Bahçeli, Derin Devlet ve 15 Temmuz Üzerine-2
Bahçeli, Derin Devlet ve 15 Temmuz Üzerine-2
Bahçeli ve Derin Devletin Anatomisi
15 Temmuz hadisesi sonrası tutuklanan Türkiye’nin değerli akademisyenlerinden Sedat Laçiner, tutuklanmadan yaklaşık 2 ay önce “Derin Devlet Anlayışının Anatomisi“ adlı bir yazı yazıp Türkiye’de derin devleti tasvir etmeye çalışmıştı. Bu yazıda gerek onu anmak gerek de onun bıraktığı yerden derin devletin anatomisini Devlet Bahçeli üzerinden analiz etmeye çalışacağım.
Bir önceki yazıda ilk olarak derin devlet kavramına akademik açıdan yaklaşmaya çalışacağımı yazmıştım. Derin devlet genel itibariyle “erk sahiplerinin güç haddini aşması, özellikle güvenlik sektörü ve yargıya nüfuz etmesi” olarak biliniyor. Daha net bir tanım yapmak istersek ilk olarak devletin tanımından yola çıkabiliriz. Weber, devleti meşru olarak cebir kullanma otoritesi olan hukuki bir varlık olarak tanımlar. Bu tanımdan hareketle derin devlet, anayasal devlet aygıtının güç haddini aşması, anayasal sınırlar dışına çıkması ve bu hukuksuzluk zihniyetinin devletin çeşitli kurumlarına zamanla hakim olması sonucu oluşabilir. Daha kısa ifadesi ile anayasal devletin, bir hukuksuzluk silsilesi ve bunun kurumlara yayılması vesilesi ile derinleşmesi derin devletin doğmasına sebep oluyor. Peki devlet neden derinleşir? Örneğin, İsveç devleti bu şekilde derinleşme ihtiyacı duymazken neden Türkiye’de devlet zamanla derinleşmiş?
Bu sorunun bürokrasiye bakan yanı bir de topluma bakan bir yani var. Bürokrasiye bakan yanı şu: Kendini devletin sahibi görme mantalitesi bürokratlarda kuvvetlidir. Siyasetçilerin siyasi hesaplarının her zaman milli menfaatlere hizmet etmeyeceği ve devleti yeterince tanımadıklarından hareketle hata yapabileceklerini düşünürler. Aslında bu sadece Türkiye değil daha gelişmiş ülkelerde de görülen bir eğilimdir. Fakat sivil toplumun güçlü olmadığı, kontrol ve gözetim mekanizmalarının doğru bir şekilde tesis edilmediği ve medyanın bağımsız olmadığı toplumlarda bürokratlar derin devlet gibi gizli örgütlenmelere gidip devleti doğrudan yönetmek isteyebilirler. Türkiye bu durumun çarpıcı örneklerinden biridir. Diğer gelişmiş ülkelerde de birtakım güçlü ve hükümetin politikalarını yönlendiren bürokratik kurumları vardır. Örneğin, ABD’de CIA ve NSA gibi kurumlar vardır yalnız bu ülkedeki güçlü sivil toplum anlayışı, yasama-yürütme-yargı üçgenindeki güçlü kontrol mekanizmaları ve devlet baskısından korunmuş görece bağımsız medya kuruluşları bu tür kurumların hukuk dışı faaliyetlerinin ortaya çıkarılmasına ve buna karışanların, her zaman olmasa da genel itibariyle yargılanmasına hizmet ediyor ve bu da devletin derinleşmesinin önünde bir nevi önemli bir engel teşkil ediyor. Sorunun sosyolojik boyutu ise şu: hukukun üstünlüğü kavramının insanlar tarafından yeterince sindirilmediği toplumlarda, insanlar devletin “gerektiğinde” hukuk dışına çıkabileceğini ve hatta bunun milli menfaatler açısından zorunlu olduğu düşünülür. Böyle düşünen bir toplumda, devletin aktörleri, yaptıkları hukuksuzlukları ve illegal güç kullanımını “milli menfaatlerimiz için” söylemiyle rahatlıkla savunabilir ve haklı gösterebilirler. Bu tür bir söylemin topluma kabul ettirilmesi devletin menfaatlerini insan hayatından üstün gören toplumlarda daha da kolaydır.
MUSTAFA KİRİŞÇİ
Bahçeli ve Derin Devletin Anatomisi
15 Temmuz hadisesi sonrası tutuklanan Türkiye’nin değerli akademisyenlerinden Sedat Laçiner, tutuklanmadan yaklaşık 2 ay önce “Derin Devlet Anlayışının Anatomisi“ adlı bir yazı yazıp Türkiye’de derin devleti tasvir etmeye çalışmıştı. Bu yazıda gerek onu anmak gerek de onun bıraktığı yerden derin devletin anatomisini Devlet Bahçeli üzerinden analiz etmeye çalışacağım.
Bir önceki yazıda ilk olarak derin devlet kavramına akademik açıdan yaklaşmaya çalışacağımı yazmıştım. Derin devlet genel itibariyle “erk sahiplerinin güç haddini aşması, özellikle güvenlik sektörü ve yargıya nüfuz etmesi” olarak biliniyor. Daha net bir tanım yapmak istersek ilk olarak devletin tanımından yola çıkabiliriz. Weber, devleti meşru olarak cebir kullanma otoritesi olan hukuki bir varlık olarak tanımlar. Bu tanımdan hareketle derin devlet, anayasal devlet aygıtının güç haddini aşması, anayasal sınırlar dışına çıkması ve bu hukuksuzluk zihniyetinin devletin çeşitli kurumlarına zamanla hakim olması sonucu oluşabilir. Daha kısa ifadesi ile anayasal devletin, bir hukuksuzluk silsilesi ve bunun kurumlara yayılması vesilesi ile derinleşmesi derin devletin doğmasına sebep oluyor. Peki devlet neden derinleşir? Örneğin, İsveç devleti bu şekilde derinleşme ihtiyacı duymazken neden Türkiye’de devlet zamanla derinleşmiş?
Bu sorunun bürokrasiye bakan yanı bir de topluma bakan bir yani var. Bürokrasiye bakan yanı şu: Kendini devletin sahibi görme mantalitesi bürokratlarda kuvvetlidir. Siyasetçilerin siyasi hesaplarının her zaman milli menfaatlere hizmet etmeyeceği ve devleti yeterince tanımadıklarından hareketle hata yapabileceklerini düşünürler. Aslında bu sadece Türkiye değil daha gelişmiş ülkelerde de görülen bir eğilimdir. Fakat sivil toplumun güçlü olmadığı, kontrol ve gözetim mekanizmalarının doğru bir şekilde tesis edilmediği ve medyanın bağımsız olmadığı toplumlarda bürokratlar derin devlet gibi gizli örgütlenmelere gidip devleti doğrudan yönetmek isteyebilirler. Türkiye bu durumun çarpıcı örneklerinden biridir. Diğer gelişmiş ülkelerde de birtakım güçlü ve hükümetin politikalarını yönlendiren bürokratik kurumları vardır. Örneğin, ABD’de CIA ve NSA gibi kurumlar vardır yalnız bu ülkedeki güçlü sivil toplum anlayışı, yasama-yürütme-yargı üçgenindeki güçlü kontrol mekanizmaları ve devlet baskısından korunmuş görece bağımsız medya kuruluşları bu tür kurumların hukuk dışı faaliyetlerinin ortaya çıkarılmasına ve buna karışanların, her zaman olmasa da genel itibariyle yargılanmasına hizmet ediyor ve bu da devletin derinleşmesinin önünde bir nevi önemli bir engel teşkil ediyor. Sorunun sosyolojik boyutu ise şu: hukukun üstünlüğü kavramının insanlar tarafından yeterince sindirilmediği toplumlarda, insanlar devletin “gerektiğinde” hukuk dışına çıkabileceğini ve hatta bunun milli menfaatler açısından zorunlu olduğu düşünülür. Böyle düşünen bir toplumda, devletin aktörleri, yaptıkları hukuksuzlukları ve illegal güç kullanımını “milli menfaatlerimiz için” söylemiyle rahatlıkla savunabilir ve haklı gösterebilirler. Bu tür bir söylemin topluma kabul ettirilmesi devletin menfaatlerini insan hayatından üstün gören toplumlarda daha da kolaydır.
Türkiye’de Derin Devlet
Derin devletin akademik açıdan analiz edilmesi adına söylenecek çok şey var fakat bunu gelecekte henüz daha çok yeni olan derin devlet literatürünün gelecek çalışmalarına bırakıp asıl konumuz olan Türkiye’deki derin devleti ve Bahçeli’nin bu yapıdaki misyonuna odaklanalım.
Sedat Laçiner Türkiye’de derin devletin üyelerinin sivil ve askeri bürokrasiden, yargıdan ve siyasetten geldiğini söyler. Her ne kadar derin devlet konusundaki tartışmalar derin devletin bürokrasideki ve yargıdaki etkinliği üzerinde odaklansa da Sedat Laçiner’in vurguladığı gibi derin devlet siyaset üzerinde de etkilidir. Derin devlet Mehtap Söyler ’in ifadesiyle bir “tahakküm” biçimidir. Devletin karar mekanizmalarını etkilemeye çalışır ve kendi çıkarları için yönlendirmek ister. Bu anlamda bürokraside olduğu gibi siyasette de etkili olması elzemdir. Bu gerçeğe rağmen, ilginçtir, Ergenekon davası sürecinde örgütün siyaset kanadından kimse soruşturmaya tabi tutulmamıştır. Bir karşı argüman olarak Ergenekon yapılanmasının siyasi kanadının olmadığı söylenebilir. Bu doğru da olabilir. Fakat bu durumda derin devletin Ergenekon yapılanmasından ibaret olmadığı başka bir kanadın da varlığından söz etmek gerekir. Ergenekon kanadının, başta Doğu Perinçek olmak üzere, Avrasyacı, yani Rusya ile daha kuvvetli işbirliğini desteklediğini biliyoruz. Fakat Türkiye’deki derin devletin Rusya bağlantısının yanında, Amerika’nın Soğuk Savaş döneminden kalma NATO üyesi ülkeleri komünizme karşı koruma projesi olan Gladio projesi ile de bağlantısı olduğu da bilinmekte.
Gladio Projesi ya da “Operation Gladio” CIA ve MI6 tarafından NATO üyesi ülkelerdeki komünist tehdidi bertaraf etmek için kurulmuş, Türk Gladiosu da Kontrgerilla adi altında Genelkurmay’a bağlı olarak kuruldu. Sonraki yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri Amerika’ya Kontrgerilla eğitimi almaları için subay göndermeye başladı. Bu subaylardan biri de Alparslan Türkeş’ti. Alparslan Türkeş sonrasında NATO Daimi Komitesinde görev yapar. Türkeş ABD’de iken 20. yüzyılın önemli istihbaratçılarından Özbek Türkü Ruzi Nazar ile tanışır. Ruzi Nazar Sovyetler Birliği’nde ilk olarak Komünist Parti Gençlik Örgütü’nde çalışır sonrasında Kızıl Ordu’da görev alır. 2. Dünya Savaşı’nda Almanlara esir düşer ve sonrasında Alman propaganda bakanlığında ve Alman istihbaratında çalışır. Almanlar savaşı kaybedince Amerikalı istihbaratçılarla, özellikle ABD Başkanı Theodore Roosevelt’in oğlu ile irtibata geçer. Sovyetler ile ilgili yaptığı çalışmalar ve tecrübeleri onu CIA için değerli kılar ve ilk olarak Amerika’nın sesi radyosunda sonra CIA’de resmi görevli olarak çalışmaya başlar.
Amerika’nın o donem Türkiye’de sol dalganın 1960 ve 1970’lerde yükselmesinin onunu almak istemesi ve CIA’nin önemli istihbaratçısı Ruzi Nazar’ın Alparslan Türkeş ile dostluğu MHP kadrolarının Türk Gladiosu, ya da Amerika’nın Türkiye’deki anti-komünist yapılanması, tarafından kullanılmasına sebep olur başlar. CIA, yine Ruzi Nazar aracılığıyla, Türkiye’deki sol dalganın önüne geçmek için MHP’nin yanında MIT ile de beraber çalıştı. Ruzi Nazar’ın bir diğer yakın dostu Fuat Doğu, Türkeş’e benzer şekilde Amerika’da eğitim almış, burada Ruzi Nazar ile dostluk kurmuş ve yine Ruzi Nazar’in destekleriyle o günkü adi MAH olan MİT’in başına geçirilmişti. Fuat Doğu MİT’in başına geçince MHP kadrolarından bazı isimleri MİT’e transfer etmeye basladi. Örneğin, bunlardan bir tanesi Türkeş’in tavsiye ettiği bir isim olan ve bu yılın Ocak ayında “FETÖ” yöneticiliğinden soruşturma açılan Enver Altaylı.
Bir sonraki yazıda Bahçeli’nin bu ilişkiler ağına nasıl girdiği, nasıl yükseldiği ve sonrasında MHP’nin Türkiye’deki solu dengeleme misyonunun nasıl değiştiğini anlatacağım.
MUSTAFA KİRİŞÇİ