradan tüm dünyaya haykırmak istiyoruz, yapılan uygulama bilerek ve kasten adam öldürmektir. Bu utanmaz (!) tutumu insanlıkla bağdaşlaştırmak mümkün değildir. İnsanlıktan nasip almayan insanlara utanmazlığı anlatmak ne kadar zor….Utanmak güzel bir erdemdir…Kim bilir belki de bir başlangıçtır…