Unutkan Milletimiz
HAMZA AKYÜZ
Yarbay Aykut COŞKUN’un yazısını okuyunca Jandarmanın da benzer bir süreçten geçtiğini hatırlayıp bu yazıyı yazmaya karar verdim. Evet milletimizin ne kadar unutkan olduğunu, ve sanki adı ne derseniz diyin Türkiye’de bazı zihniyetlere karşı anadolu insanının yaptıklarının hiç bu ülkede yaşanmamış gibi davranılması beni gerçekten şaşırtmaya devam etmektedir.
Yıllar önce mesleğe adım attığımda her yerde BÇG’nin (Batı Çalışma Grubu) almış olduğu kararlar doğrultusunda verilen emirlere göre hareket edilmekteydi. Bu konuda en aktif kullanılan askeri kurum da tabiki Jandarma Genel Komutanlığıydı. Jandarma; TSK nın tüm ülke üzerinde etkinliğini sağlayan kurumdu. Kurumdu diyorum çünkü, şimdi tamamen TSK’dan ayrılmış görünüyor. Ancak yağmurdan kaçarken de maalesef doluya tutuldu. Tabi milletimiz çok unutkan olduğu için bazı hatırlatmalar yapmakta yarar var.
Özellikle Şener ERUYGUR ile tavan yapan o yıllarda, jandarma asli görevi olan asayiş konusundan uzaklaştırılmış ve birlikler ağaç dikmek, okul güzelleştirmek, çiçek ve böcekle uğraşır hale getirilmişti. Neredeyse haftalık ve aylık olarak ilçe jandarma komutanları tarafından ilçelerinde bulunan tüm devlet memurları özellikle amirleri hakkında bilgiler toplanmakta, okullar, kurslar ve yurtlar zorla kurdurulan komisyonlarca (bu komisyonların en korkulan üyesi İlçe Jandarma Komutanıydı ) kontroleri yapılıp varsa emirlere aykırı bir husus kapatılmaları sağlanmaktaydı.
2000 yıllara kadar JİTEM ve benzeri faaliyetler içerisinde kullanılan bu kurum, muktedirlerin kendi amaçlarını yerine getirmelerine hizmet etmişti. Jandarma asli görevini bırakmış insanları fişliyor ve başka işlerle uğraştırılıyordu. Meydana gelen bir olaya müdahale etmek için bile savcılar neredeyse jandarmayı harekete geçirmekte zorlanıyordu. Hele terör bölgesinde savcılar tamamen etkisizlerdi. Çok üzücüdür bugün terörle mücadele ediyoruz diye sağa sola saldıran şuanki bir çok komutan o günlerde birliğinden dışarı çıkmıyordu.
Size çok acınacak bir örnek vereyim. Malumlarınız, 28 Eylül 2009 yılında Diyarbakır‘ın Lice ilçesindeki Şenlik Köyü’nde koyun otlatmak için çıktığı evinden 200 metre uzaklaştığı sırada kaynağı belirsiz bir patlama sonucu 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un hayatını kaybettiği bir olay yaşandı. İlk günlerde olayın, Tapantepe Karakolu’dan atıldığı ileri sürülen havan topu mermisinin patlaması sonucu gerçekleştiği düşünülmüştü. Ancak 16 Ekim’de yayınlanan adlî tıp raporuna göre Ceylan’ın, kırsal arazideki patlamamış bir havan topu mermisi ile oynaması neticesinde merminin patlamasıyla hayatını katbettiği anlaşıldı. Burada Savcı ve otopsi yapacak doktorun, bölgenin ‘teröre müzahir’ olması nedeniyle riskli olduğu ve can güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle olay yerine gitmediği dile getirildi. Olayın aslı gidemediler. Daha sonra ilgili jandarma personeli hakkında da soruşturma açıldı fakat olay meydana geldiği dönemde jandarmanın bağlı olduğu üst komutanlıkça olay yerine gitmesine müsaade edilmedi. Olay yerine gitmek isteyen savcı ve doktora jandarma tarafından güvenlik sağlanmadı. Yetkililerden hiç kimse gelmeyince Ceylan’ın cesedi daha sonra köylüler tarafından karakola götürülerek otopsinin burada yapılması sağlandı.
Bu ve benzeri bir çok olay o dönemde jandarmanın asli görevi olan asayiş ile değil FİŞLEME faaliyetleri ile meşgul edilmesinden kaynaklanıyordu.
Atamalar da tamamen adamcılık ve hemşehricilik ön plandaydı. Bir dönem Nurettin Çakır’ın kontrolünde olan personel başkanlığı çerkez olmayan hiçbir personeli neredeyse iyi ve prestijli görevlere getirmiyordu. Bununla beraber J.Gn.K.lığı Kur.Bşk. nereli ise generaller ve İl J.K.ları (eski tabirle alay komutanları) bu illerden seçiliyordu. Yani iyi bir göreve gelmek için birilerinin adamı veya hemşehrisi olmanız gerekiyordu. Tabi en üstte atama mantığı bu olunca aşağılara yani alaylara inildiğinde de olay artarak devam ediyordu. İl’in iyi bir mevkisine atanabilmek için ya Alay Komutanının adamı olmalı ya da ona yakın durmalıydınız. Bu da Jandarma içerisinde görevlerin asayişe yönelik değil komutana yönelik yürütülmesine neden olmaktaydı.
Personelin kalitesini, çözdüğü olay sayısı yada yakaladığı suçlu sayısı değil, Alay komutanlarının kanaati belirliyordu. Bu nedenle personel olay çözmek yerine Alay komutanlarının isteklerine göre davranıyordu. Hatta Alay komutanlarını iyi analiz eden personel, komutan çok alkol alan birisi ise onu sık sık bölgesinin güzel mekanlarına davet eder ve onunla içerdi. Durumuna göre Alay komutanı ya da eşleri hediyeye boğulurdu.
Bu olay sadece birlik içerisinde değil özellikle J.Gn.K.lığı denetlemelerine kadar yansıyordu. Denetlemelerde belirleyici unsur, birliklerin başarısı değil gelen heyetin iyi karşılanması olmuştu. Her heyet üyesi bir araçla gelir hale gelmişti. Münferit araçla gelinme sebebide giderken araçların bagajlarının doldurulmasıydı. Bazen heyet üyeleri arasında eğer iki kişi bir aracı kullanacaksa kavga çıkar kimisi denetleyeceği bölümün önemini dile getirirdi, kimisi rütbesinin kıdemini. Ama bu da sorun olmazdı. Gidilen alayda zaten mutlaka hepsine beraber bile gelseler, özel araç tahsis edilirdi.
Hatta bir hesap denetlemesinde defterlerimi denetleyen müfettiş Albay haksız olarak hakkımda o zamanın parasıyla 9 milyar (9000 tl) açık çıkarmıştı. Ancak konuşmanın devamında konu, bulunduğum bölgenin meşhur bastonlarına geldi. Kendisi kartal başlı ve önünde albay rütbesi olan bir çelenk ve üç yıldızlı bir baston yaptırmak istediğini dile getirdi. Kendisine bunu yapabilecemizi dile getirmemiz üzerine açığımızı neredeyse sıfırlamıştı. Tabi halen bastonunu bekliyordur.
2010’lu yıllara geldiğimizde Jandarma’da birşeyler yapılmaya ve Jandarma’daki değişim gözle görünür hale gelmeye başlamıştı. Daha önce adamcılığa bağlı olan atama sistemleri değiştirildi. İnsanlar daha şeffaf, liyakata dayalı atamalar görmeye başladı. Bu değişim hem Jandarmanın başarısı olarak kendini gösterdi. Hem de personele atama konusunda yapılan memnuniyet anketlerinde ortaya çıkmaya başlamıştı. Böyle adamcı bir dönemden, Jandarma; suçla mücadelesiyle, delilleri inceleyen Kriminal labaratuvarlarıyla ve Uluslararası organizasyonlardaki etkinlikleriyle tam da Türkiye’nin hakettiği bir noktaya gelmeye başlamıştı. Jandarma, özellikle son dönemde elde ettiği başarılar gerek istihbarat gerekse emniyet asayiş konusundaki başarıları ile dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştı. Bazılarını rahatsız etmeye de başlayan bu durum sonrası gelişen ve değişen Jandarma, Hv.K.K.lığı gibi 15 Temmuz seneryosunun ortasına çekilerek iktidarın sopası haline getirildi.
Devamı yakında…
HAMZA AKYÜZ