15 Temmuz ve Devamındaki Hak İhlalleri AB Yaptırım Rejimine Konu Olabilir mi?

FATİH ACAR

Avrupa Birliği Konseyi tarafından 17 Kasım 2020 tarihinde “Avrupa Birliği İnsan Hakları ve Demokrasi 2020-2024 Eylem Planı (1)”  kabul edildi. Konsey ayrıca  7 Aralık 2020 tarihinde ciddi insan hakları ihlallerine ve suiistimallerine karşı kısıtlayıcı tedbirlerle ilgili olarak “AB Küresel İnsan Hakları Yaptırımları Rejim (2)”’ kararını kabul etti. 

Bu karar kapsamında, insan onuru, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerin korunması gibi evrensel insan haklarının,  Avrupa Birliği üyesi olan ya da olmayan devletler, devlet dışı aktörler ve Avrupa Birliği vatandaşı olan ya da olmayan bireyler tarafından ihlal edilmesine karşı önleyici bir dizi tedbirler alınmıştır.

Karar’da;

  • soykırım, 
  • insanlığa karşı suçlar ve işkence, 
  • insanlık dışı ve kötü muamele, 
  • kölelik, 
  • zorla kaybetmeler, 
  • yargısız infaz, 
  • keyfi gözaltı ve tutuklamalar,
  • insan kaçakçılığı, 
  • insan ticareti, 
  • cinsel, toplumsal cinsiyete ve cinsel yönelime dayalı şiddet, 
  • toplanma, örgütlenme özgürlüğüne, ifade ve basın özgürlüğüne ve din ve inanç özgürlüğüne yönelik ihlaller

yaptırım öngörülebilecek suçlar olarak belirlenmiştir.

Söz konusu Kararın 2. maddesine göre; bu suçların nerede işlendiğinden bağımsız olarak – kendi ülkelerinde, başka bir ülkede ya da sınırda bu insan hakları ihlallerini gerçekleştiren, ihlallerden doğrudan sorumlu olan ya da planlama, karar alma, yardım etme, hazırlama, yer sağlama, kolaylaştırma ve teşvik etme gibi ekonomik, teknik ya da materyal destek sağlayan gerçek kişiler, devletler, kurumlar ve devlet dışı aktörler yaptırıma tabii tutulacaktır.(3)

15 Temmuz Süreci ve Hak İhlalleri

Avrupa Birliği Konseyi tarafından alınan söz konusu karar, Türkiye vb. ülkelerde yaşanan ciddi insan hakları ihlallerinin ve suiistimallerin engellenmesi ve sorumlularının cezalandırılması ve caydırılması için çok önemli bir adımdır. Söz konusu karar, 15 Temmuz sözde darbe girişimi süreci ve devamında, hatta günümüzde yaşanılan ağır insan hakları ve hukuk ihlallerinin en kısa zamanda sonlandırılması adına umut vericidir.

15 Temmuz Yargılamaları esnasında ve gözaltı süreçlerinde aşağıda örneklerde yer alan durumların, Avrupa Birliği Konseyinin almış olduğu bu karar kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

–  İşkence ve kötü muamele –

T.C. Anayasanın 17.Maddesi ‘’…kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağını, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamayacağını.’’ belirtir.

Türkiye’de 15 Temmuz sürecinde gözaltına alınan sivil, asker, polis, yargı mensubu vb. meslek dallarından bir çok vatandaşa işkence ve kötü muamele yapıldığı çeşitli basın organlarıyla, sanık, tanık ve hatta müşteki beyanları ile sabittir.

15 Temmuz’u takip eden günlerde ve OHAL döneminde;

  • Ankara Başkent Spor Salonunda örgütlü, sistematik, mükerrer, silahlı ve müşterek bir şekilde işkence, eziyet, tehdit ve hakaretlerle kötü muamelelerin yapıldığı,
  • Ankara ve İstanbul Emniyet Md. lüklerinde gözaltı süreçlerinde işkence ve kötü muamelenin yaygın olduğu,
  • Askeri kışlalarda askeri personelin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı, buna bir örnek olarak Genelkurmay Bşk. lığı kışlasında Albay Oğuz Tozak başkanlığında bir ekip tarafından çok ağır işkencelerin yapıldığı,
  • Özel Kuvvetler K.lığı kışlasında Gölbaşı/Ankara dönemin Özel Kuvvetler K. Tümg. Zekai Aksakallı ve bazı askeri personel tarafından işkence ve kötü muamelelerin yapıldığı, 
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı parti müziği, Cumhurbaşkanı’nın yapmış olduğu bir konuşma ile okuduğu İstiklal Marşının sanıklara yüksek sesle dinletilerek psikolojik işkence yöntemi olarak kullanıldığı,
  • Mahkemenin nezaretinde dahi sanıkların biber gazına maruz bırakıldıkları,

çeşitli basın organlarında, sanık ve tanık beyanlarında ortaya çıkan sayısız işkence ve kötü muamele örneklerindendir. 

Türk Ceza Kanunu 94. Maddesi; … işkence suçunun zamanaşımına uğramayacağını’’ belirtir. 

Söz konusu işkence ve kötü muamelelerin, sanıklar ve avukatları tarafından mahkemelerde ifade edilmesine ve bu konuda soruşturma açılması defalarca talep edilmesine rağmen savcılar ve hâkimler tarafından kayıtsız kalınması hukukun ve insan hak ve özgürlüklerinin nasıl ayaklar altına alındığının bir göstergesidir. 

– Masumiyet Karinesi –

Anayasanın 15.Maddesi ‘’… suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”, 

Anayasanın 38.Maddesi ‘’… suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”

Anayasanın belirtilen maddelerine rağmen, 15 Temmuz yargılamalarında Masumiyet Karinesinin nasıl ihlal edildiği sanıkların mahkemelerde yapmış oldukları savunmalarda ortaya çıkmaktadır.

15 Temmuz yargılamaları esnasında;

  • Tüm sanıkların bir kortej halinde nefret koridoru oluşturularak yüzlerce metre halinde dizilerek toplanan kalabalığa teşhir edilmesi,
  • Toplanan vatandaşlar tarafından sanıklara hakaret ve küfür edilmesine izin verilmesi, idam iplerinin atılması,
  • Sanıkların nezarethanelerde kanuna aykırı olarak kelepçeli tutulması ve bu şekilde temel ihtiyaçlarının giderilmesine zorlanmaları,
  • Gözaltı işlemleri esnasında turuncu renkli tek tip kıyafet giydirilmesi ve idam tehditlerinin kamuoyu önünde açıklanması,
  • Devletin resmi ajansları tarafından sanıkların aleyhinde yayınların yapılması

çeşitli basın organlarında da görüldüğü üzere, sanık beyanlarında da defalarca ifade edilmiştir.

– Avukatlarla görüşmenin sınırlandırılması –

CMK 154.MaddesiŞüpheli veya sanık, vekâletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz…..”

15 Temmuz yargılamaları esnasında;

  • Sanıkların avukatları ile görüşmeleri infaz koruma memurlarınca denetime tabi tutulduğu,
  • OHAL döneminde sanıkların avukatları ile görüşmelerinde teknik cihazlarla sesli ve görüntülü kayıt yapıldığı,
  • Sanıkların avukatları tarafından kendilerine verilmek istenen savunmalar ile ilgili evrakların hukuka aykırı olarak cezaevi görevlileri tarafından incelendiği ve engel olunduğu

çeşitli sanık beyanlarında ifade edilmiştir.

Türk Ceza Kanunu 298.Maddesi;…. hükümlü ve tutukluların müdafi veya avukat tayin etmelerini, bunlarla görüşmelerini engelleyenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar……” hükmü ile söz konusu suçu işleyenlerin cezalandırılacaklarını açıkça belirtmiştir.

– Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu –

Anayasanın 138.Maddesi ‘’Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz….”

15 Temmuz yargılamaları esnasında;

  • Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 6 Nisan 2017 tarihinde terör suçlarına bakan hâkimler ve savcılara Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Terör Soruşturmaları Bilgi Kitapçığı gönderildiği,
  • Anılan kitapçık da; Tahliye konusunda Hâkimler Savcılar Kuruluyla mutlaka istişarede bulunduktan sonra irade oluşturulacaktır”, ifadesinin yer aldığı, böylelikle tahliyelerde HSK’nın onayının alınması mecburiyetinin ortaya çıktığı

anlaşılmıştır.

Türk Ceza Kanunu 277.Maddesi; “…..yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır…..” hükmü ile söz konusu suçu işleyenlerin cezalandırılacaklarını belirtmiştir.

15 Temmuz yargılamalarında yukarıda belirtilen hukuk ihlallerinin yanısıra;

  • Delillerin ortaya konulması ve tartışılması aşamasının kanunun öngördüğü şekilde yürütülmemesi,
  • Usule aykırı ifade alma ve sorgulama, sanıktan delil elde etme,
  • Sosyal Hakların Kısıtlanması, 
  • Dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delillere erişim kısıtlaması, 
  • Arama ve Elkoymaların hukuksuzluğu, 
  • Sosyal güvenlik, medeni hak ve hükümlülüklerin ihlali,
  • Silahların eşitliği ihlali, 
  • Tanık bulundurmak ve sorgulama hakkı, 
  • Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ve ayrımcılık yasağı, 
  • Lehte olan delillerin toplanmaması, 

hususlarında kamu görevlilerince bilinçli olarak ihlallerin yapıldığı, sanıkların mahkemelerde yaptıkları savunmalardan öğrenilmektedir. 

Bu bilgiler çerçevesinde; Avrupa’da bulunan insan hakları gönüllüleri, Avrupa parlamenterlerinin kapısını çalmalı, bu ihlalleri delilleri ile ortaya koymalı, tespit edilen sorumlulara yaptırım uygulanması konusunda talepte bulunmalıdır. Türkiye’ de kurulan bu rejim geçicidir ve bir ömrü vardır. Rejim ömrünü tamamlayıp hukuka dönülene kadar, batı rejimlerinin yaygın ve yerleşik kurumları kullanılarak rejimce uygulanan hak ihlallerine son vermeye çalışmalıdır.

Kaynaklar

[1] https://ec.europa.eu/transparency/documents-register/detail?ref=JOIN(2020)5&lang=en

[2] https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A32020D1999&qid=1608115509898

[3] https://tr.boell.org/tr/2020/12/25/avrupa-birliginin-kuresel-insan-haklari-yaptirim-rejimi-karari-ve-turkiye

FATİH ACAR

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *