Suriye’nin İç Savaşla Kuzey-Güney Olarak Bölünmesi ve Erdoğan’ın Sıfır Toplamlı Oyunu (Mart 2011-Mart 2013)
SURİYE YAZI DİZİSİ -2-
DAVUTOĞLUNUN AÇMADIĞI DEFTERLER : ROJAVA’YI AKP KURDU
2.SAFHA : SURİYE’NİN İÇ SAVAŞLA KUZEY-GÜNEY OLARAK BÖLÜNMESİ VE ERDOĞAN’IN SIFIR TOPLAMLI OYUNU (MART 2011-MART 2013)
Bu safha, Suriye’de iç savaşın başladığı Mart 2011’den DAEŞ’le Suriye kuzeyinde çatışmaların başladığı Mart 2013’e kadar süren safhadır. İç savaş sayesinde Suriye Kuzey-Güney olarak ikiye bölünmüş ve PYD’nin alan kazanma süreci başlamıştır. Yine bu safhada, Erdoğan aracılığıyla Suriye’deki aktörlerin davranışlarını şekillendirecek, Sıfır Toplamlı Oyun kuramına uygun bir “konumlandırma” oluşturulduğu görülmektedir. Bununla birlikte Erdoğan Yeniden Yapılandırma safhasına yönelik planlarını, yani Güvenli Bölge oluşturulacağı yönündeki söylemlerini bu safhadan itibaren dillendirmeye başlamıştır.(1)
Suriye’nin bölündüğü bu safhadan itibaren Batı Kürdistan bölgesinin oluşumuna giden sürecin, aktörlerin davranışlarına bağlı olarak şekillendiği görülmektedir. Bu safhada iç savaşın üç temel aktörü üzerinden oluşturulan etkiler şu şekilde sıralanabilir:
1. Muhaliflere verilen destekle ülkenin Kuzey-Güney olarak bölünmesi ve Kuzeyde otorite boşluğu oluşturulması.
2. PYD’ye verilen destekle otorite boşluğu oluşturulan bölgede örgütün hakimiyet alanını genişletmesinin sağlanması.
3. Esad’ın Muhaliflere karşı PYD ile anlaşmaya zorlanması ve aktörler üzerinde uygulanan Sıfır Toplamlı Oyun modeli ile Suriye Kuzeyinde özerk bir Kürdistan yönetimi oluşmasını destekler hale getirilmesi.
1. Muhaliflere Destek Verilmesi ve Ülkenin Kuzey-Güney Olarak Bölünmesi
Muhaliflere verilen destek neticesinde 2011 Mart’ında iç savaş fiili olarak başlamış ve Mart 2013’e kadar Kuzey-güney bölünmesi gerçekleşmiştir. Türkiye ise; sürecin başlangıcından itibaren iç savaşı aktif olarak desteklemiştir. 2011 Ekim Ayı’ndan itibaren özellikle Özgür Suriye Ordusu, Erdoğan ve AKP hükümeti tarafından açıktan desteklenmeye başlanmıştır.(2) Diğer yandan AKP hükümeti, savaş sonrası yeniden yapılandırma safhasına yönelik olarak Suriye Halkının Dostları Grubu’nun teşkili ve Suriye Ulusal Koalisyonu’nun (SUKO) kurulmasında öncülük etmiştir.(3) ÖSO’ya başta ABD ve İsrail olmak üzere birçok batılı ülkeden de askeri ve finansal destek sağlanmıştır.(4)
Safha sonunda bölünmenin sınırları, Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı kuzey bölgenin otoriteden tamamen ayrılmasını sağlayacak şekle ulaşmıştır. Bu durum, Suriye kuzeyinin PYD hakimiyetine geçmesi için gereken ortam şartlarını oluşturmuştur.
Aşağıdaki görselde, Suriye’nin ikinci safha sonundaki durumu görülmektedir.
2. PYD’nin Türkiye’yi Geri Bölge Olarak Kullanması ve Örgütün Genel Stratejisi
PYD’ye verilen destek, Suriye kuzeyinde oluşan otorite boşluğundan faydalanarak hakimiyet alanını genişletmesini sağlamıştır. Örgütün ise; bu safhadan itibaren ABD ve Türkiye’den alacağı destek üzerine kurulu ve iç savaş sürecinin safhalarıyla eş zamanlı bir Türkiye-Suriye harekât planı uyguladığı anlaşılmaktadır.
PYD’nin iç savaş süresince hakimiyet alanını genişletmesinin Suriye kuzeyinde özerk ya da bağımsız bir Batı Kürdistan kurma hedefine yönelik olduğu açıktır. PYD’nin bu hedef doğrultusunda, yani devletleşme süreci için ihtiyaç duyduğu temel kaynaklar geriye doğru düşünüldüğünde bunların Personel (İnsan Kaynağı), Lojistik, Para ve Silah olduğu söylenebilir.
Devletleşme için insan kaynağı iki farklı gruba ayrılabilir. Bunlardan birincisi, devletin tabanını oluşturacak halk; ikincisi, devleti oluşturacak kadrolardır. Devletleşme için gereken sivil insan kaynağı zaten Suriye’nin kuzeyinde yerleşik Kürt nüfus olarak bulunmaktaydı. Devlet ve ordu dahil kamu kadrolarını oluşturacak insan kaynağı ise; bu süreçte PKK tarafından Türkiye’den Suriye’ye aktarılmıştır. Daha çok Nisan 2013’ten sonra, yani 3. Safhada gerçekleştiği anlaşılan bu aktarım için PKK ve PYD ile gereken işbirliği ve koordinasyonun ise; MİT tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.(5)(6)
PYD’nin Suriye’deki harekâtı incelendiğinde, Türkiye’den alacağı destekten emin olduğu ve hareket tarzını bunun üzerine kurguladığı anlaşılmaktadır. Mart 2012’de PYD, Türkiye sınırındaki 3 koldan başlayarak güneye doğru hakimiyet alanını genişletmiştir. PYD’nin harekâtını Türkiye sınırından itibaren başlatması, PYD’nin geri bölgesi olan Türkiye’nin “Lojistik ve Personel Destek Bölgesi” olduğunu göstermektedir.
Nitekim hükümet tarafından zaman zaman yapılan açıklamalar bu tespiti desteklemektedir. Başbakan Yardımcısı Akdoğan 22 Ekim 2014’te yaptığı açıklamada, PYD’nin bulunduğu bu üç bölgeye de insani yardım adı altında yüzlerce araçlık lojistik destek sağlandığını açıkça ifade etmiştir.(7) Bununla birlikte PYD’ye ABD tarafından “Para” ve “Silah” sağlandığı da açık kaynaklarda yer alan bilgilerde görülmektedir.(8) Bu durumda PYD’nin devletleşme süreci için ihtiyaç duyduğu Personel ve Lojistik kaynakların Türkiye tarafından, Silah ve Para kaynağının ise ABD tarafından karşılandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu durum, iki ülke arasında PYD’ye verilecek destek konusunda planlı bir işbirliği ve paylaşım gerçekleştirildiği anlamına gelmektedir.
Aşağıdaki görselde, Mart 2012’de Suriye’deki durum görülmektedir. Haritada Yeşil ile gösterilen alanlar Türkiye’nin de desteklediği muhalifleri, Sarı ile gösterilen alanlar ise PYD’nin kontrolünde oluşmaya başlayan alanları göstermektedir.
PYD’nin Batı Kürdistan hedefi için iç savaşta yürüttüğü temel stratejinin ise; Arap nüfusla mümkün olduğu ölçüde çatışmasızlık üzerine kurulu olduğu anlaşılmaktadır. Böylece Arapların gelişmekte olan Kürt hakimiyetini engellemesinin önü alınmıştır.
En başta Kürtler, kendilerini daha çok etnik temelde tanımladıkları için bu savaşta aslen bir taraf değillerdir. Nitekim, bu durum PYD Eş Başkanı Salih Müslim tarafından çeşitli röportajlarda muhaliflerle çatışmasızlık üzerine anlaşma yapıldığı (9) ve Türkiye’nin ısrar etmesine rağmen Esad’a karşı savaşmayı düşünmedikleri şeklinde ifade edilmiştir.(10) PYD’nin bu tutumu, hem Esad rejimi hem de muhalifler tarafından düşman olarak algılanmamasını sağlamış, bununla birlikte Esad’ın çoğunlukla PYD’yle işbirliği yapmasıyla sonuçlanmıştır. Diğer deyişle, her iki Arap grubun da düşmanına karşı PYD’yi tercih edebileceği bir şekilde PYD kendisini konumlandırmış, böylece alan hakimiyetini elde etmede çıkabilecek engelleri azaltmıştır.
3. Esad Üzerinde Oluşturulan Sıfır Toplamlı Oyun Etkisi
Bu safhada, Suriye’de Erdoğan eliyle aktörler arasında oluşturulan konumlandırmanın, Esad’ın davranışlarını doğrudan şekillendirdiği görülmektedir. Aktörler arasında oluşturulan ilişkisel durum, çatışmaların başlangıcından yeniden yapılandırma safhasına kadar Esad’ın davranışlarını etki altına almış ve Esad’a PYD’yle işbirliğinde bulunmaktan başka bir seçenek bırakmamıştır. Bahse konu konumlandırmanın ise; bir savaşta aktörlerin davranışlarının en kolay şekilde etki altına alınmasını sağlayabilen Sıfır Toplamlı Oyun kuramına uygun olarak dizayn edildiği anlaşılmaktadır.
Sıfır Toplamlı Oyun, uluslararası ilişkilerde savaşların nedenini aktör davranışlarıyla açıklayan bir modeldir.(11) Bu model zamanla savaş kuramları arasındaki yerini de almıştır.(12) Böylelikle uygun şartlar altında oluşturulan harekât tasarımlarıyla aktörler üzerinde etki oluşturmak ve bu aktörleri arzu edilen davranışlara yönlendirmek maksadıyla da kullanılmaya başlanmıştır.
Bu modelin temel varsayımı; ülkelerin bir rasyonel karar alıcının kararlarına göre davranış gösterdiği, yani tek bir aktör gibi hareket ettiği varsayımıdır.(13) Buna bağlı olarak modelin harekât açısından ülkeleri yönlendirmek için kullanılabilmesini sağlayacak en ideal durum, bu ülkelerde tek bir karar vericinin bulunmasıdır. Böylece bütün bir ülke tek bir kişiye indirgenebilmekte, bu ülkenin etki altına alınması için yalnızca liderinin etki altına alınması yeterli olabilmektedir. Esad’ın tek adam yönetimi ise; bu model için Esad’ı mükemmel bir aktör konumuna sokmaktadır.
Erdoğan’ın 15 Temmuz vasıtasıyla tek adam konumuna getirilmesiyle Türkiye için de benzer bir durum oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 2016 sonrasında Muhaliflerin etkisiz hale getirilmesiyle oyunda oluşan boşluğu bu aktörün yerini alan Erdoğan doldurmuştur. Böylece bu tarihten sonra Batı Kürdistan oluşumuna götüren Sıfır Toplamlı Oyun dengesi Esad-Erdoğan arasında yeniden oluşturularak sürecin devam etmesi sağlanmıştır.
Sıfır Toplamlı Oyuna bakıldığında; bu modele göre taraflardan birinin kazancı, diğer tarafın doğrudan kaybı anlamına gelmektedir. Yani bu model kısaca, “Rakibimin kaybı benim kazancımdır” düşüncesini oluşturan durumlar şeklinde özetlenebilir. Suriye’de bu modelin uygulanmasında Esad’ın “Ağırlık Merkezi” olarak alındığı, diğer aktörlerin ise bu ağırlık merkezine göre nispi olarak konumlandırıldığı anlaşılmaktadır.
Suriye’de uygulanan duruma gelirsek; öncelikle Suriye’de Esad ve Muhaliflerin, geri dönüşü olmayan düşman aktörler olarak konumlandırıldığı görülmektedir. Başlangıçta Muhaliflerin hedefinin “demokratik meşru hakların elde edilmesi” yönünde olduğu bilinmektedir. Fakat sonradan bu hedef, Erdoğan’ın müdahalesiyle “Esad’ın devrilmesi” şekline dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm vasıtasıyla Esad ve Muhalifler arasında gerçekleşebilecek muhtemel barış arayışlarının da önü tamamen kesilmiştir. Böylece Sıfır Toplamlı Oyun modelinin ana aktörleri Esad ve Muhalifler olarak belirlenmiştir. Bu durum, Suriye’de iç savaş nedeniyle oluşacak toplam kazanç ve kayıpların Esad’ın gözünden kaçırılmasını ve “Muhaliflerin kaybının Esad’ın kazancı” olarak çerçevelenmesini sağlamıştır.
İkinci olarak, PYD ve Kürtler, Suriye’deki Sıfır Toplamlı Oyunda taraflara dahil edilmemiş, böylece “Muhaliflerin kaybı” için Esad tarafından kullanılabilecek tek alternatif yol ve aktör haline getirilmiştir. Muhaliflerin Kuzey Suriye’de alan kaybederek PYD’nin alan kazanması, oyunun dizaynı gereği Esad açısından kendi kazancı olarak görülmeye başlanmıştır. Oluşturulan bu durum, Esad’ı PYD ile işbirliği yapmaya ve bu örgütü desteklemeye itmiştir.
Bununla birlikte, PYD’nin konumlandırıldığı tarafsızlık durumu, Muhalifler açısından da Esad üzerinde meydana getirilen etki ile benzer etkiyi oluşturmuştur. Nasıl ki Esad için Muhaliflerin kayıpları kendi kazancı olarak görülüyor ise, Muhalifler için de Esad’ın kayıpları kendi kazançları anlamına gelmektedir. Bu nedenle PYD’nin Suriye Kuzeyinde alan kazanması, Muhalifler açısından sakıncalı bir durum olmaktan çıkmıştır ve PYD’nin genişlemesinin önünde ciddi bir engel kalmamıştır. Diğer deyişle, Suriye’de oluşturulan bu modelle, PYD’nin toprak kazanımlarının hem Esad, hem de Muhalifler tarafından desteklenmesini sağlayacak oldukça akılcı bir dizayn oluşturulmuştur.
PYD’nin bu şekilde konumlandırılması, örgüt tarafından iç savaşta taraf olmadığı ve Esad’a karşı savaşmayacağı yönünde sık sık yapılan açıklamalarla gerçekleştirilmiştir. PYD’nin uyguladığı bu akıllıca konumlandırmanın, MİT’in yönlendirmesi ve işbirliği içinde gerçekleştirildiğine dair ciddi emareler mevcuttur. Nitekim Salih Müslim 2013-2015 yılları arasında Türkiye’de MİT ve AKP hükümetiyle sık sık görüşmelerde bulunmuş (14) ve görüşmeler sonrasında sürekli Erdoğan’ın kendisinden Esad’a saldırmasını istediğini, fakat “Ankara’nın askeri olmayacakları” yönünde açıklamalarda bulunmuştur.(15) Bu tarihlerde Erdoğan ve AKP hükümetinin PYD’ye açıktan ve yoğun destek sağladığı da göz önüne alındığında; Salih Müslim’in açıklamalarının Esad’ın gözünde “PYD’nin tarafsızlığı” imajı oluşturulmasını hedefleyen ve MİT ile koordine edilmiş “kontrollü açıklamalar” olması oldukça muhtemel görünmektedir.
Üçüncü olarak, Erdoğan bu safhadan itibaren ortaya koyduğu söylem ve eylemleriyle Sıfır Toplamlı Oyunda Türkiye’yi Muhalifler tarafında konumlandırmıştır. Bu durum da Türkiye’nin her bir kaybının Esad açısından kazanç olarak görülmesi için gereken psikolojik altyapıyı oluşturmuştur. Fakat iç savaşın 4. safhasına kadar Erdoğan’ın aynı anda PYD’ye destek vermesi nedeniyle, Esad açısından “Türkiye’nin Suriye’deki kaybı” tanımının tam olarak ne olduğu netleşmemiştir.
Muhaliflerin 2015 yılına kadar etkisiz hale getirilmesiyle birlikte Esad’ın yeni rakibi olarak PYD konum almaya başlamıştır. Fakat bu durum, Erdoğan tarafından engellenmiş ve Batı Kürdistan sürecinin devamı sağlanmıştır. Diğer deyişle Esad-PYD çatışmasının engellenmesi, Muhaliflerden oluşan boşluğun Erdoğan tarafından doldurulması sayesinde gerçekleşmiştir. Esad-Erdoğan üzerine kurulu yeni Sıfır Toplamlı Oyun için ise; iki temel parametrenin oluşturulmasına ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır. 1. Türkiye’nin Suriye’de fiili olarak Muhaliflerin yerini alması, 2. Erdoğan’ın PYD’yi kendi düşmanı olarak tanımlaması.
Türkiye’nin Suriye’de Muhaliflerin yerini alabilmesi için öncelikle Türkiye’nin Sıfır Toplamlı Oyuna yönelik (Esad’ın olduğu gibi) ideal bir aktör haline getirilmesine ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır. Bu ihtiyaç ise; 15 Temmuz vasıtasıyla giderilmiştir. 15 Temmuz’la birlikte Erdoğan ülkede tek adam konumuna yerleşmiş, böylece Türkiye’nin Suriye’de kendi istediği doğrultudaki yeni bir aktör olarak oyuna girmesini sağlamıştır. 15 Temmuz’un hemen sonrasında gerçekleştirilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla, Türkiye Suriye’de fiili olarak Muhaliflerin yerini almış, böylece başlangıçta kurulan Sıfır Toplamlı Oyun dizaynının bozulması engellenmiştir.
Erdoğan’ın PYD’yi düşman olarak tanımlaması ise 2015 ortalarından itibaren ortaya koyduğu söylemlerle gerçekleşmiştir. PYD’ye ABD ve Türkiye tarafından verilen destekle örgüt 2. ve 3. safhada zaten yeterince alan kazanmıştır. 4. safhadan itibaren Erdoğan tarafından PYD’nin düşman ilan edilmesiyle birlikte, “Türkiye’nin kaybı” tanımı da Esad açısından “PYD’nin kazancı” ile eşdeğer hale getirilmiştir. Diğer deyişle Erdoğan’ın bu söylemleri PYD’ye zarar vermekten ziyade, Suriye’deki durumuna katkı sağlayacak yönde bir etki oluşturmuştur.
Sonuç olarak; 2015 yılından itibaren Muhaliflerin etkisiz hale getirilmesi ve Türkiye’nin Suriye’ye düzenlediği operasyonlar nedeniyle Suriye’deki Sıfır Toplamlı Oyunun tarafları artık Esad ve Erdoğan’dır. Yeni dizaynda PYD’nin kazançları Esad tarafından muhtemelen Erdoğan’ın kayıpları olarak görülmektedir. Erdoğan eliyle oluşturulan mevcut durum nedeniyle oyunun tarafları arasında dengeye ulaşılması ise, ancak iki ülke arasında tampon görevi görecek bir Kürt yönetimi kurulmasıyla sağlanabilecektir. Böylece, mevcut durumda radikal bir değişiklik gerçekleşmezse, kurulan oyunun öngörülen sonucu gerçekleşmiş olacaktır.
Günümüzde Erdoğan’ın Fırat’ın Doğusuna operasyon yapacağı ve Esad’ın düşman olarak gördüğü Muhalifleri buraya yerleştireceği söylemleri, Esad’ı Erdoğan’la PYD arasında seçim yapmaya zorlamaktadır. Esad oluşturulan bu yeni durumla, Türkiye’yle arasında tampon bir Kürt yönetimi kurulmasına muhtaç hale getirilmiştir.
İkinci safhada görülen olay ve etkiler aşağıda kısaca özetlenmiştir.
1. Bu safhada Muhaliflere verilen destek ve iç savaşla Suriye Kuzey-Güney olarak, PYD’nin ihtiyaç duyduğu eksende bölünmüştür.
2. Suriye Kuzeyinde oluşan otorite boşluğu sayesinde PYD’nin hakimiyet alanını oluşturması için uygun şartlar oluşmuştur.
3. Suriye’deki aktörler, Esad ve Muhaliflerin birbirlerine karşı PYD’yi desteklemesini sağlayacak şekilde etki altına alınmıştır. Bu etki, aktörler arasında Erdoğan ve MİT aracılığıyla oluşturulan Sıfır Toplamlı Oyun kuramına uygun bir konumlandırma ile oluşturulmuştur. Buna göre;
a. Esad ve Muhalifler birbirine karşı barış ihtimali olmayan düşmanlar olarak konumlandırılmışlardır.
b. PYD, bu aktörlere karşı tarafsız olarak konumlandırılmış, böylece genişleme için her iki grubun da birbirine karşı desteğini sağlamıştır.
4. 2015 yılına kadar Suriye Kuzeyindeki Muhaliflerin etkisiz hale getirilmesi nedeniyle, ana düşman unsuru ortadan kalkan Esad’ın PYD ile çatışması ihtimali ortaya çıkmıştır. Batı Kürdistan oluşumu sürecinin devam etmesi için Muhaliflerin yerini Türkiye’nin alması gerekmiştir. Böylece Esad’ın Suriye’de PYD’ye olan ihtiyacının devamı sağlanmıştır. Türkiye’nin Sıfır Toplamlı Oyuna katılabilmesi için;
a. Fiziki olarak Suriye’de Muhaliflerin yerini alması gerekmiştir. Bunun gerçekleşmesi için öncelikle ülke, 15 Temmuz aracılığıyla tamamen Erdoğan yönetimine bağlanarak Oyun Teorisine uygun, mükemmel bir “tek aktör” haline getirilmiştir. Sonrasında gerçekleştirilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarıyla Türkiye, Esad’ın yeni düşmanı olarak Suriye’deki yerini almıştır.
b. Esad’ın PYD’ye ihtiyacının devamının sağlanması için PYD’nin Erdoğan’ın düşmanı olarak konumlandırılması gerekmiştir. Böylece Esad’ın “PYD’nin kazancı Erdoğan’ın kaybıdır” bakış açısını kazanması sağlanmıştır. Sonraki safhalarda Esad, yeni düşmanı Erdoğan’a karşı PYD’yi, yani Batı Kürdistan oluşumunu desteklemek zorunda bırakılmıştır.
KAYNAKÇA :
1. https://www.setav.org/bir-yilan-hikayesi-guvenli-bolge/
2. http://www.hurriyetdailynews.com/syrian-rebels-too-fragmented-unruly-29158
3. http://www.mfa.gov.tr/suriye-siyasi-gorunumu.tr.mfa
4. https://www.haberturk.com/oso-kimdir
6. https://www.timeturk.com/dsg-nin-mit-e-sundugu-guvenli-bolge-nin-ayrintilari/haber-1154507
7. https://www.aksam.com.tr/siyaset/kobaniye-634-araclik-yardim/haber-344718
8. http://www.suriyegundemi.com/2017/12/13/saha-raporu-4-10-aralik-2017/
9. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/07/130718_pyd_salih_muslim
10. https://onedio.com/haber/salih-muslim-ankara-nin-askeri-olmayiz–383583
11. Evren Balta, Küresel Siyasete Giriş, 2014, İletişim Yayınları, s.268
12. http://www.savasvebaris.com/oyun-teorisi/
13. Evren Balta, Küresel Siyasete Giriş, 2014, İletişim Yayınları, s.267-268