15 Temmuz’da Hava Gücünün Mantıksız Kullanımı, Darbe Değil Tiyatro Olduğunun Kanıtı
15 Temmuz’daki olaylara bakıldığında hava gücünün kullanımında birçok garipliklerin, kısıtlamaların, problemlerin ve engellerin olduğu açıkça görülüyor. Hâlbuki hava gücünün etkinlikle kullanılabilmesi, tüm gücün birlikte harekete geçirilebilmesine, etkin ve sürekli komuta kontrole, kesintisiz bakım ve ikmal desteğine, istihbarat desteğine, yetişmiş insan gücüne bağlıdır. 15 Temmuz’da Hava Kuvvetleri bir bütün olarak kullanılmamıştır. Eldeki gücün çok azı kullanılmıştır. Hava Kuvvetleri darbe yapmak için kullanılmış olsaydı farklı üslerden yüzlerce savaş uçağının kalkış yapması gerekirdi.
Hava gücünün kullanımı için komuta kontrol olmazsa olmaz bir faktördür. Hava Kuvvetleri Komutanlığında savaş uçaklarını, destek uçaklarını, yerden havaya füze sistemlerini, uçaksavarları ve radarları sevk ve idare edebilecek tek harekât merkezi Eskişehir’de konuşlu Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi (BHHM). Hava gücü, bunun dışındaki hiçbir yerden etkinlikle yönetilemez. Akıncı iddianamesinde, F-16 uçakları, keşif uçağı, ulaştırma uçaklarını ve havada yakıt ikmali uçaklarının o gece Ankara’daki Hava Kuvvetleri Harekât Merkezinden (HKHM) ve Akıncı’daki F-16 Filo Komutanlığından yönettikleri iddia edilmektedir. Hâlbuki BHHM dışındaki hiçbir yerde, ileri sürülen bu eylemleri etkinlikle yerine getirmeyi sağlayacak olanaklar bulunmamaktadır. Hava Kuvvetleri darbe yapacak olsaydı bunu mutlaka Eskişehir’deki BHHM’den yönetirdi. Darbe yaptığı iddia edilen havacı komutanlar ve askerler BHHM’nin önemini bilemeyecek kadar havacılık konusunda bilgisiz olamazlar. Bu konunun gözden kaçması da mümkün olamaz. Daha açık ifade etmek gerekirse BHHM’nin ihmal edildiği bir durumda ne bir hava operasyonundan ne de hava gücünün darbede kullanımından bahsedilebilir. En önemli havacılık prensibi olan Komuta Kontrol açısından, Akıncı Üssünde bulunanların tamamen kör bir şekilde, etrafta ne olup bittiğini bilemeden bir harekâta girişmesi tamamen mantık dışıdır.
Hava gücü sözde darbenin başarısına katkı sağlamayacak şekilde kullanıldı
Hava gücünün işgale, ele geçirmeye ve sözde darbenin başarısına katkı sağlamayacak şekilde kullanıldığını görüyoruz. Hava gücü terör ile mücadelede kırsal alanda bile sevk, idare ve yönlendirmesi çok zor bir harekât şekli iken, TSK konseptinde bulunmayan şehirlerde gece nokta atışı yapma konusu mantıksız ve konsept dışıdır. Asli unsur, şehirlerde kara gücüdür. Buna karşın, 15 Temmuz gecesi bazı stratejik hedeflere, karadan ele geçirmeye yönelik bir harekâttan ziyade manasız şekilde havadan bombalama yapıldığını görüyoruz. Bu mantıksızdır. Hava gücü ile darbe olmayacağı, sadece destek rolünde olunacağı aşikârken, neden asli unsur gibi kullanıldığı izaha muhtaçtır.
Hava Kuvvetleri, bu zamana kadar herhangi bir darbe veya kalkışma hareketinde 15 Temmuz’daki gibi kullanılmadı!
Hava Kuvvetleri Komutanlığı envanterinde bulunan F-16 Üs Komutanlarının tamamı 15 Temmuz’dan hemen sonra darbeci suçlamasıyla tutuklandı. 15 Temmuz günü Türk Hava Kuvvetlerinin vurucu gününü F-16 ve F-4E 2020 Uçakları oluşturuyordu. Bu uçakların operasyonel olarak desteklenmesi için KC-135R uçakları yakıt ikmali, C-160 (Gören) uçakları İstihbarat, Keşif, Gözetleme (KGK), E-7A uçakları Havadan Erken İhbar ve Kontrol (HİK), görevlerini yerine getirmekteydi. Ayrıca A-400M, C-160, C-130, CN-235 uçakları Hava Ulaştırma görevlerinde kullanılmaktaydı. 15 Temmuz’la ilgili istatistikler vurucu güç kategorisindeki 250 F-16 uçağının sadece %8’inin 15 Temmuz’da kullanıldığını gösteriyor. Tutuklanan generallerin emrindeki 250 civarındaki savaş uçağı o gece ülkenin yönetimini ele geçirmek için kullandı mı? Hayır? 15 Temmuz gecesi uçan F-16 sayısı 19’dur. F-4E 2020 uçaklarının uçmadığı anlaşılıyor. Sadece 16 Temmuz günü saat 05.00 civarında Malatya’dan 4 uçağın mühimmatsız olarak kalkış yapma teşebbüsünde bulunduğu belirtiliyor bu anlatılanlar sizce mantıklı mı?
15 Temmuz gecesi, Havadan Erken İhbar Kontrol uçakları, İHA, AWACS, Rover, Gören gibi kritik uçaklar ve sistemler hiç kullanılmadığından dolayı havadaki F-16’ların yönlendirilmesi konusunda tamamen yerde bulunan radarlara bağımlı kalındı. Radarların tamamı ise olayların başından itibaren sözde darbeye karşı olduklarını söyleyen BHHM kontrolündeydi. Bu mantıklı mı?
NATO’da ve TSK’da planlanan bir hava taarruzunda JMEM isimli bir bombalama hesap modülü / sistematiği kullanılmaktadır. JMEM hesaplama yöntemine göre bombalanan meclis binasını yıkmak için 35-40 F16 uçağının kullanılması gerekmektedir. Her uçaktan da bir kaç bomba atılması lazımdı ki meclis yıkılabilsin. Ayrıca bir kaç yüz metre uzaktaki Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlığı Karargâhlarında bulunan yüzlerce askerle de meclis işgal edilip kontrol altına alınabilecek iken niçin bombalandığı da ayrıca irdelenmelidir. Çünkü mantıksızdır.
Savaş uçaklarını, diğer uçakları, yerden havaya füze sistemlerini, uçaksavarları ve radarları sevk ve idare edebilecek tek harekât merkezi Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezidir. Hava gücü, bunun dışındaki hiçbir yerden etkinlikle yönetilemez. Bu imkânlar olmayan bir üsten hava gücünün yönetilemeyeceği aşikar! Bu mantıklı mı? Demek ki TSK habersizdi.
Sözde darbeci olarak ülke genelinde planlama ve icradan sorumlu tutulan “Kurmay“ eğitimi almış generallerin ve subayların bu tür hataları yapmış olmaları da izaha muhtaçtır.