Bireysel Dostlukların Gölgesinde Dış Politika
Yüzyılı aşkın varlığıyla ülke çıkarları temelinde kurumları vasıtasıyla politika üreten Türkiye Cumhuriyeti’nde, garip bir şekilde ülke dış politikaları artık bireysel ilişkilerin gölgesinde yürütülmesi gibi garip bir durumla karşı karşıyayız.
09 Eylül 2014 tarihinde “Ermeni Soykırımını” kabul eden kanun Yunanistan Parlamentosu’ndan geçerek yasalaştı. Aslında diğer devletlerin bu konudaki girişimleri karşısında, hükümet çok ciddi tepki göstermiş, Fransa’ya karşı boykot çağrısı bile yapmıştı. Yunanistan’a karşı ise kayda değer hiçbir tepki gösterilmedi. Ancak ertesin gün 10 Eylül 2014’te, Türk Hükümeti, sadece Dışişleri Bakanlığı sitesinde yer alacak şekilde; “Yunanistan İnsan Hakları Bakanı tarafından yapılan beyanı not ettik” tepkisiyle yetinildi.
Yunanistan “Ermeni Soykırımını” yasalaştırmasına rağmen, Türk Dışişlerinin Türk kamuoyunun dikkatinden özellikle bu ifadeyi kaçırması soru işaretlerini de beraber getirdi. Her ne kadar Uşak Millet Vekili Dilek Akagün Yılmaz verdiği Soru Önergesinde Yunan Parlamentosu’nun aldığı Soykırım Kararının vahametini bütün çıplaklığıyla ortaya koysa da medya kamuoyunun gündeminden bu durumu uzak tuttu. Dolayısıyla halk da doğal olarak konudan bihaber kalmıştır.
Dışişleri Bakanlığımız, yasa henüz tasarı halindeyken 05 Eylül 2014’te Yunan Parlamentosunda yapılan tartışmalardan cımbızla çektiği Yunanistan İnsan Hakları Bakanının “kararın hiçbir komşu ülkeyi hedef almadığı” yönündeki ifadesini yeterli bulmuş görünüyor. Bu güven nereden kaynaklanıyordu? Zira, siyasiler ve söyledikleri geçici; kanun/yasa ise bağlayıcıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kabinesinin, TBMM’de “ABD, RF, Mısır, Yunanistan, İsrail, AB ülkeleri vb.” için söylediklerinin bağlayıcı olduğunu düşünsenize! 18 yılda 18 ülkeyle savaşa girmek işten bile olmazdı.
Yunan Meclisi’ndeki görüşülme ve onaylanma sürecinde bu yasayanın Türkiye’ye gelecekteki olumsuz etkilerini içeren kapsamlı raporlarımı Genelkurmay’a göndermiştim. Ancak Dışişleri Bakanlığının bildiriminden bunun pekte kayda değer bulunmadığı anlaşılıyor. Nitekim bu konudaki endişelerimi ifade ettiğim dönemin Yunanistan Büyükelçisi Kerim Uras da konuyu geçiştirivermişti.
Son gelişme olarak, 07 Temmuz 2019 tarihinde yapılan seçimlerde “kararın hiçbir komşu ülkeyi hedef almadığı” sözünün sahibi Yunanistan İnsan Hakları Bakanı ve Partisi seçimi kaybetti ve Türkiye Yunanistan’da yasalaşan Ermeni Soykırımı Yasası ile baş başa kaldı. Bu durumda Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu’ndan beklenen, Yunan Parlamentosunda Ermeni Soykırımı’nın yasalaşmasını görmezden gelme nedenini Türk kamuoyuyla paylaşmasıdır.
Kasım 2018’de TBMM’nde MHP Milletvekili İsmail Özdemir, CHP Millet Vekilleri Kamil Okyay Sındır, Gülizar Biçer Karaca ve Kazım Arslan’ın “Yunanistan, Doğu Akdeniz, Ege sorunları” konusunda yönelttiği sorulara eski Genelkurmay Başkanı ve MSB Hulusi Akar’ın verdiği cevap “Bu Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konularına gelelim. Bu Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta biz çok açık ve net, çok samimi olarak… İsterseniz şimdi buradan telefonla oradaki arkadaşlarla konuşayım, Yunan komşularımızla, çok samimi, birebir, eşler, aile vesaire her şey tamam. Ama enteresan bir politika var, anlaşamıyoruz….” akıllara kazınmıştı.
26 Haziran 2019 tarihinde ise, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Ege’de fırtınaların koptuğu bir dönemde, Brüksel NATO Karargahında gerçekleştirilen toplantıda MSB Hulusi Akar’ın Yunanlı mevkidaşı Evangelos Apostolakis ile ortak çektirdiği resimler çerçevelik samimiyetin portresiydi. Bu resimler, MSB Hulusi Akar’ın savaşın eşiğine getirdikleri iki ülkeyi bireysel samimi ilişkilerle çözebileceğine olan inancını teyit eder nitelikteydi.
Yunanistan’da yapılan 07 Temmuz 2019 Seçimleri sonrasında Evangelos Apostolakis’in yerine, seçimi kazanan partiden Nikos Panagiotopoulos Millî Savunma Bakanlığına getirildi. Milli Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar, uluslararası çıkarlarımızın korunmasına yönelik savunma politikaları üretebilecek TSK personelinin yokluğunu, umarım yeni Yunan Savunma Bakanıyla kuracağı samimi ilişkilerle telefi edebilir!
Diğer taraftan, Yunanistan ile ilişkiler krize dönüşmüşken, adeta bu ilişkimizin nişanesi olarak 7-8 Aralık 2017 tarihlerinde Yunanistan’a 65 yıl sonra Cumhurbaşkanı seviyesinde ilk ziyaret gerçekleştirilmiştir. Türk medyasının, “Erdoğan’dan Yunanistan-Türkiye arasında donmuş olan ilişki kanallarını açacak ve sorunları çözecek bir girişim daha”, şeklinde topluma lanse ettiği ziyaretin üzerinden 1 yıl bile geçmeden, Yunanistan Ege’de 12 mil ve Akdeniz’de MEB ilanını yeniden gündeme getirmiştir.
Aslında bu yaklaşımları Dostum Putin, Kardeşim Esat serüvenlerinden de hatırlıyoruz. Yunanistan’da göreve başladığım 2013 yılında, bir etkinlikte sohbet ettiğim dönemin Savunma Bakanı Dimitris Avramopoulos, Erdoğan ile dostluğunu anlatmakla bitiremiyordu. Avramopoulos ile Erdoğan’ın dostlukları çok eskiye, ta Erdoğan’ın İstanbul Belediye başkanlığı dönemine dayanır. Halihazırda AB Göç, İçişleri ve Vatandaşlıktan Sorumlu Komiseri Avramopoulos’un Erdoğan ile dostluğunun, 2016’da AB ile “Geri Kabul Anlaşması” imzalanmasında ve Aralık 2017’de Yunanistan’a ziyaret gerçekleştirmesinde etkili olduğu biliniyor.
Kişisel dostluklar ve ilişkilerle devletler arası ilişkiler ve çıkar çatışmaları birbirinden ayrı tutulması icap eder. Bunun birbirine karıştırılmadan ülkenin menfaatlerinin korunması ise “Devlet Aklı”nın ehil kimseler eliyle oluşturulup, zaafa düşmeden uygulanmasına bağlıdır.
Son 18 yıla damga vuran siyasilerimizin yabancı siyasilerle ailecek var olan samimiyetlerinin, uluslararası ilişkilerde önemli rol oynadığını görüyoruz. Bu inançla ne Ege’de ne de Doğu Akdeniz’de yüzebilecek tek damla su bulamaz, sadece Kaz Dağlarının ağaçlarını kesip altın eşinirsiniz!